Akdeniz Birliğine Karşı Doğu Ortaklığı ve Ukraynanın AB Üyeliği
Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozynin Akdeniz Birliği önerisi Avrupa Birliği (AB) içinde rahatsızlık yaratmıştı. Almanya ve İngiltere başta olmak üzere Doğu Bloku ülkeleri de çeşitli nedenlerle öneriye itirazlarını dile getirmişlerdi. Özellikle Almanyanın muhalefeti sonucu Sarkozynin önerisi kabul görmemiş ve 1995 yılından beri var olan ve Akdeniz ülkeleriyle daha sıkı işbirliğini amaçlayan mevcut Barselona Süreci ile birleştirilerek Akdeniz için Birlik: Barselona Süreci ismiyle zaten yürürlükte olan programın canlandırılması şeklinde benimsenmişti. Ancak Sarkozynin girişiminin, başını Polonyanın çektiği Doğu Avrupa ülkelerinde yarattığı tedirginlik, kendini bir karşı girişimle gösterdi. Akdenize kıyısı olmayan, dolayısıyla sürecin dışında bırakılmak istenen ve önemsiz görülerek ihmal edildiklerini düşünen ABnin uzak ve sessiz devletleri, şimdi, Doğu Ortaklığı (Eastern Partnership) ismiyle yeni bir girişimi hayata geçirmeye çalışıyorlar.
Aslında Polonyanın, henüz AB üyesi olmadan önce doğuya yönelik planları bulunuyordu. Ancak uygulamaya geçebilmek için Akdenizdeki girişimin Polonyalı otoritelere güç ve şevk verdiğini söyleyebiliriz. Doğu Ortaklığı içinde yer alacak olan ülkeler; Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan, Moldova ve Ukrayna olarak açıklandı. Ekonomik ve siyasi işbirliğinin geliştirilmesi ve vizesiz seyahate geçilmesi başlıca amaçlar. Ancak uzun vadedeki büyük amacın bu ülkelerin AB üyeliği olduğu açıkça ifade ediliyor.
Taslak halindeki ilk plan, Polonya Dışişleri Bakanı Radoslaw Sikorski ile İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt tarafından ABye sunuldu. İsveç Dışişleri Bakanı, artık biraz da doğuya bakmak ve oralardaki demokrasinin güçlendirilmesine çalışmak gerektiğini söylerken Polonya Dışişleri Bakanı, bir gün AB üyesi olması muhtemel olan ülkelere yönelik AB politikalarını güçlendirmenin önemi üzerinde duruyor. 1991 yılında ABye entegre olma amacını taşıyan ve Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti ve Slovakyadan kurulu Vişegrad Grubunu Doğu Ortaklığı içindeki ülkelere örnek olarak gösteriyor. Polonya Dışişleri Bakanının Akdenizdeki girişim ile Doğu Ortaklığı arasındaki farkı açıklayan sözleri çarpıcı: Güneyde Avrupanın komşuları bulunuyor. Ama doğuda Avrupalı komşularımız bulunuyor. Dolayısıyla bu ülkeler AB üyeliğine başvurma hakkına sahipler. Burada önemli olan, ABnin Türkiye dışındaki tüm aday ülkelere yaptığı gibi ucu açık olmayan bir üyelik perspektifi sunarak sürecin sonucu konusunda güvence vermesidir.
Girişime Macaristan, Slovakya ve 2009 yılında AB dönem başkanı olacak Çek Cumhuriyeti tam destek veriyor. Daha da önemlisi Polonya-İsveç girişimi Alman desteğini de arkasına almış durumda. Almanyanın düşüncesi arka bahçesinin genişleyeceği inancı olabilir. Girişime yönelik ilk olumsuz tepkiler ise, muhtemelen Karadenizde AB üyesi sıfatıyla sahip oldukları gücü kaybetmek istemeyen Romanya ve Bulgaristandan geldi.
Tepkisi izlenmesi gereken ülkenin Rusya olduğu açık. Ukrayna, Ermenistan, Moldova ve Gürcistan gibi ülkelerin AB blokunda yer alması düşüncesi Rusyayı nasıl etkiler; AB ile Rusya arasındaki enerji konusu nasıl çözülür hesaplanması gereken önemli meseleler.
Ukraynanın; büyüklüğü, coğrafî konumu ve ABye en yakın duran ülke olması gibi nedenlerle özel bir önemi var. 2004 genişlemesi ile birlikte; Macaristan, Slovakya ve Polonya ile uzun sınırı bulunan Ukrayna ABye daha da yaklaşmış oldu. Her ne kadar bu yakınlaşmadan güç alarak ABye üyelik isteğini sürekli gündemde tutmuş ve AB ülkeleri ile AB bürokratlarına ifade etmişse de, hiçbir zaman ABden olumlu bir cevap alamamıştı. Ukraynanın istikrara sahip olması, komşusu AB için güvenlik, ekonomi ve enerji açısından önemli. Üstelik, Rusyadan ABye gelen petrol ve gazın taşınması Ukrayna üzerinden yapılıyor. AB ile aralarında resmî bağların bulunmaması, Avrupanın bu önemli ülkeye müdahale etmesini imkansızlaştırıyor.
En fazla Polonya tarafından savunulan Ukraynanın AB üyeliğine şaşırtıcı bir destek Sarkozyden geldi. Fransız Cumhurbaşkanı, dönem başkanlığı sırasında Eylül ayında bir AB-Ukrayna Zirvesi düzenleneceğini ve Ukraynaya istekli/hırslı/ihtiraslı ortaklık(ambitious partnership) önerileceğini ve bunun üyeliğe giden yolu açmaya yönelik olduğunu söylüyor. Birincisi, özel ortaklık (special partnership), imtiyazlı ortaklık (privileged partnership) ve en yenisi istekli/hırslı/ihtiraslı ortaklık (ambitious partnership) arasındaki fark nedir? Örneğin Türkiye için düşünülen imtiyazlı ortaklık neden içinde istek ya da hırs barındırmıyor? Ukrayna söz konusu olduğunda ilişkilerin içine giren istek ya da ihtirasın sebebi nedir? Türkiye zaten mevcut durumda ABnin imtiyazlı ortağı iken ve belki de bu yüzden imtiyazlı ortaklık statüsünü savunanlar bu kavramın içini bir türlü dolduramazken, Ukrayna için önerilen ortaklık biçiminin içi ve sınırları Eylül ayına kadar doldurulabilecek mi?
Ukraynalı diplomatlar 2020 gibi üye olabileceklerine inandıklarını söylerlerken, Fransa gibi geleneksel olarak genişleme karşıtı bir AB üyesi, Ukrayna gibi büyük bir ülkenin üyeliğini neden savunuyor? Ukraynanın üyeliği Almanyanın arka bahçesinin genişlemesine de neden olabilir, tam tersine arka bahçenin yok olarak bağımsız ve güçlü bir blok olarak ortaya çıkması ile de sonuçlanabilir. İkinci ihtimal daha yüksek gibi görünmekle beraber, her iki durumun da Fransanın işine gelmeyeceği açık. Ancak, Rusya ve enerji denkleminde Fransayı anlamak mümkün olabiliyor; çünkü düşük bir ihtimal de olsa, Ukraynanın üyeliği Rusyayı ABye yakınlaştırabilir. Diğer taraftan, Rus baskısı nedeniyle Gürcistan ile birlikte Ukraynanın NATO üyeliğine itiraz etmek zorunda kalan Fransanın Rusyayı karşısına alma cesaretini nasıl bulacağını tahmin etmek zor.
Yönünü batıya çevirmiş olan Ukrayna, Avrupaya sürekli Avrupalı olduğunu hatırlatıyor. Zaten Avrupa ülkelerinin de Ukraynanın coğrafî, tarihî ve kültürel olarak Avrupalı olduğuna dair en ufak bir şüphe yok. Bu noktada Türkiyenin durumunun ilginçliği bir kez daha ortaya çıkıyor. Türkiyenin siyasi, ekonomik ve hukukî alanlarda Avrupa standartlarında olmasının hiçbir önemi olmadığı anlaşılıyor, çünkü Avrupalı kabul edilmiyor. Avrupalılık denilen olgunun bir türlü Hristiyanlıktan öteye gidemediği ve dinî kalıplardan çıkamadığı düşüncesi de giderek daha inandırıcı hale geliyor.
Ukrayna, bugün AB standartlarından çok uzak olsa da, coğrafî konumu ve büyüklüğü nedeniyle Avrupanın artık kendisinden uzaklaştırmaması gereken bir ülke olduğu görülmeye başlandı. Ukraynanın siyasi ve ekonomik istikrara kavuşması, ABnin en büyük komşularından olması nedeniyle, ayrıca önemli.
Her ülke, doğal olarak, kendi komşularına ve kendi ulusal çıkarlarının bulunduğu bölgelere yatırım yapmak, bu ülkelerle ilişkilerini geliştirmek ister. Fransa için Akdeniz olan stratejik öneme sahip bölge, Polonya ve diğer doğu üyeleri için kendi doğu komşuları. Fransanın arka bahçesi Akdeniz ve Afrika, Almanyanın doğu Avrupa. İngilterenin ise arkasında ABD desteği söz konusu. Bu üç ülke kadar büyük olmayan orta büyüklükteki AB üyeleri hak ettikleri etkinliğe sahip değiller. Üstelik, hâlâ ikinci sınıf üye muamelesi görüyor ve bundan rahatsız oluyorlar. Polonya ve komşularının doğuya dönük bir genişlemeyi savunması ve Ukrayna gibi büyük bir ülkenin üyeliğini gündeme getirmesi, etkinlik arzusu ile açıklanabilir. Güç dengelerinin doğuya kaymış olduğu bir ABnin Türkiye için nasıl bir anlam ifade edeceği bugünden düşünülmesi gereken bir senaryo.
Dr. Deniz ALTINBAŞ - AVRASYA STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ
Kaynak