ACEM SATRANCI

ACEM SATRANCI

İletigönderen Noyan Umruk » Pzr Mar 17, 2013 14:03

2013-2015 ZOR YILLAR (IV)



ACEM SATRANCI



Dr. Noyan UMRUK



Türkiye ve İran, bölgenin imparatorluk mirasçısı iki komşu ülkesi. Dolayısı ile kendilerine özgü sosyo-kültürel, ekonomik, askeri yapı ve diplomasi gelenekleri ile ciddi devlet geleneğine sahip ülkeler… Biz bu gün iki ülkeyi daha ziyade diplomasi ve diplomatik ilişkileri açısından ele alacağız

Nereden nereye?


Cumhuriyetin kuruluş yıllarında, Atatürk’ün ilk resmi konuklarından biri Şehinşah Pehlevi’dir.



Atatürk, ziyaret sırasında kendisine çok yakışan soylu nezaketiyle, eliyle “Lütfen, buyrun” diye işaret ettiğinde Şehinşah’ın yanıtı şöyle olur: “Lütfen, biraderim, siz önden yürümelisiniz. Ben bir Şehinşahım. Ama siz, yedi düvele meydan okuyarak ülkenizi kurtaran ve kuran bir serdarsınız.”



Ve Şehinşah ziyareti tamamlanıp Türkiyeden ayrılırken Atatürk’e şu sözcüklerle veda eder: “Kardeşim, Tahran’da bir kolordu komutanınız olduğunu unutmayın…”



Bu saygın mirasın varisi olan Türk diplomasisi, son yıllara değin onurlu, usta, ağırbaşlı bir diplomasi olarak itibarını sürdürmekteydi.



İran ise köklü ve bağımsız diplomasi geleneğini sürdürmekte…



İran’ın sessiz ve derinden giden, attığı taşla kaç kuşu vuracağı çoğu zaman sonradan anlaşılan bir diplomasi geleneği var. Buna “Acem Satrancı” da diyebilirsiniz.

İşte, size “Acem Satrancı”ndan tarihsel bir örnek:


Bilirsiniz, Erzurum gibi bazı şehirlerimizde çay içilirken kıtlama yapılır. Kıtlama’nın ilginç bir hikayesi var...

Eskiden, İran'da çaya hurma ya da üzüm atılırmış.

İngilizler bir türlü şeker satamayınca, İran yönetimi ile temasa geçip, toplam kazancın % 10'nu teklif etmişler.

Bunun üzerine mollalar başlamışlar camilerde şu vaazı vermeye:

'Siz Allah'ın nimeti olan hurmayı, üzümü nasıl olur da çaya katarsınız! Bundan böyle çaya şeker katacaksınız!'

Ancak, zamanla İngilizler bu % 10 payın üstüne yatmaya başlayınca mollalar vaazı değiştirip, 'Gavur icadı şekeri çaya katmak caiz değildir!’deyince şekerler sokaklara dökülmüş. İşler kötüleyince İngilizler yeniden pazarlığa oturmuş. Ancak, bu kez istenen %20 payı vermeyi kabullenmek zorunda kalmışlar.
Yeni vaaz ise şöyle olmuş: 'Biz size çaya şeker katmayın dedik ama, sokaklara dökün de demedik, şekeri sokağa dökmeyeceksiniz, çaya batıracak ve böylece gavur icadı şekere boy abdesti aldıracak, onu avurdunuza koyup, çayı öyle içeceksiniz…'



Evet, ezeli düşmanı ABD eliyle Saddam’ı tasfiye ettirip, Irak’ta nüfuz alanını iyice genişleten, tüm baskılara karşın nükleer araştırmalarını sürdüren bir devletten söz ediyoruz.

Şimdi de sizlere İran diplomasisinden güncel bir örnek:


Öcalan, yakalanarak Türkiye’ye teslim edildiği sırada rahmetli Ecevit, ‘ABD Öcalan’ı bize neden teslim etti, anlamış değilim’ demişti. Benzer durumun, Usame Bin Ladin’in damadı konusunda yaşandığı söyleniyor.



11 yıldır İran’da tutulan damadın, henüz İran’dayken, Ankara’ya “İranlı bir ajan” tarafından getirileceğinin istihbaratını FBI veriyor ve yakalanıp kendilerine teslim edilmesini istiyor.



Çankaya’da kaldığı bir otelde yapılan yakalanıp, savcılığa teslim edilen damat ile ilgili hukuki prosedür başladığı için Amerika’ya teslim edilemiyor; nihayet bir punduna getirilip, Ürdün’e, oradan da Amerika’ya postalanıyor. Şimdi, Amerika’da, 11 Eylül saldırılarına destek vermek ve Amerikan halkını öldürmek suçlamalarıyla yargılanıyor.



*İran’dan, ABD’ye bu servis neyin karşılığı?
*İran “nükleer silah, Suriye’deki rolü, Ortadoğu’da Şii egemenliği” gibi nedenlerle ABD’ye bir jest mi yapıyor?
*Katar ve Suudi Arabistan’ın kabul etmediği damadın, Ankara’da yakalanması ve teslimatı ile El Kaide’nin şimşekleri çekilerek, Türkiye hedef mi yapılmak isteniyor?



Ve böylece İran, bir taşla kaç kuş vuruyor?




Sonuç : Dünle beraber gitti cancağızım, ne kadar söz varsa düne ait, şimdi…


Öte yandan, Suriye konusunda “aldatılmışlığının” ve yanılgısının ızdırabı içinde kıvranan eşbaşkan, talimatlı“PKK barış süreci” ile hemhal iken, büyük resimde“İran desteğindeki Bağdat yönetimi ile daha hevesli işbirliğinde bulunarak, Afganistan denkleminde “Türkiye-Pakistan-Afganistan” üçgeni yerine “İran-Afganistan-Hindistan” üçgeninde İran’la mutabakata vardığı”(1) söylenen bir ABD var.

Bu durum, ikinci dönem Obama’sının eşbaşkanından beklentisinin Anadolunun güneydoğusu ile Irak’ın kuzeyi arasına sıkıştığını göstermiyor mu?



Haaaa… Sahi, bu arada şu İran’ın PKK’sı, PEJAK ne oldu? Birden bire PYD olmasın…



(1) İhsan BAL; “Büyük resmi görmeye çalışıyorum.”, Habertürk G.,02.03.2013
Kullanıcı küçük betizi
Noyan Umruk
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1067
Kayıt: Pzr Mar 08, 2009 13:39

Şu dizine dön: Dr. Noyan UMRUK

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x