Prof. Dr. Çetin YETKİN
Anayasa Mahkemesinin Refah Partisinin kapatılmasına karar vermesinden sonra bu partinin malvarlığının ve hazine tarafından yapılan yardımın Hazineye geçmesi gerekirken parti yöneticilerince sahte evrak, fatura ve makbuz düzenlenerek devletten kaçırıldığı savıyla açılan ceza davasında, başta Necmettin Erbakan olmak üzere ilgililer çeşitli hapis cezalarına çarptırılmışlardı. O tarihte Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı olan Abdullah Gülün de yargılanması gerekirken, milletvekili olduğu ve dokunulmazlığı bulunduğu için dosyası ayrılmış ve hakkında kamu davası açılamamıştı. Durum böyle olmasına karşın Abdullah Gül, ısrarla bu davadan beraat ettiğini öne süregelmiş bulunuyor. Oysa, Gülün bu dava kapsamındaki hukukî durumu büyük önem taşıyor. Çünkü, belirtildiğine göre, Cumhurbaşkanı seçilen Gülün milletvekilliği sıfatı ve dolayısı ile milletvekili dokunulmazlığı sona ereceği için bu dava nedeniyle yargılanması gerekiyor.
Güle yöneltilen suçlamalar
Bu suçlama ile ilgili ilk soruşturma Maliye Bakanlığı Teftiş Kurulunca sonuçlandırılmış ve hazırlanan 23.7.1998 gün ve 7.916/150-2, 3, 3 sayılı 62 sayfalık rapor Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiş, oradan da yetki açısından Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına verilmiş bulunuyor. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı da Basın Hz.1998/1080, Basın E. 1998/251 ve 1998/19 sayılı ve 14.9.1998 günlü iddianame ile başta Necmettin Erbakan olmak üzere 79 kişi hakkında Özel evrakta sahtecilik ve 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanununa Aykırılık suçlaması ile kamu davası açacaktır.
Ancak, Abdullah Gül milletvekili olduğu ve dokunulmazlığı bulunduğu için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı onun hakkındaki dosyayı ayırmış, Basın Hz.1998/1160 sayılı ve 14.9.1988 günlü Fezlekeyi düzenleyerek Gülün dokunulmazlığının kaldırılması için Adalet Bakanlığı aracılığı ile TBMM Başkanlığına göndermiş, bu fezlekede de Abdullah Gülün işlediği öne sürülen suçlar iddianameye koşut olarak şöyle belirtilmiş bulunuyor:
Asıl kaynağı 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanununun Ek 1 .maddesinde öngörülen Hazinenin yardımı olup, Hazine'nin TC Ziraat Bankası Merkez Şubesi nezdindeki hesabından çekilerek partice temin edilen diğer paralarla birlikte Federal Alman markına çevrilen ve çekildiği tarihe kadar Yapı Kredi Balgat Şubesindeki hesapta tutulan 10.000.000.- DMnin... .. Haziran 1997 yılı başında çekildiği, DM olarak çekilen bu paraların 869.300.000.000.- TLye çevrilerek toplam 71 il teşkilatına kısa bir süre içinde değişik miktarlarda makbuz karşılığı dağıtılmış gibi gösterilerek gerçekte dağıtılmadığı, dağıtılmış gibi il başkanlarından makbuz karşılığı imza alındığı, harcama belgesi olarak gösterilen faturaların ise 118.065.250.000.-TL tutarında bayrak, anahtarlık, çakmak, rozet, et, sucuk ve peynir satın alındığı gösterilmiş ise de satıcı firmalar nezdinde yapılan incelemelerde bu faturaların da gerçeği yansıtmadığı belirtilmiştir. Ayrıca çekilen 10.000.000.-DMnin Türk parasına çevrildiği belgelenememiş, yetkilisinden sorulduğunda parti görevlilerince serbest piyasada bozdurulduğu sadece defter kayıtlarına bu şekilde geçirildiği ancak herhangi bir belgenin olmadığının da söylendiği tespit edilmiştir. İl Başkanlarına gönderildiği belirtilen paraların da hiçbir defter kaydına geçmediği... .. saptanmıştır. Ayrıca yine Yapı Kredi Bankası Balgat Şubesi nezdindeki hesaptan 1997 yılı içinde çekilen 943.000.- Amerikan dolarının da hiçbir yasal defter kayıtlarına geçmediği görülmüştür.
... .. olay tarihinde partinin Genel Başkan Yardımcısı olarak görev yapan sanığın da parti üst düzey yöneticisi olarak bilgisi dahilinde olduğu... .. görüşüne varılmıştır.
Bu nedenle halen Fazilet Partisi Kayseri Milletvekili olan sanık Abdullah GÜLün eylemine uyan TCKnun 346. maddesi yollaması ile aynı kanunun 345,80 ve 2820 sayılı Siyasî Partiler Kanununun 113. maddesi gereğince soruşturma yapılabilmesi; TC Anayasasının 83/2. maddesi uyarınca TBMMnin bu yolda karar almasına bağlı olduğundan TBMMnin takdirine sunulmak üzere gerekli işlemin yapılabilmesi için iş bu fezleke tarafımdan düzenlendi. 14.9.1998
H.Melih TARI
Ankara Cumhuriyet Başsavcısı
Abdullah Gül yeniden seçilerek milletvekilliği sürdüğü ve bu nedenle de dokunulmazlığı olduğu için hakkında ceza davası açılamamış, ancak Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesi E. 1998/271, K.2002/43 sayılı ve 6.3.2002 günlü kararı ile Abdullah Gül dışında haklarında dava açılan sanıkların bir kısmı için mahkûmiyet, bir kısmı için beraat, iki sanık milletvekili oldukları için de dosyalarının ayrılmasına karar vermiş ve bu hüküm Yargıtayca onaylanmış bulunuyor. Bilindiği gibi, Necmettin Erbakanın 2 yıl 4 aylık hapis cezası işte bu dava nedeniyledir.
Gül neden bu davadan aklandığını söylüyor?
Açıkça görüleceği üzere Abdullah Gül bu davadan beraat etmiş değildir, dokunulmazlığı olduğu için yargılanamamıştır, yargılanabilmesi için milletvekilliğinin sona ermesi gerekmektedir.
Durum bu denli açık olmasına karşın, kamuoyunda ve basında Kayıp Trilyon Davası olarak anılan bu davada Abdullah Gülün ısrarla suçsuz bulunduğunu öne sürmesi bambaşka ve henüz kesinleşmemiş bir hukuksal süreçle ilgilidir.
Ankara 9. Ağır Ceza Mahkemesinin kararının kesinleşmesi üzerine Maliye Bakanlığı kayıp olan paraların Hazineye geri ödenmesi için mahkûm edilen kişilere Asliye Hukuk Mahkemesinde hukuk davası açmış, ancak bu mahkeme Refah Partisi Genel Başkanı ile parti saymanı dışında kalan kişilerden bu meblağların , istenemeyeceği yolunda karar vermiş bulunuyor. Anlaşılan o ki, Gül bu karara dayanıyor.
Ne var ki, bu kararın henüz temyizden geçmediği için kesinleşmemiş olması bir yana, kesinleşmiş olsa bile burada söz konusu olan bir hukuksal uyuşmazlık olduğu için bunun mahkûmiyetle sonuçlanan ceza davası ile bir ilgisi bulunmuyor. Gülün kayıp trilyon olayından suçsuz bulunması için yargılanması ve bu yargılama sonucunda beraat etmesi, bu beraat kararının da Yargıtayın ilgili Ceza Dairesince onanması gerekiyor.
Cumhurbaşkanı seçilen Gül yargılanabilir mi?
1982 Anayasasının 101/4. maddesi şöyle:
Cumhurbaşkanı seçilenin... .. Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer.
Bu maddenin açık hükmüne göre, bir milletvekili cumhurbaşkanı seçilince milletvekilliği statüsü sona erecek, bu nedenle de milletvekilleri için uygulanan Anayasa ve yasa maddeleri kendisi için uygulanamayacaktır. Milletvekilleri için uygulanan bir hüküm de dokunulmazlık ile ilgili olduğuna göre, bundan da yararlanamayacaktır.
Buna karşılık, 105. madde cumhurbaşkanının cumhurbaşkanı olarak yerine getirdiği görevlerinden dolayı tam sorumsuzluğu bulunmaktadır. Açıktır ki, bu sorumsuzluk durumu cumhurbaşkanı olarak ve bu görevi yerine getirdiği süreyle sınırlıdır. Dolayısı ile, cumhurbaşkanı olmadan önce bir suç işlediği iddia ediliyorsa, artık milletvekilliği dokunulmazlığından yararlanamayacağı için yargılanması gerektiği Anayasanın belirtilen hükümlerinden açıkça anlaşılmaktadır. Kaldı ki, cumhurbaşkanı olarak sorumsuzluğu da cumhurbaşkanı görev ve yetkileri ile sınırlıdır. Örneğin, bir cumhurbaşkanı adam öldürse bu sorumsuzluktan yararlanamaz.
Şu da ayrıca önemlidir: Milletvekillerine tanınan dokunulmazlık ayrıcalığı ve güvencesi, onlar yasama meclisi üyesi oldukları içindir. Cumhurbaşkanı ise, yürütmenin başıdır, yasama ile ilgisi yoktur.
Bir cumhurbaşkanının seçilmeden önce veya sonra işlediği bir suçtan dolayı yargılanabilmesinin onun otoritesini sarsacağı, bir devlet başkanının sıradan bir vatandaş gibi yargıç önüne çıkarılmasının onun statüsü ile bağdaşmadığı öne sürülmektedir. Öncelikle, ABD Başkanı Clinton olayı bu noktada anımsanmalı, sonra da son günlerde İsrail cumhurbaşkanının adi bir suçtan dolayı hakkında yürütülen adlî işlemler göz önüne getirilmelidir. Üstelik, dünyanın hiçbir yerinde devlet başkanlarına adi suç işleme hakkı tanınmış değildir.
Bu konuda Yargıçlar Ve Savcılar Birliği (YARSAV) Başkanı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcı Yardımcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu şu gerçeğin altını çizmektedir: Anayasada Cumhurbaşkanına saygının gereği olarak, onun kişisel bir suç işlemeyeceği, böyle bir suç işleyen ve resmî itham altında olan kişinin de Cumhurbaşkanı adayı olmayacağı etik değerinden hareketle, bu konuda düzenleme yapılmadığını söylemek yanlış değildir. Ancak kendisine bu kadar önem verilen bir makama aday olunurken/gösterilirken etik değerler dışlanmış ise, bu hoş görülecek değil, hukuksal gereği yapılacak bir konudur. (bkz. yar-sav.org.tr).
Ancak, 1924 Anayasasının 41. maddesi ile cumhurbaşkanının kişisel eylemlerinden dolayı aynen milletvekillerinin yararlandıkları dokunulmazlıktan yararlanacağı hükme bağlanmış bulunuyordu. Ne var ki, 1961 ve 1982 Anayasalarında bu hüküm yer almamıştır. Hukuk kurallarına göre, sonraki bir yasa aynı konuyu düzenlemiş olan eski yasa hükümlerini yürürlükten kaldırır. Aynı nedenle, eski yasa metninde yer alan bir yasal düzenleme yenisinde yer almamışsa artık uygulanamaz. Aksi geçerli olsaydı, 1924 ve 1961 Anayasalarında yer almış fakat 1982 Anayasasında bundan söz edilmemiş olan başka anayasa maddelerini uygulamamız gerekirdi.
Gül, yargılanmazsa zamanaşımı işler
Hukuksal durum Abdullah Gülün Kayıp Trilyon Davasından yargılanmasını gerektirdiği halde, bu yola başvurulmayacak olursa, artık milletvekili dokunulmazlığı da söz konusu olamayacağı için, zamanaşımı süresi işlemeye başlayacaktır. O zaman da cumhurbaşkanlığı görevi sona erdiğinde ve milletvekili seçilemeyecek olursa, zamanaşımı süresi dolmuş olacağı için artık yaslanamayacaktır. Zamanaşımı süresi işleyecektir, çünkü zamanaşımının işlememesi ancak milletvekilliği süresince söz konusudur. Cumhurbaşkanının milletvekilliği sıfatı sona ereceği için bu süre işlemeye başlamış olacaktır.
Ancak, büyük bir olasılıkla, ülkenin içine çekildiği duruma uygun olarak yapılacak yeni sivil (!) Anayasada Cumhurbaşkanı için de milletvekillerine tanınan dokunulmazlıkla ilgili bir düzenleme yapılacaktır. Ama o zaman da Cumhurbaşkanlığı süresince Abdullah Gül için zamanaşımı işlemeyecek, bu süre bittiğinde milletvekili sıfatı da Cumhurbaşkanı olduğunda kalkmış bulunduğundan, ilk milletvekili genel seçiminde seçilinceye kadar geçen süre içinde yargılanabilecektir. Bu seçimde de milletvekili seçilemeyecek olursa zaten sorun kalmamış olacaktır.
Bu arada yetkili ve sorumlu adalet mercilerinin gereğini yapmaları ve Gülün yargı önüne çıkarılmasını sağlamaları gerekmektedir. Bu görevlerini yerine getirmemeleri, görevi savsaklamak suçundan da öte onlara tarih önünde büyük sorumluluk yükleyecektir.
Yeniçağ 21 Mayıs 2009