Analarımız, Anadilimiz, Şehitlerimiz

Analarımız, Anadilimiz, Şehitlerimiz

İletigönderen Feza Tiryaki » Prş Nis 12, 2012 11:31

ANALARIMIZ, ANADİLİMİZ, ŞEHİTLERİMİZ


Bizim kültürümüzde ana önde gelir. Bir kalabalığı anlatacak olsak, baba ana günüydü der miyiz? “Ana baba günü” der çıkarız. Çalışmayan çocuk, “ana baba eline bakar. “ Anayı başta söyleriz. Kurnaza, “anasının gözü” denir de, babasının gözü denmez. “Analı kuzu” sözü anne bakımıyla , ilgisiyle, sevgisiyle büyüyen, el üstünde tutulan çocuklara denir. Babalı kuzu denildiğini duyan var mı, anası ölmüş bir çocuğa? Çok sözümüz ana köküyle başlar. Anayurt, Anavatan, Anadolu, anadil, anabilim, anayol, anadal, anagiriş, anafikir, anadüşünce, anakonu, anadamar, anabölüm, anayemek, anaçizgi…

Resim
Resim

Herkesin yaşamında en önemli kişi anasıdır. “Ananın bastığı yavru incinmez,” sözü, ananın çocuğuna karşı olan sonsuz sevgisini, koruma içgüdüsünü anlatır. Yavrusuna bilerek zarar vermeyeceğini söyler bu söz. Çocuklar da bunu bilirler, anneden gelen bir acı söz, bir uyarma kendi yararları içindir. “Ananın vurduğu yerden gül biter,” sözü boşuna mıdır? Buradaki vurma, yanlış anlaşılmasın, sözün göndermeli (mecaz ) anlamındadır, analar çocuğuna doğruyu söyler, evlâdının iyiliğini ister, anlamında… Kendi zayıflığını, zavallılığını saklamak amacıyla, sözle başaramadığını kaba güç kullanarak başarmak isteğinden doğan, eğitimsizlikten doğan dövmek değildir burada sözü edilen vurma…

“Kadınanalar” bizim toplumumuzun değerlerinden doğmuştur, bize hastır. “Yaş yaşamış, bilge kadın” anlamına gelir bu söz. Sözü dinlenen, sözüne güvenilen, deneyimli, güngörmüş, bilgili kadın… Özellikle köylerimizde derde düşen, başı sıkışan, kadınanaların kapısını çalar. Öğüdünü alır. Hastaysa doğal yollardan neler yapabileceğini öğrenir.

Herkes için de anneleri, büyükanneleri birer kadınanadır. Saygıyla anılır, sevilirler…

Annesini yadsıyana, beğenmeyene, “… kabuğundan çıkmış, kabuğunu beğenmemiş, "derler…

Gelip geçen acımasız yıllar için de, “Anan güzel idi, hani yeri, baban zengin idi, hani evi?” diye sorarlar…

Kızların analarına benzeyeceğini, analarının görgüsüyle yetişeceklerini de şu söz bir güzel anlatır:

“Anasına bak, kızını al, kenarına bak, bezini al…”

Kişiyi en çok seven onun anasıdır:

“Ana gibi yâr, Bağdat gibi diyâr olmaz.” Buradaki yâr, seven, sevgili anlamında. Bağdat ise eskinin en güzel kentlerinden birinin adı… Masal kenti… Günümüzde yayılmacıların yağmaladığı, yokettiği, tarihte çok adı geçen bir destansı kent…

*

Anadil, başka diller türetmiş dil demektir. Türkçe bir anadildir. Anadili, anamızdan öğrendiğimiz dil. Bizim anadilimiz Türkçedir.

Dilimiz üzerine Atatürk çok incelemeler yapmış, çalışmalar başlatmıştır.Toplattığı 1. Türk Dili Kurultayında, (1932) ” Türk Dili, başlıca dünya dillerinin anasıdır” denmiştir. Atatürk Türk dilini Sümerceye kadar dayandırıyordu.

Türk Dili’nin en önemli özelliği dilbilgisiydi, Türkçe dilbilgisinin güzelliği, düzgünlüğü, sağlam yapısıydı… Atatürk, kurduğu Türk Dili Tetkik Cemiyeti’nin yapacağı dil çalışmalarıyla, “Türk dilinin, bu zenginliğini ortaya çıkarmak, onun, dünya dilleri arasında kendi değerine yakışır bir yüksekliğe erişmesini sağlamak istiyordu. "Atatürk, şöyle diyordu:

“Türk dili geçmişte bütün güzel özellikleri taşımaktaydı. Sonraki yöneticilerin yanlış tutumu ile, bu güzel dil, sahipsiz kalmış, kapıları, yabancı sözlere ardına kadar açılmıştı…”

Tarihte Türklerin güçlü oldukları zamanlarda Türk dili de üstün olmuş, zayıfladıklarında Türk dili sahipsiz, kimsesiz kalmıştır… Tıpkı bu son yıllarda başımıza gelenler gibi…

*

Hem anamız, hem anadilimiz saldırı altında.

Eğitim sistemindeki son değişiklikler, anaları Türk anası olmaktan çıkaracak. İkinci sınıf insan olacak kızlar. Çalışmayacak, üretmeyecek, eve kapanacak… Toplumda yeri olan, söz sahibi, yer sahibi, iş güç sahibi, bilen, sorgulayan, öğrenen, okuyan, erkeklerin çalıştığı bütün mesleklerde çalışan analar tarihe karışacak…

Anadilimiz Türkçemiz, dünyanın en büyük dördüncü dili, küçük toplulukların konuştuğu yerel ağızlarla bir tutulacak, Türk diline yerel ağızların seviyesinde bir dilmiş gibi davranılacak…

Bunların olacağı belli. Gidilen yol, yolun sonu iyice görünüyor. Şimdi sorsanız çevrenizdekilere, annenizi seviyor musunuz, diye. Kim sevmem diyecek? Hiç kimse.

O halde bu yaptıklarımız ne? Bu gidişimiz ne? Bu durumumuz ne?

En beğenmediğiniz bile anasına hayattaysa saygı gösterir. Bilir ki kendisi o anadan bir parçadır. O ananın eseridir, iyi yönüyle de, kötü yönüyle de…

Analarını kaybedenin bir eli, bir organı kopmuş gibidir. Ölüm eğer sırasıyla gelmişse, herkes anasının öldüğünü görür, o acıyı yaşar. Yaşamı boyunca da unutamaz…

Önceki gün dünyaca ünlü bir bilim adamımızın annesinin cenaze töreni vardı. Bir katil, bir eli kanlı soyguncuymuş gibi tutuklu yargılanan, eli ameliyat bıçağından başka bıcak görmemiş bir bilim insanı. Annesinin cenazesine katılmasına çevresinde onlarca asker kontrolüyle izin verilmiş. Ünlü hekimimiz, yaşarken helâlleşemediği anasını tabutta görünce fenalaşmış… Anası oğluna hasret gitmiş…

Gülderen öğretmen de okumuş bir ana. Oğul yetiştirmiş, askere göndermiş. Jandarma Üsteğmen Ahmet Ozan Şarlak. PKK kurşunuyla hayatını kaybetmiş. Annesi parmak sallarak, PKK destekçisi vekillere de seslenerek oğlunun hakkını istiyordu. Hesap soruyordu:

“Bunun kanını alacaksınız! Diyeceksiniz ki: Gülderen Ana, aha senin kanını aldık! Aha senin çocuğunun katilini bulduk!”

Amasya’da mayınla tuzak kurularak , mayınlı pusuda araçları parçalanarak öldürülen Jandarma Er Murat Erdem ve Jandarma Astsubay Osman Cantürk Göl, geride analarını, çocuklarını, sevdiklerini bıraktılar. Murat Erdem’in anası, Sare Ana,” Yavrum garip gittin, garip geldin!” diye ağıt yakmış köylerinde.

Murat Erdem’in ardından beş bin, Osman Cantürk Göl’ün ardından on bin, Ahmet Ozan Şarlak’ın ardından cenazede yirmi bin kişi yürümüş…
Gönül ne işlerse dil onu söyler.

Analarımızdan söz edeceksek şehit analarından söz etmeden olur mu? Bunların yanında timsah gözyaşı döken kadınlar da var içimizde. Uludere’de PKK’ya kaçakçılık yaparken yanlış ihbarla öldürtülenlerin yakınlarını Meclis’e getirip konuşturmuşlar. Amasya’da PKK tuzağıyla şehit olan iki askerimizi görmezden geldiler bazıları. Onları görmeyip aylar önce PKK izniyle sınırda kaçakçılık yaparken, yanlışlıkla öldürülenlere yanıyordu, şimdi olmuş gibi gözyaşı döküyordu bu PKK’yı seven vekiller… Bazı yazarlar zaten hiç görmedi Amasya şehitlerini. Aynı gün olan olayları alt alta sıralamış bir eski yayın yönetmeni, bilerek isteyerek okuttukları en çok okunan haberi yazmış da, Amasya şehitlerini anımsamamış bile. “Sen ağlama”cı bir kadın şarkıcı da arkadaşına gözyaşı döküyordu aynı gün. Şehitlere de yanın biraz değil mi? Gencecik ana kuzuları vatan görevlerini yaparlarken can verdiler… Yaş yaşayamadılar, sizler gibi gün göremediler…
Resim
İstediğinize ağlayınız ama vatan için can verenlere de yansın yüreğiniz. Terör örgütünü lânetlesin diliniz! Kanını sorsun o suskun diliniz bu evlâtlarımızın! O bomboş bakan cam gözleriniz görmeyi öğrensin, içinde kaldıysa bir parça insanlık, o insanlık kırıntısı pırıldasın…

Bir yanda analarımız öksüz…

Bir yanda anadilimiz…


Dilini eşek arıları soksun dedikleriniz devletin televizyonunda program yapıyor. Bu işten para kazanıyor çuvalla… Kendi bilmiyor, bilmediği dilimizi öğretiyor, konuşuyor:

“Süper! Süper! Harika! Harika! Huuuiii…

Bravo süpersiniz! Süper! Huuiiii…Vauvvv…"

Ekranlarda yarı çıplak giyinmiş kadınlar hamamda gibi geziniyorlar… Bir yanda ise sıkı sıkı boğazına kadar sarılıp sarmalananlar…

Bir yandan Araplaşıyoruz. Bir yandan Amerikanlaşıyoruz…Türk töresi, Türk anası saldırı altında…

Türk diline saldırıyorlar… Dil bilmeyen boyalı çıplak güzeller, kadınanaların yerlerinde…
Resim
Yine dil bilmeyen, eskinin ağdalı Arapça, Farsça sözleriyle konuşmaya çalışan Osmanlı taklitçileri baş göz yarıyorlar… Tarzanca konuşanlar her yerde!

Biri iletide şöyle yazmış: “Thank you canım! Çok naziksin.”

Türk Dili İngilizce denilen, ağzı yaya yaya konuşulan, bizimle yakın uzak hiçbir ilgisi olmayan bir yayılmacı dilinin etkisinde. Sarılmış, kuşatılmış, içi kemiriliyor…

Arapça orada tetikte bekliyor. On binlerce ilahiyatçı atanacakmış okullara. Kur’an öğretmek numarasıyla eğitim dilimiz hem Arapça hem de İngilizce olacak… Yerel ağızlar ortada tetikte…

Sıranın kendilerine gelmesini beklemedeler…

Şehitlerimiz bizi bağışlamayacak…

Yıl uğursuzun…

Feza TİRYAKİ, 12 Nisan 2012

Ek: Bu yazıyı tam gönderiyordum ki yine gazetelerin üst köşesinde, zor görünen bir yerde, küçücük bir başlıkta, "Uluderede çatışma iki asker şehit" yazısı gördüm. Düşman uyumuyor. Uyuyan, uyutulan biziz...
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1012
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x