AH ŞAŞKIN, AH BUDALA, AH AHMAK!

AH ŞAŞKIN, AH BUDALA, AH AHMAK!

İletigönderen Feza Tiryaki » Pzr Mar 20, 2016 10:44

AH ŞAŞKIN, AH BUDALA, AH AHMAK!


“Ah şaşkın, ah budala, ah ahmak!”
Puşkin’den bir masal okudum bu sabah.
Ünlü çevirmenlerce 1977’de, Altın Balık adıyla, Türkçeye çevrilip basılmış.
Masal 1835’te yazılmış, benzeri Türk masalları da vardır, Keloğlan’la anlatılmış;
Yardım edilen balık, karşılığında iyilik yapar, sihir bozulur, sonu güzel olur...
Buradaki masal, balıkçıyla karısının masalı.
Dur denmeyen isteklerin sonucu, anlatılır burada insanoğlunun hırsı...
Tarihte çoktur sayısız örnekleri, iyiliğe basarak, kötünün yükselmesi.
Bilinen gerçeklerin, masal diliyle söylenmesi...
İsteyen istediği yöne çeker, isteyen dersini alır, bizden anlatması...

*
Masal bu ya, bir balıkçı yaşarmış memleketin birinde, bir de arsız karısı.
“Şaşkın, budala, ahmak” sanlısı, masaldaki balıkçı, böyle seslenen de balıkçıya, balıkçının karısı.
Tutup salıverdiği konuşan balık için, balıkçıya, “Ah şaşkın, ah budala, ah ahmak!” diyen, istekleri bitmeyen,
İstedikçe isteyen, balıkçıyı hayatından bezdiren...
Sonunda eski durumuna bile dönemeyen...
Bilen bilir bu masalı, okusun bilmeyen veya bir kez daha dinlemek isteyen...

*
Yoksul ama merhametli (iyicil) bir balıkçı, kısmetine çıkan altın balığı salıverir,
Dile gelip, sal beni diye yalvarmasına balığın, yufka yüreciği dayanmaz.
Eve gelip karısına durumu anlatır, o an, karısının saklı, doymaz ruhu uyanır.
“Ah şaşkın, ah budala, ah ahmak!” salınır mı o balık, diye kocasına bağırır...

*
Masallar nasıl da gerçeğe benzer, hepsi yaşanmıştır, toplumu en iyi onlar anlatır.
Bizdeki dincilerin yeraltından çıkması, kırk yıl öncesi, bir ikisinin Atatürk’ün meclisine girmesi...
Her yere sinsi sinsi yerleşme, istedikçe isteme, en sonunda iktidara gelinme...
Balıkçının karısı nasıl demiş: “Ah şaşkın, ah budala, ah ahmak! / Hiç olur mu böyle bir fırsatı kaçırmak? / Aklını başına devşirseydin, bir küçük sandalcık isteseydin!”
Böyle başlamış, balıkçının balıktan bitmez tükenmez istekleri,
Altın balık her seferinde verirmiş istenilenleri...

*
Yeter mi dinciye, başa geçmek, yıkmadan devrimleri, bozmadan laik düzeni.
Yayılmacı yedi düvele, 1920’de, Sevr’de istediklerinin verilmesi sırada.
Yapılanlar, nükleerle, HES’lerle, maden aramayla doğayı kirletmek...
İstenilmeyen Suriyeli kaçakları köçekleri, para karşılığı toplayıp, başımıza bela etmek...
Küçükten büyüğe hep istemek, yavaş yavaş gâvura vatanı peşkeş çekmek...
Bölücüyü açılımla azdırmak, alıştırmak ülkeyi canlı bombaya, kana, gözyaşına...

*
Masal aynen böyle başlıyor, eski sandalın yerine yenisi isteniyor.
Yetmiyor, “Sen onun canını bağışladın, şaşkın, budala, ahmak mısın?
Dile benden ne dilersen diyen balıktan, sandal yetmez, yeni bir ev dile sen!
Saray gibi ev verilmiş denildiğine göre masalda, balıkçı karısına.
Gözü doymayan kadın, hanımefendi olmayı koymuş bu kez aklına.
“Ah şaşkın, ah budala, ah ahmak!” dermiş, küçümsermiş balıkçıyı, yollarken altın balığa.

*
Söyleyin yetti miydi bir zamanlar, siyasi islama, meclise girmek?
Mecliste gücü olmak, destek verip iktidarı sağlamak?
Daha daha da istediler, numaradan bölünüp biz yeniyiz dediler.
İki yıl içinde de kurdukları partiyle tek başlarına iktidara geldiler...
Masalda da aynısı, gemi, ev, saray derken, sırada saray hanımlığı,
Hizmetçiler, uşaklar; balıkçının karısı, kürkler, altınlar, elmaslarla donalı...
Bu da sürmemiş fazla, dahasını istermiş, aldıkça daha fazlasını...
Neye ulaşsa bıkarmış, balıkçıyı durmadan altın balığa yollarmış.

Çıkar nedir bilmeyen, durumundan hoşnut balıkçıya, durmadan:

“Ah şaşkın, ah budala, ah ahmak!” istemeyi bilmeli, durmadan yükselmeli dermiş.

*
Amerika’ya nasıl onlarca kez gittiler, her gidişte biraz daha yukarıya çıktılar,
Kurumları kendilerine bağladılar, tek yönetici oldular, çok garip, masalda da aynısı...
Balıkçıyı sorarsanız, balıkçı hep o eski balıkçı, emeğiyle geçinme, insanca yaşamadır dileği.
Balığa yine çıkar mıymış, yazmamış masalcı, anladığım kötüymüş durumu.
Karısı işe yollarmış onu, zorla, bir eski ahıra; kendisiyse tad alamazmış, ne etse, ne yapsa...
Yalanım yok, masalda, tam burada, kraliçeliğe göz koymuş ama...
Nasıl olduysa, bizim balıkçı ağzını açmış bu sefer, kem küm etmiş, bir iki laf gevelemiş.

*
Ne mi demiş, özetini söylersek şunu:
“Sen kim, kraliçelik kim? Otur oturduğun yerde!”
Bir dur artık, demek istermiş en nihayet balıkçı, bu gözü doymayana,
İstedikçe isteyene, gözünü en yukarıya kadar dikene.
Susmuş susmuş da baştan beri, susmanın ne hayrını görmüş?
En sonunda işte, açmış ağzını böyle; burası da kitaptan:
“Yol yordam bilmezsin, söz bilmezsin, / Kalkmış, bilmem ne olmak istersin!”
Sizce ne demiştir karısı? Yetmiş midir, yeni yeni kalıplara girmek?
Emeksizce, yetersizce, hop diyerek yükseklere atlamak, saraylarda yaşamak?
Ah balıkçı ah, üstüne yürümesinden korkmuş karısının.
Tırsmış, karşı çıkmayı falan oracıkta bırakmış...
Masalda aynen böyle yazıyor bakın:

“Kurtulmak için karısının elinden / Balıkçı dar atmış kendini evinden.”

Bu iki dize de masaldan. Altın balığa yalvarmaktan:

“Bağışla demiş balıkçı. Ama durumum zor. / Karım, bu kez de kraliçe olmak istiyor!”
*

Ne dersiniz olmuş mu? Masalın sonu, buradan görünmüyor mu?
Böyle böyle yükselmenin masalda da olsa, gelmez mi sonu?
Sıkı durun, anlatayım, bundan sonrasına ister inanın, ister inanmayın:
Balık yine yapmış yüksünmeden istenilen dileği.
Kraliçe olunmuş, saraya kurulunmuş...

*
Sarayın yanı yönü silahlı nöbetçi, dağ taş, kraliçenin askerleri, hepsi,
İçerde sürüsüne bereket dolaşıyor uşakları, hizmetçileri...
Görünce bu ihtişamı gözü kamaşmış olmalı balıkçının;
Önünde diz çökmüş kraliçe karısının, demiş, umarım bu sondur.
Masaldan aldım, okuyun sözün burasını, bu tümceyi kopyaladım:
“Artık herhalde başka şey istemezsin.”

Susmuş karısı, yüzünü öte yana çevirmiş,
Eh, balıkçıya n’apsınlar, nöbetçiler götürüp kapı dışına atmışlar.
Halk balıkçıyı uyarmış: “Kalk, aklını başına devşir.”
Kendin ettin kendin buldun, söyle buna ne denir?

*
Masal da masalmış hani, burada dahi bitmemiş.
Kraliçe, o makamda da sıkılmış, daha yücesi var mı diye görev ararmış...
“Memleketi ele geçirdim, en üstlerdeyim, o zaman neden dünya lideri değilim?
Halifelik mi olur, Arap birliği mi? Yeni kurulan kanlı yönetimleri mi birleştireyim, nereyi?
Hem ben olmasam yıkılır devlet, Çanakkale Savaşı, Kurtuluş Savaşı ne ki?
Temmuzdan beri üç yüzü aşkın şehit verildi teröre, ispat ettik vatanın vatan olduğunu böylece...
Var mı karşıma çıkacak, en ufak bir laf atacak?”

*
Masal bu ya, kovduğu balıkçıyı geri çağırmış kadın,
Yeni isteğim, “Böyle de böyle, eksiksiz söyle, hepsini altın balığa ilet!” demiş.
Ne mi istemiş? “Denizler egemeni” olmaktır, bundan böyle dileğim!”
Karısı dermiş ki, eskinin yoksulu, şimdinin kraliçesi:
“ Altın balıktan son isteğim, ben egemen, kendisi denizde tutsak kalsın...
Her istediğimi zorunlu yapacak, artık sana gerek yok, aradan bir çıkasın!”

*
Balıkçı, demiş tek tek denilenleri, balık şaşırmış, balık olalı duymamış teklifin böylesini!
Ağzı dili tutulmuş, kendi eliyle kendini tutsak eder mi aklı olan, ne dersiniz?
Balıkçı seslenmiş, seslenmiş, beklemiş, beklemiş...
Denizin derinlerine dalan altın balık, yeniden su yüzüne gelmemiş...
Sonrasında bilin bakalım ne olmuş?
Masal dedikse, masaldır bu...
Eskiye dönüldüyse, saray uçup gittiyse, kraliçelik bittiyse, kimin suçu?
Bu olanların ne kadarı kader, ne kadarı, balıkçının suskunluğu?
“Ah şaşkın, ah budala, ah ahmak!”
Denirken kendisine, aldırmamak; bu sözlerin sindirilmesi,
Kendisiyle birlikte herkese kötülük ettirmesi...
Boşa giden bunca yıl, yitirilen değerler, ölenler, gelir mi geri?

Sizce de bu masal böyle bitmeli mi?

Feza Tiryaki, 19 Mart 2016
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1012
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x