Anlamlandırılamayan selfie! / Arslan TEKİN

Anlamlandırılamayan selfie! / Arslan TEKİN

İletigönderen Balasagun » Pzr May 25, 2014 15:43

Anlamlandırılamayan selfie!

Resim
Türk Dil Kurumu (TDK), bir kelime üretme merkezi görülmüş olacak ki, acaba şu kelimeye ne ad verilir gibi, bir beklenti içinde olunuyor.

“Selfie” kelimesi yaygınlaştı. Başka dilden gelme...

Kendisinin fotoğrafını çekmeye deniyormuş. Elindeki makine tek elle tutmaya müsaitse herkes kendisini ve yanındakileri çekebiliyor. Yeni bir şey değil ki...

Yeni olan: Selfie...

Kelimenin sihri budur. Öyle bir kelime dolanır ki dile, herkes o kelimenin cazibesine kapılıverir.

Kelimeler beklenmedik zamanda Türkçemize giriyor ve insanlar acaba buna Türkçe ne karşılık verilmeli diye kafa yoruyor. Hiç kafa yorulmamalı. Kelime zaten dilimize girmiş ve insanları sarmış... Karşılık bulmanız faydasız.

Blog, instagram kelimelerine karşılık bulabildiniz mi? Bulsanız bir faydası olacak mı?

Yabancı kaç kelime karşısında direnebildik?

“Kompütür” karşısında belki bir “bilgisayar”ı kurtardık. (O da ne derece doğru bir karşılık?!) Yine böyle birkaç kelime daha... Fazlasını kurtaramayız.
İlk sen bul, sen yaygınlaştır, başka ülkelerin insanları da senin dilinden alsınlar.

Siz “medenî” çerçevede yaşadıkça, dış akımlara maruz kalırsınız ve bu çok tabiîdir.

“Medenî” çerçeve ve “dış akım” sizi yanıltmasın; “Medeniyet”i kastediyorum.

Dünyadan tecrit olunan insanların yeni gelişmelerden haberi olur mu?

Basın-yayın organları biraz de ilgi çekmek, kendilerine insanları yöneltmek için kelimelere sihir yüklemekte mahirdirler.

Ezelden gelen “yabancı” hayranlığını da buna eklememiz gerekir.

Kendi kendine çektiğin fotoğraf için bir ad vermenin de anlamı yoktur; en kötü fotoğraf da kendi kendine çektiğin fotoğraftır.

(“Anlamı yoktur.” deyince... Önümde duran “Türk Dili” dergisinin son sayısında Hamza Zulfikar Hoca’nın “Anlamlandırma, Tanımlama” başlıklı makalesine tekrar baktım. Aşağıda geleceğim.)

Türk Dil Kurumu, “selfie”ye bir karşılık bulmuş: “Özçekim”.

TDK’ya, “selfie”nin karşılığını sorup durmuşlar. Ne yapsın TDK yönetimi, “Hadi bir karşılık bulamıyorlar diye akıllarına gelmesin. Bir şeyler uyduralım.” demişler ve “özçekim”i uydurmuşlar.

Zamanında “uydurma”nın ağababası Ömer Asım Aksoy, Emin Özdemir gibi isimleri dinledim. Kelimeleri nasıl uydurdukların anlatmışlardı. Bunları önceleri yazdığım için tekrar etmeyeceğim. Diyeceksiniz şimdi, “Uydurdukları tutmadı mı?” Tuttu... Ama Türkçe ne hâle geldi! Onun için TDK Başkanı Prof. Dr. Mustafa S. Kaçalin’in, daha önce de bahsettiğim, mülâkatını okursak dilimizin hâlini de öğreniriz ve “selfie”nin karşılığının tutup tutmayacağını da. Prof. Dr. M. Kaçalin şunu demişti:

“Mesela milletvekili yerine saylav diye bir kelime vardı. Artık o kullanılmıyor. Özek diye yanlış hatırlamıyorsam, merkez anlamında bir kelime vardı. Merkez yönetim kurulu üyesi gibi. Özek yönetim kurulu üyesi. O da kullanılmıyor. Morgage yerine önerilen ‘tutsat’ da tutmadı.” (Nuriye Akman, “[M. S. Kaçalin]: Harf inkılabı ile oynamamak lazım”, Zaman, 5 Ocak 2014).

“Öz”, “kendi” manasına... Diğer Türk ülkelerinde, “kendi” yerine “öz” daha çok kullanılır.

Konu bir günlük değil... “Anlamlandırma” üzerinde de duracaktım. Sonraya kaldı.

Arslan TEKİN, 25 Mayıs 2014
arslantekin53@yahoo.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Re: Anlamlandırılamayan selfie! / Arslan TEKİN

İletigönderen Balasagun » Pzt May 26, 2014 12:37

‘Ölmüştür geçmiştir’i anlamlandırma

Resim
“Türk Dili” dergisinde Hamza Zülfikâr’ın “Anlamlandırma, Tanımlama” makalesini okurken (Dün bahsetmiştim.) Recep T. Erdoğan’ın “Ölmüş geçmiştir.” sözünün nasıl anlamlandırılabileceğini düşündüm.

Hoca “anlamlandırma”yı şöyle tarif ediyor:

“... ‘Sen buna ne anlam verirsin?’ veya ‘Bu ne demek?’ diye sorarız. Anlamlandırılması beklenen, ne manaya geldiği istenen, bir olay, bir söz, bir görüntü, bir kısaltma, bir simge veya işaret bu sorgulamalarla açıklığa kavuşturulmaya çalışılır. Bu yöntemle bilinmeyenleri, anlaşılmayanları belirlemeye anlamlandırma deriz.” ( “Anlamlandırma, Tanımlama”, Türk Dili, S. 749, Mayıs 2014, s 15).

“Ölmüştür geçmiştir.” sözünü anlamlandırabilmek için konuşmanın önünü arkasını da bilmemiz gerekir.

R. T. Erdoğan kim için ve ne için “Ölmüş geçmiştir.” demişti:

“Soma’yı bahane edip kıran dökenler karşısında yine susmayacağız. Daha dün yine olaylar oldu. Neymiş Berkin Elvan’ı anmak için törenler düzenleyeceklermiş. Her ölüm hâdisesinde bir tören mi düzenleyeceğiz. Ölmüştür geçmiştir. (...) Resimlerle kayıtlarla hepsi ortada. Ama o yavruyu aldatanlar da suçlu...” (23 Mayıs 2014).

“Ölmüştür geçmiştir.” sözünü başlı başına düşündüğümüzde korkunç bir anlamlandırmadır. Sözün önüne baktığımızda R.T Erdoğan “kıran dökenler”in Berkin Elvan’ı andığını söylüyor. Burada bir bahaneden bahsetmiyor. “Kıran dökenler” aslında hayatını yitiren çocuğu bahane ediyorlar, R. T. Erdoğan ise, ruhsuz, katı, acımasız bir manalandırmayla “Her ölüm hâdisesinde bir tören mi düzenleyeceğiz. Ölen ölmüştür.” diyebilmektedir.

Bu sözleri “Benden olmayan, beni savunmayan, benimle bu yollarda yürümeyen ölüp gitsin...” diye anlamlandırabilir miyiz?

Her hâlde böyle anlamlandıracağız!

Bir itiraz gelebilir. Şöyle; “Resimlerle kayıtlarla hepsi ortada. Ama o yavruyu aldatanlar da suçlu.”

“Resimlerle kayıtlarla hepsi ortada”
sözüyle kastettiği Berkin’in eli sapanlı, yüzü maskeli görüntüsü... Bu görüntüyü anlamlandırıyor.

“Ama o yavruyu aldatanlar da suçlu” derken; asıl maksada yaklaşıyor ve ruhsuz, katı, acımasız duruşu “yavru”, “aldatanlar suçlu” ifadeleriyle az yumuşuyor.

Öyle de olsa, “ölüp gitmiştir.” sözünü anlamlandırdığımızda, şuuraltında nasıl bir “öfke”nin yattığını görüyoruz.

R. T. Erdoğan acaba çok iyi bileceği “Üzkürû mevtâkum bi-hayr” “Ölülerinizi hayırla anın.” (Neseî) hadis-i şerifini mi göz önünde tutuyor?

Hz. Peygamber’in buyurduğu “Mevtâkum” (“ölülerinizi”)... Kendi ölülerinizi...

R. T. Erdoğan, Berkin için “ölüp gitmiştir.” dediği gün, 31 Mayıs 2010’da İsrail askerlerinin Mavi Marmara baskınında ağır yaralanan Uğur Süleyman Söylemez hayatını yitirdi. R.T. Erdoğan akşam merhumun evine gitmiş ve Kur’ân okumuştur.

Bir başbakanın “benden olanlar” ve “benden olmayanlar” anlamlandırmasıyla karşı karşıyayız.

Dün, TDK’nın “selfie”nin karşılığı “özçekim” kelimesini uydurduğunu, “öz” ün “kendi” anlamına Türkiye dışındaki Türkler arasında daha sık kullanıldığını yazmıştım.

Aklıma geldi, “diktatörlük” bu sıra sık kullanılan bir kelime... Türkçeleştirmemiz gerek!

Ne diyebiliriz? “Özyönetim” mi?

Arslan TEKİN, 26 Mayıs 2014
arslantekin53@yahoo.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Re: Anlamlandırılamayan selfie! / Arslan TEKİN

İletigönderen Balasagun » Çrş May 28, 2014 16:43

Türkçemiz ve ifrat-tefrit

Resim
Konu Türkçeleştirmeden açılınca ifrat-tefrit arasında gidip geliyoruz. Tartışma “selfie” karşılığı olarak Türkçe “özçekim” kelimesinin teklifi üzerine başladı.

Gazi Üniversitesi’nden Dr. Hasan Şahin Kızılcık ve Almanya’dan Olcay Yıldırım bana itiraz ediyorlar. İki e-postayı da veriyorum.

H. Ş. Kızılcık’ın itirazı:

“Yıllardır Yeniçağ okurum. Bugünkü ‘Anlamlandırılamayan selfie’ başlıklı köşe yazınızı da okudum. İzin verirseniz küçük bir eleştirim olacak. Şöyle demişsiniz:

‘Zamanında ‘uydurma’nın ağababası Ömer Asım Aksoy, Emin Özdemir gibi isimleri dinledim. Kelimeleri nasıl uydurdukların anlatmışlardı. Bunları önceleri yazdığım için tekrar etmeyeceğim. Diyeceksiniz şimdi, ‘Uydurdukları tutmadı mı?’ Tuttu... Ama Türkçe ne hâle geldi!’

Öncelikle şunu belirtmek isterim... Özçekim sözcüğünü TDK türetmedi. Halka sordu. Halk da büyük oranda bu sözcüğü önerdi. Bu sözcüğü ilk türeten ve yaygınlaştıranlar milliyetçilerdi. Bahçeli’den Pamukoğlu’na, birçok kişi kullandı. Eğer yalnızca parti içi muhalefet yapmak için bu sözcüğü eleştiriyorsanız, Türkçeyi siyasete alet ediyorsunuz demektir. Bu yanlıştır.

Eğer yanılıyorsam, size izninizle bir şey sormak istiyorum. Türkçe nasıl oluştu? Atalarımız bu dili uydurmadılar mı? Atalarımızın kuşaklar boyu, ihtiyaçtan ötürü yaptığı sözcük türetmeye bizim hakkımız yok mudur? Yabancı bir kavrama kendi dilimizde sözcük bulmayacaksak, neyi kullanacağız? Yabancısını mı? Atatürk o ‘uydurukçu’ dediğiniz kişilerden biri midir? Kendisi de yerleşmiş denen nice geometri terimini bir çırpıda kendi ‘uydurduğu’ sözcüklerle değiştirmedi mi? Ömer Asım Aksoy’un türettiği sözcüklerden hangisi Türkçenin ek ve kökleriyle türetme kurallarına aykırıdır? Dilimizin nesi varmış da ‘ne hale geldi?’ diyorsunuz? Eğer siz kendinize milliyetçi diyorsanız, eğer kendinize Atatürkçü diyorsanız, eğer azıcık da olsa kendinizi Türk görüyorsanız, kökü ve eki ile kurallara uygun olarak türetilmiş her sözcüğü bağrınıza basmanız gerekmez mi? Eğer bunu yapamıyorsanız,‘Türk değilim’ deyin de biz de uğraşmayalım. Yeniçağ gibi bir gazetede yabancı sözcüğü savunup, kurallara uygun türetilmiş Türkçesini yeren bir köşe yazarı olması gerçekten düşündürücü...” (Dr. Hasan Şahin KIZILCIK).

* * *
Olcay Yıldırım’ın itirazı:

“Sayın Bay Tekin, darılmayın da, galiba Almanlar dil konusunda sizden daha milliyetçi:) Almanların sadece ve sadece Almanca karşılığını kullandıkları İngilizce kökenli kelimelere birkaç örnek:

- ‘Corner’ için hiçbir zaman korner demezler, Ecke derler / - ‘Defense’ için hiçbir zaman defans demezler, Verteidigung derler / - ‘Forward’ için hiçbir zaman forvet demezler, Sturm derler / - ‘Anchorman’ için hiçbir zaman ankirmen demezler, Moderator derler / - ‘Hard disk’ için hiçbir zaman harddisk demezler, Festplatte derler.

Selfie sözünü ‘blog’ veya ‘instagram’la kıyaslayamazsınız, ‘selfie’ Türkçe’ye çevrilmeye müsait bir kelime ve mutlaka çevrilmeli de.” (O. Y,).

Yer darlığından O.Y.’nin mektubunu kısalttım. Yabancı dille eğitim meselesine girmişti. O mesele başlı başına dert. Yakında ele alacağım.

İtirazlara karşı söyleyeceklerim var.
Arslan TEKİN, 27 Mayıs 2014
arslantekin53@yahoo.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Re: Anlamlandırılamayan selfie! / Arslan TEKİN

İletigönderen Balasagun » Çrş May 28, 2014 16:53

Ben ‘özçekim’ çektim!

Resim
Dün bu köşede “İllâ arılaştırma.” diyen iki mektubu okudunuz.

Ömrü boyunca “Türk”ün kavgasını veren biri, her kelimemiz Türkçe olsun istemez mi?

Tartışma “selfie”den başladı. Benim “selfie”ye “Türkçe” karşılık bulunmasına itiraz ettiğim düşünüldü. Hayır, niye itiraz edeyim!

Ben yaptım oldu, Türkçeleştirme değildir.

“Selfie” karşılığı teklif edilen kelime “özçekim” ...

Bu kelimenin tutmayacağını söylemem neden “suç” olsun!

Kelime yaygınlaşmadan hemen karşılık bulunmalıydı ve herkes bu “Türkçe” kelimeyi kullanmalıydı ki tutsun.

“Selfie” hususî bir mana taşıyor; yaygınlaştırıldıktan sonra, bu hususî manasından koparamazsınız.

Hadi arkadaşlar toparlanın! “Selfie”yi terk ediyoruz, “özçekim” diyoruz!

Bütün basın-yayın organlarında kendi kendisine fotoğraf aldırmaya “özçekim” diye yazılıp söylensin, artık, “selfie”nin yerini tutacak mı?

“Self” İngilizcede “kendi” manasına... Türkiye Türkçesindeki tam karşılığı da “öz” değil; “kendi” zaten. “Selfie” üzerine bir haber:

“... Yrd. Doç. Dr. Ali Murat Kırık, son günlerde özellikle gençlerin yoğun ilgi gösterdiği selfie tarzındaki fotoğraf çekiminin sosyal medyada had safhaya ulaştığını belirterek, selfienin Facebook, twitter, Instagram gibi sosyal paylaşım ağlarının çehresini değiştirdiğine vurgu yaptı. ‘Kendimce’ kelimesinin selfie yerine kullanılabileceğini belirten Kırık (...) selfienin tarihinin çok eskiye dayandığını belirtti: ‘Selfie, bir kişinin kameralı cep telefonu ya da dijital fotoğraf makinesiyle kendisini ya da kendisiyle birlikte çevresini aynı kadraj içerisinde görüntüleyip fotoğrafını çekmesidir. Bu kelime Türkçe olmamakla birlikte, İngilizcede kullanılan bir kelimedir. Ancak globalleşmesinin etkisiyle birlikte Türkçede de yaygın bir şekilde kullanılmaya başlanmıştır. Selfie, Oxford Üniversitesi Sözlüğü tarafından 2013 yılının kelimesi seçilmiştir. Ancak selfienin geçmişi 1839 yılına dayanmaktadır. Amerikalı fotoğrafçı Robert Cornelius’un çektiği oto-portre fotoğrafı dünya tarihinin bilinen ilk selfiesidir. Dolayısıyla sosyal medyada paylaşılan ve ilk selfie olarak adlandırılan fotoğraflar gerçeği yansıtmamaktadır.” (Milliyet, 18 Nisan 2014).

Yrd. Doç. Dr. Ali Murat Kırık sonra “Selfie, sosyal medya nedeniyle çılgınlık derecesine ulaştı.” diyor.

Kendi kendisine çekilen ve hiç de istenilen neticeyi vermeyen bir fotoğraf çekiminin ne cazibesi olur ki... Bir çılgınlıksa, bir modadır... Gelip geçecektir. Lokantalarda görmüşsünüzdür; “self servis” yazar... Yemeğini “öz”ü almayacak, kendisi alacak... Anadolu insanı çok güzel söylemiş... Yol üzerinde lokantalarda görürsünüz: “Kendin pişir kendin ye.” (“Özün pişir özün ye” desen olur mu? Müteradif her kelimenin yeri başka.)

Bu da self servis... Türkçe tek kelimeye indirememiş, anlamını başka yere çekmişiz.

Bir hatırlatma: Yrd. Doç. Dr. Kırık’ın “Selfie, sosyal medya nedeniyle çılgınlık derecesine ulaştı” cümlesinde “Türkçe çılgınları” dörtte üç mağlûptur. (“Mağlûp” yerine “yenilgin” mi desem!) Bir kelime de yersiz kullanılmıştır: “Nedeniyle” dediğinizde hangi kelimeleri öldürdüğünüzü düşünün...

Bana itirazda “Atatürk=Türkçe” demeye getirilmişti. O meseleye de geleceğiz.

Arslan TEKİN, 28 Mayıs 2014
arslantekin53@yahoo.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Re: Anlamlandırılamayan selfie! / Arslan TEKİN

İletigönderen Balasagun » Prş May 29, 2014 9:32

‘Türkçeleşmiş Türkçedir’

Resim
“Arûz sizin olsun, hece bizimdir, / Halkın söylediği Türkçe bizimdir, / Leyl sizin şeb sizin gece bizimdir / Değildir bir mânâ üç ada muhtaç.”

Ziya Gökalp söylemiştir. Yine bir şiiri:

“Uydurma söz yapmayız /yapma yoluna sapmayız / Türkçeleşmiş Türkçedir / Eski köke tapmayız.”

Ve Ziya Gökalp: “... [dilimizi] mânâ itibarıyla muâsırlaştırmak, ıslâh cihetiyle İslâmlaştırmak, sarf, nahiv, imlâ hususlarında Türkçeleştirmek lâzımdır.” demiştir.

Mustafa Kemal Atatürk de önce dili sadeleştirmek istemiş, sonra sadeleştireceğim derken güdükleştiğini görünce tekrar Ziya Gökalp’in görüşüne gelmiştir.

Güneş Dil Teorisi’nin esası da budur. Bütün diller Türkçeden çıktığına göre, her kelimenin karşılığını bulmanın bir manası yoktur! Türkçemizde yerli yerine oturmuş, halkın benimsediği bütün “yabancı” kelimeler kullanılmalıdır!

Sökülüp atılması mümkün olmayan “İmkân”a “olanak”; “ihtimal”e “olasılık” dersen, dili öldürürsün. Ve “mümkün”le, “muhtemel”i karıştırıp “olası” anlarsın!

Dil tartışmaları “Yeni Lisan” (Genç Kalemler, 11 Nisan 1911) manifestosundan beri bitmemiştir. “Yeni Lisan” manifestosu yayınlanma ihtiyacı duyulduğuna göre, tartışmayı daha eskiye götürmek gerekir. “Yeni Lisan” dönüm noktasıdır.

Hiçbir dil “saf” değildir. Nasıl saf olsun ki... En saf dil en iptidaî milletlerin dilidir.

Maalesef, birileri Türkçemizde “dil” ile “din” arasında bir bağ kurup millet dinden uzaklaşsın diye, olmadık yola sapmışlar; “dinî sapkınlık” ile, “dinî doğru anlama” arasındaki farkı -bilerek- ölçmemişlerdir.

Bana itiraz edilen mektupları vermiştim. M. K. Atatürk’ün dili sadeleştirmesinden ve bizzat kelime bulmasından bahsedilmişti.

İlim ilerledikçe, tıkanan Osmanlı âlimleri, hemen kolaya kaçmışlar ve çok iyi bildikleri Arapça ve Farsçadan terkipler alıvermişlerdir.

Mustafa Kemal, yerinde mi, değil mi, tartışılır ama bizzat kendisinin kelime “türetmesi” bir çabadır.

M. K. Atatürk, “açı, yandaş açılar, üçgen, ikizkenar üçgen, eşkenar üçgen, dörtgen, beşgen, teğet, yay, çember, artı, eksi, çarpı, bölü” gibi kelimeleri dilimize kazandırmıştır.

Önce M. K. Atatürk’ün şu sözlerine dikkat:

“Dil Bayramı’ndan ötürü, Türk Dili Araştırma Kurumu genel özeğinden, ulusal kurumlarından birçok kutun bitikler aldım, gösterilen güzel duygulardan kıvanç duydum. Ben de kamuyu kutlarım.” (26 Eylül 1934).

Bu sözlerdeki bütün kelimeler Türkçedir. (Daha eskiye gidersek içinde Soğudça, Çince de vardır)

M. K. Atatürk, olmayacak şeyin peşinde koştuğunu çok çabuk fark ediyor ve diyor ki:

“Yeni Türkçe kelimeler teklif edebiliriz. Bu yönde ısrarla çalışmalıyız. Fakat bunları Türk dilinin olgunlaşma seyrine bırakmalıyız. Birkaç gün önce Ahmet Cevat Bey’e (Emre) söyledim: Ketebe, yektübü Arabındır; kâtip, kitap, mektup Türk’ündür.”

Türkçe çılgınları, “Dili bir çıkmaza saplamışız!” (F. A. Atay, Çankaya) diyen M. K. Atatürk’ü iyi anlamalılar; İ. İnönü dönemini değil; hele B. Ecevit’i hiç değil!

Arslan TEKİN, 29 Mayıs 2014
arslantekin53@yahoo.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18


Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x