ABD borsasını, daha doğrusu dünya ekonomisini kontrol altında tutan bankerlerin sesi olan The Wall Street Journal, 19 Haziran 2015’de, Yaroslav Trofimov imzalı bir yazı ile müjdeyi verdi Kürtlere.
Batı, 1920’de Sevr Anlaşması ile yaratmaya çalıştığı Kürt Devleti için o günden bu güne hiç boş durmadı ve şimdi ilan ediyor o günün geldiğini.
Biz bir bütün olarak birleşerek bunu engelleyebiliriz; “
muhtaç olduğumuz kudretin nerede olduğunu ” hepimiz çok iyi biliyoruz.
İşte o yazı; günümüzde dönen dolapları çok daha kolay görebiliyoruz burada...
Türkiye'de bir siyasi galibiyet, IŞİD’e karşı zaferler ve Irak Kürdistanı'ndaki özerklikle, Kürtler muzafferiyet anını kutluyor ve kendilerine ait bir ülkenin geleceğini planlamanın tadını çıkarıyor. Daha geçen hafta Kürtlerin haklarını savunan bir siyasi parti yüzde onluk barajı geçerek Türk siyasetinde Kürtlere, şimdiye kadar yaşanmamış bir söz hakkı getirdi. Birkaç gün sonra da Suriye’deki Kürt güçleri kritik bir sınır kapısını IŞİD’in elinden alarak Irak’tan Akdeniz’in yarı yoluna kadar olan Kürt topraklarını birleştirdi. Kürtler geçen yıl Irak’ta IŞİD saldırısına karşı koydular ve kuzey Irak’ta tomurcuklanmakta olan bağımsız Kürt devleti Irak ordusunun çöküşünden faydalanarak tarihi öneminden ve yakınlarındaki petrol kaynaklarından dolayı “Kürtlerin Kudüs’ü” denilen Kerkük’ü ele geçirdi. Dini nefretin içeriden parçaladığı Ortadoğu’da Kürtler az görülen bir ışıktır; başarıları Batı’da beğeni ve destek kazanıyorlar. Bölgedeki diğerlerinin tümünün aksine, Kürt hareketleri genellikle Batı yanlısı ve laik (politikacıları vaiz verip tersini yapsalar da, Kürtlerin çoğu geleneksel düzende olsa da). 1983’de Kürt aydınlarını bir araya getirmek ve Batı’nın desteğini almak için kurulan Paris Kürt Enstitüsü başkanı Kendal Nezan, “şu an, bölge tarihinde Kürtlerin anını yaşıyoruz” dedi. “Kürt projesi, çoğulculuk, demokrasi ve azınlık haklarının korunması projesidir; bildiğimiz kadarıyla Ortadoğu’da ilk defa yaşanan bir şey.” Kürt uyanışı 2011 Arap Baharı ayaklanmasından kaynaklandı ve halen bölgenin yerleşik eski düzenine yeni karışıklar katmakta. ABD’nin Irak ve Suriye eski Büyükelçisi, şimdi Texas A&M üniversitesi Devlet Yönetimi Fakültesi dekanı Ryan Crocker “Irak’ta, Suriye’de ve Türkiye’de yaşananlar Kürtlerin Ortadoğu’daki konumlarını derinden değiştirdi; bir tür bağımsızlık yolunda taze bir dürtü ve enerji yarattı” diyor. Böylesine bir Kürt bağımsızlığının Irak ve Suriye’de “kalıcı bir parçalanmaya ve Ortadoğu’da şimdiye kadar görülmemiş bir istikrarsızlığa yol açacağı” kanısında. Yaklaşık 30 milyon nüfus ile çok eski zamanlardan beri Türkiye, Suriye, İran ve Irak arasındaki dağlık bölgelere yayılmış olan Kürtler, dünyada devleti olmayan en büyük etnik grup. I. Dünya Savaşı sonrası, 1920’de Osmanlılar ile İtilâf Devletleri arasındaki barış görüşmelerinde Kürtler bağımsızlık peşinde idiler. Sonuçta imzalanan Sevr Anlaşmasında, bir yıl içinde, bugün Türkiye’nin güneydoğusu olan bölgede bağımsız bir Kürdistan kurulması ve “isteğe bağlı olarak” bu ülkenin Kuzey Irak’taki Kürt bölgesi ile birleşmesi vardı. Fakat Sevr Anlaşması başlamadan bitti. Modern Türkiye’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk anlaşmayı vatana ihanet olarak geçersiz saydı ve sonu Osmanlı devletinin yıkılmasına varan bir savaş başlattı. Kürtler için, o bir anlık bağımsızlık ışığı nesiller boyu sürecek şekilde söndürüldü. Ardından, Atatürk’ün katı milliyetçi Türkiye’si onlarca yıl Kürtlerin varlığı bile inkâr etti, dillerini yasakladı ve resmi ağızda onları “dağ Türkleri” olarak tanımladı. 1980’li yıllarda Kürdistan İşçi Partisi, yani PKK, Türk devletine (ve işbirlikçi saydığı diğer Kürtlere) karşı kanlı bir savaş sürdürüyordu. Savaş Mart 2013’de, Türkiye’nin hapiste tuttuğu PKK lideri Abdullah Öcalan’ın ateşkes ilanı ile son buldu. Sınırın Irak tarafında Kürt özerkliği arada bir tanınır gibi olduysa da Kürt ayaklanmaları gelen her iktidar tarafından hunharca bastırıldı. Saddam Hüseyin güçlerinin 1998’de Kürt sivil halkına karşı kimyasal silahlar kullanmasıyla baskı doruğa erişti. Suriye ise, Türkiye’ye karşı PKK’yı desteklemiş olsa da ülkesindeki Kürtlerin çoğunu vatandaşlıktan çıkardı. Ve İran, şah devrinde de mutlak idareyi 1979’da deviren İslam Cumhuriyeti devrinde de Kürtlerin beklentilerini baskı altında tuttu. Sayılamayacak kadar çok birbirine düşman Kürt siyasi oluşumlarının kavgaları da amaçlarına varmalarını engelledi. 1982’de Saddam Hüseyin Kürtler hakkında bir endişesi olmadığını, “onlar birbirlerine karşı öylesine bölünmüşlerdir ki” diyerek dile getirdi. Hakikaten, Irak’taki iki büyük Kürt grubu, KDP (Kürdistan Demokrat Partisi) ve KYB (Kürdistan Yurtseverler Birliği) sonraki on yıl boyunca bir diğerini ortadan kaldırmaya yönelik bir iç savaş sürdürdü. 2003’de ABD’nin Irak’ı işgali ve Saddam’ı devirmesi Kürtlere benzeri görülmemiş bir fırsat yarattı. ABD işgalinden sonra yapılan yeni Irak anayasası altı milyon nüfuslu özerk KBY’ye (Kürdistan Bölgesel Yönetimi) geniş yetkiler tanıdı. Kürtlerin yönetimi kontrolleri altına almaları, kuzey Irak’ta, bölgedekilerin “Kürt mucizesi” dediklerine ulaşmalarına imkân verdi. Yatırım ve inşaattaki ani büyüme, kavga ve çatışmalar dolu Bağdat ve Musul gibi Irak şehirlerinden çok farklı, yeni otoyollar, oteller ve AVM’ler doğurdu. Avrupa CFR (Council on Foreign Relations – Dış İlişkiler Konseyi) çalışanı, Irak Kürtleri araştırmacısı Cale Salih, “Irak’ın geri kalan kısmı bir iç savaşa balıklama dalarken herkes Kürdistan’ın başarısını konuşuyordu” dedi. Irak’ın kuzeyindeki Kürt hükümetinin Peşmerge (manası, ölümü göze alan) denilen silahlı kuvvetleri var. Irak askeri güçleri, sınırlarını kendisi koruyan Kürdistan bölgesine giremez; Batılılar vize almadan bölgenin başşehri Erbil havaalanına inebilir. Her yerde Kürtçe resmi dil olarak kullanılır; bazı Iraklı Kürtler Arapçayı ana dilleri gibi konuşabiliyor. Erbil’in tarihi kalesinde koca bir yeşil, beyaz ve kırmızı renkli Kürt bayrağı dalgalanırken Irak bayrağı nerdeyse hiç görülmez. 2011’de Arap Baharı Kürtlere yeni fırsatlar doğurdu. Bir zamanlar Esad rejiminin müttefiki olan PKK (hâlâ ABD ve Türkiye tarafından terör örgütü olarak kabul edilen) kuzey Irak Kürtleri arasında da varlığını sürdürüyordu. Ayaklanmalar Suriye’de de ortaya çıktığında PKK’nın Suriye kolu kısa zamanda Türkiye sınırında Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölgeleri ele geçirdi. Kürdistan’ın diğer taraflarından PKK savaşçıları ve silahlar oraya aktı. Geçen sonbaharda uluslararası ilgi, yeni güçlenen IŞİD tarafından saldırıya uğrayan Kobani üzerine odaklandı. On binlerce Kürt sığınmacı Türkiye’ye geçti, silah üstünlüğü olmayan Kürt savunucular, IŞİD saldırısına karşı sokak sokak savaştılar. Fakat Türkiye, Kürt savaşçılar IŞİD militanlarından daha mubah değildir diyerek, yardım etmeyi reddetti. Kobani elden gider gibi göründüğünde ABD de kavgaya karıştı, hava saldırılarıyla sonunda dengeyi değiştirdi. Ocak’ta, Kobani’yi tamamen ele geçirdikten sonra Suriyeli Kürtler hücuma geçebildiler, bu hafta IŞİD’in stratejik sınır şehri Tel Abyad’dan atılmasına kadar vardı bu hareket. Türkiye’nin otoriter Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Kobani krizi süresindeki kararları yüzünden ağır bir siyasi bedel ödedi. Eskiden AK Parti muhafazakâr Kürtlerin çoğunun oyunu alırdı. Erdoğan’ı, PKK ile barış yolunu açışı, Kürt dili ve kültürü üzerindeki kısıtlamaları kaldırma gayretleri ve yıllardır ihmal edilmiş Kürt bölgelerinin ekonomisine büyüme getirdiği için ödüllendirmişti çoğu. Fakat 7 Haziran seçimlerinde Kürtlerin çoğu Erdoğan’ı terk etti, onun yerine yasaklanmış PKK’nın destelediği HDP’ye (Halkların Demokratik Partisi) oy verdi. Türkiye’de çoğunlukla Kürtlerin yaşadığı bölgenin en büyük şehri Diyarbakırlı bir çiftçi, Bedri Ateş, “Geçmişte, barış sürecinden bahsettiği için Erdoğan’a oy verdim fakat Kobani’den sonra bizi aldattığını anladım” diyor. HDP seçim kampanyasını çok daha geniş bir platform üzerinden yürüttü, oyların %13’ünü aldı. Bunların arasında partinin kadın hakları, homoseksüeller, ve dini azınlıkların hakları konusundaki desteğini beğenen Kürt olmayanlar var. Fakat 12 yıl sonra ilk defa Erdoğan’ı parlamentoda çoğunluktan yoksun kılan HDP zaferinin ana mesajı Türkiye’de Kürtlerin artık yok sayılamayacak oldukları idi. Bu hafta bir söyleşide, parti başkanı Selahattin Demirtaş, “Kürtlerin varlığı kabul edilmiyordu, bir örtünün arkasında gizli tutuluyorlardı. Yüz yıl görünmez olduktan sonra şimdi uluslararası sahnede yerlerini alıyorlar” dedi. “Artık uluslararası güçler Kürtlerin çıkarlarını hesaba katmadan Ortadoğu’da hiçbir sorunu çözemezler.” Kaynak:
http://www.wsj.com/articles/the-state-o ... 1434712156