Önderimiz dini ibadetleri ve gereksimlerini yapmazdı fakat inanç sistemimizi severdi ve dini inancı vardı. Egemelliğin kayıtsız şartsız millletin olduğunu söyleyerek milletin üzeinde hiçbir güç olmadığını belitrmiştir.
ATATÜRK'ün başörtüsü (türban) hakkındaki düşünceleri:
"Dinin tavsiye ettiği örtünme hem hayata, hem fazilete uygundur"
"Gerçekten memleketimizin bazı yerlerinde, en çok şehirlerimizde, giyiniş tarzımız, kıyafetimiz bizim olmaktan çıkmıştır. Şehirdeki kadınlarımızın giyinişlerinde iki şekil ortaya çıkıyor: Ya çok kapalı, ya da çok açık. Bunun her ikisi de şeriatin tavsiyesi, dinin dışındadır. Bizim dinimiz kadını her iki aşırılıktan da hariç tutmuştur. Şeriate uygun örtünme, kadınlar için güçlük vermeyecek, kadınların toplum hayatında, iktisadi hayatta, gündelik hayatta erkeklerle işbirliği etmesine engel olmayacak şekilde bulunacaktır. Bu basit şekil toplum hayatımızın ahlak ve usullerine de aykırı değildir." kaynak olarak yzılı metin bulamadım ama bir kaçtane ulusal gazete bunları yazmış yalan ols aidi suçduyurusu açılırdı.
Bunun yanısıra burka çarşaf gibi örtünme şekilleri hakkındada düşüncesini belirtmiştir
"...Kimi yerlede kadınlar görüyorum ki, başına bir bez, ya da bir peştemal ya da benzer bir şeyler atarak yüzünü, gözünü gizler ve yanından geçen erkeklere karşı ya arkasını çevirir, ya da yere oturarak yumulur. Bu durumun anlamı, gösterdiği nedir? Efendiler uygar bir ulus anası, ulus kızı bu şaşırtıcı biçime, bu vahşi duruma girer mi? Bu durum ulusu çok gülünç gösteren bir görünüştür. Hemen düzeltilmesi gerekir."
Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri,
Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yay., C. II., s. 217.
Şimdi Atartürk'ün lâikliğin ne olduğunu anlatan cümlelerine bakalım. bunu Atatürk araştırma merkezi başkanlığının web sitesindeki lâiklik konu başlığı altından aldım.
Lâikliğin gerekliliği
İslâm dinini, yüzyıllardan beri alışılageldiği şekilde bir siyaset aracı durumundan uzaklaştırmak ve yüceltmek gerekli olduğu gerçeğini görüyoruz. Mukaddes ve tanrısal inançlarımızı ve vicdanî değerlerimizi, karanlık ve kararsız olan ve her türlü çıkar ve tutkulara görüntü sahnesi olan si
yasal işlerden ve siyasetin bütün kısımlarından bir an evvel ve kesin şekilde kurtarmak, milletin dünyevî ve uhrevî mutluluğunun emrettiği bir zorunluktur. Ancak bu yolla İslâm dininin yüksekliği belirir.
1924 (Atatürk'ün S.D. 1, s. 318)
Vicdan özgürlüğü
Her birey istediğini düşünmek, istediğine inanmak, kendine özgü siyasal bir fikre sahip olmak, seçtiği bir dinin gereklerini yapmak veya yapmamak hak ve özgürlüğüne sahiptir. Kimsenin fikrine ve vicdanına egemen olunamaz.
Vicdan özgürlüğü sınırsız ve sataşılmaz, bireyin doğal haklarının en önemlilerinden tanınmalıdır.
1930 (Afetinan, M.B. ve M.K. Atatürk'ün El Yazılan, s. 470)
Din ve mezhep, herkesin vicdanına kalmış bir iştir. Hiçbir kimse hiçbir kimseyi ne bir din, ne de mezhep kabulüne zorlayabilir. Din ve mezhep, hiçbir zaman siyaset aracı olarak kullanılamaz.
(Kılıç Ali, Atatürk'ün Hususiyetleri, 1955, s. 57)
Türkiye Cumhuriyeti ve lâiklik
Serbest Fırka Lideri Fethi Okyar'a verdiği cevaptan:
Memnunlukla görüyorum ki, lâik cumhuriyet esasında beraberiz. Zaten benim siyasal yaşamda bir taraflı olarak daima aradığım ve arayacağım temel budur.
1930 (Atatürk'ün T.T.B.1V, s. 544)
Cumhuriyetçilik ve toplumsal devrim, lâiklik ve yenilik-severlik, Türk'ün öz malı ve özelliği haline geldiğini görmek, benim için büyük bir mutluluk olacaktır.
(Kılıç Ali, Atatürk ve Cumhuriyet, Milliyet gazetesi, 2.11.1970)
Türk milleti, halk yönetimi olan cumhuriyetle yönetilir bir devlettir. Türk Devleti lâiktir. Her ergin dinini seçmekte serbesttir.
1930 (Afetinan, M.B. ve M.K. Atatürk'ün El Yazılan, s. 352)
Türkiye Cumhuriyeti'nin resmî dini yoktur. Devlet yönetiminde bütün yasalar, kurallar bilimin çağdaş uygarlığa temin ettiği esas ve şekillere, dünya gereksinimlerine göre yapılır ve uygulanır. Din anlayışı vicdanî olduğundan, cumhuriyet, din fikirlerini devlet ve dünya işlerinden ve siyasetten ayrı tutmayı, milletimizin çağdaş ilerlemesinde başlıca başarı etkeni görür.
1930 (Afetinan, M.B. ve M.K. Atatürk'ün El Yazıları, s. 56)
Biz din işlerini millet ve devlet işleriyle karıştırmıyoruz. Millet ve devlet işlerinin Kâbesi, millî egemenliğin belirdiği Büyük Millet Meclisi'dir. Din işlerinin mihrabı ise insanların, kişilerin vicdanlarıdır.
(Asaf İlbay, Tan gazetesi, 13. VII. 1949)
Türkiye'de esasen gerici yoktu ve yoktur. Kuruntu vardı, şüphe vardı. Cumhuriyetin ilânı ve onun zorunlu gereklerinden olan gereksiz kurumların ortadan kaldırılması üzerine herkesin açıklıkla gördüğü manzara, o kuruntulular ve şüpheciler için de kalp rahatlığını gerektirmiştir. Bundan sonra yalnız bir şey akla gelebilir. O da, bazı adî politikacıların, alçak çıkarcıların o kuruntu ve hayali uyandırmaya çalışması, o yüzden aşırı tutkularını doyurma ve çıkar düşüncesinden ibarettir. Temin ederim ki, bütün varlığımla temin ederim ki, bu gibiler her ne şekil, görünüş ve sebeple olursa olsun, varlıklarını duyurdukları gün, Türk milletinin amansız yok edişine hedef olmaktan kurtulamayacaklardır.
1924 (Atatürk'ün S.D.I1I, s.75)
Artık Türkiye, din ve şeriat oyunlarına sahne olmaktan çok yüksektir. Bu gibi oyuncular varsa, kendilerine başka taraflarda sahne arasınlar! Geçmişin dalgınlıkları, paslı durgunlukları, Türkiye halkının beyninden silinmiş olduğunda şüphe ve tereddüde yer yoktur. Eriştiğimiz mutlu durumdan bir adım geriye gitmek, kimsenin söz konusu etmeye dahi yetkili olmadığı kesin bir gerçektir.
7924 (Atatürk'ün S.D. III, s. 75-76)
Dinden maddî çıkar temin edenler, iğrenç kimselerdir, işte biz, bu duruma karşıyız ve buna izin vermiyoruz. Bu gibi din ticareti yapan insanlar, saf ve masum halkımızı aldatmışlardır. Bizim ve sizlerin asıl mücadele edeceğimiz ve ettiğimiz bu kimselerdir.
1930 (Kılıç Ali, Atatürk'ün Hususiyetleri, 1955, s. 116)
Atamız ne güsel açıklamış herşeyi yorum eklemeye hiç gerek yok; fakat Atamız istiyor ama halk istemiyorsa n'olurdu?
"Egemenlik, kayıtsız, şartsız milletindir! "
"Kayıtsız şartsız" ifadesiyle belirtilen egemenliği, milletin üzerinde tutmak demek, bu egemenliğin bir zerresini, sıfatı, ismi ne olursa olsun, hiçbir makama vermemek, verdirmemek demektir. Bununla demek istediğim anlamı kolaylıkla anlayabilirsiniz.
1923 (Atatürk'ün S.D. II, s. 80
"Cumhuriyette meclis, cumhurbaşkanı ve hükümet bilirler ki, kendilerini iktidar ve yetki yerine belli bir zaman için getiren, irade ve egemenliğin sahibi olan millettir. Gücünün ve yetkisinin Tanrıdan geldiğini ve yalnız ona karşı ahirette hesap verebileceğini varsayan ve devleti, ülkeyi kendine mirasla kalmış bir malikane kabul eden bir hükümdar, kendini her türlü sınırlamadan uzak görür. Böyle bir yönetimde milletin benliği, özgürlüğü söz konusu dahi olamaz. Şu duruma göre, yetkileri sınırlı dahi olsa, hükümdarlık biçimi demokrasiye, millî egemenlik ilkesine uygun değildir."
Millî emeller, millî irade, yalnız bir kişinin düşünmesinden değil, bütün millet bireylerinin arzularının, emellerinin bileşkesinden ibarettir.
1923 (Atatürk'ün S.D. II, s. 95)
Egemenlik, kayıtsız ve şartsız milletindir.
1923 (Atatürk'ün S.D. II, s.58)
Kuvvet birdir ve o, milletindir.
1937 (Atatürk'ün S.D.I, s. 389)
Bu da halkoylamasını geitirebilirdi; ama Atamın gönlü daima özgürlükden yanadır ve her türk gencinin bu gibi sorunları çözüp daima ilerlemesini isterdi.
"Biz başörtüsüne birşey demiyoruz; ama türbana hayır" diyenler çıkabilir.
Burada mevzuu başın kapanmasıdır arasındaki fark; tanımlayanamayan ve sürekli değişen kültür olgusundan kaynaklanmaktadır. Üniversite okuyan bir bayandan nenesi gibi başını kapatmasını istemek gülünç bir durumdur.
.. bana olumlu yada olumsuz eleştiri gönderen olursa ulu önderimiz Atatürk'ün sözleri birdaha okusunlar, orada cevap bulurlar ,saygılar.