AKP’NİN YENİ PLANI ve ÇÖKMEYE MAHKUM BİR STRATEJİ!..
Hükümet, türbandan sonra terör ve Kürt sorununun çözümünde de Diyanet İşleri Başkanlığı’nı devreye sokmaya hazırlanıyormuş!.. İçişleri Bakanı Beşir Atalay, “Diyanet’in teröre karşı vaaz hazırlığı yaptığını, ayrıca Doğu ve Güneydoğu’da Kuran kurslarının sayılarını arttıracaklarını” açıklamış... Peki, teröre karşı din stratejisi sonuç verir mi?.. Gelin bu soruyu geçmişe bakarak yanıtlamaya çalışalım...
PKK, 15 Ağustos 1984’te Eruh ve Şemdinli ilçelerine baskın düzenleyince tüm Türkiye’de şok yaşanmıştı... O dönemde “bir avuç şaki” diye nitelenen teröristlerin iki ilçede, saatler boyunca güvenlik güçleriyle çatışması devlete meydan okuma olarak nitelenmişti...
Kısa süre sonra anlaşılacaktı ki, bu saldırı aniden gelişmiş bir terör hareketi değildi... 12 Eylül öncesinin “Apocular”ı önce Suriye’deki Bekaa Vadisi’ne kaçmış, orada eğitim aldıktan sonra da, Kuzey Irak’a sızarak çok uzun sürecek bir terör hareketini başlatmışlardı...
Devlet, önceleri sayıları 200 civarında olan militanlarla askeri yönden mücadele etti. Ne ilginçtir ki, devlet öldürdükçe PKK’lilerin sayısı arttı!.. 1990’lara gelindiğinde dağlarda 10 bin civarında terörist vardı...
Devletin karanlık planı!..
İşte yanlış bir strateji o dönemde uygulamaya konuldu. Solu ezmek için irticaya prim veren 12 Eylül yönetimi, 1983’te iktidara gelen ANAP’lı Nakşilerle işbirliği yaparak PKK’ye karşı din olgusunu gündeme getirdi!
Güneydoğu dağlarına helikopterlerden Kuran ayetleri o zaman atıldı... Urfa, Diyarbakır, Mardin, Siirt, Bitlis gibi kentlere dinci vali ve kaymakamlar o tarihlerde gönderildi!..
Örneğin 1984’te yapılan yerel seçimleri Refah Partisi adaylarının kazanması için devletin bütün gücü devreye sokuldu! 1989 yerel seçimlerinde ise tüm Türkiye’de seçimleri SHP adayları kazanırken Nurcuların yaygınlaştığı Van ve Urfa’da RP adaylarını başkanlık koltuğuna devlet oturttu!..
Amaç; Apo’nun memleketi Urfa’ya dinci bir başkan kazandırmak, İran ve Irak’tan gelecek Kürt hareketine karşı ise Van’da bir tampon uygulamaktı!..
Van ve Urfa’daki üniversiteleri Nurculara teslim etmek de bu stratejinin parçasıydı...
Mahalle baskısı hortladı!..
Urfa, Siirt, Mardin, Diyarbakır, Adıyaman gibi 12 Eylül öncesinin çağdaş kentleri, 1984’ten itibaren uygulanan teröre karşı din stratejisinin ardından gericiliğin merkezlerine dönüştürüldü.
Oralarda artık ne sinema vardı ne de tiyatro!.. Ne içki içilebilecek bir restoran kalmıştı ne de bir TEKEL bayisi!..
Düşünebiliyor musunuz, 12 Eylül öncesi halkevlerinde maskeli baloların düzenlendiği Urfa; Alpaslan Karacan, Ziyaettin Akbulut ve Şehabettin Harput gibi valiler yüzünden türbanın ortaokullara kadar indiği bir kent haline getirildi!..
Üstelik Güneydoğu’da mahalle baskısı öylesine büyük boyutlara ulaşmıştı ki, bir tarikat ya da cemaat üyesi olmayanın o kentlerde yaşaması neredeyse olanaksız hale gelmişti!..
Devlet yalnızca bu yeşil kuşak projesini uygulamakla yetinmedi. Haklarında “dinsiz” propagandası yürütülen PKK’lilere karşı bir yandan dinci sermaye pohpohlandı diğer yandan Hizbullahi yapılanmalar piyasaya sürüldü!..
Yani İçişleri Bakanı’nın bugünlerde yeniden uygulamaya sokacağı stratejinin ilk etabı o günlerde tüm boyutlarıyla devreye konuldu! Hizbullah’ın askeri ve siyasi güç kazanması için kaçak Kuran kurslarının sayısı on binlere ulaştı. Devletin Diyanet’i camilere giremedi, radikal dinci örgütlerin militanları silahlı imamlara dönüştürüldü.
Bakanın itirafı!..
Terörle mücadeleyi açılım safsatalarıyla yüzüne gözüne bulaştıran AKP iktidarı, devletin birçok birimini imam ve vaizlere, tarikat ve cemaat müritlerine teslim ettiği yetmezmiş gibi teröre karşı yeniden tarikat silahını kullanmaya hazırlanıyor.
AKP’nin Kızılcahamam kampında terör ve Kürt sorunu ile ilgili bakanların sunuşunun ardından söz alan AKP Sivas Milletvekili Osman Kılıç, “teröre karşı manevi önlemlerin arttırılmasını” istemiş!.. Kılıç, Bakan Atalay’a, “terörle mücadelede manevi önlemlere ağırlık verilmeli” şeklinde öneri sunmuş!
Bakan Atalay da “manevi önlemlerin zaten alınmakta olduğunu” itiraf etmiş!..
Atalay, “Diyanet’in teröre karşı vaaz hazırlığı yaptığını Doğu ve Güneydoğu’da imam-hatip liseleriyle Kuran kurslarının sayılarının arttırılmasına yönelik olarak çalışmalar yapıldığını” açıklamış.
Türkiye’de 2002 yılında 71 bin 100 olan imam hatip öğrenci sayısı 2009-2010 döneminde 198 bin 581’e ulaşmasına rağmen...
2002-2003 döneminde 3 bin 852 olan resmi Kuran kursu sayısı, bu yıl 8 bin 689’a çıkmasına rağmen...
2002’de 118 bin 335 olan Kuran kursu öğrenci sayısı ise 2009-2010 döneminde 297 bin 247’ye yükselmesine rağmen...
Kaçak Kuran kursu sayısı 60 bini aşmasına rağmen… Ve de tüm bu birimlerin büyük bölümü Güneydoğu’da olmasın rağmen AKP iktidarı durmuyor!..
Terörle mücadelede din olgusunun öne çıkarılması projesi, 1984’ten Hizbullah’ın çöküş sürecinin başladığı 2000 yılının ocak ayına kadar aralıksız uygulandı...
Terör bitti mi; hayır... Terör örgütünün gücü mü azaldı?... Hayır... PKK geri adım mı attı?.. Hayır...
Tam aksine uygulanan bu strateji, radikal dinci terör örgütlerini doğurdu!.. Bu strateji Güneydoğu’da 10 yıl sürecek ve yüzlerce insanın ölümüne yol açacak PKK-Hizbullah savaşını yarattı...
Pilot bölge hedefi!..
Tarikat ve cemaatler yaşamın tüm alanlarında egemen oldu; üniversiteler, camiler, Kuran kursları, öğrenci yurtları ve tüm bürokrasi dini siyasete alet eden gerici örgütlenmelerin eline geçti!..
İnsanlar tespihi bırakıp tetiğe sarılan radikal dinci gruplar yüzünden sokağa çıkamaz hale geldi, bölge turizmi çöktü, yurttaşlar hızla batıya göç etti, yatırımcılar yöreden kaçtı, Güneydoğu insanların geçmekten çekindiği bir coğrafyaya dönüştü!..
PKK ise uygulanan bu stratejiye karşı muhafazakâr kurumlaşmaya gitti, kendi imamlarını örgütledi, dinci örgütlerini yapılandırdı ve bölge yanlış stratejiden kaynaklanan kaotik bir alan haline geldi...
Devlet teröre ya da Kürt sorununa karşı din istismarının geçmişte hiçbir işe yaramadığını bile bile yanlış bir adım daha atmaya çalışıyor. Oysa terör ve gericilik kıskacında çöken Güneydoğu, eğitim ve öğretimin yaygınlaşması için çağdaş sosyo-ekonomik müdahalelere gereksinim duyuyor.
Feodalitenin sosyal gerginliği, tarikatların gericiliği körüklediği bir coğrafyada AKP’nin ne yapmaya çalıştığı ortada... İktidar partisi bürokrasi ve yargıya müdahalelerle bir din devleti oluşturmayı hedeflerken Güneydoğu’yu pilot bölge haline getirmek istiyor!.. Mesele bu kadar nettir!..
MEHMET FARAÇ, Cumhuriyet, 22 EKİM 2010
mfarac@cumhuriyet.com.tr - http://www.mehmetfarac.com