[img]http://www.avazturk.com/upload/Image/mart/acilim_lozan.jpg[/img]
"Açılım" Lozan'a dayandı
Müyesser YILDIZ
“Açılımların” psikolojik harekâtını yürütmeden sorumlu AKP Genel Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Hüseyin Çelik, Fethullah Gülen’in İngilizce gazeteleri aracılığıyla, Batılılara inanılmaz mesajlar verdi.
CHP ve Türkiye derin devletinin, “Köylüler, Aleviler, Kürtler, gayrı Müslimler ve dindarlara büyük haksızlıklar yaptığını” öne sürerek, adeta ihbarda bulunan Çelik, Ruhban Okulu’nun açılmasını, Patrik Bartholomeos’un “ekümeniklik” sıfatını kullanmasının bizi ilgilendirmediğini ve Van’daki Akdamar Kilisesi’ne “haç” takılmasını savundu. Çelik, “Gayrı Müslimlerin Lozan’daki statülerinin değiştirilebileceğini” de duyurdu.
Milli Eğitim eski Bakanı da olan Hüseyin Çelik Pazar günü Zaman Grubuna bağlı, İngilizce yayınlanan Sunday’s Zaman’a verdiği özel demeçte, önce CHP ve Türkiye derin devletine çattı. Bu iki grubun, ülke nüfusunun çok büyük bölümünü “ötekileştirdiğini”, onlara “zulüm ve adaletsizlikler” yaptığını iddia eden Çelik, “zulme” uğrayan grupları da, “Köylüler, Aleviler, Kürtler, gayrı Müslimler ve dindarlar” diye sıraladı.
Gayrı Müslimlere yapılan “mezalim” için “Varlık vergisi uygulaması, 6-7 Eylül olayları ve Ruhban Okulu’nun kapatılması” örneklerini veren Çelik, köylülerin maruz kaldığı “adaletsizlik” konusunda ise “1946 yılına kadar Ankara’nın Ulus ve Kızılay merkezlerine girmelerine izin verilmediği” iddiasını gündeme getirdi.
Ruhban Okulu’nun mutlaka açılması gerektiğini savunan Çelik, Fener Rum Patriği Bartholomeos’un “ekümeniklik” sıfatını kullanması tartışmalarına ilişkin olarak da şunları söyledi:
“Bartholomeos, ekümenik veya değil, bu bizim işimiz değil. Dünya Ortodokslarının kabul ettiği liderliği biz Müslümanlar niye tartışıyoruz? Bırakalım onlar karar versin. Eğer onlar Bartholomeos’u ekümenik kabul ediyorsa, Ortodoks olmayan insanlar olarak bunu tartışmaya hakkımız var mı? Bırakalım, onlar kendileri özgürce karar versin.”
Sunday’s Zaman’ın, Türkiye tarafından karşılanan ve 1.7 milyon dolara mal olan Van’daki Ermeni Akdamar Kilisesi’nin restorasyonunu başlatan isim diye takdim ettiği Çelik, Akdamar’da ayin yapılması konusunda bir problem olmadığını bildirdiği gibi, kiliseye “haç” takılabileceğini açıkladı.
Azınlıkların Statüsü Değişebilir
AKP’nin 2 numaralı isminin “açılımları” bundan ibaret olmadı. Türkiye Cumhuriyeti’nde din veya dil farkı mesele yapılmaksızın tüm vatandaşların birinci sınıf olduğunu belirten Çelik, Türkiye’deki gayrı Müslim azınlık cemaatlerinin Lozan’da belirlenen statüsünün değiştirilebileceğini de söyledi. Çelik, “Bana göre, 72 milyon vatandaşımızın hiçbiri azınlık sayılmamalıdır” dedi.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde üç din mensupları ve diğer dini toplulukların barış içinde yaşadığını, devletin tüm din ve inançlara toleransla yaklaştığını vurgulayan Çelik, Osmanlı İmparatorluğu’nun bu yaklaşımının “Çokluk içinde birlik” şeklinde ifade edildiğini hatırlattı. Bu sloganın şimdi Avrupa Konseyi tarafından hayata geçirildiğini savunan Çelik, iki kültürün 1 asır sonra aynı noktada buluştuğunu öne sürdü.
Çelik 1 sene önce ne diyordu?
Yaklaşık 6 yıl Milli Eğitim Bakanlığı yapan, bugün de iktidar partisinde en etkili-yetkili konumda bulunan bir isimin bu ifşaat ve iddiaları karşısında, “O bunları söylerse, içimizdeki ve dışımızdaki ‘dostlarımız’ neler söylemez, neler istemez ki” dediğinizi duyar gibiyiz. Ancak Çelik’deki büyük “açılım”a bir örnek daha vermek istiyoruz.
1862-1878 yılları arasında İngiliz Avam Kamarası’nda görev yapan Munro Butler Johnstone, milletvekilliği süresince Osmanlı Devleti’ni savunan, Türklerin, Avrupa’nın sunduğu reform planlarını kabul etmemesini isteyen ve Batı’nın Osmanlı’nın içişlerine müdahalesini, “Haçlı seferlerinin devamı” olarak nitelendiren biridir.
İngiliz Milletvekili tüm bu görüş ve çabalarını, “Türkler Karakterleri, Terbiyeleri ve Müesseseleri” adlı bir kitapta toplar. Bu kitabın Türkçe’ye çevirisi ise geçen yıl bu zamanlarda Cedit Neşriyat tarafından yapılır.
Bu kitabın çevirisini kim yaptı, biliyor musunuz? Eğer isim benzerliği değilse Doç. Dr. Hüseyin Çelik yaptı. Ve bakın “Çevirenin takdimi” bölümüne neler yazdı:
“Lale Devri’nden itibaren Batı medeniyetinin eşiğinde bocalayan Türk toplumu, kendi hastalıklarını teşhis ve tedavi etme işini de Batılılara bıraktı. Avrupa, tırtıl simasını değil, daima kelebek çehresini gösterdi. Hastalıklarımız için verdikleri, tatlı ancak zehirli ilaçlar, çok geçmeden türlü sancılara sebep oldu. Artık hastalık kronikleşmişti ve devletin adı ‘Hasta Adam’dı. Hasta adamın önüne her fırsatta ‘Şark Meselesi’ni temcit pilavı gibi getirdiler. Şark meselesi yerine göre, Bulgar meselesi, yerine göre Ermeni meselesi, yerine göre Hıristiyanlara imtiyazlar meselesi vs. kılıklara giriyordu. Maksat değişmiyordu: Asırlardan beri devam eden Haçlı seferlerinin gayesi ne ise aktüel hedef de o oluyordu. ‘Hasta Adam’a çoğu zaman eskisi gibi topla, tüfekle, ordularla saldırmıyorlardı. Bunların yerini diplomatik entrikalar, iktisadi politikalar, borçlandırma, tek taraflı ticari imtiyazlar ve sonu gelmez reform talepleri almıştı.”
AVAZTÜRK, 23 Mart 2010