Adım Yeşil

Kitapları bu bölümde tanıtabilirsiniz.

Adım Yeşil

İletigönderen deliyurekkadir » Pzt Şub 04, 2008 16:12

Resim

Adım Yeşil

Yazarı: Remzi Çayır
Yayınevi: Elips Kitap
Basım Tarihi: 2005
Sayfa Sayısı: 320

ARKA KAPAK
Dünlerim yok anne. Ninem yok... Mustafa yok, Ömer yok, Reis yok, Ercüment yok... Ramazan Turhan öldü. Remzi Kütükçü öbür tarafta. Hasan Hüseyin Sanlı'mn nişanlısı, şimdi başkasının yavuklusu. Mustafa Pehlivanoğlu'nun mektubunu okuduğu nişanlısı yitik... Nerede olduğunu bilemiyorum. Dursun Önkuzu'yu unuttu ülküdaşları. Mamak Mapushanesinde dayaktan ölen Bekir Bağ on yedisindeydi anne... On yedi yaşında, coplanarak öldürüldü. Duydun mu? Gece yarısı yatağından kaldırılıp Ankara Ulucanlar Kapalı Cezaevine götürülen Fikri'yi, A. Bülent'i ben unutmasam da, hep birlikte unutuverdik anne... Unutmak iyidir, diyen psikiyatrin sözü doğru mu? Anne ne olur, elini alnımdan çekme. Yüreğini yüreğime yasla, bırakma beni kahramanların yalnızlığında."


İNCELEME
Remzi Çayır 10 yıl aradan sonra “Adım Yeşil” kitabıyla göründü. Herkes “Yeşil” adına bakarak bir ara çok sık kendisinden bahsedilen ve kot adı “Yeşil” olan şahıs zanneder. Nitekim öyle de zannediliyormuş ama hiç alâkası yok.
Önce kitabın niteliğini belirtelim: Bir hatıra-roman. Remzi Çayır’a da sordum; vak’alar doğru... Sadece bir yüksek okul müdürünün ismi değişik verilmiş... Hâdiselerden haberi olanlar o ismin de kim olduğunu bulurlar. Çünkü o yüksek okul müdürü adını daha sonra politikada sık duyuracaktır.
12 Eylül öncesini yaşamayanlar kitabı okuyunca dehşete düşeceklerdir. Eserde yaşananlar verilebildiği kadar verildiği gibi yazarın hissettikleri de geniş yer tutuyor.
Hatıra romanın mühim bir hususiyeti bu günden o güne bakılması... Günlüklerle hatıralar arasındaki önemli fark burada ortaya çıkıyor. Günü gününe tutulan notlar o anki gördüklerine ve hissettiklerine aittir. Hatıralarda ise, ne kadar vak’a günü ve o gün hissettiklerini vermek istesen de aklın zaman süzgecinden ayıkladıklarına teslim olmak zorundasın.
Remzi Çayır, bugünden “dün”e baktığı için, pek çok hâdise akıl süzgecinden -ister istemez- geçiyor.
“Biz ne yaptık?” sorusunun da cevabını aramak zorunda hissediyor insan kendisini... Zaten hatıra-romanın örgüsü “Biz ne yaptık?” sorusunun cevabını veriyor. “Biz ne yaptık?” öyle kolay cevaplandırılacak soru değildir.
Remzi Çayır, şuurlu... 12 Eylül öncesinde neyin niçin yapıldığını çok iyi biliyor. İstese hâdiselerden sıyrılabilecek iradeye de sahip. Ama kendisinin hâdiselerden sıyrılması, “Türk milleti”nin geriye çekilmesi, teslim olması demektir. Teslimiyet ise haysiyetsiz, kimliksiz “ölüm”dür.


Remzi Çayır buruk... Her harekette aksiyon adamları hatırlanmak ister... Bunu onun için söylemiyorum. Aslında aksiyoner hareketler “isimsiz kahramanlar”dan hız almıştır.
İnsan 2000’e yakın şehit verildiğini düşününce bir an irkiliyor. Bu rakam çok fazla... Devlete karşı savaşsan ölümler olsa, yadırgamazsın... Ama sen istilâcı güçlerin iç uzantılarına karşı savaşıyorsun. “Devlet”in âciz kaldığı, vatandaşını kendi hâline bıraktığı bir zamanda vuruşuyorsun. Ülkeyi kurtarıyorsun ama sonra ülkeyi yönetenlerin gazabına uğruyorsun. Bunların hepsini Remzi Çayır çok açık, herkesin çok rahat anlayacağı bir fikir silsilesi içinde vermiş. Onun için “Adım Yeşil” okunmalı ve üzerinde düşünülmelidir.
Yakın zamanda, Turgut Özal’ın bir “dönek” gazeteciye “Ben roman okumam. Roman masaldır.” sözü tartışılmıştı.
Remzi Çayır arkadaşları Ömer ve Mustafa’yla bir evi basıyor. Bu evde iki bir sol örgütün militanlarının kaldığı haberini almışlardır. Evi kolaçan ediyor Remzi, silâh bulamıyor. Kitaplar ise komünizm hakkında... Şunu söylüyor:
“Her nedense gözlerim roman aradı. Romanın daha farklı çağrışımları vardı kafamda. Her şeyden önce hoşgörü demekti roman... Farklılığı sindiren, yedi rengi sekiz renk kuşağına çıkaran yanı vardı romanın.... Genişti midesi, hoşgörülüydü... Roman okuyanların kolayına dünyaya tek bir renkle bakmayacağına inanırdım.” (s. 45.)
(Burada okuyucu görmediğimi sanmasın diye not etmek zorundayım: “Midesi geniş” sözünün yeri ayrıdır.)
Romana iki farklı bakış... Benim fikrim de öyle... Roman okunmadan yazı da yazılmaz, fikir de üretilmez. Hayatın aynası romandır.


Esat Bütün Ankara Ülkü Ocakları Başkanıdır o sıra... (Sonra Esat Bütün de adını çok duyuracaktır.) Remzi Çayır ve arkadaşlarına şunları söyler:
“Ülküdaşlarım! Topyekûn bir savaşın içindeyiz. Devletimize ve milletimize karşı sinsi bir hücum söz konusu. Kızıl komünistler her yerdeler ve bizi yok etmek için var güçleriyle çalışmaktadırlar. Rusya’yı arkasına alan bu vatan hainleri gemiyi azıya aldılar. Aman vermeyeceğiz. (...) Silahla işimiz yok. Ama, üzerimize geliyorlar, biliyorum. Kendimizi savunacağız, çiğnetmeyeceğiz atalarımızın emanetlerini...” (s. 43.)
O dönemde buna inanılmış ve inançla savaşılmıştır. (Kimse Ülkücülerin kullanıldığından bahsedemez. Kullanmak isteyenler çıkmıştır; araya ajanlar sokulmuştur. Ajan sokulmayan hareket mi var?! Dikkatli olmak gerekir. Bilinen iki ajan: Şefik Kantarcı ve Ali Yurtaslan’dır. Ali Yurtaslan’dan geçen gün bahsettim. İkisi de Ocakta önemli görevler almışlardır. Remzi Çayır ve arkadaşlarını yakan Ali Yurtaslan’dır. Kitapta ayrıntılı verilmiştir.)


Kitapta “Reis” çok sık geçer... Tahmin ettiğiniz gibi “Reis” Abdullah Çatlı’dir. Asıl adı hiç verilmemiştir. Remzi Çayır ve arkadaşları ona bağlıdır. Çok şeyi ondan öğreneceklerdir.
Remzi Çalır 1978’de hapse atılır. 12 Eylül 1980 günü, bir Albay koğuşlarına gelir ve “Oyun bitti.” der.
13 yıl hapis yattıktan sonra çıkar. Herkes bir tarafa dağılmıştır. Arkadaşları Mustafa da 11 yıl yatar. Ömer ise yurt dışındadır.
“Reis” Mustafa’la Remzi Çayır’a haber gönderir. İstanbul’da buluşacaklardır.
12 Eylülden sonra Cuntanın bütün hışmıyla saldırdığı, pek çok insanı “devlet düşmanları”na reva görmediği işkenceden geçirdiği, kimini döve döve öldürdüğü Ülkücülere devlet ihtiyaç duymuştur! PKK’ya ve destekçilerine karşı hareket başlatılacaktır. Bu hareketi devletin dışından kişilerin yapması gerekmektedir. Bunlar öyle kişiler olmalı ki, vatanseverliklerinden asla şüphe duyulmamalıdır. İstanbul’da toplantı yapılır. 1991 infaz kanunuyla hapisten çıkmış eski “arkadaşlar” oradadır. “Rais” konuşur... Vatanın kendilerine ihtiyacı olduğunu söyler. Sonra odaya bir albay girer... Onların bu ülkeyi ne kadar sevdiklerini anlatır. Remzi Çayır ve Mustafa “Biz yokuz.” deyip çıkarlar. Diğerleri ise yollarına devam ederler.
Cunta “Oyun bitti.” dedi. PKK saldırılarını artırdı; bir albay “Size ihtiyaç var.” dedi. Ya sonra yine “Oyun bitti.” denirse... Bu kaygı, Remzi Çayır ve arkadaşına, çok sevdikleri, gönülden bağlı oldukları Reis”e rağmen “hayır” dedirtmiştir.
Arslan Tekin


YAZAR HAKKINDA
1959 yılında Kahramanmaraş’ta doğdu. İlk, orta ve lise eğitimini Kahramanmaraş’ta tamamladı. 1978’de siyasî olaylardan dolayı tutuklandı ve Mamak Askerî Cezaevine konuldu. 13 sene aralıksız farklı hapishanelerde yattı. Anadolu Üniver-sitesi İktisat Fakültesinden mezun oldu. Yazı ve hikâyelerini 1979’dan itibaren Türk Edebiyatı, Bizim Ocak, Aylık Dergi, Mavera, Vahdet, Birliğe Çağrı, Gözyaşı, Dolunay gibi dergilerde yayımlandı. Gündüz gazetesinde bir dönem köşe yazarlığı yaptı.
Kullanıcı küçük betizi
deliyurekkadir
Üye
Üye
 
İletiler: 37
Kayıt: Prş Eyl 13, 2007 21:49

Şu dizine dön: Kitap Tanıtımları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x