
Son yıllarda -40 yıl süren İsrail işgalinin son döneminde- fiili bir hapishaneye dönüştürülen Gazze şehrinden yüz binlerce insanı kurtaran; halkın zorunlu ihtiyaçlarını Mısırın sınır şehirlerinden satın alabilmesini sağlayan; yoksul Filistinlilerle Mısırı birbirinden ayıran demir duvarın [Ocak ortasındaki] yıkılışının ardından Gazze halkı birkaç günlük özgürlüğün tadını çıkarabildi.
Fakat Gazzenin kapıları yavaş yavaş tekrar kapanıyor. Amerika Birleşik Devletlerinin ve İsrailin yoğun baskısı altındaki Mısır, kontrolü tekrar ele geçirebilmek için sınıra düşük voltaj elektrik şoku veren ve tazyikli su sıkan aletlerle güçlendirilmiş sınır güvenliklerini sevk etti ve sınır şehirlerine Suez kanalı yoluyla gönderilen erzakı kesti. Şimdi aslında Suez yeni sınır: yani Filistinliler ihtiyaçlarını karşılamak için Gazze şehrinden çıkmayı başarabilseler bile, ıssız ve uçsuz bucaksız Sina çölünü ve çölün diğer yanında onları bekleyen (1979da İsrail ile yapılan Camp David Anlaşmasının bir sonucu olarak Sina çölüne yerleşen) düzenli Mısır ordusunu bulacakları kanalı geçmek zorunda kalacaklar.
Şimdilerde Gazzenin özgürlüğünün geçici tadı yok olmaya başlıyor; bölgedeki 1,5 milyon insanın yüzleştiği tüyler ürperten gerçek, aslından daha korkunç gözüküyor. Uzun süre mahkumiyeti hissettikten sonra, bir çıkış yolu olduğunu bilmek Gazzeliler için psikolojik bir rahatlamaydı diyor Birleşmiş Milletler Yardım ve Çalışma Örgütü(UNRWA) bölge başkanı John Ging, Fakat geniş hayal güçleri onların sorunlarını çözmedi.
Gerçekten de, Mısır sınırlarında yapılan tüm bu çılgınca alışveriş, İsrailin Birleşmiş Milletler ve diğer yardım kuruluşlarının yardıma muhtaç insanlara verdiği yiyeceği kesmesine sebep oldu. Mısırla sınır kısmen açık olduğu sürece, İsrail, bölgenin tek elektrik santralini minimum seviyede çalıştıracak kadar endüstriyel yakıt ve birkaç kamyon ihtiyaç malzemesi haricinde Gazzeye sınırlarını açmayı reddediyor.
UNRWA, daha önceden Gazzede yarattığı acil yiyecek yardımı stokunu neredeyse tüketmiş durumda. Geçtiğimiz Haziranda bölgeye giren günlük 250 kamyon dolusu yardım bile nüfusun ihtiyaçlarını karşılamakta yetersiz kalırken, 28 Ocakta İsrailin sınırı tamamen kapatmasıyla, sadece 32 kamyon yardımın girişine izin veriliyor.
30 Ocakta UNRWAnın yaptığı açıklamaya göre, eğer durum değişmezse, 31inde Gazzedeki 860,000 yoksul mülteciye sağlayacağı yiyecek istihkakı gerekli proteine sahip olmayacak ve yiyecek paketlerindeki tek protein kaynağı olan konserve etlere ki bu en iyi şartlarda bile günlük ihtiyacın 3te ikisinden daha azını karşılayabiliyor- İsrail tarafından el konulmuş durumda. Gazzedeki konserve stoku ise tükendi. Gazzede 340,000 insanı besleyen Dünya Gıda Programı bölgeye, bundan yedi ay önce günde 15 kamyon gıda yardımı gönderirken, son iki haftada 9 kamyon gıda yardımı gönderdi.
Gazze halkı yıllardır süren planlı İsrail kısıtlamaları ve baskıları sebebiyle yoksulluğun da dibindeler: Nüfusun yüzde sekseni gıda yardımıyla günü kurtararak yaşıyor. Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Hareketine (ICRC) göre halkın aldığı bu yardım Hayatta kalmak için yeterli, yaşamak için değil. Bu yardım olmasa, ölürler.
Tüm bunlar Filistinli militanların, nadiren gerçek bir zarar verebilen, ilkel, ev yapımı roketlerini İsraile atmalarına bir cevap olmalı. Sivil hedeflere roket atmanın hiçbir bahanesi olamaz fakat İsrail zaten bu çatışmaların ilki yaşanmadan çok daha önce Gazzeya baskı yapıyordu: 4 yıl önceki ilk ölümcül roket saldırısında İsrail 40 yıldır Gazzeyi işgal etmiş durumdaydı.
Bugün Gazzede yaşanan kısıtlamalar 1991de başladı. 1993 yılında Oslo Uzlaşmasıyla İsrail işgalinin kurumsallaşmasından sonra durum ciddileşti ve ardından 2000 yılındaki ikinci intifada sebebiyle yoğunlaşan işgal ile birlikte daha da sıkılaştı. 2005te İsrailin Gazzedeki göçmenleri ve grupları yeniden düzenlemesi; bölgeyi, -özellikle işgal edilmiş, hapishane olarak atfedilen bölgelerde çalışan- Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Raportörü John Dugardın da söylediği gibi kaçırmasına sebep oldu. Hamasın 2006da seçimlerdeki zaferini takiben durum daha boğucu bir hal aldı; İsrail Gazzedeki gıda ve diğer kaynakları kısıtlamaya başladı. Haziran 2007de ise Hamasın iktidardan indirilmesiyle durum daha da kötüleşti. Ve şimdi
İsrail Gazzeye ticari gıda sevkıyatlarını insani yardımı değil- 2006da sınırlandırdığında kıdemli Hükümet Danışmanı Dov WeisglassAmaç Filistinlileri bir diyete sokmak, açlıktan öldürmek değil diye açıklama yaptı.
İsrailin diyetinin çanları [Ocak sonuna] kadar çalıyordu. Dünya Gıda Programı geçen Kasım ayında, ithal edilen gıda ürünlerinin Gazzenin gıda ihtiyacının yarısından az olduğu konusunda bir uyarı yaptı. Bölgeye buğday, bitkisel yağ, günlük gıdalar ve bebek sütü yeterince sağlanamıyor. Kısıtlı sayıda aile ete ulaşabiliyor. Kansızlık oranları yüzde seksenlere yükselmiş durumda. UNRWA ise yaptığı açıklamada "Kanıtlar gösteriyor ki çocukların büyümesi ve gelişmesi yavaşlıyor çünkü bizim karşıladığımız gıda insanların günlük alması gereken gıdanın sadece yüzde 61`ini karşılıyor" diye belirtti.
Zaten yetersiz beslenen bu insanlar üzerindeki baskıların daha da sertleşmesi, İsrailin bu "diyet"i bir adım daha ileri götürmeye karar verdiğini gösteriyor. Eğer Gazzedeki insanlar hayatlarının bağlı olduğu gıda yardımlarından yoksun kalmaya devam ederlerse, açlıkla yüz yüze kalacaklar.
Onların şu anda hakikaten gıdaları yok; su kaynakları azaldı (nüfusun neredeyse yarısı temiz su tedarik edemiyor); kanalizasyon sistemleri çökmüş durumda; artık maddeleri sokaklara ve denize boşaltıyorlar; enerji temini en iyi durumda kesintili olarak sağlanıyor; hastaneler ısıtılamıyor ve teşhis için gerekli aletlerin yedek parçaları, vantilatörler, kuvözler, ve düzinelerce hayati ilaç artık kullanılabilir durumda değil. Gazze, yavaşça fakat kesinlikle ölüyor.
Hastalar gereksiz yere ölüyorlar: kanser hastaları kemoterapi göremiyor; böbrek hastaları diyaliz tedavisi olamıyor; prematüre bebekler kan-pıhtılaşması tedavisinden mahrum kalıyorlar. Son birkaç haftada, daha çok Filistinli anne-baba hasta çocuklarının hayatlarının Gazzenin kuşatılmış hastanelerinde yok olup gitmesini izledi; fakat İsraillilerin Gazzeden atılan ev yapımı ilkel roketler tarafından öldürülüşünden daha yavaşça, sessizce ve görünmez (küresel medya ilgilendiği ölçüde) bir biçimde gitmesini (İsrail İnsan Hakları Örgütü BTseleme göre, bu roket saldırıları geçtiğimiz 4 yıl içerisinde 13 İsrailliyi öldürmüşken, İsrail güçleri 200ü çocuk, yarısı sivil olmak üzere 1,000den fazla Filistinliyi işgal bölgelerinde öldürdüler).
İsrailin baskıları açıkça görülüyor ki, militanlar tarafından atılan ve sıradan sivillerin durdurmaya gücünün yetemeyeceği bu roketler sebebiyle tüm nüfusu cezalandırmayı amaçlıyor. İsrail 18 Ocakta yakıtı keserek Gazzeyi karanlığa gömdüğünde, İsrail başbakanı Ehud Olmert Onların hoş, mutlu bir hayat yaşamalarına izin vermeyeceğiz. Ben ilgilendiğim sürece, Gazzenin tüm sakinleri araçları için yakıt bulamayacak ve yürüyecek dedi.
Olmert`in görüşleri ve daha da önemlisi uyguladığı politikalar yeniden teyit edildi ve İsrail Yüksek Mahkemesi`nden yasal tasdik aldı. Mahkeme, 30 Kasım tarihinde, insan hakları örgütlerinin "tahrip edici" olarak nitelendirdiği bir hüküm ile, Gazze`ye sağlanan yakıt ve elektrik tedarikinin daha da sınırlandırılmasına yönelik hükümet planının uygulanmasına karar verdi. İsrail`deki Gisha insan hakları örgütünden Sari Bashi, "Bu karar, İsrail`in, Gazze`de yaşayan sivil halkı, yakıt ve elektrik ikmallerinden bilinçli bir biçimde mahrum edebileceği anlamına geliyor" şeklinde konuştu. Mahkeme ise, "Zararın asgari düzeye indirilmesi için çaba sarf edilse de, savaş zamanlarında, muharebenin ilk ve ana kurbanı sivil nüfustur," dedi. Bir başka deyişle, sivil halkın zarar görmesi savaşın kaçınılmaz sonucu ve bu yüzden de yasal olarak müsaade edilebilir.
Bu İsrailin yasa otoritesinin görüşü olabilir ama durum uluslararası hukuk tarafından böyle görünmüyor; uluslararası hukuk, savaş zamanı sivillere davranış biçimlerini katı bir biçimde düzenliyor. Cenevre Sözleşmesi ve uluslararası insani yardım hukukunun diğer temel belgelerine atıfta bulunan Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Hareketi(ICRC) "Bir çatışmanın tarafları, sivil halka ve mülkiyete zarar vermemek için, muharipler ile sivil halkı daima birbirlerinden ayırmalılar. Ne bir bütün olarak sivil halka ne de bireylere saldırılabilir diye açıklama yaptı.
Dahası, İsrailin Yüksek Mahkemesi ne derse desin, Gazzede olanlar geleneksel anlamda bir savaş değil: Gazze İsrail ile savaş halinde değil, İsrail tarafından askeri olarak işgal edilmiş bir bölge. 2005 yeniden düzenlemesinden sonra bile, İsrail Gazze üzerindeki baskısını azaltmadı; bölgeye tüm ulaşımın yanı sıra havayolunu, bölgesel su kaynaklarını ve hatta nüfus kayıtlarını bile kontrol etmeye devam ediyor. Bunlara ek olarak, sivil halka yapılan saldırılara ve toplu cezalandırmalara konan sıradan yasaklar savaş durumlarında geçerlidir. Zira uluslararası hukuk, İsraili aynı zamanda Gazzedeki halkın iyiliğini sağlamakla yükümlü tutuyor. Örneğin, 4. Cenevre Sözleşmesi(1949) 55. maddesi; İşgalci güçlerin, bölge halkının tıbbi ve gıda ihtiyaçlarını karşılama sorumluluğu vardır; özellikle, işgal edilmiş bölgede kaynaklar yetersiz ise, gerekli gıda malzemelerini ve tıbbi gereçleri temin etmeli ilkesi üzerine kurulmuştur.
İsrailin planlı eylemleri, Gazzede insanların açlıkla boğuşmasının ve baskılarla yaşamasının sebebinin, Gazzenin 1,5 milyon kadınını, erkeğini ve çocuğunu fazlalık olarak görenlerin ve o ya da bu şekilde onlardan kurtulmaya çalışanların refahını sağlamak için olduğunu açıkça ortaya koydu. Bu fikri, İsrailin Ashkenazi baş hahamının, şu anda yaşanmakta olan krizin hemen ardından, İsrailde olası en ufak bir protestoyu bile hesaba katmadan, Gazzedeki tüm Filistinlilerin temizlenmesini ve Mısır çölüne transfer edilmesini teklif ederek, Onlar güzel bir ülkeye sahip olacaklar ve biz kendi ülkemize sahip olurken barış içinde yaşayabiliriz demesi de destekliyor.
Gazzelilerin yadsınamaz çoğunluğu, 1948te Filistin yıkılıp İsrail yaratıldığında evlerinden kovulan mülteciler ya da mülteci soyundan gelenlerden oluşuyor. Tüm Filistinli mülteciler gibi, Gazzeninkiler de ahlaki ve yasal olarak, kovuldukları yurtlarına dönme hakkına sahipler. Fakat İsrail, Filistinlileri topraklarından çıkarışının ilk seferinde olduğu gibi, Yahudiliklerine yavaş yavaş zarar vereceği gibi temeli sağlam olmayan bir düşünce sebebiyle onların geri dönüşlerini engellemeye çalışıyor (Bu İsrailli politikacıların açıkça şikayet ettiği sözde bir demografik problemin başlıca sebebi). Mülteciler yaşamını sürdürdüğü sürece, İsrailin onların geri dönüşünü ölümcül bir tehlike olarak kabul etmesi de sürecek. Fakat bir şekilde çekip giderlerse
UNRWAnın komisyon üyesi geçtiğimiz günlerde Gazze uluslararası kurumların bilgisiyle, kabulüyle ve hatta -bazılarının söylediğine göre- cesaretlendirmesiyle, kasıtlı olarak rezil bir yoksulluk seviyesine düşürülen ilk bölge olma eşiğinde diye bir açıklama yaptı.
Şimdi sorun dünyanın, içinden geçilmekte olan bu eşi benzeri görülmemiş süreci sadece oturup izleyip izlemeyeceği.
Onları dış dünyadan kopartan duvarı yıkan ve kontrolü ellerine almaya çalışan Gazze halkı kaderlerine boyun eğecek gibi gözükmüyor. Sınırın kapanması, eninde sonunda, sadece İsrailin kaprisine değil Mısırın Filistinlileri durdurma ve açlıktan ölmelerini izleme isteğine -ya da yeteneğine- de bağlı. ABnin ve İsrailin Mısır üzerindeki baskısına ve Mısırın attığı adımlara rağmen işler bu raddeye varacak gibi gözükmüyor. [Mısır] Arap dostlarını İsrail işgalinden kurtarmak için müdahale etmemek bir yana, baskı altında tutulmalarına yardım ediyor. Mısır, sadece Filistin halkına değil kendi halkına aslında tüm Araplara- da hesap vermek zorunda.
Gazze halkı ve Hamas bir araya gelerek, Mısırın İsrail işgalinde oynadığı rolü eskisinden çok daha belirgin bir hale getirdiler ve Mısırın işini zorlaştırdılar. İsrailin yardımcılığı rolü ortaya çıktığı için bundan sonra, Mısır adına, mevcut durumu korumak zor olacak. Gazze halkı İsrailin planlarını karıştırdı çünkü İsrailin liderleri, Gazze halkı onların yarattığı hapishaneyi yakıp yıkarken dudaklarını bükerek izlemekten başka bir şey yapamadılar. Gazzeliler, Filistin yönetimi lideri Mahmud Abbas ve Ramallah hükümetini bir dönemece getirdi: Halklarının haklarını ve ihtiyaçlarını savunmak ya da şu anda yaptıkları gibi- ulusal yönetimin (Filistin Yönetimi) orada Filistinlilerin değil İsrailin isteklerini yerine getirmek için bulunduğunu doğrulamak arasında bir seçim yapmak zorunda kalacaklar. Fakat ne olursa olsun bir gün hesap verecekler.
[Electronic Intifadadaki İngilizce orijinalinden Tuğçe Çetin tarafından Sendika.Org için çevrilmiştir]
Kaynak