[img]http://www.ankara.gov.tr/UserFiles/Image/ankararesimleri/21.jpg[/img]
Ankara'nın Başkent Olacağı MüjdesiHistorical Sense / 6 Mart 2002Ankara, 13 Ekim 1923 tarihinde başkent olmuştu. Aradan 77 yıl geçti. Ankara’nın başkent oluşunun ilginç yönlerinden biri de, bu olayın, çok daha önceden,
Müştâk Baba adlı bir mutasavvıf şair tarafından sembolik dille müjdelenmesidir. Müştâk Baba 1832’de vefat ettiğine göre, bu müjdeli şiirini olaydan en azından 91 yıl önce; hatta, belki de bir yüzyıl kadar önce, yazmış olmalıdır. Bu müjde bir yana; daha da eskiye gidilirse; 400 yıl önce, 1429/30’da vefat eden
Hacı Bayram Velî’nin bir şiirinde sembolik dille inşası açıklanan kentle simgelenen acaba yine Ankara değil midir?
Önce, daha yenisinden Müştâk Baba’dan başlayalım. Müştâk Baba kimdir?
Müştâk Baba, 1759-1832 arasında yaşamış bir sûfî şairdir. Adı
Muhammed Mustafa’dır. Bitlislidir. Soyu
Abdülkadir Geylanî vasıtasıyla
Hz. Ali’ye dayandırılır. Amcası Şems-i Bitlisî tarafından eğitilmiş, Hasan Şirvanî tarafından aydınlatılmış; Bağdat’ta Nâkibül-eşraf Hasan Efendi ve İstanbul’da Mesnevihan Hoca Neşet Efendi’den yararlanmıştır. Müştâk mahlasını Neşet Efendi takmıştır.
Avrupa’dan Hindistan’a çok yer gezmiştir. Uzun yıllar İstanbul’da Eyüp Selâmi Efendi dergâhında kalmış ve II. Mahmud’un has nedimi olmuştur. Eğitime ve bilime çok değer verir. Arapça ve Farsça bilir. Döneminin seçkin kültürlü insanları arasındadır. "
Vahdet-i vücud" anlayışıyla, Hakk’ı insanda arar. Mevlânâ hayranıdır. Edebî yönü ve hitabeti güçlüdür. Aruzla yazdığı şiirlerinde sembolik dil kullanmayı sever. Musikî eğitimini Şirvani’den almıştır. İcralara udu ve sesiyle katılacak kadar musikiye aşinadır. Bu niteliği dolayısıyla, postnişin olduğu Kadirîye içinde, musikî ve semaya özel önem veren Müştâkiye şubesi kendi ekolü olarak kurulmuştur. Müştâk Baba, 1832 yılında Bitlis’i ziyarete giderken, konakladığı Muş’ta düşmanları tarafından 75 yaşındayken öldürülür. Şiirlerini kapsayan divanı, ölümünden sonra, 1847 yılında basılmıştır. Yayınlanmamış başka eserleri de vardır.
İşte bu Müştâk Baba, Ankara’da Hacı Bayram Velî’nin türbesini ziyaret ettiği sırada gelen ilhamla, ileride Ankara’nın başkent olacağını keşfeder. Velîlerin böylesi özelliklerine tasavvufta keşif ve keramet denir. Müştâk Baba bu keşfini, tasavvuf şiirinde "istihraç", yani bir şeyin içinden başka bir şey çıkararak, geleceğe ait bir olayı üstü kapalı olarak bildirme yöntemi ile aruzun az kullanılan bir vezni ile şiire döker. "
Divan-i Müştâk Baba" adıyla 1847’de yayınlanan divanının 29. sayfasında yer alan 73 numaralı, Ankara’nın başkent olacağını sembolik dille açıklayan beş beyitlik şiiri şöyledir.
mef û l ü / fâ i lâ tün / mef û lü / fâ i lâ tün
- Me’vâ-yı nâzeninde kim elf olursa efser
Lâ-büdd olur o me’vâ İslambol ile hem-ser
- Nun vel kalem başından alınsa nun-i Yunus
Aldıkta harf-i diger olur bu remz azhar
- Miftah-ı Sûre-i Kaf serhaddi kaf ta kaf
Munzam olunmak ister ra-yı Resûl Peygamber
- Hay huy ile ahir maksud oldu zahir
Beyt-i veliyy-ül-ekrem el-hâc iyd-i ekber
- Ey pâdişah-ı fahham sultan Hacî Bayram
Ruhan ister ikrâm Müştâk abd-i çâker
Müştâk Baba Divanı’nın mevcut nüshalarında bazı küçük farklar vardır. Örnek olarak; 1. beyitte, "me’vâ" yerine "mah" (ay); 2. beyitte, "nun vel-kalem" yerine "nun-u kalem" ve "olunmak" yerine "alınmak"; 5. beyitte, "ruhan" yerine "rûhâni" ve "abd-i çaker" yerine "abd-i ahkar" gibi.
Ayrıca, şiirin 3. beyitindeki ilk mısrada bir hece eksik olduğu ve sanki “kaf ta kâf” olması gerektiği; 4. beyitte her iki mısrada ve 5. beyitte son mısrada vezin bozukluğu olduğu söylenebilir. Ancak, hataları Müştâk Baba’ya yüklemek yerine, benzerlerinde görüldüğü üzere, divanın basımı sırasında el yazısından aktarma işlemi veya dizgide mürettip yanlışları olabileceğini düşünmek belki de daha doğru olur.
Müştâk Baba’nın sembolik dille yazmış olduğu bu şiirdeki sembol kelimeler ve anahtar kavramlar çözümlendiğinde, o zamanki başkent İstanbul'un yerine, ileride kurulacak Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti olacak şehrin adı olarak "
Ankara" ortaya çıkmakta ve Ankara’nın başkent olacağı tarih Hicrî takvime göre takriben bulunmaktadır. Yeni başkent olacak şehrin adı, ilk bakışta sanki anlamsızmış gibi mısraların arasına serpiştirilmiş harflerin birleştirilmesiyle şöyle ortaya çıkar:
- Efser’den > Türkçe “A” harfi karşılığı > (elif) > (A)
- Nun’dan > Türkçe “N” harfi karşılığı > (nun) > (N)
- Kaf’dan > Türkçe “K” harfi karşılığı > (kaf) > (K)
- Resûl’den > Türkçe “R” harfi karşılığı > (rı) > (R)
- Hay’dan > İsmin “e, a” hâli karşılığı > (he) > (H) / (A)
"Ankara" adı Arap harfleri ile Osmanlıca yazılışında açık şekilde okunmaktadır.
Müştâk Baba şiirindeki ilk mısrada Ankara’nın başkent olacağı yılı belirten sembolleri "elf" ve "efser" kelimeleri ile vurgular. Bu iki kelimenin ve harflerinin analizi, Arap alfabesi ile önemli olaylara tarih düşürme yöntemi olan
"Ebced hesabı"na göre şöyledir:
- elf = 1000
- e (Elif) = 1
- f (Fe) = 80
- s (Sin) = 60
- r (Rı) = 200
elf (1000) + efsr (341) = 1341
Müştâk Baba’nın şiirinde verdiği "elf" ve "efser" kelimelerine göre, Ebced hesabıyla çıkan tarih
Hicrî 1341’dir. Ankara’nın başkent olduğu dönemde, Gregoryen esaslı Milâdî takvim, veya eski dille "tarih-i efrencî", henüz yürürlüğe girmemiştir. Daha sonra, 1 Ocak 1926’da yürürlüğe girecektir. O dönemde, idarî işlerde 1 Mart 1333 (1917) tarihinde uygulamaya konulan Rûmî (Mâlî) takvim, dinî işlerde Hicrî takvim geçerlidir.
Ankara, Rûmî 13 Teşrinevvel 1339 Cumartesi başkent olmuştur. Rûmî ve Milâdî takvimlerin yılları arasında 1917’den itibaren 584 yıl fark olduğu; ayların ve günlerin aynı olduğu kabulüne göre, Ankara’nın başkent olduğu tarih Milâdî 13 Ekim 1923 Cumartesi gününe tekabül eder. Hicrî ve Rumî takvimlerin yılları arasında, o yıllarda, Rûmî takvime göre yılın ilk yarısında 2 yıl, son yarısında 3 yıl fark vardır. Yani, Rûmî 1339 yılının başı Hicrî 1341 yılına tekabül eder; ancak, 13 Ağustos 1339’ da Hicrî 1341 yılı biterek, Hicrî 1342 yılı başlar. Yani, Ankara'ın başkent oluşu Hicrî 2 Rebiyülevvel 1342 Cumartesi günüdür.
Görüldüğü gibi, Müştâk Baba’nın Ebced ile verdiği 1341 yılının 12. ayı Zilhicce ile Ankara’nın başkent olduğu 1342 yılının 3. ayı Rebiyülevvel arasında takriben iki aylık bir zaman farkı vardır. Acaba, böyle bir hata gerçekten var mıdır? Yoksa, daha sonra 1333’de kabul edilen Hicrî ve Rumî yıllar arasındaki hesap yönteminden meydana gelen farktan dolayı mı zâhiren hata gibi görünmektedir?
Burada, önemli bir ipucu, şiirindeki 4. mısrada kullanmış olduğu “
iyd-i ekber” terimidir. "İyd (îd)-i ekber", bayramlar arefe günü ile başladığından, arefesi Cuma’ya rastlayan Kurban Bayramı’na denir. Nitekim, Kurban Bayramı’nın arefesi Cuma’ya rastladığı takdirde, arefesi Arafat’ta geçirilen hacca da "
hacc-ı ekber" denir. Bayramın "iyd-i ekber" olması için, arefenin Cuma; bayramın ilk gününün Cumartesi olması gerekir.
Bazı yorumcular, Müştâk Baba’nın bu kavramı kullanarak Ankara’nın başkent olacağı yıl Kurban Bayramı’nın Cuma’ya rastlayacağını vurguladığını ileri sürerler. Müştâk Baba’nın, daha ileride tarihsel yıl bazında böyle bir fark çıkacağını tahmin ettiği için, Ankara’nın başkent olacağı yıl Kurban Bayramı’nın "iyd-i ekber" olacağını belirttiğini söylerler. Halbuki, Ankara’nın başkent olduğu gerek 1342 (veya gerekse 1341) yılında "iyd-i ekber" olmamıştır. O yıl, Kurban Bayramı daha önceki bir tarihe, 24 Temmuz 1923 Salı’ya rastlamıştır ve arefesi Pazartesi'dir. Zaten, o yıllarda, "iyd-i ekber" sadece 1337 ve 1345 yıllarında olmuştur. Bunun için, şiirdeki "iyd-i ekber"in takvimsel anlamından daha farklı sembolik yorumunun olması gerektir.
İlk yorum, Ankara’nın başkent oluşunun ilânı gerçekten Cumartesi’ye, yani arefesi Cuma’ya rastladığına göre, o gün aslında Kurban Bayramı olmasa bile, Müştâk Baba’nın "iyd-i ekber" terimini sembolik anlamda kullanarak, Ankara’nın başkent olacağı günü ülke için büyük bayram sayabileceğidir. İkinci yorum, Müştâk Baba’nın Hacı Bayram Veli türbesini, 1832’de veya daha eski bir tarihte ziyaret etmiş olduğu günün, gerçekten "iyd-i ekber"e tesadüf etmesidir. Üçüncü yorum, Hacı Bayram Veli’nin velâyetteki kutsal kimliğinden yararlanarak, Müştâk Baba’nın ziyaret ettiği gün aslında "iyd-i ekber" olmasa bile, bu önemli günü kendi açısından büyük bayram kabul etmiş olmasıdır.
Bunların içinde en gerçekçi görüneni, birinci yorum, yani Müştâk Baba’nın ileride Ankara’nın başkent oluşunu bir büyük bayram olarak değerlendirmesidir. Ama, diğerleri de üst üste gelmiş olabilir. Bütün bu yorumlara rağmen, Müştâk Baba’nın Ebced ile verdiği 1341 ile, Ankara’nın başkent olduğu tarih arasında, sadece iki ay kadar, gizemi şimdilik çözümlenemeyen bir hata varmış gibi görünmesi çok ilginçtir.
Müştâk Baba’nın şiirinde, kimilerine göre, daha derin yorumlar da vardır. Örneğin, “
Miftah-ı Sûre-i Kaf” ile başlayan mısrada “
Mim” ve “
Kaf”, yani “
M” ile “
K” harfleri ile
Mustafa Kemal’in; “
Hay huy” ile da İstiklâl Savaşı’nın açıklandığı söylenir.
Müştâk Baba’nın şiirsel sembolik mesajını kimler çözümledi?İlk yorumlayan TBBM Birinci Dönem Konya Milletvekili ve müfessir Mehmet Vehbi Efendi’dir. Sonra, Trabzon Halkevi’nin çıkardığı "İnan Dergisi"nin İkinci Teşrin (Kasım) 1937 tarihli 7. sayısında, “Şair Müştâk” başlıklı yazıda şiir yorumlu olarak yayınır. Uzun yıllar sonra, 1972’de Mustafa Özkul’un kitabı; 1978’de Hekimoğlu İsmail’in "Sûr Dergisi"ndeki makalesi; merhum Dr. Halûk Nurbaki’nin 1986’da "Anadolu Mucizesi" adlı kitabındaki yorumu; "Muş İli 1992 Yıllığı"ndaki inceleme; 1997’de Mehmet Kemal Gündoğdu’nun kitabı gibi eserlerle hâlen devam edegelmektedir.
Umarım ve dilerim ki, gönül gözü açık olanlar şiir üzerindeki tefekkürlerini müktesebatları oranında derinleştirerek, daha güzel ve daha anlamlı yorumlar yapmayı sürdürürler. Çünkü, “
her bilenin üzerinde, daha iyi bilen bir başkası bulunur”.
Şimdi de konuyu Müştâk Baba’dan 400 yıl öncesine, Hacı Bayram Velî’ye getirelim. Müştâk Baba’nın makamını ziyareti sırasında ilham aldığı Hacı Bayram Velî, acaba “yeni inşa edilen kent” sembolüyle Ankara’yı mı müjdelemektedir.Anadolu Müslümanlığı’nın, adı
Mevlânâ,
Hacı Bektaş Veli ve
Yunus Emre ile anılan ünlü önderlerinden biri olan
Hacı Bayram Velî (1352-1429), doğumu, yaşamının büyük kısmı, ölümü itibarıyle öz be öz Ankara’lıdır. Ankara ve Bursa’da eğitimini tamamlayıp müderris olmuş; "Somuncu Baba" lâkaplı Hâmid Aksarayî tarafından aydınlatılmıştır. Adını taşıyan Bayramiye’den, kendisinden sonra, Melâmiye, Celvetiye, vb. kollar kurulmuştur. Hacı Bayram Velî’nin yazdığı ilâhiler arasından, aşağıda aktarılanı, sanki Ankara’yla ilgili; hatta Ankara’nın başkent olacağına ilişkin sembolik mesajlar vermektedir.
Çalabım bir şâr yaratmış iki cihan âresinde
Bakıcak dîdar görünür ol şârın kenâresinde
Nâgehan ol şâra vardım ol şârı yapılır gördüm
Ben dahı bile yapıldım taş u toprak âresinde
Ol şârdan oklar atılır gelir ciğere batılır
Ârifler sözü satılır ol şârın bâzâresinde.
Şâkirdleri taş yonarlar yonup üstâda sunarlar;
Çalabın ismin anarlar ol taşın her pâresinde.
Ol şâr dediğim gönüldür ne delidir ne usludur
Âşıklar kanı sebildir ol şârın kanâresinde
Bu sözü ârifler anlar câhiller bilmeyip tanlar
Hacı Bayram kendi banlar ol şârın menâresinde.Hacı Bayram Velî’nin gönül olarak tanımladığı “
şâr”, bir anlamda neden Ankara olmasın?
Ankara’nın Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti olacağını yüzyıl kadar önce sembolik dille müjdeleyen Müştâk Baba’ya ve ilhama vesile Hacı Bayram Veli’ye selâm olsun.
Tamer AyanSözlükçeMe’vâ: Yer, makam.
Nâzenin: Nazlı, cilveli.
Elif: Arap alfabesinin 1. harfi; Ebced hesabında 1.
Elf: Bin.
Efser: Taç.
Lâ-büdd: Gerçek, gerek, mutlaka.
İslambol: İstanbul
Hem-ser: Aynı değer, eşit düzey, arkadaş.
Nun: Arap alfabesinin “N” karşılığı 25. harfi; Ebced hesabında 50; balık; Kûn’daki özet bilgi.
Kalem: İlâhî tafsilatlı bilgi; kesmek, ayırmak.
Nun-vel-kalem: İcmali ilim (öz toplu bilgi) ve tafsili ilim (ayrılmış bilgi).
Nun-i Yunus: Yûnus peygamberi yutan balık.
Remz azhar: Açık sembol, kesin belirti.
Miftah: Anahtar, şifre.
Sûre-i Kaf: Kur’an’ın 50. sûresi, Kaf harfi ile başladığından anahtarı Kaf harfidir.
Kaf: Arap alfabesinin “K” karşılığı 21. harfi, Ebced hesabında 100; tasavvufta Kur’an’a işarettir. Kaftan Kafa: Bir uçtan bir uca anlamında.
Kaf-Nun harfleri: Allah’ın bir işin olmasını istemesi ve o işin hemen olması anlamında "Kûn" sözünü oluşturur.
Kaf-ü Nun: Evrenin oluş emri.
Serhad: Sınır.
Munzam: Zammedilen, üste konulan, katılan.
Resûl: Elçi, peygamber.
Ra: Arap alfabesinin “R” karşılığı 12. harfinin sesi, Ebced hesabında 200, "ta’lil" ifade eden, tahsis ve mülkiyet anlamında ismin “i” ve “den” hali.
Hay huy: "Hayy" ve "Hû", Yüce Allah’ın ilki “Diri” ve diğeri “O” anlamında isimleri, insan ömrü "Hayy" ve "Hû" arasındadır.
Hayy’dan gelen Hû’ya: Allah’dan gelen Allah’a gider.
Ahir: En son, nihayet.
Maksud: Maksat, amaç, meram.
Zahir: Açık, belli.
Beyt: Ev, konut, makam.
Veliyy-ül-ekrem: Çok keremli ermiş, veli.
El-hâc: Hacı.
İyd-i ekber: Büyük bayram; arefesi Cuma’ya rastlayan Kurban bayramı.
Beyt-i veliyy-ül-ekrem el-hâc: Çok kerem sahibi olan Hacî’nın (Bayram Veli) makamı.
Fahham: Büyüklük, ululuk. (Ey! Büyük padişah Hacî Bayram Sultan anlamında)
İkram: İkram, bağış, iltifat.
Abd-i çâker: Kulunuz köleniz.
Alap: Allah.
Şâr: Şehir, kent, belde.
Cihan: Dünya.
Âre: Ara.
Didâr: Güzel yüz, çehre; Allah’ın manevî görünüşü.
Kenâr: Kenar, kıyı.
Tan: Sövme, yerme.
Nâgehan: Ansızın, birdenbire.
Ârif: Bilgi sahibi.
Bâzâr: Çarşı, pazar.
Şâkird: Çırak, öğrenci, yamak.
Pâre: Parça.
Kanâr: Kucak.
Ban: Bekçi, gözcü.
Menâre: Minâre.
KaynaklarCEBECİOĞLU Ethem, Tasavvuf Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü, Ankara, 1997.
DEVELİOĞLU Ferit, Ansiklopedik Lügat, Ankara, 1970.
GÖLPINARLI Abdülbaki, Türk Tasavvuf Şiiri Antolojisi, İstanbul, 1972.
GÜNDOĞDU Mehmet Kemâl, Müştâk Baba (Divân), İstanbul, 1997.
HANÇERLİOĞLU Orhan, İslâm İnançları Sözlüğü, İstanbul, 1984.
HÜSEYİN VASSAF, Sefine-i Evliyâ, Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi Böl., No. 2305.
HÜSEYİN VASSAF, Risâle-i Müştâkiyye, Süleymaniye Kütüphanesi, Hacı Mahmud Efendi Böl., No. 2320.
HÜSEYİN VASSAF, Risâle-i Müştâkiyye, Ankara Millî Kütüphane, İbni Sina Salonu, No. A 3374.
KADRİ Hüseyin Kâzım, Büyük Türk Lügati, İstanbul, 1928.
KOCATÜRK Vasfi Mahir, Tekke Şiiri Antolojisi, Ankara, 1955.
MÜŞTÂK BABA, Divân-ı Müştâk Şeyh Mustafa, İstanbul Üniversitesi Kitaplığı, No.T 3821.
MÜŞTÂK BABA, Divân-ı Müştâk Baba, Millet Kütüphanesi- Ali Emirî Efendi Böl., No.403.
MÜŞTÂK BABA, Divân-ı Müştâk Baba, Millet Kütüphanesi- Ali Emirî Efendi Böl., No.404.
MÜŞTÂK BABA, Şeyh Mustafa, Müştâk Efendi Ankara Millî Kütüphane, F.B 291.
MÜŞTÂK BABA, Âsârü’l-Müştâk Esrarü’l-Uşşak (Âsâr), Süleymaniye Kitaplığı, Hacı Mahmud Efendi Böl., No. 2421.
MÜŞTÂK BABA, Âsârü’l-Müştâk Esrarü’l-Uşşak (Âsâr), Ankara Millî Kütüphane, İbni Sina Salonu, No. A 4124.
NURBAKİ Halûk, Anadolu Mûcizesi, İstanbul, 1986.
ÖZKUL Mustafa, Divân-ı Müştâk Baba, Hayatı ve Eserleri, 1972.
ÖZÖN Mustafa Nihat, Osmanlıca Türkçe Sözlük, İstanbul, 1989.
SAFER (DAL) BABA, Tasavvuf Terimleri, İstanbul, 1998.
SÖZER Ahmet Necdet, Tekke Şiiri, İstanbul, 1997.
TAHİR-ÜL MEVLEVİ, Edebiyat Lûgati,İstanbul, 1973.
UNAT Faik Reşit, Hicrî Tarihleri Milâdî Tarihe Çevirme Kılavuzu, Ankara, 1984.
ULUDAĞ Süleyman, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İstanbul, 1995.