
2008 Kasımında Amerikalılar için bir ilki gerçekleştirecek seçimler yapılacak. Demokratların adayı kazanırsa ilk kez Afrika kökenli, zenci bir Amerikalı; Cumhuriyetçilerin adayı seçilirse de ilk kez bir kadın Amerikalıları yönetecek konuma gelmiş olacak. Biri Başkan, öteki Başkan Yardımcısı olmasının çok büyük bir farkı ortaya çıkarmayacağını söyleyebiliriz. Çünkü ABD Başkan Yardımcısının olağanüstü durumlarda Başkanlık görevini yürüteceği gerçeği ve olasılığı ortada. Türkiye ve dünya için Başkanlık seçiminin önemi ise çok açık. Çünkü Başkan Bushun fütursuzca yürüttüğü agresif Amerikan dış politikasının dünyada yol açtığı sorunlar ve buna karşı doğan tepkiler giderek artıyor.
McCain mi Obama mı?
Bir tarafta Cumhuriyetçi bir Başkanın partisinden aday olup bu Başkanın günahlarını da sırtında taşıyacak 72 yaşında bir aday olan Arizona senatörü John McCain; öte tarafta, değişim sloganıyla ortaya çıkan siyah, Afrika kökenli, genç bir Demokrat aday olan Illinois senatörü Barack Hüseyin Obama. Her ikisinin de avantajları, dezavantajları var. Her ikisi de ciddi bir önseçim geçirmiş, tahminlere çok da fazla uymayan bir şekilde partilerinden Başkan adayı seçilmişlerdir.
McCain, çok deneyimli bir politikacı, 20 yılı aşkın bir süredir Senato Silahlı Kuvvetler Komisyonunda görevli. Bu ve bunun gibi deneyimleri McCaini, yeniden Soğuk Savaşı hatırlatan bir döneme yelken açan dünyamızda Amerikalılar açısından gerekli kılacak gibi görünüyor. Siyasi ve askeri deneyim sahibi McCainin kişiliği ise orta sınıf, gelenekçi, klasik Amerikalı tipine oldukça uygun görünüyor. Çünkü üç nesildir Amerikan Ordusuna hizmet eden bir aileye mensup. Vietnam Savaşında esir düşmüş, babasının Pasifik Filosu Komutanı olması nedeniyle Vietnamlıların kendisini serbest bırakmaları önerisini Hapisteki arkadaşlarımı terk edemem sözleriyle reddetmiş ve beş yıl esir kalmış bir Deniz Albayı. Bu geçmişi onu orta sınıf, klasik Amerikalılar nezdinde popüler yapmış. Bu özellikleri onun iyi bir Başkan olacağına dalalet olmasa da, kendi çıkarlarının ötesinde, ülkesinin çıkarları için çalışacağı vaadini destekleyecek bir husus. Arizon Senatörü olan McCainin dünya siyasetini çok iyi bilmesine karşın ekonomiden anlamadığı konusundaki eleştiriler ise yumuşak karnının ekonomi olduğunu ortaya koyuyor.
McCainin en büyük avantajının devlet ve özellikle dış politika olduğu ve bunun, Başkan Bushun bütün günahlarına karşın onu Obama ile dişe diş, hatta son günlerde öne geçiren bir mücadele içerisine sokacak bir şans yarattığı hususu da önemli. Çünkü ne zaman dünyada önemli bir olay olsa McCain seçim anketlerinde puan kazanıyor. Nitekim Aralık 2007de Benazir Buttonun suikasta kurban gitmesi McCaini New Hampshire ön seçiminde öne geçirmiş; yine Rus-Gürcü Savaşı da McCaine puan kazandırmıştı. McCainin muhafazakar Amerikalılar için önem ifade eden kürtaj, homoseksüel evlilikleri konusunda Başkan Bush kadar katı olmaması ve İranın nükleer silahlanmasına karşı daha kararlı bir duruş sergileyebileceği gibi hususlar da McCaini, değişim vaat eden Obamaya karşı şanslı hale getiriyor.
Konu Başkan Yardımcısına geldiğinde de McCainin Alaska Valisi Sarah Palini bu koltuğa aday göstererek ortalama Amerikan toplumunu memnun edebileceği bir seçim yaptığı söylenebilir. Hilary Clintonı kadın olduğu için Başkan olarak görmek isteyen Amerikalı seçmenlerin oylarını Palinden yana kullanma olasılıkları da söz konusu. Ayrıca Palinin saldırgan ve girişimci yapısı ile petrol eyaleti olan Alaska nedeniyle enerji bağımsızlığı konusundaki fikirleri Palini seçmenler nezdinde cazip hale getiriyor. Yine Palinin askere alınan oğlunu Iraka savaşa göndereceğini açıklaması da vatanseverlik örneği sayılıyor.
Ve Obama gerçeği
Bill Clinton gibi genç, karizmatik ve zeki olduğu söylenen Barack Obama yine Clinton gibi devrimci ve dış dünyaya daha toleranslı bir yaklaşımı olan kişiliği ile değişime aç Amerikalıları cezp etmiş durumda. Obamanın bu avantajları kullanabildiğini söylemek mümkün. Yeni Amerikan düzeninin öngördüğü medeniyetler arası ittifak ve diyalog söylemlerine çok yakın ve onun temsilcisi olan Obama, ayrıca Müslümanlık, Budizm, Katoliklik ve Protestanlıkla hayatının çeşitli devrelerinde ilgilenmiş, tam olarak hangi dine mensup olduğu ise meçhul. Dış dünyayı siyasal yaklaşım ve deneyim açısından çok tanımasa da sosyal açıdan tanıyor. Çocukluğunun bir bölümünü Endonezyada geçirmiş, biyolojik babası Kenyalı bir Müslüman, annesi Kansaslı bir beyaz. Harvardda hukuk okumuş ve idealist bir toplum gönüllüsü olarak biliniyor. Obamanın bu olumlu özelliklerinin yanı sıra avukatlık konusundaki başarısının sorgulanır olması, Kongrede hiçbir kanun teklifi vermemiş olması veya komisyon çalışmalarında etkin olmaması ve deneyimsizliği muhaliflerce vurgulanmakta. Muhaliflerce Bir bakkal dükkânını bile yönetemez sözleriyle eleştirilen Obamanın genç ve değişimden yana beyaz Amerikalılar ile siyah Amerikalıları arkasına almış olması onun avantajıysa da, özellikle mavi yakalı beyaz Amerikalılar ile yaşlıların ve Hispaniklerin Obamaya mesafeli olmaları Başkanlık yarışının zorlu geçeceğinin işareti.
Obamanın Irak konusundaki çelişkili söylemleri ise Amerikan halkının Obama hakkındaki düşüncelerini etkileyebilecek bir faktör olarak değerlendirilebilir. Esasen Obamanın dış politika konusundaki deneyimsizliğini telafi etmek için kendisine Başkan Yardımcısı adayı olarak seçtiği Dalawere Senatörü Joseph Bidenın ise deneyimine karşın Başkan seçilmesi durumunda Obamanın deneyimsizliğini ve açıklarını nasıl kapayacağı tam bir muamma. Joseph Bidenin Türkiye düşmanlığı ise üzerinde durulması gereken bir husus. Yıllardır Amerikan siyasetinde Kongre üyesi olarak görev almış olan Bidenin fanatik bir şekilde Yunan ve Ermeni taraftarlığını sürdürmesini anlamak olası değil. Clinton döneminde senatör olarak Amerikan kurumsal yönetimini Türkiye ile ilgili olarak Sözde Soykırım konusu dışında fazla etkileyememiş olan Bidenin, Başkan Yardımcısı olması durumunda çok daha etkin bir konumda bizi rahatsız edebilecek uygulamaları ele alabilecek olması Türkiyenin işini çok zorlaştıracaktır.
Hal böyle iken bugüne kadar Ermeni ve Rum yandaşlığı göstermeyen ve Türkiye ile ilişkilere önem verdiği düşünülen deneyimli politikacı McCainin de kıran kırana geçen seçim mücadelesinin bu son günlerinde Rum ve Ermeni oylarına göz diktiği anlaşılıyor. Çünkü Senatör McCain geçtiğimiz hafta verdiği beyanat ile Türkiye'nin Fener Rum Patrikhanesi'nin ekümeniklik statüsünü tanıması çağrısını yapmış ve ayrıca Başkan George Bush'a gönderdiği bir mektupla da Heybeliada'daki Ruhban Okulu'nun açılması için Türkiye ile çalışılması gerektiğini savunmuş olması üzerinde önemle durulması gereken bir husus. Çünkü bu gelişme, eğer John McCain seçilir ve bu düşüncelerini iktidarda tatbikata sokarsa Türk-Amerikan ilişkilerini daha da bozacağı gibi Orta Doğu ve Kafkaslardaki dengeyi de ciddi ölçüde etkileyecektir.
Ali KÜLEBİ - TUSAM Ulusal Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi Başkanvekili / 13.10.2008
