80. YILINDA
BÜYÜK NUTUK
(Söylev)
Yrd. Doç. Dr. Orhan Çekiç
T.C. Maltepe Üniversitesi
Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Bölüm Başkanı
Remziye Örselli/18.10.2007
10/2/08
2
Sayın Baylar,
sizi günlerce işlerinizden alıkoyan uzun ve
ayrıntılı sözlerim, en sonu tarihe malolmuş
bir çağın öyküsüdür.
Bunda, ulusum için ve yarınki çocuklarımız için
dikkat ve uyanıklık sağlayabilecek
kimi noktaları belirtebilmiş isem
kendimi mutlu sayacağım
10/2/08
3
Gazi Mustafa Kemal 80 yıl önce, 15 Ekim 1927 Cuma günü
toplanan Cumhuriyet Halk Partisinin 2. Büyük Kongresinde,
Büyük Nutkunu okumaya başlamıştı.
Gazi CHPyi 9 Eylül 1923 tarihinde kurmuştu.
Kuruluştan sonraki ilk büyük kongre yapılıyordu ama
Sivas Kongresinde alınan bir kararla
Anadolu ile Rumeli Müdafaa-i Hukuk Dernekleri
birleştirilmiş, böylece verilecek mücadelede bir
bütünlük sağlanmıştı.
İşte ortaya çıkan bu
Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Derneği,
ileri yıllarda siyasal bir hareket olarak
CHPnin 1. Büyük Kongresi kabul edilmişti.
O nedenle şimdikine 2. Büyük Kongre denmişti.
10/2/08
4
20 Ekim Çarşamba gününe kadar,
tam 36 saat 33 dakika süren Gazinin bu sunumu,
sadece Türkiyede değil, tüm dünyada beklendiği gibi
çok büyük yankılar uyandırmıştı.
Cumhuriyet henüz 4 yaşındaydı ama öylesine
olağanüstü dönemlerden geçilmişti,
öyle dar boğazlar aşılmıştı ki,
bunu birinci ağızdan yazıp söylemekte
gelecek kuşaklar açısından büyük yarar görmüştü.
O nedenle de, uzun zamandan beri
hazırlamakta olduğu bu nutku okumak için,
Gazi, parti genel kurulunun daha uygun bir ortam
olacağına karar vermişti.
10/2/08
5
Böylece orada sadece milletvekillerine ve
hükümet üyesi bakanlara hitaben değil,
aynı zamanda tüm illerden gelecek CHP delegelerine,
parti ileri gelenlerine, bürokraside yer alan
üst düzey yöneticilere, komutanlara,
kordiplomasiye mensup tüm büyükelçilere hitaben
bu uzun konuşmasını yapabilecekti.
Öyle de oldu.
TBMM Genel Kurul Salonu sonuna kadar doluydu ve
insanlar adeta nefeslerini tutarak
6 gün boyunca Gaziyi dinlemişlerdi.
10/2/08
6
Kürsüde son derecede şık ve yakışıklı,
yaptıklarından müthiş gururlandığı her halinden belli,
kimi zaman sesini yükselterek kimi zaman alçaltarak,
dost düşman tüm dünyaya sesleniyordu:
1919 yılı Mayısının 19uncu günü Samsuna çıktım.
Genel durum ve görünüş:
10/2/08
7
Ülkenin o günlerde içinde bulunduğu durumu tüm
çıplaklığıyla anlatıyor, Millî Mücadele günlerinin
zor koşullarına değinirken sesi titremeye başlıyor,
hele sonlara doğru, bütün bu mücadelenin
muzaffer sonucu olan cumhuriyeti Türk Gençliğine
armağan ettiği bölüme geldiğinde,
Ey Türk Gençliği
derken
artık daha fazla dayanamıyordu.
Ertesi gün İngiliz gazeteleri
Gazi gözyaşlarını tutamadı
d
iye manşet attılar.
Doğruydu.
10/2/08
8
NUTUK NEDEN ve KİME HİTABEN YAZILDI?
Gazi, Nutukta Millî Mücadeleyi anlattığı bölümden
hemen sonra bu soruyu soruyor ve gene kendisi yanıtlıyordu:
Maksadım, inkılabımızın incelenmesinde
tarihe kolaylık sağlamaktır.
Bütün bu olguların ve olayların cereyanında
TBMM ve hükümeti başkanı, Başkomutan ve
Cumhurbaşkanı olmaktan çok,
teşkilâtımızın Genel Başkanı olarak
bu görevi yapmaya kendimi mecbur sayarım.
10/2/08
9
Parti teşkilatı mensuplarının ve ülkenin dört bir yanından
gelmiş delegelerin önünde konuşmasındaki maksat,
anlattıklarını onların da ülkenin dört bir yanına anlatmaları,
böylece olan biteni tüm yurttaşların kaynağından,
yani birinci elden, Gaziden öğrenmeleriydi.
1918-1927 arası son dokuz yılda olup bitenlerin
hesabını soruyor, hesabını veriyordu.
Konuşma tümüyle belgelere dayanıyordu.
Metinden birkaç cümle okuyor, yan masadaki kâtibe
bir belge uzatıyordu.
Bu nedenle, Osmanlıca olan ilk baskı iki cilttir.
Birinci cilt Nutkun metnini,
ikinci cilt ise belgeleri içerir.
Daha sonraki baskılarda da benzer yöntem uygulanacaktır.
10/2/08
10
Metin kısmında 192.240 sözcük vardır.
Her sayfasında ortalama 360 sözcük bulunan
bir baskıda Nutuk 534 sayfa,
belgeleri ise 344 sayfa tutmaktadır.
Böylece Nutuk
iki cilt bir arada 878 sayfalık dev bir eserdir.
Nutukta bulunan toplam belge sayısı ise 308dir.
10/2/08
11
Büyük Nutuk,
Gazinin eseri olan Türkiye Cumhuriyetinin eseridir.
Her sayfasında, cumhuriyete giden o
uzun ince yol
Gazinin ağzından tüm ayrıntısıyla ve
bütün dünyaya hitaben anlatılmaktadır.
İşgalciler, Saray, İstanbul Hükümeti, Kuvvacılar,
işbirlikçiler, komutanlar, yakın arkadaşları,
sonradan yolları ayrılan arkadaşları,
dost düşman herkes bu anlatılanlardan
kendilerine bir pay çıkarabilmektedir.
10/2/08
12
O nedenle, özellikle İngiliz Büyükelçisi ve sefaret mensupları
büyük bir merak ve dikkatle dinliyorlardı.
Sultan Vahdettinin İngilizlerle olan gizli temaslarını,
Sadrazam Damat Feritin aşağılık ilişkilerini ve
onursuz politikalarını, İngiliz Severler Derneğini,
Anadoludaki kutsal isyanı bastırmak için
Vahdettinin İngilizlerden aldığı para ve silahla donatıp,
Ankarayı ezmek üzere sevk ettiği Hilafet Ordusunu,
şimşek bakışlarını kordiplomasinin oturduğu locaya dikmiş,
gürül gürül anlatıyordu.
Anlattıkça da yan masaya bir belge veriyordu.
Oturum sona erdiğinde tüm diplomatların en büyük merakı,
acaba yarın ne anlatacak? sorusuydu.
10/2/08
13
Özellikle İtalyan diktatörü Mussolini Nutkun İtalyancaya
çevrilip çevrilmeyeceğini merak ediyor,
Büyükelçisinden sık sık bilgi istiyordu.
Gazi Nutukta kurtuluşu gerçeğine uygun sırada,
kronolojik bir akışla anlatıyordu.
Buna göre, önce Birinci Dünya Savaşına son veren
Mondros Ateşkes Anlaşmasının hangi koşullarda ve
nasıl imzalandığını,
buna nasıl karşı çıktığını,
Sarayın ve İstanbul hükümetlerinin içine düştükleri
aciz durumları, ardından gelen işgalleri,
işgalcileri, işbirlikçileri, azınlıkların hain faaliyetlerini
sayıp döküyordu.
10/2/08
14
Daha sonra direniş için ilk hazırlıklar ve örgütlenmeleri,
buna tepki olarak da Yunan ordusunun Egeye çıkarılmasını;
işgali göğüslemek adına Kuvva-yı Milliyenin kuruluşunu,
ardından ordunun teşkilatlanmasını;
kongreler ve Heyet-i Temsiliye dönemini;
bu direnişi kırmak için Vahdettinin yayınlattığı fetvaları ve
buna bağlı olarak Anadolunun on dört yerinde
çıkarılan iç isyanları;
kardeşin kardeşi boğazlayışını,
kimi zaman öfkeli,
kimi zaman sakin, anlattı, anlattı, anlattı.
10/2/08
15
Daha sonra İnönü Savaşlarını, Sakaryayı anlattı.
Büyük Taarruza gelince, kürsüdeki duruşu bile değişmişti.
Lozanı anlatırken ise artık kürsüye sığmıyordu.
Ardından barış dönemi
ardından cumhuriyet
ardından devrimler
Mutluydu.
10/2/08
16
NUTUKTA ENÇOK ZORLANDIĞI BÖLÜM
Nutuku yazarken de, okurken de en çok zorlandığı bölüm,
en yakın silah arkadaşlarıyla yollarının ayrıldığını
hissettiği bölümdü.
Lozan günleriydi.
İsmet Paşa ve Türk Heyeti 17 Kasım 1922 günü
Lozana hareket etmişti.
İlahi adalet
Aynı gün Sultan Vahdettin İngilizlere sığınmış,
Malaya zırhlısıyla Maltaya doğru yola çıkmıştı. S
ultan kaçıyordu.
10/2/08
17
Aradan birkaç gün geçmişti.
Lozanda müzakereler sürüyor, kıyamet kopuyordu.
Bir gün, Vekiller Heyeti Reisi (Başbakan) Rauf Bey,
Gazinin TBMMdeki başkanlık odasına gelerek Onu,
Refet (Bele) Paşanın Etlikteki bağ evine
akşam yemeğine davet etti.
Rauf Bey, o günlerde Moskova Büyükelçimiz olan ve
şimdi Ankarada bulunan müşterek arkadaşları
Ali Fuat Cebesoy Paşanın da (Salacaklı Fuat)
bu yemekte bulunması için Gazinin onayını aldı.
Gazi, Rauf Bey, Refet Paşa, Fuat Paşa,
akşam sofrada bir araya geldiler.
10/2/08
18
Hatır sormalar henüz bitmiş,
yemek bile daha başlamamıştı ki,
Rauf Bey Gaziye döndü;
Kemal dedi,
davetimizi kabul edip geldiğin için teşekkür ederiz.
Yemeğin yanı sıra seninle baş başa konuşmak istediğimiz
bir konu var, bugün seninle o konuyu da
konuşmak istiyoruz.
Hisleri Onu yanıltmazdı.
Bozuntuya vermedi.
Buyurun, konuşalım ! dedi.
Rauf Bey eteğindeki taşları dökmeye başladı:
Kemal! Bu Meclis senden korkuyor,
o yüzden sana gelemiyor,
tüm şikâyetler başbakan olarak bana geliyor
10/2/08
19
Gazi şaşırdı, belli etmemeye çalıştı,
Neyimden korkuyorlarmış?deyiverdi.
Rauf Bey konuya doğrudan girdi:
Senin cumhuriyet kuracağından korkuyorlar.
Dedikodular giderek yayılıyor.
Bazen o kadar abartıyorlar ki,
eline bir fırsat geçerse,
senin padişahı bile
bu ülkeden kovacağını söylüyorlar!
10/2/08
20
Gazi donup kalmıştı.
Soğukkanlılığını korumaya çalışıyordu.
Rauf Bey ise içini dökmeye başladı:
Kemal! Bu vatan tehlikeye düştü, işgale uğradı.
En çok sen çaba gösterdin, kurtardın,
biz de sana yardım ettik.
Şimdi vatan kurtuldu. Bize göre
emaneti sahibine iade etmenin zamanı geldi.
Gazi yemek davetinin bir bahane olduğunu anlamıştı.
Peki Rauf, Sultan Vahdettin için sen ne düşünüyorsun?
diye sordu.
10/2/08
21
Rauf Beyi dinleyelim:
Kemal, benim babam padişahın baş mabeyinliğini yaptı.
Boğazında padişahın ekmeği var.
Şimdi o ekmek benim gırtlağımda.
Ben yediğim ekmeğe ihanet etmem kardeşim.
Benim rejim sorunum yok.
Üstelik, madem sordun, söyleyeyim.
Padişah bir İslam halifesi, ben de müslümanım.
Dinî terbiyem nedeniyle de padişaha bağlıyım.
O makamlar uhrevi makamlar.
Senin, benim gibi kişilerin ulaşabileceği makamlar değil.
Kaldı ki, bu milletin
yüzlerce yıldan bu yana alıştığı yönetim de
mutlakıyet yönetimidir,
cumhuriyet değil.
10/2/08
22
Gazinin yüz hatları gerilmişti.
Ev sahibi Refet Paşaya döndü;
Sen ne düşünüyorsun Refet? diye sordu.
Aynen Rauf Bey gibi düşünüyorum, Paşam!...
deyip kestirip attı Refet Paşa.
Gazi, masadaki Fuat Paşaya,
Senin görüşün Fuat? diye sordu.
Fuat Paşa Gazinin Harbiyeden sınıf,
hatta sıra arkadaşıydı.
Hukukları daha derindi.
St. Joseph mezunuydu, yani askeri okuldan değil
sivil liseden Harbiyeye biraz da geç katılmıştı.
10/2/08
23
Okul Komutanı Mustafa Kemali odasına çağırtmış ve
iki genci birbirine tanıştırmıştı:
Selanikli Mustafa Kemal, Salacaklı Fuat
Ve Fuatı sınıfının çavuşu Mustafa Kemale emanet etmişti.
Fuatın Fransızcası çok iyiydi, Mustafa Kemale
bu derste çok yardımı oldu.
Giderek aralarında uzun yıllar
sürecek bir dostluğun köprüleri atıldı ve
Mustafa Kemal Harbiye yılları boyunca her hafta sonu
Fuatın Salacaktaki köşküne evci çıktı.
O nedenle aralarındaki hukuk daha derindi.
10/2/08
24
Fuat; Paşam, dedi,
biliyorsunuz uzun süredir Moskovadayım,
duruma muttali değilim, izin verin birkaç gün
düşüneyim, yanıtımı sonra veririm!..
Yani o bile, Kemal, ben senin arkandayım!... diyemedi.
Masada olmayan dördüncü kişi,
Kâzım Karabekir Paşa ise Erzurumdaydı ve
telefonun öbür ucunda, bu toplantıdan çıkacak
kararı bekliyordu.
Beşinci kişiyse, kendisiydi.
Anadoluya çıkan ilk 5 komutan işte masadaydılar ve
henüz devlet kurulamamıştı ama kozlar paylaşılıyordu.
10/2/08
25
Benden ne yapmamı istiyorsunuz? diye sordu Gazi.
Yarın kürsüye çık, bunları yapmayacağına söz ver!
diye yanıtladı Rauf Bey.
Bana bir kâğıt verin
Bağ evinde gece yarısı kâğıt bulamadılar,
içtiği sigaranın kapağını yırttı ve arkasına hırsla yazdı:
Günü geldiğinde Padişahla ilgili kararı
en yüce icraî organ olan TBMM verecektir.
Yüksek sesle okudu ve sordu:
Bu sizi ve Meclisi tatmin eder mi?
Bunu yarın çıkıp okursam, sizce Meclis tatmin olur mu?
Hah, işte bu olur. Bunu çık yarın kürsüden oku!..., dedi
Rauf Bey.
10/2/08
26
O Meclisten padişah aleyhinde bir karar çıkmazdı.
Bunu biliyorlardı.
Masadaki komutanlar rahatladılar.
Sofra, buz gibi olmuştu.
Ayrılırlarken, Etlik sırtlarından yeni bir gün ışıyordu.
O günden itibaren Gazi yollarını da
bu arkadaşlarından ayırmak zorunda olduğunu görmüştü.
Ertesi gün kürsüye çıktı ve yazdıklarını aynen okudu.
Meclisle ve komutanlarla bir tartışmaya girmeden
bu krizi atlatmalıydı.
Öyle de yaptı.
10/2/08
27
1921 Anayasasına göre Meclis her iki yılda bir
seçim yapmak zorundaydı.
Meclis 23 Nisan 1920de açıldığına göre,
seçimleri yenilemenin zamanı gelmişti.
Doğal olarak da seçimlere gidildi.
Gazi, bu Meclisten kurtuluyor gibiydi.
Komutanlar yeniden endişeye düştüler:
Ya, Kemalist bir Meclis gelirse!
Bunun üzerine yeni bir plan kurdular.
Mustafa Kemali Meclise sokmamanın yolunu
arayacaklardı.
Seçim Yasasını değiştirmeye karar verdiler.
10/2/08
28
Erzurum Milletvekili Necati Bey,
Samsun Milletvekili Emin Bey, Mersin Milletvekili
Albay emeklisi Çolak Selahattin Bey, bir önerge hazırladılar:
Buna göre:
1.
bundan böyle milletvekili adayının doğum yeri,
Misak-ı Millî sınırları içinde olsun!..
Selanik dışında kalmıştı.
2.
Milletvekili adayı adaylığını koyduğu yerde en az
beş senedir oturuyor olsun!
Mustafa Kemal o cephe, bu cephe hayatı boyu
koşturmaktan ötürü değil beş yıl,
hiçbir yerde sürekli beş ay oturamamıştı ki.
Hedef belliydi.
Bu yasa özel olarak kendisi için hazırlanmaktaydı.
Hem de en yakın silah arkadaşları tarafından.
10/2/08
29
Bu önerge verilince, kürsüye zorla çıktı ve avaz avaz:
Doğum yerim Selanik Misak-ı Millî sınırları dışında
kalırken, devlet Selaniği tek kurşun atmadan
Yunana verirken,bu millet bilsin ki ben
diğer bir yurt köşesi Dernede savaşıyordum
Hiçbir yerde beş yıl oturamadım, doğru.
Otursaydım, o zaman Bingazide, Dernede, Sinada,
Filistinde olamazdım.
Çanakkalede, Kafkaslarda, Sakaryada olamazdım.
Ama ben oralarda olamasaydım,
bu efendilerin de doğum yerleri,
Allah korusun, Misak-ı Millî sınırları dışında kalırdı
10/2/08
30
Şimdi millete soruyor ve yanıtını milletten bekliyorum.
Bu önergenin sahibi efendileri buraya gönderen millet
onlar gibi mi düşünüyor?...
Hayır, millet onlar gibi düşünmüyordu.
Çuvallar dolusu telgraflarla olayı protesto ettiler,
önerge geri çekildi
ve Mustafa Kemal
Ankaranın Bâlâ ilçesinden milletvekili seçilerek
Meclise girdi
Cumhuriyeti de kurdu.
Gazi bu olayı hiç unutmadı.
NUTUKta da tüm ayrıntısıyla yazdı.
10/2/08
31
NASIL, NEREDE YAZDI?
Nutukun yazım süreciyse çok yorucu olmuştur.
Epey süredir notlar tutmaktadır.
Konuşmasını yaklaşan Parti kongresinde yapmaya
karar verince, kalan üç aylık sürede
Nutkun tamamını yetiştirebilmek için olağanüstü
bir tempoda çalışmak zorunda kalmıştır.
Kalp spazmı Onu bu tempoda yakalar.
Sigara ve içkiye ara verilir,
üç gün sırt üstü yatarak zar zor atlatır.
10/2/08
32
Nutuku Çankaya Köşkünde yazmaktaydı.
Ankara Belediyesinin bir Ermeni yurttaştan satın alıp
Gaziye hediye ettiği köşk, üç oda bir salondan ibaret
eski bir bağ eviydi.
Yağmur yağdıkça tavanı akardı.
Akan yerlere leğenler konmuştu.
Akmayan bir köşeye konan bir koltuğa oturmuş,
yanı başında su dolu bir leğen,
elindeki pamuğu suya batırıp gözüne örtüyor,
böylece rahatlamaya çalışarak
Nutuku dikte etmeye devam ediyordu.
Yorgunluktan gözlerini açamaz hale gelmişti.
Nutuku dikte ettiği yaverler her sekiz saatte bir değişiyor,
O ise yerinden kımıldamıyordu.
Aralıksız 32 saat çalıştığı olmuştu.
10/2/08
33
Falih Rıfkı Atayın anlatımıyla;
Çalışma odasında yarı ayaküstü, yarı oturarak ve
yüzlercesi arasından vesikalar ayırarak
Nutkunu dikte ederdi.
Yorulan değişirdi.
Bir defasında pek genç bir arkadaşı baygınlık geçirmişti.
Akşama doğru bir banyo aldıktan sonra,
hiç dinlenmeden sofraya iner,
o gün yazdıklarını bize okur veya okutur,
hadiseler üzerinde terütaze bir muhakemeyle
tartışmalar yapardı.
(Falih Rıfkı Atay, ÇankayaAtatürk Devri Hatıraları, Dünya Yayınları 5
Cilt II, s.460).
10/2/08
34
Büyük Nutuk üç açıdan benzersizdir:
Söyleniş süresi,
kapsamı ve
yaptığı etki açılarından eşsizdir.
Sunum TBMM toplantı salonunda yapılmıştır.
Gazi, sabahleyin üç saat ve
öğleden sonra üç saat olmak üzere
her gün iki toplantıda konuşmuştur.
10/2/08
35
NUTKUN YANKILARI ve İTİRAZLAR
Nutuk, okunduğu 1927 yılında tüm Türkiyede
büyük yankılar yapmış, tüm gazeteler manşetlerinde
Nutuka yer vermişler,
yazarlar günlerce Nutuktan söz etmişlerdir.
Bu yankı dış dünyaya da yansımıştır.
Avrupa bir yana, Japonyada bile yayınlanan
pek çok yoruma rastlanmıştır.
En ünlü gazetelerin başyazarları günlerce
sütunlarında Nutuka yer vermişlerdir.
10/2/08
36
Bu arada,
İzmir Suikastı öncesinde yurt dışına çıkmış bulunan
muhalefet kanadın ileri gelenlerinden Nutuka tepki ve
eleştiriler de gelmiştir.
O günlerde Londrada oturmakta olan Kurtuluş Savaşının
onbaşısı Halide Edip Adıvar,
Nutkun okunmasının hemen ertesi günü,
Londrada yayınlanmakta olan The Times gazetesine
gönderdiği bir makaleyle Gaziye eleştiriler yöneltmiş,
Londra Büyükelçimiz Ferit Bey
bu yazıyı ve çevirisini aynı gün Ankaraya,
Dışişleri Bakanlığımıza göndermiştir.
Bunun üzerine CHP Genel Sekreteri Safvet Bey,
1 Kasım 1927 tarihinde The Times gazetesinde
bir tekzip yayınlayacaktır.
10/2/08
37
Lozanı imzalayan Ankara Hükümetinin başbakanı ve
muhalefetin önemli liderlerinden olup,
İzmir suikastı eyleminden önce
yurt dışına çıkmış bulunan Rauf Bey (Hüseyin Rauf Orbay)
o günlerde Pariste yaşamaktadır ve
o da 2 Kasım günü The Timesa gönderdiği
bir mektupla benzer eleştirilerde bulunmuştur.
10/2/08
38
Muhalefet kanadın diğer bir ileri geleni,
eski İttihatçı ve Halide Edipin eşi Dr. Adnan Adıvar da
o günlerde Pariste yaşamaktadır ve
The Daily Telegraph (Londra) gazetesinde
29 Eylül 1928 tarihinde
Türk Diktatörlüğü başlığıyla bir eleştiriyi de
o yayınlayacaktır.
(Bu yazıların tam metinleri için ; Bilal Şimşir,
Atatürkün Büyük Söylevi Üzerine Belgeler,
Türk Tarih Kurumu Yayınları, XVI. Dizi, Sayı.61)
10/2/08
39
Yapılan eleştiriler daha ziyade Gazinin kendini
çok ön plana çıkarttığı,
arkadaşlarını geri plana ittiği merkezindedir.
Oysa Nutukta anlatılanlar daha dün kadar yakın
bir geçmişte cereyan etmiş,
sunulan tüm belgeler de devrimin
tartışmasız liderinin Gazi olduğunu kanıtlamıştır.
Kaldı ki bu iddiaların tümü
CHP tarafından belgelerle yanıtlanmıştır.
10/2/08
40
HANGİ DİLLERDE VE NEREDE BASILDI?
Gazi Nutuk üzerindeki telif hakkını Türk Hava Kurumuna
bağışlamıştı.
Kitabın yurt içinde ve yurt dışında basımı ve satışı işleriyle
bu kurum yetkilendirildi ve henüz kurulmuş olan
bu kurumun gelişmesinde Nutkun satışından elde edilen gelir
çok önemli rol oynadı.
Nutuk Türkçe, İngilizce, Fransızca, Almanca ve
Rusça basılmıştı.
Arapça olarak da yayınlanması için
Kahire Büyükelçimiz Muhiddin Paşa ısrarla talepte
bulunacaktır ama, yabancı dillerdeki baskılar
bir Alman yayınevine (Köhler) verildiği için,
onlarla temas kurulması istendiyse de sonuç olarak
Arapça baskısı yapılmamıştır.
10/2/08
41
Türkçe Nutukun birinci baskısı 1928 yılının
ilk yarısında yüz bin adet olarak satışa sunuldu.
Bu rakam çok yüksekti.
O günlerde Türkiyenin nüfusu 14 milyondu ve
okur- yazar nüfus ancak bir milyon kadardı.
Her 10 okurdan birinin Nutku aldığı anlaşılıyordu ki
bu büyük olaydı.
Her kitap numaralıydı.
İlk iki bin kitap lüks baskılardı.
Bunların fiyatları 10 ile 500 lira arasında değişiyordu.
Lüks olmayan kitaplar ise 5 liradan satılıyordu.
Belgeler cildi daha sonra basıldı ve
2.5 lira ile 50 lira arasında satışa sunuldu.
Böylece bir takım (iki cilt) Nutuk 7.5 liraydı ve
bu yüksek bir fiyattı. Zira o dönemde gazete 5 kuruştu.
10/2/08
42
Gelirini en üst düzeyde tutmanın peşinde olan
Türk Hava Kurumu, reklam ve tanıtıma önem vermiyor,
hiçbir masrafa girişmiyordu.
Aksine kitabı edinmek isteyen önce parasını ödüyor,
kitap sonra adresine gönderiliyordu.
Hiçbir indirim de uygulanmıyordu.
Baskı için ilk temas Mayıs 1927lerde olmuştur.
Yazımı bitmek üzeredir.
Ankaradan Paris Büyükelçiliğine
11 Mayısta çekilen bir telgrafta Gazinin
CHP Büyük Kongresinde uzun bir konuşma yapacağı,
bu metnin kitap olarak basılmasının düşünüldüğü,
ilgilenecek yayın kuruluşlarının Ankara ile temasa
geçmelerinin sağlanması istenir,
anlaşma için Büyükelçiliğe yetki verilmez.
Bunun üzerine bazı yayın kuruluşları yanıtlarını
Büyükelçiliğimiz aracılığıyla Ankaraya gönderirler.
10/2/08
43
Bunlardan Payot Yayınevi bu işe talip olduğunu,
esasen daha önce de benzer işler yaptığını,
metnin Parise gönderilip gönderilemeyeceğini sorar,
yanıt olumsuzdur.
Metin henüz Kongrede bile okunmamışken
yurt dışına gönderilmesi belli ki mahzurlu bulunmuştur.
Firma yetkililerinin Ankaraya gelip
metni burada okumaları istenir.
Sonuç olarak zaman kaybedilir ve bu nedenle de
Nutkun Fransızca baskısı gecikir.
10/2/08
44
Nihayet bu temaslar sonunda Nutkun Rusça hariç
diğer yabancı dillerde yayımlanması işi, Almanyanın
Leipzig kentindeki K.F. Köhler yayınevine verilir ve
bu baskılar ancak 1930 yılında,
yani üç yıl gecikmeyle yapılır.
Kitabın Rusçasını Ruslar basıp satmışlardır.
(Bilal Şimşir, a.g.e. s.XIII ve diğer.)
Nutkun İngilizce ve Fransızcasının
ilk baskısı 2750 adet basılmıştır.
Bunların da fiyatları oldukça yüksektir.
İngilizcesi 1 İngiliz lirasına,
Fransızcası ise 125 Fransız frangına satılmıştır.
Belgeler cildinin de fiyatı aynıdır.
Böylece
Fransızca bir takım Nutkun fiyatı 250 Fransız frangı
tutmaktadır ki, bu rakam yüksektir.
10/2/08
45
SONUÇ
Büyük Nutuk Millî Mücadele tarihimizin belgeselidir.
Günümüze ise ışık tutan bir rehber niteliğindedir.
Bugünleri adeta o günlerden görmüş,
Nutukta bakın ulusuna ne tavsiye etmektedir:
Sayın milletime şunları tavsiye ederim ki,
sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı
adamların kanındaki, vicdanındaki asıl cevheri
çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an geri kalmasın.
(NUTUK, Kültür Bakanlığının Cumhuriyetin XV. Yıldönümü
Armağanı, 1938,
s. 515).
10/2/08
46
20 Ekim 1927 Çarşamba günü
Gazi son derecede yorgundur.
Nutkun sonuna gelmiştir ama,
altı gündür ayakta konuşmaktadır.
Mikrofona rağmen sesi güçlükle duyulmaktadır.
Son cümleleri:
Baylar, bu demecimle, ulusal bağımsızlığı sona ermiş
sayılan büyük bir ulusun, bağımsızlığını nasıl kazandığını;
bilim ve tekniğin en son ilkelerine dayanan ulusal ve
çağdaş bir devleti nasıl kurduğunu anlatmaya çalıştım.
Bugün ulaştığımız sonuç,
yüzyıllardan beri çekilen ulusal felaketlerden uyanışın ve
kutsal vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir.
Bu neticeyi, Türk gençliğine emanet ediyorum.
10/2/08
47
Ve Nutuk Gazinin gençliğe seslenişiyle sona eriyordu:
Ey Türk Gençliği !
Birinci ödevin; Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyetini
sonsuzluğa değin korumak ve savunmaktır
Bir gün bağımsızlığını ve cumhuriyetini savunmak
zorunda kalırsan; ödeve atılmak için, içinde bulunacağın
durumun olanaklarını ve koşullarını düşünmeyeceksin!
Bu olanak ve koşullar çok elverişsiz olabilir
daha acıklı ve daha korkunç olmak üzere, yurdunda,
iş başında bulunanlar, aymazlık ve sapkınlık içinde
olabilirler; üstelik hayınlık da yapabilirler.
aha kötüsü, iş başında bulunan kişiler, kendi çıkarlarını,
yurduna girmiş olan düşmanların siyasal erekleriyle
birleştirebilirler
Ey Türk geleceğinin gençliği!
İşte bu ortam ve koşullar içinde bile ödevin,
Türk bağımsızlığını ve Cumhuriyetini kurtarmaktır!
Bunun için gereken güç, damarlarındaki soycul
kanda mevcuttur.
10/2/08
48
İşte tam da burada sesi titremeye başlamış,
göz pınarlarından yaşlar süzülüvermişti.
Ertesi gün İngiliz basını Mustafa Kemal ağladı
diye manşet atmıştı.
Haklıydılar.
Acaba bu günleri 80 yıl öncesinden gördü de
ona mı ağlıyordu?
Ne dersiniz?
Gençliğe Hitabındaki altı çizili yerler size de
bir yerlerden tanıdık gelmiyor mu?
http://www.orhancekic.com/makale.asp?id=439