AĞIRLAR

AĞIRLAR

İletigönderen Feza Tiryaki » Pzt Ara 02, 2013 12:24

AĞIRLAR


Protokol krizi geçirilmiş bir törende Manisa’da.

Protokol, yabancı dilden dilimize girmiş. Bu sözün iki anlamı vardır:

En bilinen anlamı, anlaşma tutanağı; diğer anlamı, yabancı devletlerle ilişkilerde uyulması gereken kurallar, devlet törenlerindeki kurallar…

Bu iki anlamda da devlet temsilcileri, bir yerin üst düzey yöneticileri için bir törende en önde yer ayrılması var mı?


Ülkemizde böyle bir gariplik ne yazık ki var. Son yıllarda iyice çığırından çıkmış bir şekilde her toplantımızda var. Şimdi sorsak:

Böyle bir anlayış çağdaş ülkelerde var mıdır? Olabilir mi? Gidip gezenlere, yurtdışında Batı ülkelerinde yaşayanlara sorunuz:

Oralarda bir törende en önde yer ayırtıldığını, oranın yöneticilerinin gelip en öne kurulduklarını, halkı dışladıklarını siz hiç duydunuz mu, gördünüz mü?

Kim nerede yer bulursa oturur. Eğer biletliyse yerler, kim önce bilet almışsa önceliği alır, hangi yere ne kadar para veriliyorsa, o parayı verir, nereden bilet almışsa oraya oturur.

Çağdaş ülkelerde kim en üst düzey yönetici, kim çöpçü, kim işçi, kim memur bilemezsiniz…

Okul toplantılarında da öyledir. Okul müdürü konuklara sırasında kendi eliyle çay kahve taşır. Kullandığı kap kaçağın bulaşığını yıkar. Kimseyi ayağına çağırmaz, konuşacağı öğretmenin ayağına gider. Okul kapıcısı kişilere hizmetli değildir. Yalnızca okul bakımının, binasının, güvenliğinin hizmetlisidir. Okul toplantılarının da doğal üyesidir, aynı söz hakkına, oy hakkına sahiptir. Ortalığı toplamak onun işi değildir eğer ayrıca temizlik işini ücret karşılığı üstlenmemişse… Temizlik işini temizlik görevlileri yapar.

Okulunda bir gece tertipliyor diyelim bir okul müdürü. Bir kültür akşamı. Öğretmenler, davetliler, gelen geliş sırasına göre boş bulduğu yere oturur. Ne yanına çanta, şapka koyarak burası dolu diyebilirsin ne de elinle orayı kapatır geleni geri çevirebilirsin… Ne de burası protokol için demek gibi bir bayağılığa, gülünçlüğe düşebilirsin…

“Protokole dahil”
diye bir söz bile türetilmiş bizde. Sözlükte gördüm. Resmî törenlere katılma hakkı olan kimse demekmiş.

Çok çok, çok sevilen biriyse o sonradan gelen, kendi yerini ona verebilirsin, daha iyi seyretsin, toplantıya olanı biteni iyi görerek katılsın diye.

Bir ücretsiz tiyatro gösterisi olsun, bir opera temsili olsun, kim neresi için bilet almışsa yeri orasıdır. Halk toplantılarında, konserlerinde, bayram gösterilerinde kim kimdir bilene aşk olsun… Herkes karışıktır, ayrım yapılmaz.

Bizde sanırım bu iş bir hastalık. Bizi yönetenlerin onulmaz hastalığı…

Atatürk’ün yolundan ayrılmanın bir işareti de bu olmalı.

Atatürk ilkelerinin en önemlilerinden olan halkçılık başka ülkelerin halkçılığından ayrıdır. Onlardaki gibi belli bir sınıfı değil, bizde halkçılık tüm ulusu kapsar. Türk toplumunda sınıf ayrımı yoktur:

“İmtiyazsız sınıfsız kaynaşmış bir kitleyiz!” sözüyle bize öğretildi halkçılık. Cumhuriyetin onuncu yılı için yazılan, bestelenen Onuncu Yıl Marşı’ndan sözlerdir bu sözler:

“Türk'üz: Cumhuriyet'in göğsümüz tunç siperi;
Türk'e durmak yaraşmaz, Türk önde, Türk ileri!
Örnektir milletlere açtığımız yeni iz;
İmtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kitleyiz!”

Halkçılığı bilmemenin, halkçılıktan ayrılmanın, halkı küçük ve değersiz görmenin en basit, kolay yolu, bu protokol ayağına yöneticileri ile halkı ayırmaktır. Halkı değersiz görmektir.

Oturduğun yeri halktan ayırmak. Hem de hepsinin önüne geçmek, en önlerde saf tutmak.

Bunu bizde herkesin yaptığını sanmayın, söze böyle girdik diye. Gerçek halkçı, Atatürkçü kişilerin toplantılarında bunlar olmuyor.

Bu konuyu Utku Erişik’in tek kişilik oynadığı “Hoş Gelişler Ola Mustafa Kemal Paşa “ oyununu anlatırken de yazmıştım:

“Biri takım elbiseli, koyu renk giyimli bu iki kişi bizim yanımıza geliyor, hoş geldiniz diyorlar. Atatürkçü Düşünce Derneği temsilcisiymiş biri.

En önce geldik ya, önlere oturalım, oyunu en iyi yerden izleyelim diyoruz:

“Nereye oturalım? Ön sıraya oturabilir miyiz, yoksa oralar protokole mi ayrıldı? Bir şey yazmamışsınız sıralara ama…”

“İstediğiniz yere oturun, ön sıra uzun. Olmazsa protokolden gelenlere en öne sandalye koyarız.”

Yine o toplantıda bu konuda bir şey daha öğrenmiştim. Ağırlar sözünü. Yanımdaki hanım kendi kendine söylenmişti:

“ Ağırlar gelmedi. Ağırlardan hiç gelen yok!”

Duyunca şaşırıp sormuştum:

“Ağırlar? Ne o?”

“Büyüklerimiz. Ağırlar…”


Tören ve toplantılarda devletle ilgili önemli kişilerin adını halkımız çoktan bulmuş: Ağırlar.

Biraz alay, küçükseme de gizli bu sözde. “Sen kimsin ki kendini benden ayırıyorsun? “ demenin başka bir yolu, böyle demek. “Ben olmasam sen hiç olamazsın!” demek…

Kaş’taki son Cumhuriyet Bayramı'nda gözlemledim bu “Protokola ayrılmıştır, oturmayınız” çok bilmişliğini. Bir farkla eskiden gördüklerimizden, artık Fransızca olan bu sözün yerine sandalyelerin üstüne İngilizcesini yazıyorlar, böyle yazılı kâğıtları koyuyorlar, rezerve mi ne ediyorlar, yerleri öyle ayırıyorlar.

Kaş’ta Cumhuriyet Bayramı, adı Cumhuriyet Meydanı olmaktan çıkarılan ilçe meydanında kutlanmıştı. İki dönem seçilen eski başkan buraya parke döşedi diye tutmuş Cumhuriyet Meydanı adını kaldırtarak kendi özel adını vermiş o deniz kıyısındaki dağların eteğine sırtını dayamış, Atatürk heykelinin güzelliğiyle ünlü o cânım meydana. Yeni başkanlık da bu çirkinliği değiştirememiş. Atatürk heykelinin tam karşısına deniz tarafına sandalyeler konmuştu törende oturmak isteyenler için. Önden iki sıra kapalıydı halka. Oturanı görevli bir kadın hemen kaldırıyordu. Törenin sivil olmayan, asker giyimli tek izleyicileri, askerlerimiz geldi bir ara oraya. Eskiden askerler bu törenlerin düzenleyicisiydi, törenlerin gururuydular, şimdi izlemeye gelenleri bile kaldırdılar oturdukları yerden. Oralar protokol dediler. Üç genç deniz askeri de arka sıralara geçip oturdular. Tören boyunca hep o askerlere baktım. Ne güzel, ne gösterişli, ne yiğittiler… Bu törenleri, bağımsızlığımızı, devletimizi onlara borçluyuz biz. Ordumuzun milletiyle birlikte kurtardığı bir ülke bizim ülkemiz. Askeri sayesinde de ayakta duran, komşularını olası bir saldırıdan caydıran… Askerimiz en üst yerdedir gönüllerde, beyinlerde… Orada en önde otursaydılar, gören görmeyen bu genç askerlerimize baksaydı, gururlansaydı kötü mü olurdu?

Tören başladı, o sandalyeler hep öyle boş kaldı işin acısı. Millet itiş kakış arkalarda sıkıştı kaldı, önler ise öyle boş, ağırları bekledi…

Bu sanırım bir hastalık az gelişmiş, geri bırakılmış toplumların yöneticilerinin hastalığı. Koruma delisi olmak… Evinde, işinde hizmetçisiz yapamamak, temizliğini başkalarına yaptırmak, yükünü başkasına taşıtmak, işini başkasına gördürmek. Kendini ayrı bir sınıf, bir üst sınıf olarak görmek…

Her gün söyleniyor, her yere yazılıyor, bölücülük yapan hainlere karşı durmadan anımsatılıyor, Atatürk’ün halkçılığı bu değildi, halkı – milleti (ulusu) büyük önderimiz şöyle tanımlamıştı:

“Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir.” Atatürk’ün halkçılığı, milliyetçilikle, cumhuriyetçilikle iç içeydi, hepsi birlikteydi. Türkiye Cumhuriyeti’nde her birey eşitti, kimsenin kimseden ayrıcalığı yoktu, hiçbir aile, hiçbir topluluk, hiçbir grup, hiçbir sınıf birbirinden ayrı değildi, başka değildi, devletin önünde herkes birdi. Yasalar karşısında da kimseye ayrımcılık yapılamazdı. Oduncu da birdi, sandalcı da, zengin de yoksul da, kaymakam da vali de…

Şimdi öyle mi? Bu protokol rezilliği ne durumdayız anlatıyor, başka örnek aramadan… Halkçılık ilkesi bu duruma düşürülmemeliydi, değiştirilmemeliydi, yozlaştırılmamalıydı.

Aynı hastalık yurtdışındaki toplantılarımızda da var. Bir konser düzenleniyor, bakıyorsunuz salonun önü sıra sıra ayrılmış; soruyorsunuz, protokole aitmiş…

Bütün bunları neden konuşuyoruz, eminim çoğunuz duydunuz, biliyorsunuz. İktidarımız protokol delisi olmuş. Muhalefetimiz de öyle… İyice çıldırmışlar….

Bu sabah gazetelerimizde bir haber başlığı:

“Beni oraya halk oturtacak”

Altında bir resim. Yeşil çayıra öne bir sıra koyu renk deri koltuklar dizilmiş. Başta bir kişi oturmuş, takım elbiseli. Belli ki ağırlardan biri. Ne olmuş, bu çayırda bu tür koltuğun ne işi var, yerde de kırmızı halı, buralar makam odası mı diye şaşırırken durumu öğreniyorsunuz:

“Yeni bir protokol krizi.”

Manisa’da tıp müzesi açılmış. Açılış töreni geç başlamış, buna ilin CHP’li vekili sitem etmiş, açıklamalar yapmış.

Açılış töreni için AKP’lilere seksen beş (85) sandalye ayrılmış ancak CHP’lilere yer ayrılmamış. Bu vekilin kendisine de protokolde kenarda bir yer ayrılmış. Vekil, durumu üniversite yetkililerine şikâyet etmiş. Üniversitenin her açılışına katılırlarmış, bu günkü törene de on iki kişilik bir protokolle katılacaklarını bildirmişlermiş. Oraya geldiklerinde karşılaştıkları manzara onları üzmüş. Şu söz vekilden:

“Ağacın ötesinde bize ayrılmış yeri içimize sindiririz. Sıra olacaksa alfabetik bir sıra olmasına katlanırız.”

Katlanamadıkları ise şuymuş:

“AKP il başkanlığı adı altında 85 koltuğa sticker (etiket) yapıştırıp, ana muhalefet partisinin il başkanına veya yöneticilerine tek bir koltuk bile ayırmamaları.” ( Buradaki sticker, etiket, çıkartma anlamında bir söz. Nedense Türkçe yerine İngilizcesi denmiş.)

Düşündürücü olan da şöyle anlatılmış:

“Sizler halka ayrılan yere oturacaksınız!” demeleri gerçekten çok düşündürücüdür.”

Bu sözler savunma:

“Halkın arasında oturmaktan gocunmayız. Ama kimse ana muhalefet partisinin hakkını hukukunu zedeleyemez. Bu bir kurumsal kimlik tartışmasıdır.”

Bu sözler de diğer muhalefet partisinin durumunu anlatıyor:

“Üniversitenin yetkililerine durumu bildirdiğimde, “Belediye de MHP için aynı kayırmayı yapıyor.” dediler.”

Son sözleri şu:

“Bu son derece üzücü bir durum.”

Bu durumu yani protokolda iktidar yetkililerinin kayrılmasını ötekileştirmek olarak görüyor bu vekil.

Sorunun gülünçlüğünü, çağ dışılığını kimse görmüyor. “Halka ayrılan yerde oturacaksınız” denmesi, Atatürk ilkeleri parti yapısının temel taşı olan Cumhuriyet Halk Partisinin bir vekilini ve parti üyelerini rahatsız ediyor, üzülüyorlar, kendilerini haksızlığa uğramış, ötekileştirilmiş görüyorlar… Hem bu protokol işini iyice bir abartmışlar. Kim yöneticiyse, kim vekilse, amirse, kim müdürse, kim bir şeyse… Kim dişliyse yani, hepsi protokol…

“Dert ağlatır, aşk söyletirmiş.”

Bunları duyduktan sonra söylesin söyleyecekleri kadar vatan aşkıyla yananlar…

Yüreğiniz kan ağlarken:

“Güler misin ağlar mısın!” biz bu duruma nasıl düştük demeyin!

Nereden nereye nasıl geldik diye sormayın.

Uzun yılların meyvesini derliyor Türk halkını bu duruma düşürenler…

Ağzını bırakıp başka bir tarafıyla gülüyordur Türkiye düşmanları bu duruma.

Onlar güle dursun, iş yine bize düşüyor. Bizim duruma el koymamız, yerinde anında tepki göstermemiz gerekmiyor muydu?

Bu örnek yaşanmış bir öykü. Dinlerken acı acı gülümsediğimiz:

Bir ilçedeki bir Cumhuriyet bayramında geçen yıl, iki yetişkin çocuk annesi Leyla Hanım, bayram alanındaki boş yerlerden birine oturmuş. İlk oturduğu yerden kaldırmışlar, protokole ayrıldı diye. Gösterilen yana, yan tarafa geçmiş. Epey sonra oradan da onu kaldırmaya kalktıklarında Leyla kızmış: “Demin kaldırdınız protokol yeri dediniz. Şimdi de burasına protokolün yeri diyorsunuz. Hem söyleyin bana kim oturacak buraya? Beni kaldırıp kimi oturtacaksınız?”

Demişler ki: “Kusura bakmayın hanım, buraya “Kaymakam” oturacak.”

Leyla Anne:

“Kaymakam benim yanıma oturabilir, benden yana bir mahzuru yok!” demiş, sonra eklemiş:

“Şimdi isterseniz polisi, jandarmayı, neyi çağırın, beni kimse buradan ölsem bile kaldıramaz!” Yerinden kalkmamış. Oradaki diğer oturanları da kimse kaldıramamış o gün yerlerinden, kimse protokol falan dinlememiş…

Sonra ne olmuş biliyor musunuz?

Oraları boşaltmak için uğraşan görevli geri gelmiş, herkesten özür dilemiş…

Bir gün Türk halkından da bunları yapanlar, ağırlar özür dileyecekler…

Ülkemizi bu duruma düşürenleri, halkı sınıflara bölenleri, birbiriyle kaynaşmış halkla milleti (ulusu) ayıranları, bölücüleri, halkı devletin yönetimden alanları, başındaki ağırları günü geldiğinde Türk halkı bağışlayacak mı?

Bunu yaşayan görecektir!


Feza Tiryaki, 1 Aralık 2013
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1012
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x