Aleviler “oy deposu” değildir
Hikmet Bila
25 Kasım 2009
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, dünkü grup toplantısında “Dersim” tartışmaları konusunda kesin tavrını kesin ifadelerle ortaya koydu ve Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen’le Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu’na sahip çıktı. Sadece iki yöneticisine sahip çıkmakla kalmadı, Alevilere de sahip çıktı.
Doğru da yaptı.
Çünkü, CHP’nin iki yöneticisi kaç gündür siyaset ve medya çevrelerinden yaylım ateşine tutuluyordu. O kadar acımasız, o kadar haksız bir bombardıman yapılıyordu ki, sanki 1937-1938’de yaşanan olaylardan Öymen ve Kılıçdaroğlu sorumluymuş gibi bir hava yaratılıyordu.
Gerçek amacın bu iki siyasetçi üzerinden CHP’yi yıpratmak ve Alevi kesimle bu partinin arasını açmak, Alevi oylarına yön değiştirtmek olduğu açıktı. Baykal, bu oyuna karşı tavır koydu.
***
“Dersim” de o yıllarda gerçekte neler oldu? Ayaklanmanın elebaşı Seyit Rıza ve yandaşları kimdir? Ne istiyorlardı? Alevilerin bu isyandaki rolleri nedir, ne kadardır? Bu ayaklanma bir Alevi isyanı mıdır? İsyanın bastırılması, Alevilere katliamı mı amaçlıyordu?
Bu soruların cevaplarıyla ilgili en küçük bir bilgisi bile olmayan kalemşorlar, günlerdir Alevi kesimi kışkırtmak için ellerinden geleni ardlarına koymadılar. Kimileri, Güneydoğu’da yaşanan dış bağlantılı isyana destek bulmak için, kimileri Alevi oylarına göz diktikleri için, kimileri laf ola beri gele cinsinden kampanyalar düzenlediler. Belki de hepsinin ortak noktası cehaletti. Kulaklarına üflenen propaganda malzemesiyle boylarından büyük siyaset yapmaya kalkıştılar.
Cehalete ve art niyete dayalı kampanyalar, ne kadar geniş ne kadar ısrarcı olurlarsa olsunlar, çok geçmeden balon gibi sönerler. Çünkü, adı üstünde, cehalete ve art niyete dayanırlar ve tarihi çarpıtarak bugün için çıkar sağlamaya yöneliktirler. Yalancının mumunun ne zamana kadar yandığı bellidir.
***
Akılları sıra Alevi kitleleri duygu sömürüsüyle kandıracaklarını sandılar.
Olmadı. Zaten olamazdı. Çünkü Alevilerin cehaletle ve art niyetle kan uyuşmazlığı vardı.
Aleviler hangi partiye yönelir, kime oy verir bilemem ama, onların Cumhuriyet’le, Atatürk’le, insan haklarıyla, kadın-erkek eşitliğiyle, insan ve Allah sevgisiyle derdi olanlara yönelmeyeceğinden yüzde yüz eminim.
İzmir Emniyet Müdürü’nün uyarısı
DTP’nin olaylı “İzmir çıkarması” ve sonrasındaki tavır ve sözler, “açılım” ın nasıl bir mecraya doğru aktığını gösteriyor. DTP liderlerinin eylemleri ve kullandıkları dil sağlıklı ve sağduyulu bir yaklaşımı yansıtmıyor.
PKK’lı grubun sınırdan girişi sırasında Habur’da yarattıkları “zafer havası” nı, İzmir’in de adeta “gözüne sokmak” istercesine yapılan gövde gösterisi… PKK’lı kıyafetleri giydirilmiş çocukların önde yer aldığı konvoylarla İzmir caddelerinde kornalar çalarak turlar atılması sağduyu ile bağdaşıyor mu? DTP konvoyunun uğradığı taşlı sopalı saldırının savunulacak tarafı yok ama, DTP liderlerinin, bu saldırıyı öne çıkaran konuşmaları kendi kışkırtıcı hareketlerini gizlemeye yetmiyor.
Daha vahimi, olaydan sonra DTP liderlerinin kullandığı dil. Genel Başkan Ahmet Türk’ün Baykal ve Bahçeli’nin de isimlerini vererek, siyasi parti liderlerinin Güneydoğu’da saldırıya uğrayabileceklerini ima eden sözleri… DTP milletvekili Hasip Kaplan’ın, İzmir’de PKK değil DTP bayrağı taşındığını anlatmak isterken, “Başbakan kafayı yemiş, (DTP bayrağını) onun gözünün içine sokacağız” ya da Aysel Tuğluk’un “Kürtler de yarın Diyarbakır’a kimseyi sokmazsa ne olur?” şeklindeki sözleri de öyle yapıcı bir dili yansıtmıyor.
“Açılım” ın “açılımcı” ların kontrolünden çıkmakta olduğu görüntüsü kaygıları artıran bir görüntü.
Bu kaygıyı İzmir Emniyet Müdürü Ercüment Yılmaz’ın sözlerinde bulmak mümkün. DTP’lilerin İzmir’deki gövde gösterisi ve çıkabilecek olaylarla ilgili hazırlıklar konusunda bilgi veren Yılmaz şöyle konuşuyor: “Önceden haberimiz vardı ve tedbir aldık. Almasaydık, oradan ölü çıkardı” (Milliyet, 24 Kasım 2009).
“Ölü çıkardı” yeterince ürkütücü bir söz ve ciddiye alınması gereken bir uyarı değil mi?
Herkesten önce siyasetçilere yapılmış bir uyarı… Bütün siyasetçilere…
Kaynak