Adalet Bakanı Nereye Koşuyor-Güner YİĞİTBAŞI
Anayasamıza göre Yargı Organı, Yürütme ve Yasama Organları gibi, Türk Milleti adına Yargı yetkisini kullanan ve meşruiyetini bizzat Anayasadan alan bir organ olup, Yürütme ve Yasama Organlarına karşı bağımsız olması, esastır.
Ancak, yürürlükte olan yasalara göre, hakim ve savcılar üzerinde idari vesayet yetkisi bulunan Yürütme Organının bir unsuru olan Adalet Bakanının, bu yetkileri karşısında, yargının tam bağımsızlığından söz edilemeyeceği yadsınamaz.
Adalet Bakanının hakim ve savcılar üzerindeki vesayet yetkisini, yargı bağımsızlığına saygı ölçülerinde kullanması halinde, bu yasalara rağmen, göreceli olarak, bir yargı bağımsızlığından söz edilebilirse de, AKP iktidarının yedi yıllık iktidarı süresince, Sayın ÇİÇEK ve Sayın Şahin'in Adalet Bakanlıkları dönemlerinde, nispeten yargı bağımsızlığına saygı gösterilmeye çalışıldığı halde, şu anda Adalet Bakanı olan Sayın Sadullah ERGİN' in, göreve geldiği günden itibaren, hakim ve savcılarımız üzerindeki idari vesayet yetkilerini, yargı bağımsızlığını ayaklar altına alacak şekilde kötüye kullandığı, esasen tam olmayan yargı bağımsızlığının iyice taban yaptığı, inkar edilemez bir gerçektir.
Şu andaki Adalet Bakanı; doğrudan kendisine bağlı olan ve kendisi adına görev yapan Adalet Müfettişlerini, yerli ve yersiz hakim ve savcılarımızın üzerine salarak, müfettiş soruşturmalarıyla hakim ve savcılarımızı manevi baskı altına almakta, Adalet Müfettişleri vasıtasıyla, mahkemelerden, bir kısım hakim ve savcıların telefonlarının dinlenmelerine ilişkin kararlar aldırıp, İstanbul C. Başsavcısının da içlerinde bulunduğu çok sayıdaki savcı ve hakimlerimizi dinletme hak ve yetkisini kendinde bulabilmektedir.
Sincan 1.Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Sayın Osman KAÇMAZ; bağımsız bir şekilde yargı görevini yaparak, kayıp trilyon davasıyla ilgili olarak, Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah GÜL'ün yargılanmasının gerektiğine karar verdiği, Telekomünikasyon İletişim Merkezinde (TİM) inceleme yapılmasına karar vererek, Yargıtay telefonlarının usulsüz bir şekilde dinlendiğinin ortaya çıkartılmasını sağladığı için, Adalet Bakanının boy hedefi haline gelmiş, hakkında soruşturmalar açılmış ve bugün ( 11.Ocak.2010) tam izne ayrılırken, yeniden Adalet Bakanına bağlı Adalet Müfettişlerinin baskınına hedef olmuştur.
Onlarca hakim ve savcı'ya yönelik haklı ve yerinde şikayet dilekçeleri, Adalet Bakanlığında günlerce ve aylarca bekletilirken, görevini yapmaktan başka hiç bir suçunun olmadığına gönülden inandığımız Sincan 1.Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı Sayın Osman KAÇMAZ söz konusu olduğunda ise, Adalet Müfettişleri hemen harekete geçirilmekte ve Sayın Adalet Bakanı da bir açıklama yaparak, Hakim KAÇMAZ'a yönelik işlemi, rutin bir teftiş olarak açıklayabilmektedir.
Yargıtay Kanununun 29/3 maddesi uyarınca; Yargıtayda boş olan üyelik sayısı en çok onu bulunca, onuncu üyeliğin boşaldığı tarihten başlamak üzere en geç iki ay içinde seçim yapılmasının zorunlu olmasına ve bugün, yargıtayda, bırakınız on üyeliği, otuz üç üyelik boşaldığı halde, Hakimler Ve Savcılar Yüksek Kurulunun doğal üyesi ve başkanı olan Adalet Bakanı; bu yasal zorunluluğa rağmen, Hakimler Ve Savcılar Yüksek Kurulunun; üye tam sayısı ile toplanabileceğine ilişkin yasa hükümden yararlanarak, boşalan ve acil olarak yapılması gereken Yargıtay'a otuz üç üyelik seçimini gündeme alarak, Kurulun tam kadro toplanmasına ve dolayısıyla, Kurulun salt çoğunluğu elinde tutan seçimle gelen beş yargıç üyesinin oylarıyla seçilebilecek olan otuz üç yargıtay üyesinin seçimine engel olmakta ve Kurulun, seçim gündemiyle ve üye tam sayısıyla toplanabilmesi için elinde tuttuğu yetkiyi, Kurulun yargıç üyeleri üzerinde pazarlık ve baskı unsuru olarak kullanmakta ve basından edindiğimiz bilgilere göre, üye seçiminde kendisine (Adalet Bakanına) belirli bir kontenjan tanınmasını istemektedir.
Bu kadarına da pes doğrusu.
Hakim ve savcı atamalarına ilişkin geçtiğimiz yaz kararnamesi de, aynı nedenlerle, Adalet Bakanının engellemesi ile gecikmiş ve Adalet Bakanı, uzun süren pazarlıklar sonununda, kendisinin ve müsteşarının iki oyuna rağmen, kopardığı tavizlerle, görev yerlerinin değişmesini istemediği, yandaş gördüğü bazı hakim ve savcıların yerlerinde kalmasını sağlayarak, arzu ettiği mutlu sona ulaşmıştır.
Şimdi, Adalet Bakanına buradan sormak istiyoruz.
Sayın Adalet Bakanı; siz ne yapmak istiyorsunuz, nereye koşuyorsunuz, yaptığınızın; yargının bağımsızlığına saldırı olduğunun ve memuriyet görevinizi kötüye kullanmak suçunu oluşturduğunun farkında değil misiniz?
Yargıtay Başkanı, tüm bu olup bitenler üzerine, bugün ( 11.01.2010 ) televizyonların ana haber bültenlerinden izlediğimiz gibi, AKP iktidarı ve onun Adalet Bakanı tarafından yargı üzerinde uygulanan baskılar nedeniyle, “ ateş bacayı sardı” benzetmesini yapmıştır. Yargıtay Başkanı, aynı zamanda, Yürütme Organının Adalet Bakanı marifetiyle, yargı üzerinde uyguladığı baskılar nedeniyle, Hakimler Ve Savcılar Yüksel Kurulunun teşkilinde, hakimler dışından üye seçiminin mahzurlarını da dile getirmiştir.
Geçmiş bir yazımızda, bizimde dile getirdiğimiz gibi, lider sultasına dayalı, parti içi demokrasinin mevcut olamadığı, milletvekili adaylarının parti liderleri tarafından belirlendiği, bu nedenle, milletvekillerinin parti liderlerinin baskısından bağımsız karar alamadıkları bugünkü Siyasal Partiler ve Seçim sistemimiz yürürlükte kaldığı sürece, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin bir kısmının, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilmelerine olanak sağlanması mahzurlu olup, Meclis tarafından seçilecek olan bir kısım Hakimler Ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin, aslında iktidar partisinin lideri tarafından seçilmiş üyeler olarak değerlendirileceği, bundan da yargı bağımsızlığının zarar göreceği aşikardır.
Yazımıza, 29.08.2009 tarihli “ YARGIDAN ÖNCE SİYASETTE REFORM ŞART” başlıklı yazımızdan bir alıntı ile son vermek istiyoruz;
“Ülkemizde siyasetin işleyişine, milletvekili adaylarının seçimi usullerine, siyasal partilerimizin yapısına, parti genel başkanlarının; parti içi demokrasi tanımayan parti içindeki tek adam konumlarına ve sınırsız yetkilerine bakıldığında, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçilecek olan üyelerin, aslında iktidardaki partilerin genel başkanları tarafından seçilen ve buram buram siyaset kokan üyeler olacağını ve bu üyelerin de içlerinde bulunduğu yargı kuruluşlarından ülkeye hayır gelmeyeceğini, bir düşününüz lütfen.” 11.01.2010
http://www.hakimiyetimilliye.org/index. ... 73283.html
Hüseyin Kıvrıkoğlu adliyedeki F tipi örgütlenmenin çok önemli olduğunu, hatta Türkiye'nin en önemli sorunu olduğunu boşuna söylememişti zamanında!