Cumhurbaşkanının görev süresinin 5 yıl mı, 7 yıl mı olduğuna ne Anayasa, ne meclis, ne hukuk, ne Yüksek Seçim Kurulu, ne de millet karar verebilir. Anayasada ne yazdığının, hukukun ne dediğinin, milletin ne istediğinin hiçbir önemi ve değeri yoktur. Önemli olan Recep Tayyip Erdoğan'ın ne hedeflediği, ne planladığı ve dediğidir. Bunun adına "ileri demokrasi" diyorlar.
KONTROLÜ ELE ALDI
Böyle olacağı belliydi. Hasta yatağında bundan sonrasını uzun uzun düşünme ve planlama fırsatı bulacağını, dönüşünde de hayata geçirmek isteyeceğini biliyor ve söylüyorduk.
AKP içindeki menfaat çatışmalarının, özel hesapların, bunlara bağlı olarak Cumhurbaşkanının görev süresinin ve partinin akıbetinin başbakanın sağılığının seyrine göre şekilleneceğini bu köşeden iddia etmiştik. Geçen kısa zaman yine yanılmadığımızı gösterdi. Başbakan döndü ve kontrolü ele aldı. AKP'nin toplama bir menfaat ortaklığı olduğunu ve dengeyi Recep Tayyip Erdoğan'ın sağladığını bütün dünya biliyor.
Erdoğan'ın hesapta olmayan bir sağlık problemi yüzünden biraz geri çekilmesiyle bir anda alt-üst olan dengeler, ayağa kalkmasıyla birlikte şimdilik eski halini aldı. Ancak, Cumhurbaşkanlığı hesapları, 3 dönemden fazla seçilememe şartı ve iktidar yorgunluğu gizliden gizliye yeni dengelerin oluştuğunu, yeni ve büyük bir çatırtının sürpriz olmayacağını da gösterdi.
BOP'UN GEREKLERİ
Başbakan Erdoğan'ın, Cumhurbaşkanın görev süresini 7 yıl olarak ilan etmesinin altında Anayasa hükümleri, demokrasinin gerekleri, TBMM'nin iradesi ve en önemlisi de milletin referandumda verdiği 5 yıl kararı değil; AKP içindeki bu dengelerin ve hesapların gerekleri var. Başbakanın daha önce bu süreyi 5 yıl olarak açıkladığını hatırlıyorum. Eninde sonunda çıkacak iç savaşı biraz daha ertelemek, bu arada BOP'da verilen sözlerin, Oslo ve İmralı görüşmelerinin gereklerini yerine getirmek gerekiyor. Zira, AKP'nin geleceği de, Cumhurbaşkanının kim olacağı da buna bağlıdır. Aksi halde bir gecede ipi çekerler, geriye ne AKP kalır, ne de birilerinin özel hesapları.
SAVAŞIN EŞİĞİNE GETİRİLDİK
Ne demek istediğimin daha iyi anlaşılabilmesi için Türkiye'nin şu anda içinden geçtiği şartlara dikkat edilmesi gerekiyor. Biz Cumhurbaşkanı süresi gibi aslında birkaç saatte karar verilecek bir meseleyle haftalarca oyalanırken, diğer taraftan bir savaşın eşiğine kadar getirildiğimizin farkına bile varamıyoruz. Esad'ın diktatör olduğu sayın başbakanın aklına şimdi gelmiş. Akrabalık ilişkileri kurulurken, aile ziyaretleri yapılırken, ortak bakanlar kurulu toplanırken Suriye'de sanki başka bir rejim, başka bir lider vardı. Sanki Esad'ın gitmesini isteyen ve AKP ile şu anda birlikte hareket etmek zorunda kalan Arap liginin diğer ülkelerinde farklı bir rejim, farklı liderler mevcut.
İSRAİL'LE AYNI CEPHE
Bu tablo Suriye'de nelerin olduğunu, Esad'ın neden devrilmek istendiğini de gösteriyor. Bir defa daha ve altını kalın çizgilerle çizerek söylüyoruz. BOP aslında bir Büyük İsrail Projesi'dir. Adına "Arap baharı" denilen şey de BOP'un hayata geçirilmesidir. Şu ana kadar devrilen liderlerin ve sırada olan İran'ın ortak özellikleri İsrail için tehdit oluşturmalarıdır ve bu durum elbette bir tesadüf değildir. Davos tiyatrosunun niye oynandığı, Arap halklarına AKP'nin bir havuç olarak nasıl ikram edildiğini hala anlayamayan ve bütün bu olanlardan Türkiye'nin faydasına bir sonuç çıkarmamaya uğraşan varsa, Suriye ve İran'la savaşın eşiğine nasıl getirildiğimizin makul ve mantıklı bir izahını yapsın.
NEYİN SAVAŞI?
AKP'nin geleceği BOP'un elindedir. Dolayısı ile bundan sonra ne yapılacağı, istenileni ne kadar yerine getirdiği akıbetini belirleyecektir. ABD Başkan yardımcısı ve arkasından Savunma Bakanı boşuna gelmediler. Yüksek Askeri Şura'dan "savaşa hazırlık" kararı boşuna çıkmadı. Rusya boşuna Türkiye'ye karşı teyakkuza geçmedi. İran'ın "ilk önce Malatya'yı vururuz" tehdidi durduk yerde yapılmamıştır. Suriye ağır silahlarını Türkiye sınırına yığarken hayal görmüyor. Bundan birkaç ay önce İsrail'in İran'ı vurmasından söz ediliyordu. Yabancı basında "yeni yıla görmeden önce" diyerek tarih bile veriliyordu. Şimdi İsrail'in vurmasına, en azından yalnız kalmasına gerek kalmadı. Artık aynı cephede İsrail'den önce Türkiye'de var. Bölgedeki bir sıcak çatışma da kendimizi bir kirli savaşın tam ortasında bulacağımız artık kesinleşmiştir.
ZAMANA İHTİYAÇ VAR
AKP'nin dengelerini bozacağı kesin olan Cumhurbaşkanlığı seçimi gündeme girmeden önce bütün bunların bir sonuca bağlanması ve böylece BOP Eşbaşkanlığının hakkıyla yerine getirildiğinin ispat edilmesi gerekiyor. Bunun için de biraz daha zamana ihtiyaç var. Başbakanın sağlığında ciddi ve endişe edilecek bir şey olmadığına göre, Anayasa ne derse desin mevcut Cumhurbaşkanının görev süresinin 7 yıl olarak ilan edilmesi ihtiyaç duyulan zamanı kazandıracaktır. Böylece hem BOP'un gereklerini yerine getirmek için yeterli fırsat bulunacaktır, hem de AKP'nin geleceği ve özel hesapların yeniden gözden geçirilerek bir plana bağlanması mümkün olacaktır. Yeni Anayasa bu bakımdan hayati önemdedir.
TEK ÜMİT TÜRK MİLLETİ
Dönem başında söylediğimiz gibi AKP'nin üçüncü iktidar dönemi çok zor ve sıkıntılıdır. Türkiye tarihinin en büyük açmazlarıyla karşı karşıyadır. Bir tarafta savaşın eşiğine gelmiş, bölücü ihanetin büyük bir cüret kazandığı, ekonomisi alarm veren bir Türkiye. Diğer tarafta Cumhurbaşkanının görev süresinin 7 yıla çıkarılmasına bağlı olarak başlayacak sonu gelmeyen yeni ve derin tartışmaların yaşandığı, iktidar partisinin menfaat hesaplarının herşeyin önüne geçtiği bir Türkiye. Cumhurbaşkanı seçiminde de, bu gidişin hesabının görülmesinde de, gidilecek adres Türk milleti olacaktır. Tek ümidimiz yine Türk milletidir.
Orhan KARATAŞ
19 Aralık 2011, ORTADOĞU