Cumhuriyet / Strateji
Akdeniz Birliği
Sarkozynin gündeme getirdiği Akdeniz Birliği, Almanyanın itirazlarını karşıladıktan ve ABDnin desteğini aldıktan sonra yola koyuldu. Ekonomik alanda ikincil üretim tesislerinin bölge ülkelerine kayması Avrupaya göçü engelleyebilir. Ancak siyasal olarak bölgede çok ciddi sıkıntılar var
Ali Külebi
Fransa Başkanı Nicolas Sarkozynin fantezilerinden biri olarak ortaya çıkan Akdeniz Birliği görüşmelerinin ilk adımı geçtiğimiz Haziran ayında Pariste gerçekleşmişti. Sarkozynin yaratıcı bir havada ve iddialı şekilde Nasıl geçmişte Avrupada barışı tesis etmiş isek, Akdenizde de barışı gerçekleştireceğiz dediği o zamandan bu güne konuyla ilgili başka önemli bir adım atılmamış olması, Fransız Devlet Başkanının güzel laflar edip ama buna karşın iş bitirme kapasitesi olmadığını açıkça göstermiş oldu. Esasen böyle örgütlerin şekillenmesinin en önemli unsuru olan finansman ve örgüt merkezi konularında bile karar alınamamış olması şimdilik çekilen küreklerin boşa gideceğini gösteriyor.
Kaldı ki konunun AB ile bir anlamda rekabet edebilecek ve Fransaya siyasal alanda belli bir üstünlük sağlayabilecek olması nedeniyle Almanyanın başı çektiği Kuzey ülkelerinin bu projeye baştan olumsuz bakmaları üzerinde durulması gereken bir husus. Özellikle AB içindeki Doğu Avrupa ülkelerinin Alman etkisi altında olmalarından rahatsız olan Fransanın buna karşı Akdeniz Birliğini ortaya atmış olma olgusuna karşılık Almanların tepki koymaları beklenirken, bilahare AB ülkelerinin Birliğe katılabileceklerinin kararlaştırılması ABnin Alman önderliğindeki kanadının bu yeni örgüte rıza göstermelerini sağladı.
Siyasal engeller
Geçmişte Barselona girişimi çerçevesinde 13 yıl önce ele alınmış projenin o zamanlar hayata geçirilmesi mümkün olamamıştı. Bugün Sarkozynin bu fantezi şeklinde değerlendirilebilecek projesinin daha fazla bir yapılabilirliği söz konusu ise de özellikle siyasal alanda böyle bir girişim için Akdeniz bölgesinin bir gül bahçesi olmadığı da ortadadır.
Siyasal bakımdan önünde Türkiye ile ilişkilerde engeller bulunan Fransanın, Almanya ile de AB içinde görüş ayrılıkları mevcuttur. Özellikle Alman Şansölyesi Angela Merkelin, bu girişimin temelde ABnin çekirdeğine zarar verecek bir gelecek göstereceğine dair işareti önemlidir. Merkel, bu gelişmenin sonunda Almanyanın ister istemez daha çok Orta ve Doğu Avrupaya Fransanın ise Akdeniz ülkelerine yanaşacaklarına dair görüşü önemlidir. Yine siyasal alanda başta Cezayir, bir kısım eski Fransız sömürgelerinin bu söz konusu örgüte sıcak bakmadıkları ve hatta Fransanın başı çekeceği yeni bir birliğe rıza göstermeyeceği içten içe bellidir.
Yine bölge ülkelerinden Mısır ve Türkiyedeki iç siyaset sorunları, Filistin ve İsrail ilişkileri, köktendinci akımların Fas ve Suriyenin İsrail-ABD ikilisiyle olası çatışması da siyasal sorunların bol olduğu bölgede AB benzeri bir örgütün kurulmasının çok da gerçekçi olamayacağını göstermektedir.
Siyasal açıdan bu olumsuzluklar ortadayken konuya iyimser bir bakış açısıyla bakıldığında bazı olumlu ve barışa hakikaten yararlı adımlar atılabilir mi sorusu da gündeme gelmektedir. İsrail, Suriye ve Lübnanın aynı masada bir araya gelmeleri bunun işaretlerindendir.
Ekonomik avantajlar
Siyasal açıdan söz konusu çelişkilere karşın ekonomik açıdan Birliğin bundan 13 yıl öncesine göre daha ciddi konumda olması üzerinde durulması gereken bir husustur. Çünkü başta Türkiye, İsrail ve Mısırın endüstriyel atılımları, Fasın da aynı konuda gelecek vaat etmesi ve bölgedeki önemli bir miktara ulaşan petrol parası ekonomik gelişme açısından olumlu sinyaller vermektedir. Yine 2000in başından bu yana bölgeye giren doğrudan yabancı yatırımlarının miktarının 6 misli artmış olması da iyiye işarettir. Bölgenin kalkınma hızı ortalamasının yüzde 4,5larda olması Avrupa standartlarına göre yüksektir.
Dünya konteynır trafiğinin üçte birinin geçtiği Akdenizin Doğu ve Güney sahillerinin giderek küresel şirketlerin yatırım alanı olmaları önemli bir gelişmedir. Siyasal kargaşaya karşın ucuz iş gücü ve özellikle Avrupaya yakınlık, ABDnin ucuz işgücüne sahip güney komşusu Meksika benzeri bir avantajı ortaya çıkarmaktadır. Şimdiden, Fasta inşa edilmekte olan büyük limanlar ve otomobil fabrikaları bu avantajın kullanılmaya başlandığını göstermektedir.
İşlerlik kazanan bir Akdeniz Birliğinin önemli bir işlevinin de, artan yabancı yatırımlar ve kurulacak fabrikalar sayesinde marjinal ölçüde de olsa, özellikle, Fas, Cezayir, Tunus ve Sahara ülkelerinden bugüne kadar akın akın Avrupa kıyılarına kaçak gelen göçmenlerin durdurulabileceğidir. Esasen yasadışı göç ve güvenlik sorunlarının giderek AB ülkelerine (başta Akdenizde kıyısı bulunan) sorun olması, Avrupa ülkelerinin ister istemez göç veren ülkelerin kaynaktaki üretim kapasitelerini arttırıp göçü yerinde durdurmaya çalışma stratejilerini ele almalarını gerektirmektedir. Aksi taktirde İspanya, İtalya kıyılarında sık sık karşılaşılan insanlık dışı manzaraları daha uzun süre görmek kaçınılmaz olacaktır.
Türkiye'nin durumu
ABnin ABDye karşı kurulmuş bir alternatif küresel güç olabileceği konusundaki çeşitli tezlere karşı bunun olabilirliğinin zayıflığı ortadadır. İki Dünya Savaşında birbirlerini yok etmek için kıyasıya savaşmış olan Avrupa ülkelerinin böyle bir birleşik devletler kurması bir hayaldir. Çoğunun ciddi anlamda tarihi, kültürü ve köklü siyasal gelenekleri olan ve Hırıstiyan bile olsalar mezhep anlayışında farklılıklar içeren bu ülkelerin toplama bir millet olan Amerikalılar gibi bir birlik anlayışını kabullenmeleri zordur. Başlangıçta Amerikan sanayisine rekabet için kurulmuş olan bu Birliğin hiçbir zaman siyasal açıdan tam bir Birleşik Devletler işlevini yerine getiremeyeceği çeşitli şekillerde dile getirilmiş iken Fransanın Akdeniz Birliği için atmış olduğu ısrarlı adım da bu savı desteklemiştir. Her ne kadar baştan Fransanın kendi siyasal ihtirasları açısından ve adeta bir Yeni Roma İmparatorluğu anlayışı çizgisinde önderlik ettiği bu girişim sonradan AB tarafından kontrol altına alınmış ise de eğer işlerlik kazanırsa Akdeniz Birliğinin patronunun Fransa olacağı açıktır.
Türkiyenin Akdeniz Birliğine katılmasını ısrarla talep eden Fransa, güçlü bir Akdeniz ülkesi olan, Avrupanın en büyük ordusuna ve ikinci büyük nüfusuna sahip Türkiyenin ABye girmesini engellemek açısından kıvrakça bir manevra yaparken aynı zamanda güçlü bir Türkiye ile hedeflenen Yeni Roma İmparatorluğunu güçlendirecek ve ilişkilerini geliştirmeye başladığı ABD ile de Akdenizde özellikle İsrailin çıkarlarını gözetecek bir siyasal çizgiyi amaçlamıştır. Hiç şüphesiz Hıristiyan-Müslüman ülkelerini bir araya getiren böyle bir birlik aynı zamanda Arap ülkelerinin pasifleştirilmesiyle Müslüman Akdeniz devletleri arasına sıkışan İsrailin de yalnızlığını giderip, güvenliğini sağlayacaktır. Bu durumda almadan hep vermeye alıştırılmış bir Türkiyenin yıllardır kapısında bekletildiği bir ABnin iç politika hesaplarına da alet edilmek istenmesi gibi hiç de kabul edilemeyecek bir husus ortaya çıkmaktadır. Esasen şimdilik Türk Dış Politikası bu gelişmelerin ve bizi yanlış yere yönlendirmenin mantığını ve anlamsızlığını kavramış gibi gözükmektedir. Türkiyenin çıkarları da bunu gerektirmektedir ve dileriz Fransanın egosu uğruna ele alınmış bu girişimde taraf olurken gerçek hedef ve çıkarlarımızdan dönüş yapmayız.
Akdeniz Birliği
13 Haziran 2008de Pariste imzalandı.
Üyeler: AB ülkeleri, Akdeniz kıyısı ülkeler ve buralara sınırı olan Ürdün ve Moritanya (Toplam 43 ülke)
Amaçları ve Projeleri: ABnin yumuşak bir modeli olmayı hedefler. AB Yatırım Bankası benzeri bir Akdeniz Yatırım Bankasının faaliyete geçirilmesini, Akdenizin temizlenmesi, Uluslararası kaynakları ve deniz yollarının tesisi, müşterek bir doğal afet merkezinin kurulması, enerji ve eğitim projelerinin ele alınmasını hedefler. Özellikle güneş enerjisinin geliştirilmesinde Alman ve Fransızlarla işbirliği öngörülür. Yine, Kitle İmha Silahlarından arınmış ve demokrasinin yerleşmiş olduğu bir bölge yaratılması önemlidir. Teröre, rüşvete, insan ticaretine karşı mücadelede işbirliği de amaçlananlar arasındadır.
Ali KÜLEBİ, TUSAM Ulusal Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi Başkanvekili, 29 Eylül 2008
Cumhuriyet / Strateji