7 Haziran Milletvekili Seçimlerinde Türkiye Kaybetti / Mahiye MORGÜL

7 Haziran Milletvekili Seçimlerinde Türkiye Kaybetti / Mahiye MORGÜL

İletigönderen Balasagun » Pzr Haz 14, 2015 18:44

7 Haziran Milletvekili Seçimlerinde Türkiye Kaybetti

Resim
Partilerin aldığı oylara baksan da, kaç milletvekili çıkardığına baksan da sonuçta Türk milleti kaybetti... Programında bize umut veren parti yok, hepimiz kaybettik. Kazanan birileri var tabii, Kürtlere etnik ve dinsel çatışmayı umut diye yutturanlar, halka yalan söyleyerek emperyalizmin sömürge yollarını açanlar.

Çocuklarımızın geleceği açısından bu seçimler ne getirdi diye bakacak olursak, iyice endişe ediyorum. Minicik yavrularımıza nasıl bir ülke devrediyoruz?

Şimdi konuşuyorlar, kim kiminle koalisyon yapacak, falan filan. Ne fark eder, hepsinin programı aynı, beraber oturup bakanlıkları paylaşsınlar, olsun bitsin. Kim ekstradan ne istiyorsa onu da versinler, zaten verilmedik ne kaldı?

Anayasayı değiştirmekse... Kaldırmaya cesaret edemeyecekleri bir Türklük maddesini bırakırlar, geriye sosyal devlet tanımına giren ne varsa kaldırırlar. Zaten sosyal devlet diye bir şey kalmadı, koruduğumuz hiçbir şey yok artık. Halkımız da unuttu sosyal devletin ne olduğunu, sosyal deyince aklına sadece sosyal güvenlik geliyor, o da özel emeklilik ile kuşatıldı.

Hani nerde toplumun ihtiyacı olan nitelikli ve sağlıklı insan yetiştirmek, sağlık ve eğitim güvencesi nerde? Nerde koruyucu hekimlik, nerde halk sağlığı? Nerde fen laboratuarları ve kütüphaneleri olan okullarda adam gibi ders kitaplarıyla eğitilmiş nitelikli gençler? Sosyal devletin asli görevine ne oldu?

Yakında İngiliz sömürgelerinden Arapça ve İngilizce öğretmenleri gelecek. Bunun yasal dayanağı çoktan hazır. 2006 yılında geçti bu yasa, hangi siyasi parti buna tepki gösterdi?

Çocuklarına koruma olmayan bir devlet sosyal devlet değildir. Eğer anayasamızda hala “sosyal devlet” gibi bir kavram kalmışsa, orda iğreti durur, gözlerini rahatsız eder, kaldırılması gerekir... Bunun için hepsinin arkasında Kemal Dervişler, Tansu Çillerler var, bir oturumluk işi kaldı anayasanın. SOSYAL DEVLET tanımı yok edilecek. Amerikan büyükelçisi 2003’de ağzıyla söylemişti, “Biz TC devletinin laik demokratik ve piyasa ekonomisine bağlı bir hukuk devleti olmasından yanayız” demişti. Bakın, içinde “sosyal” kelimesi yok!

Sosyal devletin en güçlü ayağı eğitim ve sağlıktır. Bu ikisini piyasaya devredersen ortada devlet kalmaz. Eğitim ayağının topalladığını çok yazdım. 2006 yılında yasası geçti beyler. Halktan gizlenen 5544 sayılı bir yasadan söz ediyorum. Anayasaya aykırı geçirilen, sosyal devleti bitiren ve 2006’dan beri kurduğu sertifika şirketleriyle her yıl kamucu eğitim kurumlarını eritip bitiren, Teknik Eğitim Fakülteleri gibi öğretmen yetiştiren kurumlarını dahi bitiren, küresel piyasaya hizmet eden bir yasadan söz ediyorum. Vatan Partisi bile seçim programına almadı bunu. Şimdi istediğin koalisyonu kur, bu yasayı kaldıracak olan var mı?

Gerçeği söylemek en büyük devrimdir!

Eğitimle ilgili bu gerçeği halka anlatan bir tek seçim konuşması duymadım. Maalesef bütün partiler ve bütün devrimci liderler sınıfta kaldı. Çok üzgünüm ki çocuklarımızın aldığı şu pespaye eğitimle ilgili hiçbir partide umut yok. Bu kadar açıklama fırsatı doğdu şu seçimlerde, üstüne gidilecek ana konu buydu. Belki şimdi seçim sonuçlarını değerlendirme toplantıları olur da, şu anlattıklarım dikkate alınır diye bir daha yazıyorum.

Eğer Vatan Partisinde bu konu açılırsa, ki açılmalıdır, Doğu Perinçek’in basın açıklamalarını boşa düşüren Semih Koray ve yönettiği Bilim ve Utopya dergisinin kapak dosyaları mutlaka gündeme gelmelidir. Dergi bu hatasını sürdürürken parti temsilciliklerinde satışı devam etmemelidir. Doğramacı’nın kurduğu YÖK ve Bilkent birbirinden ayrılamaz ve halen Bilkent’te öğretim üyesi olan Semih Koray’ın da Doğramacı’dan bağımsız bir şey söylemesi beklenemez. YÖK’ün işi zaten bitti, özel sınav şirketleri kuruluyor (MYK’nın işi bu), “yap-işlet-devret” tamamdır, R.T.Erdoğan da kaldıralım diyor, her fakülte kendi öğrencisini alsın, diyor. YÖK’ün kaldırılmasında sıra, yani sınav piyasasına giden süreç tamamlanmak üzeredir... İster koalisyon kurulsun, ister azınlık hükümeti, YÖK’ü onlarla kaldıracaklar, daha büyük sınav kaosu yaşanacak ve günahı da onların üstünde kalacak.

2006’da o malum yasa geçerken Erdoğan Teziç YÖK’ün başındaydı, AKP ile beraber çıkardılar o yasayı. Teziç’i daha sonra anayasa profesörü diye Ulusal Kanal’da her hafta konuşturmak hangi akıldı? Ulusal Kanal’ın da halka bir özür borcu var.

Şimdi, o sömürge eğitimi yasasını halkına anlatmamış olan tüm partilerin seçim notunu veriyorum; hepiniz sınıfta kaldınız. Gerçeği halktan gizlediniz, sustunuz ve böylelikle meydanı küresel eğitim piyasasının görevlilerine bıraktınız.

Sizler, yani çocuklarımıza örülen tuzağı deşifre etmeyenler, belki tehlikeyi fark etmediniz, lütfen ilkokul ders kitaplarındaki resimlere bir bakın, bu kitaplara açtığımız davaları açın okuyun, profesörler bu kitapla eğitim yapılamaz raporu veriyor...

Dilerseniz, size kurulan tuzağı görüp görmediğinizi anlamak için, çok basit bir test yapın kendinize; yaya bölgesi olan caddelerde yerlere yapıştırılmış afişler var, üzerlerinde insan resimleri var, bakın bakalım insan resminin üzerine basarak mı geçiyorsunuz, yoksa eğilip o afişi yerden kaldırıp çöpe mi atıyorsunuz?

Önceki gün Ankara’da Karanfil sokakta yere afiş yapıştıran gençlere rastladım. Film sanatçısı Menderes Samancılar’ın da aralarında olduğu üç sanatçı fotoğrafı vardı afişte. Tam önüme geldi, üzerine basarak geçmem gerekiyordu, yeni yapıştırılmış pırıl pırıldı, duraladım. Az ileride dört genç eğilmiş bir diğerini yere yapıştırıyordu, yanlarına vardım, eğildim, yapıştıranların gözü önünde afişi yırtıp kaldırdım, şaşırdılar...

Haykırdım: “İnsan resmi yerde olmaz, duvarda görme hizasında olur, yerdeki insanın üzerine basmanız isteniyor, insanı ayakaltına atan bir psikolojik savaştır bu. Buna direnin, bu afişleri yere yapıştırmayın. Geçen yıl bu sokakta direklerde insan ölüsü kum torbalar vardı, timsah leşleri vardı, siz onların altında çay içiyordunuz, protesto ettim, köşe yazılarımda yazdım ve Çankaya Belediyesi o darağaçlarını kaldırdı. Lütfen insana saygıyı yok eden her şeye direnelim.”

Gençler dediğimi ne kadar anladı bilmiyorum. Etrafımızdan alkışlar geldi.

Bir örnek daha vereyim. Bir ilaç reklamı var, kocaman afişinde bir kadının boğazı düğüm atılmış halde resmedilmiş, eczane camlarında görüyorsunuz. O resim şimdi eczanelerde yere yapıştırılıyor. Geçen hafta mahalle eczanemizde gördüm, üzerine basıp geçemedim. “Kaldıracaksınız bunu, ben insan resmine basamam” dedim. Firma gelmiş yapıştırmış, itiraz etmemişler. “Sizden ilaç almayacağım” dedim ve ayrıldım.

En eğitimli eczacımız dahi reklamcıya teslim oluyor, üstelik reklam parası bile almadan! Sonuçta biz toplum olarak kontrolümüz dışında davranışlara yöneltiliyoruz; işte uzaktan beyin kontrolü!

Bir örnek daha: Çoksesli Korolar Şenliğine Denizli’den bir paspas halı hediye geldi. Sahnede dernek başkanına armağan edildi, üzerinde şenliğin 20. yılı anısına yazılmış bir yazı ve derneğin logosu, koro söyleyen insan figürleri...

Aynı şenlikte bir örnek daha; Çanakkale’den gelen Barış Korosu koro müziğini değersizleştiren bir iş yaptı; kadın erkek tüm koristler en rüküş giysiler içinde anaokulu için bestelenmiş hayvan şarkıları söyledi, kadınlar karga maskeleriyle karga sesi taklit ederek birbiriyle kavga etti... Eyvah ki ne eyvah! Burası sirk değil Çoksesli Korolar Şenliği ve Boğaziçi Caz Korosu ile arka arkaya çıktılar sahneye...

Bir toplumun kültürel beğenileri ne kadar aşağı çekilirse verdiği oylar da o kadar değersizdir. Bitmişiz, düşmanlarımız sömürge eğitimini çoktan tamamlamışlar! Fakat benim sözüm en aydın geçinenlerimize, siz gerçeği ne kadar anlatıyorsunuz bu halka?

Korolar şenliğinde bizimle dalga geçer gibi biri Sivas’tan biri de Ankara’dan katılan iki koroda başı türbanlı koristler çıktı sahneye. Al işte, korolarda kıyafet beraberliği kuralı vardır, bu bile çiğnendi. Böyledir, çiğnediğiniz her kural yaptığınız işi değersizleştirir.

Ah... Ah! Bir dokun bin ah işit. Kültür Bakanlığı 2003 yılında Türkiye Çoksesli Korolar Şenliğine katkı vermeyi kestikten sonra kültür üretenler sponsorlara muhtaç oldu ve buralara geldik.

Atatürk, “Cumhuriyetin temeli kültürdür” demişti, okullarımızın duvarlarında bu yazılar olurdu. Artık küresel piyasa egemen oldu, böyle kültürsüz bir toplum yarattık. İşte, 7 Haziran’da elbirliğiyle meclise soktukları eli keleşli Kürtçü Nasyonal Sosyalist bir parti ile yeni süreç başlıyor. İran’a saldırtacakları küresel aktör parlatılıyor gibi bir his var içimde.

Biz ki koskoca bir seçim fırsatı yaşadık ve çocuklarımıza gerçeği anlatmadık, çocuklarımız daha büyük acılar yaşayacak demektir. Öyleyse susanların da hesap verme zamanıdır.

Son sözüm parlamento dışında kalan CHP milletvekillerine, birlikte çay kahve içtiğimiz güzel arkadaşlarıma; sizi daha baştan liste dışı bırakarak süpürdüler, artık rica ediyorum, on Amerikalıyla kurulan Mesleki Yeterlilik Kurumunu halka anlatmanız için yasal engeliniz kalmadı, gerçeği ne zaman konuşacaksınız?

Eğitimci-Yazar Mahiye MORGÜL, 10 Haziran 2015
http://www.mahiye.net
mahiye@gmail.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 2 konuk

cron

x