Hulki Cevizoğlu Ya SEV Ya SEVR adlı eserinde, sf. 1,2,3te yazdı: AB ( Avrupa Birliği ), DGMleri kaldırın diyordu
Kaldırdık!..
AB, Kürtçe yayına başlayın diyordu
9 Haziran 2004te TRT Kürtçe yayına resmen başladı!..
AB, Leyla Zanayı serbest bırakın diyordu
Zana ve arkadaşları 9 Haziran 2004te tahliye edildiler!.. 8 Temmuzdaki duruşma gününe bir ay vardı. Adalet Bakanı Cemil Çiçek, Türk yargısı kendi üzerine düşeni yaptı, sıra şimdi başkalarında dedi. Yargıtay, Karar siyasi değildir, hukukidir dedi
Aynı gün, Kürtçe yayına başlayan devletin radyo-televizyon kurumu TRT, yayında bir de sürpriz yaptı ve özel televizyon kanallarının hiçbirinin yayınlamaya yanaşmadığı Kardeş Türküler Grubunun Mirkut-Tokmak adlı klibini de yayınladı!..
Ertesi gün tüm gazetelerde manşete yer alan haberleri Türkiye Türklerindir sloganıyla yayınlanan Hürriyet gazetesi, ABnin bizi üye yapması için bahanesi kalmadı diye verdi. Milliyet gazetesi ise, özel haberinde, tahliye gecesi Leyla Zananın yanında olduğunu belirterek, şu başlığı attı: Gardiyan çığlık atıyordu.
Evet, devletin memuru gardiyan sevinçten çığlık atıyordu. Zana, durumu şöyle anlatıyor: Gardiyan çığlık atarak, koşarak geldi. Doğal olarak korktum. Haberi verince çok şaşırdım. İçeride kalanla sevincimi gölgeledi.
Bölücü terör örgütüne üye olmak ve devletin bölünmez bütünlüğünü bozmak suçundan mahkum olan, sonra yine ABnin isteği üzerine yeniden yargılanıp yine hüküm giyen eski DEP milletvekili Leyla Zananın içeride kalanlardan kimi kastettiği anlaşılamadı.Çünkü; ayrılıkçı PKK terör örgütünün hüküm giyip ceza alan militanları daha önce, Eve dönüş Yasası ile salıverilmişlerdi!..
Durumdan sonuç çıkarmak gerekirse, Türkiye ABnin istediği her türlü isteği yerine getiriyor, Devlet Güvenlik Mahkemelerini kaldırıyor, mahkumları serbest bırakıyor, militanları affediyor, etnik dillerde yayınlara başlıyor; ama terör örgütü de tüm bunlara karşın yanıt olarak ateşkese son veriyorum diyordu!..
Daha sonra, 11 Ekim 2004te, gazetelere bir Avrupa Birliği kriteri olarak yansıyacak olan bir gelişme daha yaşanacaktı
Türkiyenin AB üyeliği önünde bir engel olarak gösterilen Leyla Zana, Avrupa Parlamentosunun 9 yıl önce verdiği Shakarov Düşünce Özgürlüğü ödülünü almak için Brüksele giderken, İstanbul Atatürk Havaalanının VIP salonun kullandı!.. Artık çok önemli kişi (VIP) olmuştu, oldurulmuştu!.. Olayı biraz daha irdelersek gördüğümüz şuydu: bölücü terör örgütüne üye olmak suçundan defalarca mahkûm olan Leyla Zana, AB tarafından bu düşüncelerinden dolayı ödüllendiriliyordu ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin şeref salonunu kullanabiliyordu. Türkiyede yapılan terör Avrupa için düşünce olmuştu!.. Ayrıca, yılan hikâyesine döndürülen Türkiyenin AB üyeliği için baskı aracı olarak kullanılan Zanaların serbest bırakılması da, bu yolda bize bir şey kazandırmadı. 17 Aralık 2004teki kritik AB Liderleri Zirvesi geldiğinde büyük propagandalar fiyaskoyla sonuçlandı. Hemen gün almayı bekleyen Türkiyeye, 1 yıl tarama sürecinden geçirmek üzere 3 Ekim 2005te müzakereye başlama günü verildi ve asıl beklediğimiz gün 2 yıl sonraya bırakıldı. Üstelik tam üyelik garantiniz yok ve sizin üyeliğiniz için referandum yapacağız denilerek
Devlet televizyonunda Kürtçe yayın başlamasından bir gün sonra, Diyarbakırda bir ses daha yükseldi: Camilerde Kürtçe hutbe ve vaaz istiyoruz!..
Türkiye Diyanet ve Vakıf Görevlileri Sendikası(Diyanet-Sen) Diyarbakır Şubesi Başkanı Hadi Erdoğmuş, Bu, toplumsal barış ve kardeşliği pekiştirecek!.. diye talebinin gerekçesini açıkladı. Bu din adamı, anlaşılan o güne kadar İslâmiyeti anlatarak kardeşliği pekiştirememiş, şimdi din ile yapamadığını demek ki dil ile yapacaktı!..
Bu gelişmeler olurken, Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Bizi kıskanıyorlar. Yapılan şeyleri küçültmeye kimsenin hakkı yok diyordu. Aynı bakan, tahliyeden iki gün sonra 11 Haziran 2004te, ülkeyi bölme suçundan yargılananlarla Dışişleri Bakanlığında konuştu!..
Tek başına iktidarda olan AKPnin o günlerde ABDde olan Başbakanı R.T.Erdoğan da, 13 Haziran Pazar günü dönüşünde, havaalanında soruları yanıtlarken, Dışişleri Bakanı Gülün Zana ve arkadaşları ile görüşmesi çok önemli bir aşamadır. Ben de görüşebilirim diye destek verdi
Oysa, Dışişleri Bakanı Gülün, henüz beraat etmemiş bu insanlarla resmi konutta görüşme yapması; 28 Şubat öncesi döneminin Adalet Bakanı Şevket Kazanın Kudüs Gecesi düzenleyen Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldızı cezaevinde ziyaret etmesi ile büyük benzerlik taşıyordu. Kapatılan Refah Partili Kazanın bu hareketi, daha sonra 28 Şubatın gerekçeleri arasında yer aldı
Aynı benzerliği, eski Adalet Bakanı Kazan da fark etmiş ve gazeteci saygı Öztürke açıklamıştı: Benim, Bekir Yıldızı ziyaretimle Gülün kabulü arasında bir fark yok. Bu görüşmeyi onların içinde bulunduğu şartlar bakımından adeta bir tâviz olarak yorumladım. Avrupa Birliğine girmek istiyorlar. Onlar devamlı DEPlileri getiriyorlar. O yüzden tahliyeleri sağlandı, onların arzu ettiği seviyede itibar edildi, ediliyor.
( Saygı Öztürk, Gözcü Gazetesi, 17 Haziran 2004, sf.8 )