ANIT HEYKELDEN İHANETİN TAŞINA

ANIT HEYKELDEN İHANETİN TAŞINA

İletigönderen Feza Tiryaki » Pzr Ağu 17, 2014 20:26

ANIT HEYKELDEN İHANETİN TAŞINA
Resim


İlk Atatürk heykelimiz (yontu), en görkemlisi Samsun’dan:
Atı şahlanmış, üstünde, eli kılıcına uzanmış ulusun kahraman komutanı.
Avusturyalı heykelci (yontucu) 1925 yılında tanımış Atatürk’ü, Ankara’da çiftlikte.
Konuşmuş, tanışmış, O’nu izlemiş, beden devinimlerini kafasına çizmiş.
1928 yılında Samsunlular, deniz kıyısına koyacakları,
Samsun’a çıkışı anlatan, Atatürk’ün at üstünde heykelini istemişler ondan.
1931’te bitirmiş heykeli sanatçı, yurda getirmiş, bir yıl sonra açılışında şunları demiş:
“Bu heykel, verilen savaşın simgesi olduğu gibi, barış ve insanlık savaşımının da simgesidir!
Burada, O’nun yurdu kurtarma azmini, çelikten sert yüksek ruhunu gösterdim.
Bu yüksek ruhla bağımsızlığı kazandırdı, son hedefi yarattığı eseri korumaktı.”

*
Bu heykel dört metre yetmiş beş santimetre yüksekliğinde,
Dört metre on santimetre yüksek bir kaide üzerindedir.
Heykelin kaidesinde bir yanda iki kolunu açmış, “Mareşal Atatürk” kabartması,
Önünde yere çömelen, ellerine sarılmış Samsunlular.
Diğer yanda, kıyıya yanaşmış bir küçük tekne, tekneden cephane taşıyan Türk halkı resmedilmiştir.
Heykeldeki tanıtım bilgi yazıları şöyledir:
“Vatanda Millî Mücadele’ye (Kurtuluş Savaşı) başlamak için Gazi, 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’a çıktı.
Bu heykel Samsun Vilayeti halkı tarafından 29 Birinci Teşrin (Ekim) 1931 tarihinde dikildi.”

*
Aynı heykelcinin heykelidir Ankara Ulus’taki Zafer Abidesi adlı Atatürk Anıtı, Afyonkarahisar Zafer Anıtı.
Sarayburnu’ndaki Atatürk heykeli, Konya Atatürk heykeli de aynı sanatçıdandır.
O yılların heykelleri, Etnografya Müzesi önündeki atlı Atatürk Heykeli, Taksim Atatürk Anıtı,
Sıhhiye’deki Mareşal Atatürk, başka bir yabancı sanatçının eseridir.
Dinsel baskılardan yontu sanatçısı yetişmemiş olduğundan ülkemizde,
İlk yabancılar yapmıştır heykelleri, kabartma resimleri…
Sonra o ilk yıllarda devlet, yurtdışına nice sanatçı göndermiştir.
Okusunlar, yetişsinler, yazsınlar, çizsinler, göstersinler, öğretsinler diyerek…
“Hiçbir heykel, Atatürk istedi diye dikilmiş değildir.
Atatürk heykelleri, illerin, belediyelerin, derneklerin, ya da gazetelerin istemesiyle,
Onların ön ayak olmasıyla yaptırılmıştır.” der Turgut Özakman,
Kafa karıştıran hainlere yanıt verirken, Çılgın Türkleri anlatırken…
Ulus’taki Atatürk Heykeli’nde Atatürk (1927), Sakarya adlı atı üstündedir.
Dört ayağı da yere basan bir atın üstünde durur Atatürk,
Önde, yanlarda iki Mehmetçik, arkada mermi taşıyan Türk kadını.
İktidarın belediyesi bu heykeli 2002’de, sözde koruma amaçlı temizlemeye kalkışmıştı.
Aslını güzelliğini bozmuştu, bilerek gülünç etmişti, yaldızlamıştı sarıya.
Gazetelere düşmüştü, anıta sinsice yapılan bu çirkin saldırı.
Yurdumuzun dört bir yanında, Kurtuluş Savaşı’nı anlatan Atatürk heykelleri, Atatürk anıtları…
Birlik, beraberlik anlatan, Türk ulusunu simgeleyen koca anıtlar.
Türklük tarihinde Orhun anıtları, Türklerin diktikleri dikilitaşlar, taş anıtlar…
Her biri bir yiğitliği, destanı anlatan anıt heykeller…

*
Okullarımızda, kamu binalarında, önünde bayrak çektiğimiz,
İstiklal Marşı okuduğumuz Atatürk heykelli, Atatürk büstlü (bedenin göğüsten yukarı kısmı, başı) köşeler, alanlar…
Anıtkabir’de, Kurtuluş Savaşı simgesi heykel grupları, kabartmalar…
Türk devrimlerinin görüntüleri, taşa, duvara yazılı Atatürk’ün özlü sözleri…
24 Türk boyunu anlatan yirmi dört aslanlı (Anadolu Hitit Aslanı), aslanlı yol…
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu, yüce Önder’ini, kahramanlarını tanımak,
Geçmişini unutmadan yetişen kuşaklar yetiştirmek,
Gözlerle gönüllere yerleşmekti, bunların yapılmasının nedeni…

*
Heykel (yontu) taş, maden, ağaç, kil, alçı gibi şeylerden biçimlendirilerek yaratılan eserdir.
Anımsatmak, unutturmamak, kahramanlığı duyurmaktır heykel dikmenin amacı.
Görende saygı duygusu yaratmak, insanlığı, önünde selâma durdurmak.
Yabancı ülkelerin de heykelleri var, kahramanlarının heykelleri, zaferlerinin simgeleri…
İlk çağlarda, yalnızca tanrıların heykeli, yapılara eklenen, yapılardan ayrı heykeller vardı…
Sonraları yapılanlarda, halk kahramanları, önder kişiler, gücü anlatan türlü motifler…
Bir aşağılık hareket, eylem, iş, ihanet, katliamın heykeli yapılmamıştır!
Heykel, gösteriş demek çünkü, anlatılanı canlısına benzetme, tüm boyutuyla simgeleme…
Görkem, gösterme, göreni etkileme, kendine hayran etme…
Bakanda yüce duygular uyandırma, başı saygıyla eğdirme, ufku yüceltme…

*
Utanç anıtları da vardır pek az ülkede, geçmişin hatalarından ders alınsın diye…
Heykeli, güçlü devlet, devletinin gücünü gösteren kahramanları için yaptırır.
Askerine kurşun atanın, karakolunu basanın, bankasını soyanın,
Halkına zulüm edenin, kıyımcının heykelini yapmak insanlık tarihinde görülmemiştir.
Her devlet kendini bilir, kendini korur, kendine karşı duruşa izin vermez çünkü!
Devletine isyan edene, güvenlik gücüne kurşun sıkana, halkını öldürene, “Dur! der!
Devlet olmanın gereğini, her neyse yapar, eksik değil, fazlasıyla…
Yüce Türk Ulusu tarihi, zaferlerle, kahramanlarla, yüce davranışlarla doludur!
Şehit kanlarıyla kuruldu bu Cumhuriyet, kahramanların omuzunda yükseldi.

*
Türk kanı döken Asala Ermeni örgütünden sonra kuruldu PKK terör örgütü,
Bin dokuz yüz yetmiş dokuzun sonunda.
Bilenler, Asala örgütünün devamı bu, dediler, örgütün Türk Devleti’ni hedef aldığını söylediler.
Bin dokuz yüz seksen dörtte, silahlara sarılınca örgüt başı Öcalan’ın adamları,
Siirt’in Eruh, Hakkari’nin Şemdinli ilçelerinde, saldırıya geçtiler bir gece…
Güvenlik gücüne, devletin koruyucusu, düşmanla savaşacak ordusuna,
Türk askerinin karakoluna saldırdı eli silahlı bu güruh!
Başlarında bu “Korkmaz” dedikleri gözü dönmüş…
Askerlerimizin evlerine (lojman) saldırdılar, cephanelik bastılar, yetmedi bankaları soymaya kalkıştılar…
Süleyman Aydın şehit düştü, vatan görevini yaparken, nöbetteyken, biz uyurken…
Ağır yaralanan Astsubay Memiş Arıbaş, ikinci şehidimizdi, olaydan beş gün sonra can vermişti.
Onları vuranı unutmadı Türk milleti, adını hainler listesinin başına taşıdı.
İki yıl sonra aralarındaki anlaşmazlıktan Öcalan, tetikçisiyle bu Korkmaz’ı öldürtünce,
Burasını tam böyle anlattı gazeteci Murat İde Bengü Türk’te.
Sanıldı ki, hain, ettiğini buldu, hainler yerlerken bir birini, öcümüz de alındı.
Bu ilk baskın, bu kan dökerek devlete başkaldırış, önce önemsenmedi, halka duyurulmadı.
O günün Özal iktidarı olana aldırmadı, olayın üstünde fazlaca durulmadı.
Aynı gece hainler, iki ilçeyi bir süre işgal ettiler, minarelerden örgüt yayını yaptılar.
Korku, nefret saçtılar bölgeye, insanları sindirdiler.
Evlere baskınla, asker sivil öldürmekle, yaralamakla da, katilin kahramanı (!) oldular.
Sonra da Kuzey Irak’a kaçıp, kurtuldular.
Bu olay olana kadar örgütleri, iki yüz on üç vatandaşı, otuz askerimizi öldürmüştü.
12 Eylül 1980’de açılan davanın iddianamesinde, böyle sayılmıştı suçları.
Filistin, Lübnan, Suriye’de barınırdı terörün eli kanlı kadroları,
Şimdiki gibi Meclis’te değildiler, terörün örgütü vardı,
Siyasi partiye dönüştürülmemişti henüz bir kolları…
Cumhurbaşkanı adaylığına kadar gidebileceklerini,
Düzmece, korkutmalı, kandırmacalı, beyin yıkamalı, Atatürk Cumhuriyeti’nin adaysız bırakıldığı seçimde,
Yüzde ona yakın oy alacaklarını düşlerinde görseler hayra yormazlardı…
Açılımla bu kadar açılacaklarını, baştaki dinci iktidardan bu kadar yüz bulacakların nerden bileceklerdi,
Terörün kökünün kazındığı iki binli yıllardan önce?

*
İşte önceki gün, bu ilk toplu saldırının yapıldığı,1984 yılındaki kanlı baskının yıl dönümüymüş.
Türkiye Cumhuriyeti devletinden maaş alan, kendine milletin vekili denen,
Türkiye Büyük Milleti Meclisi’nin vekillerinden iki kişi de oradaymış:
HDP Diyarbakır milletvekili Nursel Aydoğan,
BDP’nin ad değiştiren partisi DBP’den ( Demokratik Bölgeler Partisi) eş genel başkanlar, Emine Ayna, Kamuran Yüksek.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin sözde seçilmişleri, ulusun vergisiyle, saçı bitmemiş yetimin parasıyla beslenenleri,
Bu kanlı günün anılmasına katılmışlar.
Terörist mezarlığına koşuşturmuşlar,
Bir kaide üzerine, elinde kanlı silahı, hainin cismini mezarlığa diktirmişler.

*
Derler ki, bu ihanete kimse ses etmezmiş.
“Korkmaz’ın heykeli dikildi” diye duyurmuşlar haberi, terör yanlısı, terörist yandaşı yayınlar.
Yurtseverler nasıl içleri kan ağlayarak bu olayı duyurdularsa,
Milliyetçi Hareket Partisinin başkanı da aynını yapmış.
Devlet Bahçeli, sorumsuz, görevi uyarmak olan bir dernek başkanı gibi konuşmuş.
İçimizden geçeni demesine demiş ama yalnızca demiş, sözle esip kükremiş:
“10 Ağustos’ta Erdoğan’a verilen her oyun PKK’ya gittiği örtülemeyecek bir gerçektir!
PKK heykelinin 10 Ağustos’tan sonra açılması şaşırtıcı görülmemelidir.
Erdoğan’ın yeni Türkiye’si, iflasın, inkârın, millî imhanın ta kendisidir!”
Şunları da demiş Devlet Bahçeli:
“Dünyanın hiçbir onurlu, millî ve medeni ülkesinde, teröristlerin hükümetçe kutsandığı,
Anıtlarla taltif edildiği (ödüllendirmek) ikinci bir ülke görülemeyecektir!
Erdoğan ve şer takımı; PKK’ya düğün bayram yaptırarak Türk milletini içten içe çürütmektedir.”
Sonra da tüyler ürperten, ulusu derinden yaralayan şu gerçekleri demiş:
“Kaybeden Türkiye’dir.
Mağlup olan (yenilen), ezilen, eziyet gören ve etnik kümelere haince dağıtılmak üzere olan Aziz Türk Milleti’dir!”

*
Bu kadar sözü herkes diyor, gören göz, düşünen beyin bunları herkese söyletiyor.
Ulusun seçilmişi, bir partisinin başkanı, yalnızca konuşmalı mı sizce?
Muhalefet dır dır etme yeri mi, olanları öykü anlatır gibi anlatmanın mı adı?
Hani nerede eylem? Nerede savcılara görevini söyleme, askerine duyurma?
Hani nerede bir söz, bir yaptırım?
Eli kanlı, eli silahlı hainin, katil örgütünün öldürttüğü katilin heykeli dibinde,
Utanmazca tören yapan Türkiye Cumhuriyeti’nin sözde vekillerine?
On bine yakın askerimizi öldüren,
On binlerce sivili, kadın erkek, genç yaşlı, çocuk bebek demeden kurşunlayan,
PKK terör örgütünün temsilcisi partinin adamını,
Cumhurbaşkanı adayı yaparlarken, neredeydi Bahçeli?
Demirtaş’ın değil miydi bu aşağıdaki sözler?
Uludere’deki kaçakçı cenazesinde: “Elli bin defa bu toprakları bombalayanlar,
Elli bin defa bu halkı katliamdan geçirenler bilsinler ki,
Bu toprakların adı Kürt…’dır, bu halk da Kürt’tür.”
Bu kafaya, sol aydın yakıştırması yapan zavallılar bile var ülkemizde.
Ilımlı İslamcı’ya kızıp, adayımız yok diye bu anlayışa oy verenler de olmuş.

*
“Heykelin dikilmesi, örgüt yanlısı yayın organlarında yer aldı!” deniyor.
Haber merkezlerine geçilen bu ihanet haberinde.
Devlete başkaldıran, cana kıyan terör örgütünün yayın organları yasalmış ülkemizde…
Ne yasa işliyor bunlara artık, ne caydırıcı bir güç kaldı önlerinde…
Bu işte, kim bilir kimler işin içindeydi?
Kimlerin kimlerin haberi vardı bu vatan hainliğinden, mezarlığa taşı dikilecek katilden?
Bu dikileni yapan, oraya konduran hain ele, kimler vermişti bu pis, kirli işi?
Haber açıkça demiş: “Terörist yandaşı yayınlar…”
Terörün her şeyi var ülkemizde, her taşın altında onlar:
Terörün partisi, Cumhurbaşkanı adayı, yayın organı, terörün sempatizanları…

*
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan, kahramanlarından geldik,
Nereye kadar düşürüldük, aşağılandık, kanlı katillere teslim edildik…

*
“Anıtlar, toplumların tunçtan, mermerden, taştan yapılı bellekleridir!” derler.
“Anıtlar, değer bilmedir, minnet duygusunu belirtmedir;
Toplumun ulu kişisine, büyüğüne, yüce gönüllü atalarına teşekkürüdür…”
Atatürk anıtlarından, Kurtuluş Savaşı kahramanlarından çıktık yola,
Vatan haini, eli Mehmetçik kanıyla kanlı bölücüyü kutsatmaya kadar işi götürdük…
Teröristin yontusunu, asker katilinin tepemize dikilişini törenle açtıracak duruma geldik…
Yazarlarımız yazdılar, aymaz siyasetçiyi durmadan uyardılar:
“ Ne verirseniz verin, bunlara az gelecektir! Hedefleri bellidir:
Dört komşu ülkede bağımsız devlet kurma, bunları birleştirme, Büyük İsrail’i yaratma!”

*
Hukukçu yurtsever, Ümit Kocasakal paylaşımı şu haber, son tümcesi şöyle:
“PKK’lıların başı Korkmaz’ın heykeli törenle açıldı.
Güvenlik güçleri ne olay yerine geldi, ne de uyarıda bulundu…”
PKK’lıların gömüldüğü mezarlık, şehitlik diye geçiyor, üstelik haberinde.
Askerini sivilini, önüne geleni gelişigüzel öldüreni, kurşunlayanı, bombalayanı…
Yollara mayın döşeyeni, insanları elsiz ayaksız, gözsüz, kulaksız yarım bırakanı…
Katilleri, öldüklerinde gömdükleri yere, haberde şehitlik demişler, bu söze toplumu çoktan alıştırmışlar…
Hukukçu bile bunu suç ihbarı şeklinde yazmazsa, savcıları göreve çağırmazsa,
Hainliğe ortak olan vekillere çağdaş hukuku, Anayasa’yı hatırlatmazsa…
Muhalefetin milliyetçiyim diyeni, kaybeden Türkiye’dir derse,
Durum bildirmeden başka hiçbir eyleme geçmezse…
Lafla peynir gemisi yürütülür sanılırsa…
Atatürk’ün partisi dediğimiz CHP’nin, bu olanlara sesi soluğu çıkmazsa…
Gazetelerimiz bu haberi olağan bir haber olarak verirse, herkes köşesinden seyrederse…
Bir gün sonra bunun da unutulup gideceği belliyse, insanlar tepkisizse, duyuları uyuşturulmuşsa…
Teröristler, vatan hainleri zil takıp sevincinden oynuyorlarsa…
Anıt diktiğimiz kahramanlara, toprak altında binlerce kefensiz yatana,
Hangi yüzle, utanmadan ne diyeceğiz?
Nasıl aynada yüzümüze bakacağız?
Atatürk’ün adını ağzımıza, bundan böyle nasıl alacağız?

*
Bir küçük anlatıyla, düşünceye, düşünenlere verelim sözü:
Bir mecliste, herkes bir şey diyormuş, her kafadan bir ses çıkıyormuş.
Molla demiş ki, “Ben hiç düşünmem.
Bir şey soruldu mu hemen Kuran’a bakarım.
Benim başım Kuran’a bağlıdır.”
Sessizce bir köşede oturan Bektaşi’ye sormuşlar:
“Erenler, sen ne dersin bu işe?”
Bektaşi: “Ben düşünürüm.” demiş:
“ Benim başım bedenime bağlıdır.”

Başı bedenine bağlı olanlar, oturup düşünelim:
Atatürk anıtlarından, hainin dikilen ihanet yontusuna kadar, bu güne nasıl geldik?
Bu yoldan nasıl çıkacağız?

Feza Tiryaki, 17 Ağustos 2014
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1012
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x