Abdüllatif Şener: 'Kuvvetler ayrılığı tehdit altında' deniyorsa durup düşünmelisiniz.

Toplumda çoğulculuk, kuvvetler ayrımı, hoşgörü gibi konularda tehdit var görüşü hakim. Ya kardeşim, ben bir şey yapmıyorum demeniz kabul edilemez, bunu en çok yönetim kademesindekiler düşünmelidir.
Eski Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, dün Ruhat Menginin Star TVde yayınlanan Her Açıdan programına konuk oldu. Siyasete nokta koymadığını ancak bir süre olayları dışarıdan izleyerek TOBBde hocalığa devam edeceğini söyleyen Şener, Mengiye önemli açıklamalarda bulundu. İşte, Türkiyede siyasetin kutuplaşmaya gittiğini fark ettikten sonra siyasetle arasına mesafe koyduğunu, ayrıldıktan sonra ise bu kutuplaşmanın azalmak yerine artarak devam ettiğini gördüğünü belirten Şenerin, Mengiye yaptığı açıklamalardan satırbaşları...
Türkiyede parti içi demokrasi yok
Sistem demokratik işlemiyorsa düşüncesini özgürce ifade eden siyasetçiler bundan zarar görür. Demokratik işleyişe en fazla saygı göstermesi gereken kurum siyasi partilerdir. İlkesel olarak siyasal partilerin görevi budur. Partileri var kılan şey demokrasi olsa da maalesef partilerimizde demokratik yapı gereğince yerleşmemiştir. Bu A partisi için de B partisi için de geçerlidir. Geçmişte de bugün de bu böyledir. Parti içi demokratik atmosferin her partide olması ve böyle algılanması lazım.
AKPnin programında parti mensuplarının konuşmalarına, görüşlerini açıklamalarına -genel eğilimlere aykırı olsa bile- imkân sağlanması var. Ama Türkiyede siyasetin sorunu bu, ilkeler, vaatler kağıt üzerinde kalıyor. Sistem demokratik yapıya kavuşturulamıyor, o zaman da parti içi demokrasi olamıyor. Partilerde genel başkan her yetkiyi elinde tutuyor. Seçimde parti 550 aday belirliyor ama aslında bu 550 adayı genel başkanın kendisi seçiyor. Ben heyet başkanı olarak bu sürecin her aşamasında vardım meselâ. Çoğulcu demokrasi anlayışının yerleştirilmesi lazım.
Başarı ve liyakâta önem verilmezse ülke çöker
Bir insan yargıç olarak atandıktan sonra onun gereğini yerine getirmelidir. Bir yargıcın sağcısı solcusu şu ya da bu siyasi partiye yakınlığı söz konusu olamaz. Ancak bizim bu konuda bir korkumuz varsa elbirliğiyle bunu değiştirmek gerekir. Yargıçlar hak ve adalet dışında yandaşlık yapıp kararlarını ona göre veriyorsa bu yanlıştır. Bir ülkenin çağdaş refah düzeyi yakalayıp yakalamayacağını belirleyen en önemli unsur toplumsal ve kurumsal kültürlerdir. Bir ülkede başarıya, liyakâta mı yoksa ülkeyi geriye götürecek değerle mi önem veriliyor buna bakmak gerekir. Eğer liyakât ve başarıya önem verilmiyor, başka şeylere önem veriliyorsa bu ülkeyi çöküşe götürür. Türkiyenin öncelikle bunu çözmesi gerekir.
Anayasanın yoğun tartışılması gerekir ama hâlâ tartışılmıyor
Eşim liseyi bitirdikten sonra nişanlandık, o da nişanlandıktan sonra başörtüsü takmaya karar verdi. Daha önce de düşünüyordu. Ben türban konusunda özgürlüklerden yanayım. Yani bir üniversite öğrencisinin nasıl giyeceğine karışmamın haksızlık olacağını düşünürüm. Kıyafet konusu, neyi tercih ettiği konusu benimle değil kendisiyle ilgili bir konudur. Benim bir öğrencim başının yarısını örtse saçının yarısını beline kadar uzatsa ve bir ayağında bot olup, diğeri çıplak olsa hoca olarak şamata yapmıyorsa bilgimi ona da veririm, ders anlatırım. Hoca olarak bu konuda müdahale etmem. Türkiyede başörtüsü ya da türban denilen bir sorun var. Karşı olan var, taraf olan var. O halde sorun yoktur, diyemeyiz. Bir anayasa ile bu sorunu çözebilir miyiz? Ben halâ nasıl bir anayasa ortaya çıkacağını bilmiyorum, anlayabilmiş de değilim.
Partinin MKYKsındayım ama öğretim üyesi olarak sivil toplum kuruluşlarının hazırladığı taslaktan haberim olduğu kadar hükümetin hazırladığından haberim yok. Bunun Türkiyede çok yoğun tartışılması gerekir ama hâlâ tartışılmıyor. Anayasa bir uzlaşma metnidir. Sayısal çoğunluk anayasa için yeterli değildir. Azınlıkların, dışlanmışların da ne istediğine bakmalı, ortaya tam bir uzlaşma metni çıkarılmalıdır. Şeklen hukukun öngördüğü sayılarla bunun tamamlanması kabul görmesine yetmez.
Toplumda çok seslilik devam etmelidir
Sivil toplum kuruluşlarının yaptığı çalışmada sivil anayasa taslağıyla ilgili 4 madde ortaya çıktı, bunların başında; kuvvetler ayrılığı ilkesinden uzaklaşma ve sivil toplumun katılımının sağlanmayışı var. Yani toplumda çoğulculuk, kuvvetler ayrımı, hoşgörü gibi konularda tehdit var diyor. Bu endişenin toplumda var olması başlı başına büyük bir sorundur. Ya kardeşim, ben bir şey yapmıyorum demeniz kabul edilemez, bunu en çok yönetim kademesindekiler düşünmelidir. Çünkü toplumda çoksesliliğin kaybolması herkes için büyük tehlikedir, demokrasinin garantisi, devamı çoksesliliğe bağlıdır.
Rantın prim yaptığı bir ülke gelişemez
Bürokratik ilerlemeden işe girmeye kadar değerlendirme mutlaka objektif olmalıdır. Bu parti içi kültürde de böyle olmalıdır. Örnek, bir milletvekili Meclisteki tüm görüşmelere giriyor, çalışıyorsa ve o vekil seçim listesinde kendini göremiyorsa, ki olmuştur bu adaletli bir şey değildir.
Toplum siyaseti rant olarak görüyorsa böyle bir algılama geleceği karartır, bunu değiştirmek için mücadele hepimizin görevidir. Çalışmanın üretmenin prim yapmadığı buna karşı rantın prim yaptığı bir ülkenin gelişmesi mümkün değildir.
Medyanın tek sesli olması iktidara da zarar verir
Son iki gündür mensubu olduğum üniversite kampusu içinde sivil toplum kuruluşlarının sivil bir anayasa taslağı oluşturma çalışması sürüyor. Sivil toplum, ülkenin çoğulcu yapısı, çok sesliliğin varlığı herkes için güvencedir hatta azınlığın görüşüne daha fazla değer verilmelidir. Bu konuda medyanın yeri çok önemlidir. Medyanın kendi etik değerlerini oluşturması, denetlemesi, toplumu daha iyi bilgilendirecek bir denetlemeyi kendi içinde sağlaması gerekir. Medyanın sermaye yapısının şekil değiştirişi ayrı bir olaydır. Türkiyede medyadaki sermaye yapısı hep tartışılmıştır.
Son durumda iktidara yakın sermayeyle ilgili endişeler var. İktidara yakın bir medya grubu oluşturmasının iktidar için de çok zararlı olduğunu düşünüyorum. 16 yıl siyaset, 6 yıl bakanlık, 10 yıl muhalefet partisi sözcülüğü yaptım. Basının eleştirilerinin kusurları görme, ihtiyatsız beyanları, dikkat etmediğiniz olayları fark etme ve düzeltme açısından çok önemli olduğuna inanıyorum. Basın sizi eleştirdiği zaman sizin duyarlılıklarınız artar ve en mükemmelini yapma çabası içine girersiniz. Ama, medya yaptığınız çok yanlış şeyleri gizlerse, alkış tutar, överse bunun iktidara katkısı olmaz, aksine zarar verir.
4 tip insan vardır: Zekiler, saflar, haydutlar ve aptallar
İnsanlar dörde ayrılır birincisi zekiler. Çalışkan, işini düzgün yapan insanların hem kendisi hem ülkesi kazanır. İkincisi, saf insanlar. Bir davranışta bulunur karşısındaki kazanır ancak kendi kaybeder. Üçüncüsü haydutlar. Kendisi kazanır diğerleri, en başta da ülkeleri kaybeder. O 10 lira çarpmak için devleti 100 lira zarara sokar. İşte bu haydutluktur. Son olaraksa aptallar. Bu gruptakilerde hem kendisi, hem ülke kaybeder. Bir yazar Kalkınmış ülkelerde haydut ve aptalların etkisi azdır demiş. Eğer bir ülkede aptalların ve haydutların etkisi yoğunsa ve toplumun davranış biçimlerini etkiliyorsa bu ülkenin geleceği yoktur.
Millet olarak, ülke olarak zeki insanlardan mı oluşacağız, zeka pırıltılarına mı prim vereceğiz yoksa haydutluk ve aptallık yapanların reflekslerine mi prim vereceğiz buna karar vermek zorundayız. Bir insan seçim sandığının başına giderken siyasete kim, ne yaptı diye öncelik çıkarırken bu önceliklerin en başına kim bu işi dürüst ve doğru yapıyor diye belirlemiyorsa, ona göre sandık başına gitmiyorsa bu ülke inanın kaybeder. Türkiyede bakıyorsunuz insanlar iyileri gayet güzel takdir ediyor ama kötülerin peşinden gidiyor.
Siyasetçi çocukları ve onları çevreleyen yolsuzluk
Geçen dönem AKP iktidarının Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener, özellikle 22 Temmuz seçimlerinden sonra yoğunlaşan siyasetçi çocuklarının devletle iş yapması, bazılarında ilgili kararların kendilerine yakın bakanlıklardan çıkması, yolsuzluk söylentilerinin gündeme gelmesi ile ilgili olarak ve düşündüğü sorulduğunda gülerek şu cevabı verdi:
Yolsuzluk sadece çocuklarla bağlantılı olmaz. Yolsuzluk çok yönlü, çok boyutludur. Doğrudan siyaset ve doğrudan iş çevreleriyle bunların yakın olmasıyla bağlantılıdır. Bu nedenle başta siyasetçilerin kendisi olmak üzere siyasetin dürüst, temiz işlemesine dikkat edilmesi gerekir.
