AB'nin Yeni Patronu: Herman van Bilderberg

Ubi solitudinem faciunt, pacem appelant

AB'nin Yeni Patronu: Herman van Bilderberg

İletigönderen Türk-Kan » Prş Oca 14, 2010 8:29

Resim

Avrupa Birliği’nin Yeni Patronları ve Türkiye

Avrupa Birliği (AB), 19 Kasım 2009 tarihinde ilk kez “resmi” yöneticilerini seçti. Sanki bu tarih, AB’nin “siyasi birliğe” gidiş yolundaki en önemli aşama. AB’nin başkanlığına Belçika’nın henüz makamında bir yılını doldurmamış Başbakanı Herman Van Rompuy seçildi. AB’nin yeni Dışişleri Bakanı, aynı zamanda bu “Başkan Yardımcısı” ise bir İngiliz ve Bayan Barones Catherine Margaret Ashton’dur.

İsimlere bakıldığında görülen o ki, AB kendisini yönetecek ilk “patronları” eski tabirle “Batılı”lar arasından seçmiş. Bu iki yönetici arasında ne bir “Doğu Avrupalı”, ne bir “Balkanlı”, ne bir “Kuzey Avrupalı”, ne de bir “Akdenizli” mevcut değildir.

Seçim günü geldiğinde özellikle yeni AB Başkanı konusunda anlaşmazlık sebebiyle sorun yaşanacağı, hatta bu sebeple 19 Kasım’da seçimin gerçekleşemeyeceği dahi ileri sürülmekteydi. Daha aylar önce ismi öne çıkanlardan İngiltere eski Başbakanı Tony Blair, seçim günü yaklaştıkça şansını yitirmişti. Seçimlere doğru öne çıkan isimler arasında Belçika Başbakanı Herman Van Rompuy, Hollanda’nın eski Başbakanı Jan Peter Balkanende, Lüksemburg Başbakanı Jean Claude Juncker, Estonya Devlet Başkanı Tomas Lives ve Letonya eski Devlet Başkanı Vaira Vike-Frieberga vardı. Seçimler öncesinde van Rompuy hakkında AB’nin iki büyük devleti Fransa ve Almanya anlaştılar. Hatta bu sebeple, bu iki devletin “hegemonyal” tutumuna karşı başka bir adayın seçilebileceği dahi ileri sürüldü.

Ancak durum öyle değildi. Zira Avrupa’da son bir yıl içerisinde yapılan seçimlerde ve Avrupa parlamentosu seçimlerinde bir-iki ülke (Portekiz gibi) hariç, Hıristiyan Birlik/Demokrat partileri kazandılar. Bu sebeple de ülke yönetimlerinde ağırlığı olan anılan partiler yine bir “Hristiyan Demokrat” adayı AB’nin ilk patronu seçtiler. Üstelik AB’nin ilk patronunun karizmatik ve üstün özellikleri bulunmamasına dikkat edildiği gözlerden kaçmadı. Belçika’da beş partili koalisyon hükümetinin Başbakanı olan ve Avrupa’nın en sıkıntılı hükümetlerinden birinin başındaki Van Rompuy, belki de bu yeni görevi ile rahatlamaya yelken açtı ya da yeni bir “iğneli fıçı”ya girdi. Bunu zaman gösterecek kuşkusuz… Ancak, yeni bir organizasyonda yeni ve çözülmesi gereken pek çok sıkıntıların olacağı da bir gerçektir.

Van Rompuy’un kuvvetle desteklenen adaylığına karşılık, yeni yardımcısı ve AB Dışişleri Bakanı Ashton’ın başlangıçtaki şansı çok daha azdı. Bu görev için öne çıkan güçlü adaylar İspanya Dışişleri Bakanı Miguel Angel Moratinos ve İtalya eski Dışişleri Bakanı Massimo D’alema idi. Ancak, Avrupa Birliği Başkanlığına uzun süre en önemli aday olarak gösterilen Tony Blair faktörünü kulak arkası eden AB ülkeleri, en azından bu görevin ikinci adamı ve AB Komisyon Başkan Yardımcılığı da yapacak olan bir göreve bir İngiliz’i getirdiler. Öyle anlaşılıyor ki, bu seçimde Atlantik’in iki yakası arasında bir “denge” gözetilmeye çalışılmış. Merkezi Avrupa’yı temsilen AB Başkanı, Dışişleri ve Yardımcılık için de Anglo-Saxon (İngiliz-ABD) Ortaklığı. AB Komisyonu Başkanlığına da zaten geçen günler içerisinde, bir “denge adamı” olan İspanyol Jose Manuel Barroso yeniden seçilmişti.

Herman Von Rompuy

1947 Etterbeek/Belçika doğumlu ve Flaman asıllı Van Rompuy, Leuven’deki Felsefe eğitimin ardından İşletme Ekonomisi dalında yüksek lisans yaptı. Van Rompuy, Belçika Merkez Bankası’nda çalışmaya başladı. Daha bonra Hükümet Danışmanı ve Eğitim Danışmanlığı grrubuna seçildi. Aslında edebiyata ve şiire düşkünlüğü ile de bilinen van Rompuy, 1993 yılında dönemin Belçika Başbakanı Jean-Luc Dehaene tarafından Maliye Bakanlığı ve Başbakan yardımcılığı görevine getirilmiş, bu görevde 1999 seçimlerinde partisi seçimi kaybedinceye kadar sürmüştü. Maliye Bakanı olarak başarılı bir çizgi sürdüren Van Rompuy, Belçika’nın borç yükünü yüzde yüz otuzlardan yüzde doksanların altına indirmeyi başarmıştı. Daha sonra Batı Avrupa’nın en çalkantılı ülkesi Belçika’da, 2008 Aralık ayında, Meclis Başkanlığı görevinden Başbakanlığa atandı.

Hristiyan Demokrat Van Rompuy’un Türkiye’de tanınmasını sağlayan en önemli olay, 2004 yılında Belçika Meclisi’nde yaptığı bir konuşmada, Türkiye’nin Avrupa’nın parçası olmadığı ve kesinlikle de olamayacağı yönündeki çıkışıydı. O günlerde Van Rompuy, AB’nin, Türkiye’yi içine alarak genişlemesinin önceki genişlemelerle kıyaslanamayacağını ifadeyle, “Avrupa’da aynı zamanda Hıristiyanlığın temel değerleri de olan mevcut evrensel değerler, Türkiye gibi büyük bir İslam ülkesinin girişiyle kuvvetini yitirir!” şeklinde, Türkiye’nin AB üyeliğine kesin hatlar çizen bir dil kullanmıştı. Aslında bu dil, o dönemde neredeyse tüm Avrupa’daki Hristiyan Demokrat-Birlik partilerinin ortak bir düşüncesiydi. En başta da Almanya, Fransa ve Avusturya’da…

Barones Catherine Margaret Ashton

1956 doğumlu Ashton, Londra Üniversitesi Bedford Kolejinde ekonomi öğrenimi gördü. 1977’de sosyoloji alanında yüksek lisans öğrenimini tamamladı. 1977-1979 arasında Nükleer Silahlanmaya Karşı Kampanya’da görev aldı. Daha sonra Milli Hazine Dairesi’ne seçildi. 1983’te Sosyal İşler Eğitim Konsey’inde çalıştı. 2001 yılına kadar sağlık ve çocuk eğitimleriyle ilgili pek çok görevin ardından, Meclis’te müsteşar yardımcılığı görevine getirildi.

Birleşik Krallık Lordlar Kamarası’nda İşçi Partisi üyeliği, Lordlar Kamarası’nda İşçi Partisi Liderliği ve Gordon Brown’ın Haziran 2007’deki ilk kabinesinde Danışma Meclisi Başkanlığı görevlerinde bulundu. Aslında iktisatçı olan Ashton, daha sonra Eğitim ve Becerilerden sorumlu Bakan, Anayasal İşlerden sorumlu Bakan ve Adalet Bakanı olarak da görev yaptı. AB’nin adalet ve içişleri politikaları üzerinde yoğun şekilde çalıştı ve Lisbon Antlaşması’nın mimarları arasında yer aldı. Ashton, Peter Mandelson’un Birleşik Krallık’ta Sanayii, İşletmeler ve Düzenleyici Reform Bakanlığını üstlenmek üzere görevinden ayrılmasının ardından, AB’nin Dış Ticaretten Sorumlu Avrupa Komisyonu Üyeliği’ne aday gösterildi. Ekim 2008 başlarında da AB Bakanlar Konseyi tarafından görevlendirildi. Ashton, Avrupa politikaları konusunda deneyim sahibi biri olarak bilinmektedir.

Sonuç: Türkiye İçin Bir Olumsuz, Bir Olumlu Gelişme!

Herman Van Rompuy’un geçmişteki “Türkiye karnesi”ne bakıldığında, hele de AB’nin güçlü ülkelerinden Fransa ve Almanya’daki hükümetlerin Türkiye’nin AB üyeliği konusundaki karşıt tutumları dikkate alındığında, bu ilk AB patronunun Türkiye için “hayırlı” olabileceğini söyleyebilmek mümkün değildir. Zira AB ülkelerinde, Avrupa’nın doğusunda adeta Müslümanlara karşı yeni bir “Hristiyan Duvarı” inşa etme heveslisi Hıristiyan Demokrat/Birlik partileri yönetimdedirler. Bu tutum, Türkiye karşıtlığı “tescilli” Van Rompuy’un hareket kabiliyetini kısıtlamak bir yana, destekleyecektir.

Öte yandan, AB Dışişleri Bakanı ve AB Komisyon Başkan Yardımcısı seçilen İngiliz İşçi partili Catherine Margaret Ashton’un ise, Van Rompuy’u bir çok açıdan “frenleyebileceği” beklentisi mevcuttur. Çünkü hem Hristiyan Demokrat/Birlik partilerinin karşıtı bir partiden, hem de İngiliz-Amerikan görüşleri doğrultusundaki bir çizgiden gelmektedir. Ancak, AB’de tek başına da Türkiye lehinde kararlar çıkartabilecek bir güce de sahip değildir. Yani mevcut “status quo” (çözümsüzlük hali) devam edecek demektir. Bir taraftan Türkiye AB üyeliği için ümitlenmeye devam edecek, bir taraftan da AB’nin Hristiyan Demokratları Türkiye’yi “AB’nin imtiyazlı ortağı” olarak görmeye devam edeceklerdir.


Doç. Dr. Celalettin Yavuz, TÜRKSAM Başkan Yardımcısı - 20 Kasım 2009





Resim
Habemus Papam

AB'nin ilk başkanı Herman van Rompuy, Dışpolitika Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton oldu.

Lizbon Sözleşmesi'nin kabulü ile AB Devlet ve Hükümet Başkanları bir Başkan ve Dış politika Yüksek Temsilcisi seçmek üzere Perşembe günü Brüksel'de toplandı. AB'nin ilk başkanlığına Herman van Rompuy , Dışpolitika Yüksek Temsilciliğine Catherine Ashton getirildi. Van Rompuy'ün seçimi beklenirken Ashton'un seçilmesi sürpriz oldu. Analizimize öncelikle sürecin kendisini analizle başlayalım ardından da seçilen kişileri mercek altına alalım.

Haftalar öncesinden başlayan yarışta öne çıka ilk isim Tony Blair oldu. Ardından Lüksemburg ve Hollanda Başbakanları'nın isimleri geldi ve ne olduysa bir anda bu isimler kenara itildi ve Belçika Başbakanı van Rompuy'ün ismi gündeme oturdu. Erkeklerin bu egemenliğine karşı kadınlar da eşitlik prensibi gereğince her iki görevden birinin bir kadına verilmesi gerektiğini savundular.

Adayların isimleri açıklandıkça kulislerde hareketlilik arttı. Devletler menfaatlerini göz önünde tutarak kendilerine yakın bir ismin kazanması için "gizli bir diplomasi" yürüttüler. Öyleki Lizbon ile AB, "perestroika" (reform) noktasında önemli bir yol almış iken "glasnost" (şeffaflık) noktasında sınıfta kaldı. Temsili demokrasi yerine katılımcı demokrasiden bahsedenlerin içine düştükleri durum, Vatikan'ın Papa seçiminden çokta farklı değildi.

AB Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi Vatikan'da gerçeklelen Conclave gibiydi. Liderler kapalı kapılar ardında saatlerce tartıştılar ve iki isim üzerinde uzlaştılar. Bir farkla ki conclave'de her oylamanın ardından çıkan sonuç San Pietro meydanında bekleyenlere, yakılan oy pusulalarıyla duyrulur. Bacadan siyah dumanın çıkması Papa'nın seçilemediği anlamına gelirken, beyaz dumanın çıkması seçildiğine işaret ediyor.

Çıkan sonuç « Il cardinale protodiacono » ünvanını taşıyan kardinal tarafından San Pietro Bazilikası'nın orta balkonundan San Pietro meydanı'nda bekleyenlere şu giriş cumlesi ile duyrulur: « Annuntio vobis gaudium magnum : Habemus Papam… » (Büyük bir sevinçle sizlere ilan ediyorum : bir Papamız var…). Ardından seçilen Papa çıkar ve « urbi ve orbi » adını taşıyan « şehre (Roma'ya) ve dünyaya » kutsama duasıyla seslenir.

AB liderlerinin seçim süreci bundan çok farklı olmadı. Şeffaflıktan uzak kapalı kapılar aradında ince hasaplarla belirlenen isimler. AB için daha fazla federal bir yapıyı destekleyenler -daha çok büyük devletler- güçlerini artırmaya dönük sesli olarak ifade edemedikleri « postmodern bir liderlik » beklentisi içinde olanlardan oluşuyor. Komisyon Başkanı'nın seçimi de aynı şekilde gerçekleşti. Güçlü bir isim istenmiyordu. Onun için Barroso ile yola devam kararı çıktı. Son günlerde Tony Blair'in gözden düşmesi de, son dakikada, «tarafsız » bir adayın bulunması ile özellikle Fransa ve Almanya'yı rahatlattı. İngiltere'nin rahatsızlığı da Ashton'un seçilmesiyle dindirildi. Ancak ne varki Dışpolitika Yüksek Temsilciliğinde Fransa ve Almanya'nın gözü vardı. O zaman ne oldu da bu tablo ortaya çıktı ? Bunu anlamak için her iki isme yakından bakmak gerekiyor.

Belçika Başbakanı van Rompuy siyasi köken olarak hristiyan-demokrat ailesinden iken , Ashton sosyalist kökenlere sahip. Biri erkek diğeri kadın. Her ikisi Kuzey Avrupa'dan. Van Ronpuy AB « etrikalarının » dışından bir isim, Ashton ticaretten sorumlu Komiser olarak saraydan çıkan bir isim oldu. Biri Belçika siyaseti içinde yoğruldu, diğeri ekonomi alanında önemli bir birikime sahip. Birincisi AB'nin federal modelini savunurken (Belçika'da daha fazla otonomi isteyen Flemenk hrisityan-demokrat hareketine mensup olması ayrıca çelişkili bir durum arzediyor), ikincisinin geldiği ülke avro'nun ve shengen'in dışında. Van Rompuy ilk AB Başkanı seçilirken Ashton Dışpolitika Yüksek Temsilcisi oldu. Bütün bunlar alt alta konulduğunda, çekincesi olanlarla olmayanların durumları eşitleniyor. Yani bütün üye devletlerin « kazandığı » söylenebilir.

Şeffaflık noktasında bir hafta önce yaşanan bir hadise akıllarda soru işaretlerini artırdı. Belçika Başbakanı'nın aday olabileceği duyrulduktan sonra 14 Kasım günü şeffaf olmayan ve üzerinden çokça konuşulan ve yazılan Bilderberg grubu tarafından davet edildi ve dinlendi. Bu güne kadar Belçika basınında Bilderberg grubuna ilişkin pek bir haberin yapıldığı söylenemez. Daha doğrusu varlığı noktasında üç maymunları oynayan özelde Belçika ve genelde Avrupa basını daveti haber olarak duyurdu. Habere göre van Rompuy davette katılımcılara AB'ye başkan olması durumunda neler yapacağını anlatmış.

Yaşananlar başından itibaren Vatikan'da Papa seçimini andıran bir gizlilik içinde yürütüldü. Lizbon Sözleşmesi ile perestroika'sını (reform) sağlayan AB , aday belirleme ve seçiminde glasnost (şeffalık) kısmında sınıfta kaldı. 19 Kasım günü Brüksel'de toplanan AB liderleri kapalı kapılar ardında bir karara vardılar. AB dönem başkanlığını yürüten İsveç Başbakanı ile Komisyon Başkanı, van Rompuy ile Ashton'u çağırarak ortak bir basın toplantısında AB'nin artık bir "Papa"ya sahip olduğunu (habemus Papam) duyurdular... Onlar da ayrı ayrı « şehre ve dünyaya » seslendiler (urbi ve orbi)...


Sinan Özdemir / Brüksel - Dünya Bülteni




Seçim öncesinde, Avrupa Parlamentosu'nun İtalyan milletvekili Mario Borghezio, AB Başkan ve Dış politika Yüksek Temsilcisi adaylarının Bilderberg ve Trilateral üyeliklerine dikkat çekiyor:

Bahsi geçen adaylar: Jan Peter Balkenende, David Miliband ve Herman Van Rompuy (O şimdi başkan)

Her üçünün de düzenli olarak Bilderberg ve Trilateral Commission toplantılarına katılmış olmalarının hiç kimsenin dikkatini çekmediği mümkün mü?








AB başkanını arıyor

AB liderleri Lizbon Anlaşması ile getirilen AB Konseyi Başkanlığı ve AB Dışişleri Bakanı koltuklarına atanacak isimleri belirlemek için bugün bir araya gelecek.

Kapalı kapılar arkasında müzakerler sürerken, ABD eski Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’ın da aralarında bulunduğu Bilderberg Grubu’nun da, bu amaçla bir toplantı yaptığı ortaya çıktı. AB Konseyi Başkanlığı için ismi en çok geçen Belçika Başbakanı Herman Van Rompuy’a İngiltere itiraz ederken Almanya destek veriyor. Resmi olarak adaylıklarını açıklamasalar da Komisyon Başkanlığı için Avrupa basınında ismi daha sık telaffuz edilen adaylar, İngiltere eski Başbakanı Tony Blair, Lüksemburg Başbakanı Jean-Claude Juncker, Finlandiya eski Başbakanı Tapio Lipponen, Avusturya eski Başbakanı Wolfgagn Schuessel, Litvanya eski Başbakanı Vaira Vike-Freiberga ve Hollanda Başbakanı Jan Peter Balkanende. Dışişleri Bakanlığı içinse İngiltere Dışişleri Bakanı David Miliband ismi öne çıkıyor.


İm (Kod): Tümünü seç
http://www.stargazete.com/dunya/ab-baskanini-ariyor-haber-226362.htm



Van Rompuy met Kissinger at a closed session of international policymakers and industrialists chaired by Viscount Etienne Davignon (aynı zamanda Trilateral üyesi), a discreetly powerful figure in Brussels who was vice-president of the European commission in the 1980s. The viscount currently chairs the Bilderberg Group, the shadowy global freemasonry of politicians and bankers who meet to discuss world affairs in the strictest privacy, spawning innumerable conspiracy theories.

İm (Kod): Tümünü seç
http://www.guardian.co.uk/world/2009/nov/17/top-european-job-selection-process


Ve Herman van Bilderberg'in seçildikten sonra ilk konuşması: 2009 yılını "küresel yönetimin" ilk yılı ilan ediyor. Viva Yeni Dünya Düzeni

2009 is also the first year of global governance, with the establishment of the G20 in the middle of the financial crisis. The climate conference in Copenhagen is another step towards the global management of our planet. (1:54 .. 2:10)






Barones Catherine Margaret Ashton'in yukarıda bahsedilmeyen bir özelliği de, Her Majesty's Most Honourable Privy Council, kısaca Privy Council (Kraliyet Danışmanlık Kurulu / Meclis-i Hâs) başkanlığı (Lord President of the Council) yapmış olmasıdır. Kraliyet ailesine bağlılık yemini buradadır:

    You do swear by Almighty God to be a true and faithful Servant unto the Queen's Majesty, as one of Her Majesty's Privy Council. You will not know or understand of any manner of thing to be attempted, done, or spoken against Her Majesty's Person, Honour, Crown, or Dignity Royal, but you will lett and withstand the same to the uttermost of your Power, and either cause it to be revealed to Her Majesty Herself, or to such of Her Privy Council as shall advertise Her Majesty of the same. You will, in all things to be moved, treated, and debated in Council, faithfully and truly declare your Mind and Opinion, according to your Heart and Conscience; and will keep secret all Matters committed and revealed unto you, or that shall be treated of secretly in Council. And if any of the said Treaties or Counsels shall touch any of the Counsellors, you will not reveal it unto him, but will keep the same until such time as, by the Consent of Her Majesty, or of the Council, Publication shall be made thereof. You will to your uttermost bear Faith and Allegiance unto the Queen's Majesty; and will assist and defend all Jurisdictions, Pre-eminences, and Authorities, granted to Her Majesty, and annexed to the Crown by Acts of Parliament, or otherwise, against all Foreign Princes, Persons, Prelates, States, or Potentates. And generally in all things you will do as a faithful and true Servant ought to do to Her Majesty. So help you God

İm (Kod): Tümünü seç
http://en.wikipedia.org/wiki/Her_Majesty%27s_Most_Honourable_Privy_Council

http://en.wikipedia.org/wiki/Lord_President_of_the_Council


Ebedi İngiltere Prensi Charles'ın da Bilderberg üyesi olduğunu söylememize gerek yok.
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56

Re: AB'nin Yeni Patronu: Herman van Bilderberg

İletigönderen Türk-Kan » Prş Mar 11, 2010 3:36

Banu AVAR:

AB'nin en güzel açıklaması İngiliz milletvekilinden geldi! İzleyin

İngiliz milletvekili Nigel Farage'yi mutlaka dinleyin.. AB gerçeğini öğrenin...




http://www.banuavar.com.tr/?pg=news&id=76

Avrupa Parlamentosu, alışılagelmiş siyasi konuşmaların çok dışında bir hitaba sahne oldu. İngiltere Bağımsız Vekili Nigel Farage, Avrupa Birliği'nin yeni Başkanı Herman Van Rompuy'ye hitaben, açtı ağzını yumdu gözünü. İngiliz vekilin sözleri parlamentodakileri şaşkına çevirirken Van Rompuy, oturduğu yerden başını sallamakla yetindi.
İm (Kod): Tümünü seç
http://video.cnnturk.com/2010/haber/2/26/ingiliz-vekil-ab-baskanini-fena-bozdu
Türk Genci, devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine, doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimini ve devrimleri benimsemiştir.

Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ve bir davranış duydu mu, "Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır, adalet örgütü vardır" demeyecektir. Elle, taşla, sopa ve silahla; nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.
Kullanıcı küçük betizi
Türk-Kan
Kuvva-i Milliye
 
İletiler: 6735
Kayıt: Pzt Şub 19, 2007 20:56


Şu dizine dön: Novus Ordo Seclorum | Ordo Ab Chao

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x