ADI PARA İLE SATIN ALMA!
Türk devletinin milli eğitimini (ulusal eğitimi) devletin kuruluş ilkeleri belirlemiştir. İlk ilke dildir:
"Türk" demek "dil" demektir. Milliyetin çok belirgin niteliklerinden biri dildir. Türk milletindenim; diyen insan, her şeyden önce ve mutlaka Türkçe konuşmalıdır.” sözünü 17 Şubat 1931’de söylemiştir yüce önderimiz Atatürk.
Daha 1924 yılında, üç başlı eğitim sistemi kaldırılmış, “Eğitim Birliği Yasası” (Tevhid-i Tedrisat) yürürlüğe girmiştir. Bundan önce okullar üç değişik sisteme bağlıydı. Ortaçağın medreseleri, hıristiyanlığı yaymaya yönelik kurulan yabancı okullar, Tanzimat’tan sonraki okullar (Tanzimat: 1839, yenileşme dönemi).
Eğitim Birliği ile önce medreseler kaldırıldı, az sayıdaki yabancı okullar, misyoner okulu niteliğinden çıkarılıp yabancı dil öğretimine ağırlık veren okullara dönüştürüldü. Ücretsiz devlet okulları atağıyla, her yana, en ulaşılmaz yere bile okul yaptırıldı, her yerde okullar açıldı, yatılı okullar yaygınlaştırıldı...
Bugünkü dilimizle,“Ulusal bilinçleri körelmiş olanların ya da ulusal kimliği edinememiş topluluklar, düşüncede ve duyguda, ortaklık edemezler. Yani duygu ve düşünce birliğini kuramazlar.” demişti Atatürk yine aynı yıllarda, 1924’te, Cumhuriyet kurulunca... Yüce önderimiz, eğitime çok değer vermiştir, başöğretmenidir kurduğu cumhuriyetin:
“Bir ulusu, özgür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum olarak yaşatan da; köleliğe, yoksulluğa düşüren de eğitimdir.” demiştir. Yabancı dillere tutsaklığı, Türkçenin önemini bu sözleri ne güzel anlatır:
“…Siyasal bağımsızlığını kazanan Türk Ulusu, elbetteki öz dilini yabancı dillerin boyunduruğundan kurtarmasını bilecektir.”
“ Türkleşmek, Türkçeleşmektir.”
Sonra, okullarımıza, ulusal kahramanların, Türk büyüklerinin adları verilmiştir. Türkçe adlar, yazımı – okunuşu Türkçe olan Türk adları... Bu kural, tüm çağdaş ülkelerde de böyledir. En değerli kişilerinin, yetiştirdikleri büyük insanların, ülkeleri için en yüksek kavramların adlarını koyarlar devlet okullarına. Parayı bastıran düdüğü çalmaz işin kısası. Sıradan birinin adı, bir siyasetçi adı, şirket adı okul adı olamaz. Bu kişiler gelip geçicidir çünkü... Okul adları özenle seçilir, adlar, önemli, değerli bilim, sanat insanlarının, tarihsel kişiliklerin adıdır. O okulda okuyan, okulunun adıyla onur duyar, bitirdiği okul, adıyla dünya durdukça yaşar.
Neden mi yaşar? Devletin yaşadıkça ulusunun saygın bir adı olan, ulusça benimsenen, sevilen, değeri olan o ad da, hiç değişmez, yaşar...
Bizde de, uzun yıllar böyleydi. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün adı veya sanıyla, Cumhuriyet adıyla, tarihteki Türk kahramanlarının, büyük Türk komutanlarının, kazanılan büyük meydan savaşlarının, ünlü bilim, kültür, yazın insanlarının, ulusun ortak değerlerinin adları konurdu okullara. Nasıl her ilde, ilçede bir Cumhuriyet meydanı olursa, her köyde, ilçede, ilde de bir Cumhuriyet ilkokulu, Atatürk İlkokulu, ortaokulu, lisesi, meslek okulları da olurdu. Az sayıda okulu olan, tek okullu yerlere o yerin adı verilirdi, başka okullarla adı, sanı karışamazdı. Kimi yerde, o yerin adıyla Atatürk - Cumhuriyet adı birlikte konurdu.
Okulunun adı “Dumlupınar mı, neden o adın konduğunu duymamışsan bile öğrenirdin. Barbaros mu, Barbaros kim, bilirdin. Kocatepe, Anafartalar, Sakarya... buralar neresidir, yakın tarihindeki önemleri nedir, derslerinde öğretirlerdi. Bu yer adlarını her duyduğunda, yurdunu savunan, kurtaran atalarınla, başkomutanınla, yüce önderinle onurlanırdın...
Emekliler, yaş yaşamışlar, yolun ortasını geçenler, kırk yaşı devirenler, bir düşününüz okuduğunuz okullarınızın adını. Bir de günümüzdeki okul adlarına bakınız... İrkilmiyor musunuz yeni okul adlarından? Ne bu demiyor musunuz?
Okula bir katkı sağladı diye, yok şunu bunu yaptı diye, parası için sonradan birinin adı okula verilir mi? Adını okula vermek için o ülkenin eğitiminde, tarihinde, devletin kuruluşunda çok önemli işler başarman gerekir... Ad zaten geçmişteki bir ad olabilir, yaşayan birinin adı konamaz, yaşamıyla ülkesine katkı sağlamış, tarihe geçmiş temiz, lekesiz adlar... Adın lekesiz, temiz olması da yetmez, ulusuna yararlı biri olmak da yetişmez, daha önemli, tarihe geçecek işleri başarmalı... Yaşayan birinin adını koyamazsın çünkü yaşamını nasıl sonlandıracağını bilmiyorsun, kişi onurunu koruyacak mı ölene kadar, yoksa yaşamı lekelenecek mi bir eylemiyle...
Ülkemizdeki yeni okul adlarını hiç merak etmediniz mi? Gözünüz, yolda yürürken bir okulun tabelasına takılmadı mı? Ya da haberlerde geçen okul adları sizi şaşırtmıyor mu? Kim bunlar, ben neden bu adları hiç duymadım, neredeyim, burası neresi, demiyor musunuz?
Neden artık Atatürk adlı, Cumhuriyet adlı, Kurtuluş Savaşı simgesi adları olan okullara rastlamıyorsunuz?
İşte, Antalya denince bir anda karşımıza çıkan okul adları. Çoğu, neredeyse hepsi, kişi adları. Erkek adları, kadın adları. Bazıları da, çok yaygın bu, kadın adı, erkek adı birlikte yazılı. Arada bir çizgi çizilmiş, nikah davetiyesi gibi. Kimisinde önce kadın adı yazılmış, sonra “ve” denmiş, erkek adı yazılmış. Hiç görülmemiş bir şekilde, “Ve”li okul adı. Bunun tam tersi de var. Önce erkek adıyla başlanmış. İki kadın adından oluşan okul adı, önüne ,“ Dr. “Prof.” , “General” “Şehit” “Vali” denerek önce sanı - kısaltılarak veya olduğu gibi - sonra kişinin adı yazılan okullar var. Büyükşehir Belediyesi denilerek başlayan okuldan tutun, adına Hurma Yarbay denilene, adına “dik kayalık sahil” anlamına gelen Fransızca ad “Falez” katılana, Hacı sanıyla, örneğin Hacı Hafize, Hacı Melike yazılana kadar gidin... Öyle ki bunlardan Hacı Hafize okulunu, parasıyla ad verilen bu okulu, 1990 yılının bakanı Avni Akyol açmış.
Bu ad koyma yasası, en son 2012’de değiştirilmiş. Önceki yasa 1993 tarihli. 1990 yıllarında da her bağışçı adını verebildiğine göre okullara, bu duruma çok önceden kapı açılmış. Yönetmelik, 1994, 1995, 2002 yıllarında da değiştirilmiş.
Adı, “Millî Eğitim Bakanlığına Bağlı Kurumlara Ait Açma, Kapatma Ve Ad Verme Yönetmeliği.”
Bilgiağında okudum, Adana Eğitim-Sen sendikası okullara ad teklifi yapmış, 1993 tarihli yasaya dayanarak, bir de duyurusu var. 24 Kasım adlı okula bir bağışçı bağış yapmış, okula kendi adının verilmesini, 24 Kasım’ın değiştirilmesini istemiş. Okul olmuş, Adnan Oğuz Lisesi. Durumu duyuruyorlar, 24 Kasım adını vermek için başka okul arıyorlar.
Okul adlarıyla oynanmaya, dünyanın hiçbir çağdaş ülkesinde olmayacak, akıl, vicdan dışı, paraya tutsak olunan böyle bir uygulamaya bilinçli olarak çok önceden başlanmış, günümüzde ise iş çığırından çıkmış...
Günümüz okul adlarına şöyle bir bakın da içiniz açılsın. Nereye getirildiğimizi, bunun ne demeye geldiğini bir düşünüverin. Durumu tam anlamanızı için de bu okullardan bir kaç tanesinin yapılış tarihçesini kendi sayfalarından alarak size özetleyeceğim. İşte aradığımızda, bir anda karşımıza çıkan Antalya ilindeki okul adları:
Adem Tolunay Anadolu Lisesi, Ahmet Bileydi Ortaokulu, Ahmet Ferda Kahraman Ortaokulu, Aldemir - Atilla Konuk Anadolu Lisesi, Dilşad Refizade (anaokulu- ilkokulu), Dr. Galip Kahraman (ilkokulu- ortaokulu), Dr. İlhami Tankut (ilkokulu- ortaokulu), Emel Sevgi Enez (ilkokulu – ortaokulu), Ayşe Ahmet Atmaca İlköğretim Okulu, Ayten Çağıran (anaokulu, ticaret meslek lisesi), Azize Kahraman Akşam Sanat Okulu, Bademağacı İlköğretim Okulu, "Bahaeddin" Güney Lisesi, Bedriye Bileydi İlköğretim Okulu, Dr. Cahit Ünver İlköğretim Okulu, Dr. Günseli – Dr. Bülent Akınsal İlköğretim Okulu, Faruk Tuğayoğlu İlköğretim Okulu, Rabiye – Mehmet Ülger İlköğretim Okulu, Perihan – Esat Aral İlköğretim Okulu, Prof. İhsan Koz İlköğretim Okulu, Odabaşı Sevinç Fahri Aydın İlköğretim Okulu, Vali Hüsnü Tuğlu İlköğretim Okulu, Vali Saim Çotur İlköğretim Okulu... Böyle liste uzayıp gidiyor. Bunun bir de özel okulları var, şusu var busu var... Onları geçelim... Kolay mı yarım milyon öğrencinin okula gittiği bir kent burası.
Böyle gidiyor adlar. Bazı adlar yanlış yazımıyla okula verilmiş: Kezban, Keziban olmuş: Keziban Erten – İsmail Erten İlkoğretim Okulu. Habip (Arapça, sevgili demek) olmuş yanlış Türkçe yazımıyla, Habib: Habibler İlköğretim Okulu...
“Baraj İlköğretim Okulu” bile var. Baraj; set, suya çekilen set. Ulusal Eğitimin okullarına böyle anlamlı bir ad (!) bile ad olabiliyor.
Şirketler, kurumlar eksik kalır mı? Okulları, okul adları:
Antalya Barosu... Anadolu Lisesi, Antalya Büyükşehir Belediyesi Selim Kazak Anaokulu, Antbirlik okulları (ilkokulu- ortaokulu)...
En çok bu okul adına takıldım. Tarafsızca bakmaya çalışınız, sizin değil de başkasının gözüyle: Bir ülke düşününüz. Kurucusunun, önderinin adı Mustafa Kemal. Aynı ülkede bir okul düşünün, birisi para katkısı sağlamış veya isim hakkını satın almış veya siyaset yoluyla şu bu yoluyla bu olanağı bulmuş, adı okula verilmiş. Ülkenin kurucusuyla aynı adı taşıyor. Soyadı, yasayla korunan “Atatürk” yerine Ayanoğlu. En azından, Mustafa Ayanoğlu katsaydınız okula. Ne bu Mustafa Kemal Ayanoğlu? Hadi adı bir okula kattınız, üç adıyla yazmak zorunda mısınız? Atatürk’e bile kasıtlı olarak ilk adıyla seslenmiyor mu birileri? Atatürk demeye dilleri varmayanlar ülkemizi yönetiyorlar. Burada vatandaşın üç adını da yazmışlar sırasıyla. Çocuklar ne düşünürler dersiniz böyle adlı bir okulda. Soralım:
Cumhuriyeti kim kurdu? “Mustafa Kemal.”
Kurtuluş Savaşı başkomutanın kim? “Mustafa Kemal.”
Nereye gidiyorsun?
“Mustafa Kemal Ayanoğlu İlkokuluna...” İyi iyi...
Bunlar da bir iki tane unutulmuş kalmış tanıdık bildik okul adları:
Atatürk ilkokulu - Ortaokulu, Barbaros (ilkokulu- ortaokulu) Başöğretmen Atatürk (ilkokulu- ortaokulu), Cengiz Topel Anaokulu, Cumhuriyet (ortaokulu- ilkokulu) Dumlupınar (ilkokulu – ortaokulu)...
Okullara, Atatürk (Gazi Mustafa Kemal) adı vermeyi de kısıtlamışlar yasayla. Yok öyle yağma... demişler. Uslu dur! Bakalım şartlar uygun mu?
Kim nasıl başlattı bu para bastırarak okula ad olmayı, araştırmaya değer.
Bu duruma ara ara yazılarımda değinirim. Hayırsever vatandaş sözünün anlamını bir türlü kavrayamam, hayır gizli yapılmaz mı, adın yaşasın diye mi yapılır? Hele hele parayı bastırıp okul adı almanın neresinin hayırseverlik olduğunu, yaptığı bir parasal katkıdan sonra veya siyasi nedenlerle, hiç bir parasal katkı sağlamadan okullara ad oluvermeyi bir türlü anlayamam... Siz anlıyor musunuz?
Ülkemiz bir çiftlik mi? Şirket mi? Bu anlayışı ilk kim başlattı? Küresel çeteye emirlerinde çalışacak köle mi yetiştiriliyor, kimliksiz, devletsiz... Devlet adamları, değerli bilim, yazın, sanat insanları, kahramanları olmayan çocuklar... Paranın gücüyle ezilecek, paranın gücüne tapacak kuşaklar...
Neden bu durumu kimse gündeme getirmiyor? Neden bu rezilliğe karşı çıkılmıyor?
Hiç sormadınız mı anne baba olarak, parayla okuluna ad olanlara:
“ Türk çocukları senin adını taşıyan okula neden gitsin? Parayla ad alınır satılır mı? Bu nasıl bir yönetmeliktir? Devletimizin okul yaptırmaya gücü mü yok?”
Dünyanın en büyük, en masraflı üçüncü sarayını yaptırıyorlar. Her siyasetçinin altına son model arabaları çekiyorlar. Devlet katında lüks, saltanat, israf akıl almaz boyutlarda... Suriyelilere sayılarına aldırmadan bol bulamaç bakabilecek, Avrupa ülkelerine para harcamada beş çekecek durumdayız... Borca aldırmayan, elindeki her şeyi yabancıya satan, ülkemizin geleceğini yemede bir sorun görmeyen iktidarlar... Milli Eğitim’e, okullarımıza gelince, el açan dilenci... Üç kuruşa bakan gariban...
Antalya gibi turizmin cenneti olan bir yörede, en beğenmediğin yerdeki bir otoparktan, bağışlayınız, meydana konmuş bir turist tuvaletinden toplanılan paralarla bile kaç okul parası çıkar. Bir süreliğine buraların gelirine el koy, üç günde ne paralar toplanır...
Ad sevdalıları da bir âlem. Madem hayırseversin, okul yaptırdın, sağol da, neden adın okula verilsin? Yaptığın hayır duyulsun istersen, adını başka türlü duyur. Okul durdukça, okulu yaptıran olarak adın kayıtlarda dursun. Bina içinde asılı dursun özyaşamöykün. İlin, ilçenin yoluna asılsın yapılan hayrın adı – nedeni - miktarı. Camekanlı vitrin yapılsın, açıklamalı bilgilerin içine konulsun. Yayınlarla adını duyursunlar, şu kadar para bağışladı eğitime desinler, televizyonlara çık, gazetelere geç ama okul adı olma, bu fırsatı kimseye verme! Gelecek kuşaklara para ile satın alınan adla örnek olunamaz. Bunu öğrenen çocuk, paranın açamadığı kapı olmadığına inanır. Kahramanları küçümser... Yoksulları beğenmez. Çok istersen okul içinde adına bir köşe açılsın. “Atatürk Köşesi” gibi. Atatürk köşesini bile çok görüyorlar okullara, bu ulusun çocuklarına, o ayrı... Bir özel köşeye resimlerin, özyaşamöykün konulsun. Bir vitrin de hazırlatabilirsin. Yetmezse bir oda sana ayrılsın, müze şeklinde hazırlansın, seni, aileni, ananı babanı tanıtsın... Seni anlatan her türlü bilgi, belge içine konsun. Gören, okuyan içinden sana minnet duysun, seni takdir etsin...
Neden okula ad olmak? Yatırdığın paradan başka Türk ulusu için senin ne özelliğin var ki, çocuklarımızın karnesinde okul adı olarak adın geçsin?
İş ararken genç, yaşam öyküsünü senin okul adınla neden yazsın, ne yaptın, nesin, necisin? Çok üstün özelliklerin olabilir, dindarlıkta (!) bir numara olabilirsin, iyilikte bir meleksindir, erenleri geçersin belki dünya nimetlerinden geçmede veya karun kadar zenginsindir... Ne değişir...
Bunlar da okullara ad olanların okulların tanıtımına konulan öyküleri. Bir iki örnek durumu kavramamızı sağlayacaktır. Özetle:
*
Hacı Hafize Saygan İlköğretim Okulu:
Hacı Hafize Saygan eşi Hacı Hakkı Saygan ile yeri kendilerinin olan ve yapım masraflarını karşıladıkları bir okul yaptırmışlar. Okul, 1990 yılında bakanın katıldığı bir törenle açılmış. İstiklal İlkokulu öğrencileri buraya taşınmışlar. İstiklal adı olmuş Hacı... On öğretmen, 330 öğrenciyle eğitime öğretime başlamış okul. Çevre düzenlemesi (!) diye okul bahçesindeki meyve ağaçları (portakal, limon, erik, şeftali, dut) kesilmiş, köşedeki önünde su kuyusu olan küçük evi yıkılmış, bahçe asfaltlanmış... Aynı böyle ayrıntıları ile anlatıyorlar. 1993-94 öğretim yılında eğitim süresi sekiz yıla çıkınca yeni sınıflar açılmış, öğrenci velilerinin desteğiyle eksikler tamamlanmış, bahçeye ek yapılar eklenmiş, kantin, kütüphane, laboratuvar gibi...
İlkokulun adı, yeni yapılan Ortaokulun adı aynı kalmış... Hacı Hafize Saygan İlköğretim Okulu - Hacı Hafize Saygan Ortaöğretim Okulu. Bu günlere erilmiş...
Bu arada hemen bir devrim yasasını anımsatalım:1934 tarihli “Lakap ve Unvanların Kaldırılması Hakkındaki Kanun.” Buna göre, okula ad veren zaten Hacı lakabını veremez. Yasa çok açık: “Ağa, Hacı, Hafız, Hoca, Molla, Efendi, Bey, Beyefendi, Paşa, Hanım, Hanımefendi ve Hazretleri gibi lakap ve unvanlar kaldırılmıştır. Erkek ve kadın vatandaşlar, kanun karşısında, resmi belgelerde yalnız adlarıyla anılırlar.”
*
Hurma Yarbay Pınar İlkokulu: Bu öğretim yılında (2015-16) açılmış, hayırseverlerin yardımıyla da yapılmış. Adı neden böyledir, bir bilen desin! Yarbayın önüne Hurma yazmışlar; Hurma Yarbay Pınar. Çok önemli bir okul olmalı ki öğretim yılının açılışında 81 ilimizden kendi yöresinin halk dansı giyimiyle çocuklar gelmiş buraya. Organizenin büyüklüğü baş döndürüyor. Gelenler dans edeceklermiş ama şehitler öne sürülerek izin verilmemişmiş.
*
General Şadi Çetinkaya İlköğretim Okulu: Bu okula adını veren subay 1933 yılında doğmuş, diğer subaylarımız gibi mesleğini rütbesi artarak sürdürmüş, yurdumuzun her köşesine gitmiş, Antalya son görev yeriymiş, 1985 yılında Tuğgeneral olunca orada yalnızca dört ay kalmış, ölmüş. Neden adı Antalya okullarına verilmiş, bilenler söylesinler.
*
Osman Nuri Çınar İlköğretim Okulu:
Yine aynı, hayırsever (!) kuyumcu (sarraf yazmışlar tanıtımına) Osman Nuri Çınar yaptırmış, beş derslikli olarak, 1984 yılında. Nasıl bir inşaat hızıysa inşaat 1983’te başlamış, 84’ te bitmiş. 1998’de sekiz yıla çıkınca ilköğretim, ek derslik gerekmiş. İnşaata başlanmış, tam bu sırada Osman Nuri Bey ölmüş. Varisleri okul inşaatını devlete devretmişler. Yeni bina 2008’ de bitmiş. Devlet yaptırmış beş katlı dev gibi bir yapı, okula benzemeyen, çirkin, kocaman. Aynı ad bu yeni yapıya da verilmiş: Osman Nuri Çınar İlköğretim Okulu, Osman Nuri Çınar Ortaokulu. Bu durumu, ne akıl alıyor ne fikir. Nedendir, bu adın ne özelliği vardır, neden ulusal adlar, ulusal birliği çağrıştıran, Türk ekininin (kültürünün) adları okullara ad olmaz, yine bilen varsa söylesin!
*
“Hüseyin Ak” okulları iki tane. İlköğretim – ortaöğretim olarak. Öğrenci sayısı iki bini aşkın, yüze yakın öğretmeni var. Tarihçelerini Milli Eğitim Bakanlığı başlığının altına yazmışlar. Şaka gibi bir tarihçe, okurken, bu ne iştir? diyorsunuz. Okulun bakımsız (?) bahçe duvarı anlatılırken, Nasrettin Hoca’nın türbesine bile gönderme var. Bu hayırseverler daha doğrusu “adını severler” olmasa ya, yanmışız çıra gibi... Okulun adresi dikkat çekiyor:
“Atatürk Mahallesi, Sakarya Bulvarı.” Atatürk Mahallesi’nden geliyorsun, Sakarya Bulvarı’ndan geçiyorsun. Okulun: “Hüseyin Ak" okulu.
Burada, Hüseyin Ak adı değil mesele olan. Tanımadığımız bir kişinin kişiliğine söz diyemeyiz. Sorun, okul adlarının bu şekilde, böyle bir yönetmelikle, para karşılığı konabilmesi, bu duruma gelinmesi. “Milli Eğitim’in “milli”sinin içi önce bakanlığın görevlerinden Atatürk milliyetçiliğine, laik, sosyal hukuk devletine bağlı vatandaş yetiştirme bölümü çıkarılarak (2011) boşaltılmıştı. Sonra, “Ders Kitapları Yönetmeliği” değiştirilerek Atatürk devrim ve ilkeleri doğrultusunda eğitim yapmak bölümü yasadan kaldırıldı. En sonunda 2015’te gelinen durum. Atatürk Cumhuriyeti’nde, kanla – irfanla (kültürle), bin bir yokluk, yoksullukla, zor günlerde kurulan devletimizde Cumhuriyet okullarının geldiği yer:
Adresin, “Atatürk Mahallesi, Sakarya Bulvarı. Okulun, okula para harcayanın adı: “Hüseyin Ak okulu.”
Okul, 1994 yılında 150 öğrenci ile açılmış. Açılışında konan adı neymiş, belirtilmemiş. Neyse, eğitim ve öğretime başlanmış Şubat ayında. Okula duvar yapılırken 1996 yaz tatilinde, çevrenin yardımlarıyla, duvar için kum gerekmiş. Kum ocağında Hüseyin Ak ile tanışılmış. Tarihçede deniyor ki:
“Kendisinin cana yakın, yardımsever bir kişi olduğu her halinden belliydi.” İki kamyon kumla başlamış öykü. Okulun gerekli yeni ek binasının yapımını üstlenmiş Hüseyin Ak uzun görüşmelerden sonra. Olmuş eski - yeni, ek binalı tüm okulların adları Hüseyin Ak. Ne diyebilirsiniz? Tarihçesi böyle yazılı. İki kamyon kumla iş bağlanmış...
Bu da son öykümüz. Antalya bir toplantıya ev sahibi olmuştu geçen ay biliyorsunuz. Amerikan başkanından başlayarak adı sanı sayılır, bilinir ülke liderleri o toplantıya gelmişlerdi. Entarili Arap kralına kadar. Buradan bir ilkokul da onları karşılamış, gelenlere çiçek verdirilmiş, okulun halk oyunları ekibine arabesk bir karşılama töreni bile yaptırılmıştı. İster istemez duyduk:
*
“Hanım – Ömer Çağıran İlköğretim okulu.” Dünyada ve ülkemizde bu adı duymayan kalmadı:
“Hanım – Ömer Çağıran.” Kim bu kişiler? Kurtuluş Savaşı kahramanları mı? Yunan zulmüne mi direnmişler? İtalyan’ı mı Antalya’dan kovalamışlar? Bilim – yazın- sanat insanları mı? Kim?
Aynı şeyi, yabancılar da düşünmüşlerdir, tanıtılan okulun adı Atatürk’ün adı değil, dünyaca ünlü, tanınmış bir Türk’ün adı değil, Türkiye’de (tarihimizi çok iyi bilirler) önemli bir savaşın geçtiği yerin adı değil, kim olabilir bu okula adını veren kişi, diye... Yabancılar çok çok önemli kişilerini, çok önemli düşün, yazın, bilim adamlarının adlarını, bir de kahramanlarının adlarını koyarlar ya okullarına, bizde de aynısı sanmışlardır. Bir kahraman adı olmalı – onlar iyi bilir değil ülkemizde, dünya tarihinde bile Atatürk’ten daha büyük bir devlet adamı olmadığını - bizi bir okulun öğrencilerine karşılattılar, kim olabilir bu ad demişlerdir.
Sizi merakta bırakmayayım, bu ad nasıl takılmış o okula biliyor musunuz? Okul sayfasında açıklanmış, onların yalancısıyım.
Hayırsever Gülten Çağıran, isim hakkını satın alarak, okula anne ve babasının isimleri olan Hanım – Ömer isimlerini verdirdi yazmışlar tanıtıma.
Efendim? Duyamadım? Anlamadınız mı? Okul adı pazardan mal alınır gibi alınmış. Türk Milli Eğitimi de açtığı okulun adını, parasıyla değil mi, her şeyimiz artık para değil mi, kim karışır, okulun adını satmış. Devlet eliyle yapılmış bitmiş okulun adı satılmış, satın alınmış. Satılan ne mi? Ad, ad!.. Satılan alınan şey ad, okul adı, okul! Daha da mı anlamadınız?
Bir yerde şöyle bir başlık okudum, bir aydınımız yazmış:
“Gördüğünüz her şey; “Bir şeylerin yerinin hazırlanması...”
Atatürk’ü, ulusal kahramanlarımızı, Kurtuluş Savaşımızı, Türk devrimlerini unutturmak, ulusal duyguları köreltmek birdenbire mi olur sanıyorsunuz?
Böyle, adım adım...
Küresel çete iyi çalışıyor!..
Feza Tiryaki, 30 Kasım 2015