Akdeniz Birliği’ne Karşı 'Doğu Ortaklığı' ve Ukrayna’nın AB

Avrupa kıtasında, Balkanların dışında kalan bölge.

Akdeniz Birliği’ne Karşı 'Doğu Ortaklığı' ve Ukrayna’nın AB

İletigönderen tuba » Cmt Tem 12, 2008 1:15

Akdeniz Birliği’ne Karşı “Doğu Ortaklığı” ve Ukrayna’nın AB Üyeliği

Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin Akdeniz Birliği önerisi Avrupa Birliği (AB) içinde rahatsızlık yaratmıştı. Almanya ve İngiltere başta olmak üzere Doğu Bloku ülkeleri de çeşitli nedenlerle öneriye itirazlarını dile getirmişlerdi. Özellikle Almanya’nın muhalefeti sonucu Sarkozy’nin önerisi kabul görmemiş ve 1995 yılından beri var olan ve Akdeniz ülkeleriyle daha sıkı işbirliğini amaçlayan mevcut Barselona Süreci ile birleştirilerek “Akdeniz için Birlik: Barselona Süreci” ismiyle zaten yürürlükte olan programın canlandırılması şeklinde benimsenmişti. Ancak Sarkozy’nin girişiminin, başını Polonya’nın çektiği Doğu Avrupa ülkelerinde yarattığı tedirginlik, kendini bir “karşı girişim”le gösterdi. Akdeniz’e kıyısı olmayan, dolayısıyla sürecin dışında bırakılmak istenen ve önemsiz görülerek ihmal edildiklerini düşünen AB’nin “uzak” ve “sessiz” devletleri, şimdi, “Doğu Ortaklığı (Eastern Partnership)” ismiyle yeni bir girişimi hayata geçirmeye çalışıyorlar.

Aslında Polonya’nın, henüz AB üyesi olmadan önce doğuya yönelik planları bulunuyordu. Ancak uygulamaya geçebilmek için Akdeniz’deki girişimin Polonyalı otoritelere güç ve şevk verdiğini söyleyebiliriz. Doğu Ortaklığı içinde yer alacak olan ülkeler; Ermenistan, Azerbaycan, Gürcistan, Moldova ve Ukrayna olarak açıklandı. Ekonomik ve siyasi işbirliğinin geliştirilmesi ve vizesiz seyahate geçilmesi başlıca amaçlar. Ancak uzun vadedeki büyük amacın bu ülkelerin AB üyeliği olduğu açıkça ifade ediliyor.

Taslak halindeki ilk plan, Polonya Dışişleri Bakanı Radoslaw Sikorski ile İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt tarafından AB’ye sunuldu. İsveç Dışişleri Bakanı, artık biraz da doğuya bakmak ve oralardaki demokrasinin güçlendirilmesine çalışmak gerektiğini söylerken Polonya Dışişleri Bakanı, “bir gün AB üyesi olması muhtemel olan ülkelere” yönelik AB politikalarını güçlendirmenin önemi üzerinde duruyor. 1991 yılında AB’ye entegre olma amacını taşıyan ve Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti ve Slovakya’dan kurulu “Vişegrad Grubu”nu Doğu Ortaklığı içindeki ülkelere örnek olarak gösteriyor. Polonya Dışişleri Bakanı’nın Akdeniz’deki girişim ile Doğu Ortaklığı arasındaki farkı açıklayan sözleri çarpıcı: “Güneyde Avrupa’nın komşuları bulunuyor. Ama doğuda Avrupalı komşularımız bulunuyor. Dolayısıyla bu ülkeler AB üyeliğine başvurma hakkına sahipler.” Burada önemli olan, AB’nin Türkiye dışındaki tüm aday ülkelere yaptığı gibi ucu açık olmayan bir üyelik perspektifi sunarak sürecin sonucu konusunda güvence vermesidir.

Girişime Macaristan, Slovakya ve 2009 yılında AB dönem başkanı olacak Çek Cumhuriyeti tam destek veriyor. Daha da önemlisi Polonya-İsveç girişimi Alman desteğini de arkasına almış durumda. Almanya’nın düşüncesi arka bahçesinin genişleyeceği inancı olabilir. Girişime yönelik ilk olumsuz tepkiler ise, muhtemelen Karadeniz’de AB üyesi sıfatıyla sahip oldukları gücü kaybetmek istemeyen Romanya ve Bulgaristan’dan geldi.

Tepkisi izlenmesi gereken ülkenin Rusya olduğu açık. Ukrayna, Ermenistan, Moldova ve Gürcistan gibi ülkelerin AB blokunda yer alması düşüncesi Rusya’yı nasıl etkiler; AB ile Rusya arasındaki enerji konusu nasıl çözülür hesaplanması gereken önemli meseleler.

Ukrayna’nın; büyüklüğü, coğrafî konumu ve AB’ye en yakın duran ülke olması gibi nedenlerle özel bir önemi var. 2004 genişlemesi ile birlikte; Macaristan, Slovakya ve Polonya ile uzun sınırı bulunan Ukrayna AB’ye daha da yaklaşmış oldu. Her ne kadar bu yakınlaşmadan güç alarak AB’ye üyelik isteğini sürekli gündemde tutmuş ve AB ülkeleri ile AB bürokratlarına ifade etmişse de, hiçbir zaman AB’den olumlu bir cevap alamamıştı. Ukrayna’nın istikrara sahip olması, komşusu AB için güvenlik, ekonomi ve enerji açısından önemli. Üstelik, Rusya’dan AB’ye gelen petrol ve gazın taşınması Ukrayna üzerinden yapılıyor. AB ile aralarında resmî bağların bulunmaması, Avrupa’nın bu önemli ülkeye müdahale etmesini imkansızlaştırıyor.

En fazla Polonya tarafından savunulan Ukrayna’nın AB üyeliğine şaşırtıcı bir destek Sarkozy’den geldi. Fransız Cumhurbaşkanı, dönem başkanlığı sırasında Eylül ayında bir AB-Ukrayna Zirvesi düzenleneceğini ve Ukrayna’ya “istekli/hırslı/ihtiraslı ortaklık”(ambitious partnership) önerileceğini ve bunun üyeliğe giden yolu açmaya yönelik olduğunu söylüyor. Birincisi, “özel ortaklık” (special partnership), imtiyazlı ortaklık (privileged partnership) ve en yenisi “istekli/hırslı/ihtiraslı ortaklık” (ambitious partnership) arasındaki fark nedir? Örneğin Türkiye için düşünülen imtiyazlı ortaklık neden içinde “istek” ya da “hırs” barındırmıyor? Ukrayna söz konusu olduğunda ilişkilerin içine giren “istek” ya da “ihtiras”ın sebebi nedir? Türkiye zaten mevcut durumda AB’nin imtiyazlı ortağı iken ve belki de bu yüzden imtiyazlı ortaklık statüsünü savunanlar bu kavramın içini bir türlü dolduramazken, Ukrayna için önerilen ortaklık biçiminin içi ve sınırları Eylül ayına kadar doldurulabilecek mi?

Ukraynalı diplomatlar 2020 gibi üye olabileceklerine inandıklarını söylerlerken, Fransa gibi geleneksel olarak genişleme karşıtı bir AB üyesi, Ukrayna gibi büyük bir ülkenin üyeliğini neden savunuyor? Ukrayna’nın üyeliği Almanya’nın arka bahçesinin genişlemesine de neden olabilir, tam tersine arka bahçenin yok olarak bağımsız ve güçlü bir blok olarak ortaya çıkması ile de sonuçlanabilir. İkinci ihtimal daha yüksek gibi görünmekle beraber, her iki durumun da Fransa’nın işine gelmeyeceği açık. Ancak, Rusya ve enerji denkleminde Fransa’yı anlamak mümkün olabiliyor; çünkü düşük bir ihtimal de olsa, Ukrayna’nın üyeliği Rusya’yı AB’ye yakınlaştırabilir. Diğer taraftan, Rus baskısı nedeniyle Gürcistan ile birlikte Ukrayna’nın NATO üyeliğine itiraz etmek zorunda kalan Fransa’nın Rusya’yı karşısına alma cesaretini nasıl bulacağını tahmin etmek zor.

Yönünü batıya çevirmiş olan Ukrayna, Avrupa’ya sürekli Avrupalı olduğunu hatırlatıyor. Zaten Avrupa ülkelerinin de Ukrayna’nın coğrafî, tarihî ve kültürel olarak Avrupalı olduğuna dair en ufak bir şüphe yok. Bu noktada Türkiye’nin durumunun ilginçliği bir kez daha ortaya çıkıyor. Türkiye’nin siyasi, ekonomik ve hukukî alanlarda Avrupa standartlarında olmasının hiçbir önemi olmadığı anlaşılıyor, çünkü Avrupalı kabul edilmiyor. “Avrupalılık” denilen olgunun bir türlü Hristiyanlık’tan öteye gidemediği ve dinî kalıplardan çıkamadığı düşüncesi de giderek daha inandırıcı hale geliyor.

Ukrayna, bugün AB standartlarından çok uzak olsa da, coğrafî konumu ve büyüklüğü nedeniyle Avrupa’nın artık kendisinden uzaklaştırmaması gereken bir ülke olduğu görülmeye başlandı. Ukrayna’nın siyasi ve ekonomik istikrara kavuşması, AB’nin en büyük komşularından olması nedeniyle, ayrıca önemli.

Her ülke, doğal olarak, kendi komşularına ve kendi ulusal çıkarlarının bulunduğu bölgelere yatırım yapmak, bu ülkelerle ilişkilerini geliştirmek ister. Fransa için Akdeniz olan “stratejik öneme sahip bölge”, Polonya ve diğer doğu üyeleri için kendi doğu komşuları. Fransa’nın arka bahçesi Akdeniz ve Afrika, Almanya’nın doğu Avrupa. İngiltere’nin ise arkasında ABD desteği söz konusu. Bu üç ülke kadar büyük olmayan orta büyüklükteki AB üyeleri hak ettikleri etkinliğe sahip değiller. Üstelik, hâlâ ikinci sınıf üye muamelesi görüyor ve bundan rahatsız oluyorlar. Polonya ve komşularının doğuya dönük bir genişlemeyi savunması ve Ukrayna gibi büyük bir ülkenin üyeliğini gündeme getirmesi, etkinlik arzusu ile açıklanabilir. Güç dengelerinin doğuya kaymış olduğu bir AB’nin Türkiye için nasıl bir anlam ifade edeceği bugünden düşünülmesi gereken bir senaryo.


Dr. Deniz ALTINBAŞ - AVRASYA STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ
Kaynak
Kullanıcı küçük betizi
tuba
Üye
Üye
 
İletiler: 1113
Kayıt: Cmt Ara 29, 2007 21:09
Konum: Güneşin doğduğu yerden...

Şu dizine dön: Avrupa Bölgesi

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x