Fikir öğretmenim Kışlalı hoca…
Sevgili Kışlalı Anısına;
Hayatını Mustafa Kemal Atatürk’ün açtığı aydınlık yolda ilerlemeye adayan, hukuk devletinin, Atatürk devrimlerinin yılmaz savunucusu Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı, katledileli on bir yıl oluyor.
Kışlalı hocanın ardından yazı yazmak çok zor. Bir yandan birlikte yaşamış olduğumuz olaylar, sınırlı birliktelikler içinde paylaştığımız anılar gözlerimin önüne geliyor. Diğer yandan da onun bilimsel kişiliği, yazdığı kitaplar, Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde yayınlanan yazıları zihnime hücum ediyor.
Ahmet Taner Kışlalı kimdi?Bu soruya verilecek en iyi cevap, böyle bir yazıda; Kışlalı’yı değil, Kemalizm’i anlatmak olacaktır. Çünkü Kemalizm’i ne kadar iyi öğrenir ve anlarsak, Kışlalı hoca’nın kim olduğunu, ne yapmak istediğini ve niçin katledildiğini daha iyi anlamış oluruz.
Kemalizm nedir?Kışlalıya göre
“Kemalizm ilerici bir ideolojidir. Ne geçmişin bekçiliğidir, ne de kalıplaşmış bir inanç sistemi… Değişen koşullar içinde, sürekli ve akılcı bir yenilenmeyi ve yenilenmenin ilkelerini içerir.”Kışlalı 2 Mart 1994′de Cumhuriyet gazetesindeki köşesinde yazdığı “Atatürk suçludur” isimli yazısında, Atatürk’ün ne kadar büyük bir adam olduğunu, nefis bir ironiyle, Atatürk düşmanlarının yüzüne bakın nasıl çarpmıştı:“Eğer bugün 60 milyon insanımız, Batı Trakya’daki Türk’ün durumunda değilse, bunun suçlusu odur!
Eğer Türk işçisi, Batı’daki gibi, çocuk yaşta yeraltında günde 14-16 saat çalıştığı dönemler yaşamamışsa, bir oy hakkı için bile, Fransız işçisi gibi, 59 yıl kanlı bir savaşım vermek zorunda kalmamışsa, bunun suçlusu odur!
Eğer Şeyhülislamlar fetva verip, Kuran’ın Türkçe basımını engelleyemiyorsa, ezanlar düşman bayraklarının gölgesinde okunmuyorsa, bunun suçlusu odur!
Sevgili Kışlalı yazısının sonunda
“Atatürk suçlu olmasına suçlu da. Haklı olanlar kim?” diye sormuş ve cevabı da yine kendisi vermişti:
“Erbakan’lar, Mezarcı’lar, Dicle’ler, holding solcuları, numaracı cumhuriyetçi liboşlar, şeriatçılar, Kürt ırkçıları, hepsi de haklılar!”Kışlalı’nın ironik bir ifadeyle “haklı” diye nitelendirdiklerinden hangisi onu katletti bilinmez ama, Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı bundan on bir yıl önce arabasına konulan hain bir bombanın patlaması sonucu katledildi.
Ahmet Taner Kışlalı, benim için çok özeldi. Benim Kemalist bilincimin gelişmesindeki en önemli fikir önderimdi.
1999 yılının 19 Ekiminde Urfa’da yaptığım askerlik görevimi sonlandırmış, İzmir’e geri dönecektim. Ankara aktarmalı olan uçağın saatlerini Ankara’da Kışlalı hocayı ziyaret edebileceğim şekilde ayarlamıştım. Ama o gün ne ona telefon ile ulaşabildim ne de gittiğim Cumhuriyet Gazetesinde onu görebildim. İzmir’e döndükten iki gün sonra ise, onun katledilişi haberiyle şok olmuştum.
Onun cenaze töreninden dönüşte, ADD Manisa Şubesi’nin açtığı taziye defterine yazdığım, güncelliğini yitirmeyen ve tüm benliğimde hala yaşattığım şu satırları aradan geçen onca yıl sonra yeniden paylaşmak istiyorum..
“Fikir öğretmenim, Kışlalı hoca, “Bir Türk’ün Ölümü” adlı kitabının başında, önsözden de önce şu satırlara yer vermişti:“Bir bilge kişi şöyle demiş: Işığa verdiği aydınlık için şükret; ama bitmeyen bir sabırla karanlıkta durarak lambayı tutan eli unutma!”Sevgili Kışlalı:
Benim için orada sözü edilen ışık, büyük Atatürk ve onun devrimleri idi. Karanlıkta kararlılıkla durarak, lambayı tutan o elde sendin. Sen ömrün boyunca o lambayı tutarak, Atatürk ışığının tüm ülke ve dünya insanlarını aydınlatmasını sağladın. Bunu büyük bir başarı ve kararlılıkla, yaşamın pahasına yüreklice yaptın!Büyük Kemalist: Atatürk’ün ülkemi emanet ettiği gençliğin bir üyesi olarak, emanetinin sorumluluğunu omuzlarımda onurla taşıyorum. Her zaman ve her koşulda, yanımda tek bir kimse kalmasa bile, o lambayı tutarak Kemalizm ışığının ülkemi aydınlatmasını sağlamaya çalışacağım.
Seni aramızdan koparan alçaklar şunu asla unutmasınlar:
“Işığı taşıyan eller değişir, ama taşınan ışık ölümsüzdür.”
Işıklar içinde yat..”
TOLGA KALE21 Ekim 2010
EVET, ATATÜRK SUÇLUDUR!..Biz, asıl suçluyu bir kenara bırakıp suçsuzlarla uğraşıyoruz!
Evet... Bugünkü ortamın tek suçlusu Atatürk'tür!..
Eğer bugün 60 milyon insanımız, Batı Trakya'daki Türkün durumunda değilse, bunun suçlusu odur!
Eğer 1923'te, kişi başına düşen ulusal geliri 70 dolar olan bir toplum, şimdi 2700 dolara ulaşmışsa; bunun suçlusu odur!
Eğer 1929 - 39 yılları arasında, bütün dünyada sanayi üretimi yüzde 19 artarken, Türkiye'de yüzde 96 artmışsa; bunun suçlusu odur!
Eğer Türk işçisi, Batı'daki gibi, çocuk yaşta yeraltında günde 14 - 16 saat çalıştığı dönemler yaşamamışsa; bir oy hakkı için bile, Fransız işçisi gibi, 59 yıl kanlı bir savaşım vermek zorunda kalmamışsa; bunun suçlusu odur!
Eğer Türk kadını; yasal olarak erkeğine eşitse; "köle" değilse, seçme ve seçilme hakkını, Fransız kadınından bile önce elde etmişse; kadınlar bugün Türkiye'de vali, bakan, başbakan bile olabiliyorsa; bunun suçlusu odur!
Eğer 1923'te Darülfünun'daki öğrenci sayısı 2100 olan bir Türkiye'de, bugün yüzbinlerce genç üniversitelerde okuyorsa; bunun suçlusu odur!
Eğer açık havadaki klasik müzik konserlerini onbinlerce genç izliyorsa; bunun suçlusu odur!
Eğer şeyhülislamlar "fetva" verip Kuran'ın Türkçe basımını engelliyorsa; ezanlar düşman bayraklarının gölgesinde okunmuyorasa; bunun suçlusu odur!
Eğer bugün, Köy Enstitülü binlerce köylü çocuğu,kültür yaşamımıza damgalarını vurabiliyorsa; bunun suçlusu odur!
Eğer 1923'lerde Ortaçağ karanlığında yaşayan bir toplum, bugün 21. yüzyılın aydınlığında bir ölçüde yaşayabilmişse; bunun suçlusu elbette ki odur!
* * *
Atatürk'ün suçları saymakla bitmez.
Bir zamanlar kralların, şahların, cumhurbaşkanlarının, başbakanların Ankara'yı ziyaret için kuyruk olmalarının sorumluluğu da Atatürk'e aittir... Baskı rejimlerinden kaçan yüzbinlerce Batılı bilim adamının bir zamanlar Kemalist Türkiye'yi seçmesinin sorumluluğu da...
Faşit Mussolini'nin bile Türkiye'yi "Avrupalı" saymasının günahı da...
Ama suçlunun suçlarının iyi anlaşılabilmesi için, suçsuzların suçsuzluklarının da unutulmaması gerekir.
Sokaktaki adamın bile "miras hakkı"na dokunulmaz iken... Atatürk'ün vasiyetini çiğneyerek, Türk Dil ve Tarih Kurumlarını devletleştiren, Atatürk'ün miras gelirlerini, devletin aldığı memurlara dağıtan "beş general" suçsuzdur!
"Ben Atatürkçüyüm ve laikim" diyerek, din derslerinin zorunlu olması hükmünü anayasaya koydurtan, Alevi'nin, Hristiyan'ın, Yahudi'nin, "Sünni inancı"nı öğrenmesini zorunlu hale getiren, Marmaris'teki emekli adam suçsuzdur!
Köy Enstitülerini kapatırken imam-hatip liseleri açanlar... Laik liselerde eğitim görenlerin sayısı son 20 yılda 3 kat artarken, imam-hatip okullarını bitirenlerin sayısının 14 kat artmasını sağlayanlar... Menderes'ten, Demirel'e, Özal'dan Yılmaz'a, tüm "Atatürkçü laik" başbakanlar suçsuzdur!
Milli Eğitim Bakanlığı'nı şeriat yanlılarının işgaline terk edenler... Sağlık ve Tarım Bakanlıklarını şeriatçılara peşkeş çekenler... İçişleri Bakanlığı'nın yapısını bozup valilerin, kaymakamların, emniyet müdürlerinin şeriatçı olması için kollarını sıvayanlar... Hepsi, hepsi suçsuzdur!
Asıl suç, Harp Okulu'nu şeriatçılara açmamakta direnen Kemalistlerdir!..
Sokaktaki adama küfreden suçludur; ama Atatürk'e küfreden suçsuzdur!..
Erbakanlar, Mezarcılar, Dicleler... Holding solcuları, numaracı cumhuriyetçi liboşlar... Şeriatçı, Kürt ırkçıları...
Hepsi de haklılar!
Onların ayaklarının altına halıları kim döşedi?
1950'den beri bu ülkeyi yönetenler değil mi?...
Kaynak :
A.Taner KIŞLALI- Cumhuriyet, 2 Mart 1994 ( Kemalizm Laiklik ve Demokrasi )