At İzi İt İzi

At İzi İt İzi

İletigönderen Feza Tiryaki » Sal May 14, 2013 19:47

At İzi İt İzi

Resim
Artık akıllar iyice tutuldu.

Türk ulusuna ne oldu? Bize ne yapılıyor?

Ülkemizin yıkımına giden yolda büyük bir adım atıldı birkaç gün önce. Bunun ayırdında olanların sesi çıkmıyor, çıkan sesler de duyurulmuyor. Toplum uyumuyor, uykudan da öte, uyuşturulmuş durumda. Bir akıl tutulması durumunda. Kapılmışız rüzgâra gidiyoruz.

Bir sınır ilçemizde, Reyhanlı’da, tıpkı Araplara, Afganlara, Pakistanlılara, bütün az gelişmiş Müslüman ülkelere yıllardır yapıldığı gibi bomba yüklü araçlar patlatılarak Türk halkına da kıyım yapıldı.

Resim


Hem de nerede? Atatürk’ün hasta yatağında vatana kattığı, Türk ulusuna son armağanı olan Hatay’da.

O günden bu güne dost düşman tarafından Suriye toprakları olarak gösterilen, yayınlanan düşman haritalarında asla sınırlarımız içinde sayılmayan Hatay’dan, Türkiye’nin yıkım işine başladılar. Burayı Büyük İsrail’e katmak isteyenlerce, bunu isteyenlerin maşalarınca yapıldı bu kıyım deniyor.

On yıllardır duyduğumuz, uzaktan sesi hoş gelen, pek aldırmadığımız Arap ülkelerindeki bomba sesi ilk kez bu şekilde içimizde yankılandı. Terör örgütü Pkk’nın saldırılarında, mayın, bomba patlatmalarında, vatan evlâtlarını kurban verdiğimizde BOP planı uğruna, işbirlikçilerin aymazlığı ihaneti yüzünden evlâtlarımızı kaybettiğimizde, içimiz, ciğerimiz yanıyordu ama asla umutsuzluğa kapılmıyorduk. Hainlerin cezasız bırakılmayacağına, şehitlerin kanının yerde kalmayacağına, gazilerin ahının ahımız olduğuna inanıyorduk. Terörle hiçbir şey kazanamayacaklarını, bu kanlı, ırkçı, dış güdümlü örgütün, uyuşturucu, haraç parasıyla, kaçakçılıkla beslenen kanlı örgütün halkımızdan en küçük bir yardım alamadığını duyuyorduk. Bunların arkalarında bir avuç satılmışın, vatan haininin, sözde seçilmiş bazı vekillerin, belediye başkanlarının, sözde aydın denilen Türk olmayan Türk düşmanlarının bulunduğunu, halkı korkutarak onları kendilerine destek veriyorlarmış gibi gösterdiklerini biliyorduk. Başımız dikti. Gönlümüz rahattı. En azından milletimizin arkasında Türk ordusu vardı. Askerlerimizin gücünün, varlığının verdiği güvence vardı. Vatanımızın korunacağının garantisi vardı.

Artık bunlar yok. Çoktandır yok. Askerimiz tutuklanıp tutuklanıp hapse atılmaya başlandığından beri, beş yılı aşkın süredir sanki ordusuzuz… Son aylarda da terör örgütüyle bizi yönetenler anlaşarak güney bölgemizi iyice askersiz, korumasız bıraktırdılar. Adım adım Amerika’nın bölgedeki planının yani BOP’unun gerçekleşmesine hizmet ediyorlar.

Bu korkunç kıyımın olduğu gün (11 Mayıs, öğlen), uzun bir süre ne olup bittiğini hiç anlamadık bile. Olayın boyutlarının bu derece büyük olduğunu kimse tahmin edemedi. Bilgiağı (internet) gazetelerinden başka da olayı duyuran olmadı. Bir de bazı televizyon kanalları yalnızca alt yazı olarak geçtiler haberi.

Haberi önce bilgiağında duyduk. Televizyonlarda kimse yayın akışını bozmadı. “Hatay’da patlama, üç ölü, on dört yaralı” yazısını gördük ilk. “Şu kadar ölü.” dediler. Bunu böyle söylemeyenin hatırı kaldı. Sanki düşmandan söz ediliyor. Başka ülkedeki bir olaydan. Kayıp, de, hayatını kaybetti, de, başka türlü de, değil mi? Sonra bu sayılar yükseldi. On üç ölüm, onlarca yaralı haberi dakika dakika değişti. Kayıp sayısı kırkı bulunca sanırım, Dışişleri Bakanı konuşmuş. Güleç bir yüzle, kırk ölü, çoğu ağır yüz yaralı var, demiş. Gülümseyen görüntüsü sosyal ağlarda (facebook) paylaşım rekorları kırmış. Şu başlıkla: “Davutoğlu yurttaşlar ölürken nasıl sırıttı?”

Kayıp sayısının bu kadar yüksek olduğunu yetkili ağızlardan da duyunca ne yapacağımızı bilemedik. Demek doğruydu. Bu kadar çok can kaybı vardı. Denildiğine göre yaralılar çoktu, ağır yaralılar daha da çoktu. Yaralılar yanık yaralısı, ezilmişler, içlerinde organ kaybı yaşayanlar, parçalananlar…

O andan itibaren yayınların kesilmesini, haberlere bağlanılmasını, en azından yayın akışının ağırlaştırılmasını beklersiniz değil mi böyle durumlarda, ulusal felaketlerde (yıkımlarda)?

Bizde hiç tepki verilmedi. Herkes işinde gücünde, havasındaydı… Çoğu kişi, neler oluyor, kim ne yapıyor, nerede olayın ayrıntısı var, ne olmuş diye bütün kanalları sırayla dolaşmış, hiçbir şey bulamamış. Akşam, TRT’de “Osmanlı tokadı” Kanal D’de “Eşim bilir,” falan yerde şu vardı diye yazdılar, gördükleri aymazlıkları paylaştılar.

Gerçekten gün boyu arandık. Hiçbir yerde haber yok. Hepsi neyse programları aynen devam ediyorlar. Ulusalcıyım diyen de, göbekten bağlı yandaş da… Sonra TRT’leri dolaştık. Devletin kanalı ne yapıyor diye. Değil mi ya, burası devletin sesi. Özel yayınlara örnek olacak, yol gösterecek, vatandaşın yanında duracak, acısıyla ilk önce burası ilgilenecek. Devletimizin bir sınır ilçesinde çok çok büyük bir olay var. Araplarda olanın, uzaktan duyduğumuz katliamların, insan inanamıyor, aynısı bizde var. Komşularda oynanan acı oyunun benzeri sahnede. Binler, on binler acıyla haykırıyor, feryatlar göğü tutmuş… İnsanlar yanmış, organları parçalanmış, yaralılar, can verenler, paramparça olan bedenler… Ortada kocaman bir çukur, binalar yıkılmış, yanmış. Ortalık can pazarı. Yakınlarını arayanlar, yaralı yavrusuna sarılan analar, sırtlarında yaralı taşıyan erkekler…

Devlet bu işe bütün imkânlarıyla el atmaz mı? Ortalığı gümbür gümbür gümbürdetmez mi? Halkı aynı duyguda birleştirmez mi? Acılar paylaşıldıkça azalır der atalarımız, bu acı tüm ulusla paylaşılmaz mı?

Siz öyle sanın. TRT, tam sağır ve dilsizdi. Keşke yalnızca sağır ve dilsiz kalsaydı. Cıvık cıvık eğlencelere, gülmecelere, terbiye sınırını aşan yayınlara izin vermeseydi…

Beklenenin tam tersini yaptılar. Gün boyu canlı yapılan spor yayınlarıyla milleti oyaladılar. İnsan vicdanı, aklı, gönlü, böyle anlarda spor yayınlarının, maçların iptalini istiyor. Eğlenceye giren yayınlar bunlar. Bu eğlencelere sarıldılar dört elle, toplumu uyutmak için olmalı. Olan vahşeti, vatandaşın başına geleni, korkunç katliamı göstermemek için… Yoksa neden böyle yaptılar, vatandaşı kışkırtmak, birbirine düşürmek, acılarına acı katmak için mi? Canlı spor yayınları ertesi gün de sürdü gitti. Maçlar, yorumları. Heyecan, sevinç gırla… Koca koca adam olmayan adamlar çıkmışlar devletin ekranına konuşuyorlar:

“İlk yarıdan pozisyonlar böyle!” diyorlar. Yok, maç öncesi olaylar olmuş. Bağlanalım bakalım diyorlar. İki çapulcunun olayına yarım saat çene patlatıyorlar. Polis gaz mı sıkmış ne, “Ah ah, vah vah!” dedirtiyorlar maç çılgınlarına. Öte yanda insanlarımız feryat figan. Bu yanda keyfe keder dertler…

Yayını ağırlaştır, belgesel koy, kültür yayını koy… Nerde… Ertesi akşam, Pascal adlı skandallarıyla ünlü zenci sporcuyu çıkarmışlardı, hem de gençlerin yayınına. Bunu bir iyice cıvıttırdılar. Yaptıklarına gülmekten katıldılar. “Keremcem”’ adlı bir yayında oldu bunlar, TRT’ Okul’da, izlenceyi aynı adlı biri sunuyor. Devletin “Okul” yayını bu tiplere emanet, kimse bunlar, gençliği bunlar eğitiyor, eğlendiriyor. Bu çıkmış, Alper Kul adlı birinin doğum gününü kutlatıyor. İyi ki doğdun şarkısı söylüyorlar vatanda insanlarımız can çekişirken, can derdindeyken, evlere ateş düşmüşken… Pasta kavgası ediyorlar. Süslü kadın sunucu, saçlarını nerde yaptırmış, neden kısa kestirmiş, soruyorlar, anlatıyor. “Kah kah kah! Kih kih kih! Ah! Ah! Ah! “ Kırılıyorlar gülmekten. Burası “okul.” Türk ulusunun kurduğu, vergisiyle yaşattığı TRT’nin “Okul” adlı, üniversite yaşındaki gençlere dönük yayını ulusun acı gününde bunları öğretiyor.

“Sen toplamasın, malsın, küresel çetenin esiri olacaksın günü geldiğinde. Sen bir ulusa ait değilsin! Senin milletin yok!” deniyor dolaylı yoldan Kürtçülüğün âlâsının yapıldığı ülkemizde Türk gençlerine… Bari adını okul koymayın bu yaptığınız gençleri yozlaştırma yayınlarının.

Bir şey daha yapıldı, hemen aynı gün, bombaların patlatıldığı gün, bombayı nasıl soktuklarını göremedikleri, bilmedikleri canileri, olayın suçlularını, şüphelilerini şıp diye buluverdiler. Hem de nasıl olduysa bütün sokak kayıt kameraları bozukmuş, tek kare resim çekilmemiş, ama bu durumda bu başarıyı göstermişler!..

Sonra da aynı dümene başvurdu hepsi birden. “Kim yaptı?” oyunu oynadı küçükten büyüğe herkes. Bir örgüt çıkıyor, ben yaptım diyor. Yok diyorlar, sen Esat’a muhalifsin, sen yapmadın.

Birkaç saat içinde hemen şunu yazıyorlar gazetelerde başa: “Bunu yapanlar Türk!” “ İşte Esat’la işbirliği yapan Türk örgüt.” Türk’ü Türk’e kötüleyecekler, kimbilir böylece kimlere hizmet edecekler. Aynı anlarda bir iktidar vekilinin düğün haberi düşüyor ortaya. “Herkes düğünde!” deniyor. “Burhan Kuzu düğün yaptı, hacklendi.”( bilgisayarda vurulma) yazıyor bir köşede. Bu acılı saatlerde yandaşlar boş durmuyorlar, ne kotarırlarsa, kimi ne kadar kandırırlarsa kısa günün kârı. Kemal Derviş’i çıkarmış birileri o arada ekranlarına. CNN’ mi, neye…”Öcalan değişmiş olabilir” demiş bu malum kişi, bu dediklerini ağzına bakarak dinlemişler. Bir de ballandırarak yazmışlar. “Sen ne diyorsun be adam, ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu, sözünü ettiğin on binlerin kanına girmiş bir cani!” falan diyen olmamış.

Bir anda da yayın yasağı geliveriyor… Tam bilgiağı gazetelerinde kayıp sayısının yüzleri geçtiği, iki yüze yaklaştığı söylenirken, ölenlerin çoğunun bedeninin parça parça olduğu, vücut parçalarının aranarak bir araya toplandığı, beden bütünlüğü kalmadığı için kimlik tesbiti yapılamadığı, insanların sayılamadığı, yandıkları için tanınamadığı yazılır çizilirken…

İlk yirmi saatlik sürede ölen kırk altı kişiden otuz üçünün isimleri belirlenebilmiş. Adlara bakılınca ölenlerin hepsi Türk. Soyadları Türk. Bir tane yabancı ad yok. Çoğu çocuk, iki kişi dışında hepsi gencecik…

Nadire, Fatma, Ahmet, Hulusi, Fehmi, Mustafa, Azize, Tahrir, Yusuf, Murat, Abdo (Abdullah), Fidan, Meryem, Zeynep, Mehmet, Hakan, Abdulkadir, Mahmut, Koray, Oğuzhan, Oğulcan, Hüseyin, Ali, Nihal… Çoğunun soyadı aynı. Aynı aileden kaç kişi gitmiş… Fatma üç yaşındaymış.

Yörede görevli üç doktor da terör kurbanı: Dr. Adil Sünger, Dr. Ali Gök, Dr. Nihat Dağ. Nihat Dağ patlama anında yoldan geçiyormuş…

Yine bilenler soruyor, Hatay Reyhanlı için: “Buralar her gün sığınmacı kaynardı, sığınmacıların çocukları satış yapardı buralarda. Neden tek bir sığınmacı ölmedi bu katliamda? Neden buraya o saatlerde hiç biri gelmedi?” Bunu yanıtlayan yok, kurulmuş saat gibi, çok geçmeden:

”Bombalara Esad parası” başlığı atılıyor yandaşlar tarafından gazetelerine. Devam ediyorlar:

“Başbakan Esad’ı işaret etti, muhaliflerin ilgisi yok! dedi.”

Birileri alelacele aklanıyor, birileri suçlanıyor…

Daha da gülüncü olayın ilk anlarında hemen, “Çözüm sürecini bozmak isteyenler, özgürlük havasına (kime, Pkk’ya mı?) iyi bakamayanlar bu tür eylem içine girebilirler!” açıklamasının yapılması…

Bu arada Başbakan Yardımcısı Pkk teröristlerine seslenivermiş:

“Silah bırak, siyaset yap!”

İş bununla da bitmiyor:

“Dak’ka bir, gol bir” demeye kalmadan, 111 aydın olmayan sözde aydından bir imza kampanyası haberi geliyor. İçlerinde Yunan adlı - soyadlı profesörler var, Ermeni azınlıktan vatandaş var… Yunanistan’da bir Türk, Yunan aleyhine bir girişimde bulunsun bakalım, bulunabilir mi? Bir Türk Ermenistan’da Ermeni karşıtı bir işe girişse izin verilir mi? Bizde yok, yok! Gizli açık ırkçı Yahudiler, Türk düşmanları, “Türkler, şu kadar bin şunu, şu kadar milyon şunu kesti” diyerek “Nobel” alan nobelciler, yıllarca sanatçı sanarak dinlediğimiz sazcılar, malum yazarlar, kendini adam eden, birey yapan, bugün geldiği yeri borçlu olduğu Cumhuriyete ta yıllar yıllar önceden 70 yıllık zulüm diyenler, hepsi, hepsi var. Bu felakete tek bir sözleri yok, ortalarda görünmüyorlar, aynı anlarda vatanın bütünlüğüne saldırmada, yayılmacılarla, terör örgütüyle aynı amaçta birleşmede ise bir anda ortadalar, sürüsüyleler…

Kısaca it izi at izi karışmış durumda ülkemizde…

İyi kötü birbirine karıştı. Çoğu ayıramıyor…

Bunları ayırmak, neyin ne olduğunu anlamak, algısını tutsak ettirmemiş, düşünebilen vatandaşa düşüyor.

Türk ulusunun bu duruma düşürülmesine, millî duygularla oynanmasına, duygu birliğinin, ülkü birliğinin körleştirilmesine, vatana saldıranlara, belli etmeden sinsice beyinleri, gönülleri yayılmacı çıkarları için tel tel işleyenlere, ulusu bölenlere izin mi vereceğiz, silkinip birleşecek miyiz?

Oyunların en sinsisini, iyi görünüp, halktan, haktan görünüp, melek rolü oynayarak belli etmeden algılara saldıranlar yapıyorlar. Ölen bir Hataylı vatandaşımız kılığına giren, böyle bir ağızdan, bir bölücü yazara açık mektup yazan birinin yazısı, başta Oda TV olmak üzere her yerde yayınlandı.

Yazının bir yerinde öyle bir söz var ki olursa bu kadar olur. Hain vuruyor.

Hatay bizim ilimiz değil mi? Ne zamandan beri orta malı. Sağ gösterip sol vurmuş yazan şerefsiz! Yazım yanlışlarıyla yazılmış bir rezil mektup. Bakın mektuptaki şu tümceye:

" biz savaşmasını bilmeyiz cengiz'cim, biz savaşarak bir şeyin elde edileceğine inanmayız. o yüzden referandumla katarsın hatay'ı türkiye'ye, savaşarak değil. çünkü burada cephe açılmadı, açılamaz da. bu yüzden terörist gördüğümüzde ne yapacağımızı bilemedik. "

Yoksa bu mektubu imzasız yazan vatansız, 1939 yılında mı yazdı? Hatay topraklarımıza katılmadan önce. Hem yine de uymuyor bu ifade. Hatay referandumla (halk oylamasıyla) alınan bir toprak parçası değil ki? Atatürk’ün gücüyle, Türk devletinin o zamanki durumuyla, caydırıcı büyüklüğüyle alındı. Sonra bizde referandumla alınan bir taş parçası bile yok. Tük vatanının her toprağı savaşılarak, kan akıtılarak, can verilerek vatana katıldı. Bunu yedi cihan biliyor. Son aylarda 16 adamıza yapılan Yunan işgaline ses çıkarılmadı. Kıbrıs neredeyse verildi Yunan’a, Rum’a. ilgilenen varsa beri gelsin. Hatay’ı da birilerine böyle oldubittiye getirerek vermeyi mi düşünüyorlar? Bu söz bir işaret fişeği mi?

Yanarak ölen terör kurbanı garibanları, kurbanları kullanmış mektubu yazan. Çandar'a çatarken, kimseye çaktırmadan Hatay'ı Türkiye'den çıkarıvermiş. Asıl amacını gizlemiş. İşin en acısı da bu ve bunun gibi gizli tuzaklarla dolu yazıları dağıtan, paylaşan biziz. Anlamadan oyuna geliyoruz. Bu mektubu “ Çandar’a muhteşem yanıt!” adıyla paylaşıyoruz hem de… Oysa yanıt bize. Algımıza. Algı karıştırmaya yönelik bir tuzak bu yazı.

Şehir devletleri kuracağız, vatanı öyle ikiye falan değil onlarca parçaya ayıracağız demek suç değil biliyorsunuz, şiddet içermeyen her türlü kötülük, çirkef söz söylenebiliyor artık.

Hatay’da oynanan kanlı oyun, vahşet, bölünmenin, hainlerin bu dediklerinin yürürlüğe konması olmasın? Ulusal televizyonların basın yayının olaya ilgisizliği, elin acılarını daha çok önemseme, Filistinli’nin acısının yine böyle bir günde dile getirilmesi, ABD maratonunda ölene bile başsağlığı mesajı gönderme, bu Amerikan haberinin günlerce Türk toplumuna sunulması, orada olanların bizde olmuşçasına her yayında gösterilmesi, bunlar gibi bir sürü dış olay ciddiye alınıp kendi acılarımızın görmezden gelinmesi, bu kanlı olayda bile mezhep ayrımcılığı yapılması… Bunlar ne demektir sizce? Bir yolun taşları mı?

Bir yanımız yanarken, değil ulusal yas ilan edilmesi, bu durumun vız gelip tırıs gitmesi bir kesim için, düğün bile edilebilmesi, aynı anda da bir savaş uçağımızın aynı bölgeye yakın bir yere düşmesi (düşürülmesi), üsteğmenimizin şehit olması bütün bunlar rastlantı olabilir mi?


Pilot üsteğmenimizin, vatan görevi yapan bir yetişmiş askerimizin bu acı kaybından, özelliği bir AKP’linin yeğeni olmak olan bir genç kızın geçirdiği dikkatsizlik kazası daha önemliymiş ki, gazetelerde en üstlerde yayınlandı, dün gece yandaş yayınların başlığından inmedi bu haber. Her ölüm acıdır ama çoğu yakınlarını ilgilendirir; eğer vatan görevini yaparken hayatını kaybetmişse kişi, ölümü vatanı korurken olmuşsa, vatan içinse, belki de devletin bir hatası sonucuysa canını kaybetmesi bu haber bütün ülkeyi ilgilendirmeli değil mi?

Terör kurbanlarını, terör sonucu sönen yaşamları, onların öykülerini göstereceksin millete, saklamadan, gizlemeden önlerine sereceksin yapılanları, sonunda toplum, terörün ne beter bir şey olduğunu görsün! Onların, Pkk gibi kanlı örgütlerin, “Kanarya Sevenler Derneği” üyeleri falan olmadığını, kan dökmekten korkmadıklarını, önüne çıkanı öldürmekten hiç çekinmediklerini, onların vicdanlarının olmadığını, hatta (ayrıca) terörist katillerin insan olmadığını anlasın.

Bu son haberi vermezsem olmaz. Demeyi unutmuşum. Akşam devlet televizyonu TRT (Te re te), açılımıyla “Türkiye Radyo Televizyonu” bir gala gecesi düzenlemişti hem de “1” numaralı kanalında. Genel müdürleri, hepsi hepsi oradaydı… Yüzler gülüyor, mutlular… Canlı yayın. “TRT Belgesel Ödülleri” imiş gecenin adı. Sahneye onu bunu çağırıp alkış kıyamet ödüller verdiler.

Ha, bu da meraklısına muştu (müjde): “Pkk’lılar Kuzey Irak’a varmış.” Bu, Hürriyet’in yeni bir haber başlığı. Hiç meraklanmayınız. Yeni yargı paketiyle altı askerimizi şehit eden, sivilleri öldüren Halkalı canileri bile salınıyormuş. Yüzlercesi serbestmiş artık. Hepsi Kandil’de toplanıyormuş. Salınan salınanaymış…

Ne oluyor?

Hangisi at izi, hangisi it?



Feza Tiryaki, 14 Mayıs 2013
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1012
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x