Atatürk Cumhuriyeti
“Yeni nesil, en büyük Cumhuriyetçilik dersini bugünkü öğretmenler topluluğundan ve onların yetiştirecekleri öğretmenlerden alacaktır.”
Gazi Mustafa Kemal Atatürk (1924)
Atatürk’ün bu özdeyişinde Cumhuriyet için, Cumhuriyet kuşakları yetiştirmek için öğretmenlere büyük görev düştüğü belirtiliyor. Emekliliği olmayan, yaşam boyu süregiden, belki de tek meslek öğretmenliktir. Görevi ölene kadar bitmez. Anne babalar da çocukların ilk öğretmenleridir. Onların görevleri hiç bitmez.
Türkiye Cumhuriyeti 29 Ekim 1923’te kuruldu. Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Cumhuriyetimizin başkenti “Ankara”, dili Türkçedir. Atatürk’ün tanımına göre de; “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk Milleti denir. “ “ İstiklal Marşı”, millî marşımızdır. “Beyaz ay yıldızlı al bayrak” bayrağımızdır.
Anayasamızın ikinci maddesine göre, “Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk millîyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir.”
Cumhuriyetin ilk cumhurbaşkanı, büyük kurtarıcımız, Cumhuriyetimizin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk’tür.
Cumhuriyetimizin 89. yılını kutladığımız bu gün, gelin hepimiz Cumhuriyet öğretmeni olalım, çocuklarımıza Cumhuriyetimizi anlatalım. Türkiye Cumhuriyeti’nin nasıl kurulduğunu, ne günlerden ne günlere gelindiğini öğretebildiğimiz kadar öğretelim.
Geç oldu, atı alan Üsküdar’ı geçti, karşı devrim çok yol aldı, kıstırıldık, aldatıldık, Cumhuriyet yıkıcıları her yerde… demeden…
En azından bu gün, çocuklarımızın gönüllerini Cumhuriyet’in ışığıyla doldurup, eski, şerefli günlerin coşkusunu onlara da yaşatalım. Geçmiş günlerimizle onurlansınlar, göğüsleri ilerde, başları dik, göklerimizde özgürce dalgalanan bayrağımızın altında şiirler okusunlar.
Yıldönümleri, kutlamalar çok önemlidir. Böyle günler, yenilenme, yeniden dirilme, kendine gelme günleridir…Uykudaysan uyanma, uyuşmuşsan ayınma, yarı ayıksan silkinip titreme, özüne dönüş günleri…
Bırakın çocuklarımız, gençlerimiz, bu gün olsun, sarıldıkları ağlardan sıyrılsınlar, gözlerindeki bağı aralasınlar… Türk olmanın gururunu yaşasınlar. Atalarıyla övünsünler…
Atatürk ve silah arkadaşlarına, kahraman ordumuza, gönlü yüce büyük Türk ulusuna, vatan uğruna şehit düşen, gazi olan vatan evlatlarına şükranlarını, sevgilerini yüreklerinde duyarak geçmişe selam dursunlar, böylece geleceğe de umutla baksınlar…
Atatürk, Cumhuriyetin Onuncu Yıldönümü’nde yaptığı, onlarca kez ulusumuza, adıyla, “Türk Milleti”, “Büyük Türk Milleti” diye seslendiği tarihi konuşmasını şu sözlerle bitirmiştir:
“Türk Milleti;
Ebediyete akıp giden her on senede, bu büyük millet bayramını, daha büyük şereflerle, saadetlerle, huzur ve refah içinde kutlamanı gönülden dilerim.
Ne mutlu Türküm diyene!”
(29 Ekim 1933)
Atatürk milletine güvenmiştir. Türk tarihiyle övünmüştür:
“Bizim milletimiz derin bir maziye maliktir. Bu düşünce bizi elbette altı, yedi asırlık Osmanlı Türklüğünden, çok asırlık Selçuk Türklerine ve ondan evvel bu devirlerin her birine eşit olan ne büyük Türk devirlerine kavuşturur.”
Atatürk’ün Türk ulusu için istediği, ulusumuzun yalnızca yükselmesi, ileri gitmesidir:
“ Büyük davamız, en medenî ve müreffeh millet olarak varlığımızı yükseltmektir. Bu, yalnız kurumlarında değil, düşüncelerinde temelli bir inkılâp yapmış olan Büyük Türk Milleti’nin dinamik idealidir.”
Atatürk’ün bu sözleri de kulaklara küpe olmalıdır değil mi?
“ Benim Türk Milleti’ne, Türk Cumhuriyeti’ne, Türklüğün istikbaline ait ödevlerim bitmemiştir. Siz, onları tamamlayacaksınız. Siz de sizden sonrakilere benim sözümü tekrar edersiniz.”
İşte bu da o büyük Türk’ün Türk’e seslenişi (1933):
“Yüksek Türk!.. Senin için yüksekliğin hududu yoktur. İşte parola budur!”
Atatürk millîyetçiliği ırkçı değildir. Bakın Atatürk’ün sözleriyle biz nasılız?
“ Diyarbakırlı, Vanlı, Erzurumlu, Trabzonlu, İstanbullu, Trakyalı ve Makedonyalı hep bir ırkın evlatları hep aynı cevherin damarlarıyız.”
Atatürk Cumhuriyet idaresi için de şunları demiştir:
“ Cumhuriyet son dört yüz yıllık yönetimler içinde insanlığın çırpına çırpına bulduğu son çözüm yoludur. Milletin; hayat, bağımsızlık ve namusunu temin etmiş, denenmiş bir halk idaresidir.”
“ Cumhuriyet, yüksek ahlakî değerlere dayalı bir idaredir. Cumhuriyet erdemdir. Cumhuriyet idaresi erdemli ve namuslu insanlar yetiştirir.”
Atatürk , Cumhuriyeti Türk gençliğine emanet etmiştir. Gençliğe seslenişi (Gençliğe Hitabe) şu sözlerle başlar:
“Ey Türk Gençliği!
“Birinci vazifen, Türk istiklalini ( bağımsızlığını), Türk Cumhuriyeti’ni, ilelebet ( sonsuza kadar) muhafaza ( korumak) ve müdafaa (savunmak) etmektir.”
“Gençliğe Sesleniş” şu sözlerle biter:
“Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur.”
Atatürk’le ilgili 10. Yıl Cumhuriyet kutlamalarında yaşanmış şöyle bir anı anlatılır (Rıza Ruşen Yücer’den):
Cumhuriyet kutlamalarında, gece müzikli, danslı eğlence vardır. Atatürk’ün danseden bir genç çift dikkatini çeker. Onları yanına çağırır, gençlere, her zaman sorduğu soruları sorar:
“Sakarya Meydan Muharebesi ne zaman oldu?”
Millî Mücadele( Kurtuluş Savaşı) kaç aşamada sürdü?”
“Türk İnkılaplarının (devrimlerinin) esasları nelerdir?”
Gençler bu soruları yanıtlayamaz. Kız: “ Efendim bize mektepte Fransız inkılabını okuttular. Türk İnkılaplarını hiç öğrenmedik,” der.
Atatürk hiçbir şey demeden gençleri gönderir. Üzülmüş, yüzü değişmiştir. Sonra gençleri yeniden çağırır. Şunları söyler:
“ Bütün bu şenlik ve bayram, Millî Mücadele’ye katılanların ve Türk inkılabı yapanların veyahut bütün bunlarda bir miktar gayret ve fedakârlık payı bulunanların hakkıdır. Fakat o işi yapmış olanların arasına girebilmeniz, onlar gibi eğlenebilmeniz için en az, o işlerin nasıl yapıldığını mutlaka ve behemahâl (her durumda) bilmelisiniz.”
Atatürk sonra yaverine döner:
“ Bu gençleri evlerine götürsünler. Derslerine çalışacaklar!”
*
Türk Millî Eğitimi’nden Atatürk ilke ve inkılaplarına göre öğrenci yetiştirme amacının kaldırıldığı, yeni basılacak ders kitaplarında “Gençliğe Hitabe”, “Andımız” “İstiklal Marşı” Türkçe ders kitaplarında,” Türkiye Haritası” gibi konu ve yazılara yer verilmeyeceği daha geçenlerde duyuruldu. Atatürk anıtlarına izin almadan çelenk konulamıyor. Ulusal bayramlarımız eskisi gibi büyük alanlarda, spor sahalarında halkımızla birlikte askerimizin de katılımıyla kutlanamıyor…
Anayasamızdan bile Türklük çıkarılmak isteniyor. Bizi yönetenler ulusumuzun adını ağızlarına almaktan sanki korkuyorlar. Cumhuriyet yönetimi değiştirilmeye, okullarımız dinsel eğitim ağırlıklı İmam Hatip okullarına, medreselere, eskinin mahalle mekteplerine dönüştürülmeye çalışılıyor. Türbanın ilkokullara kadar sokulabildiği, imamların köylerde idareyi ele aldığı, öğretmenlerin köylerden uzaklaştırıldığı bir garip dönemdeyiz.
Bari bundan böyle ödevlerimizi yapalım.
Cumhuriyet Bayramı’nı coşkuyla kutlamak istiyorsak, Atatürk Cumhuriyeti’ne sahip çıkalım.
Evlerimize gidelim, gelin derslerimizi iyi çalışalım.
Feza Tiryaki, 29 Ekim 2012
Ek:
29 EKİM
Bu sabah içimde bir tazelik var,
Bu seher, bu camdan giren gündüz ben!
Sokaktan yükselen şu şen naralar,
Bu camdan bakınan, bu gülen yüz ben!
*
Nerede o dünkü ateşli nabız,
Nerede yastıkta kıvranan başım?
Bu sabah içimde çelikten bir hız,
Bu sabah en mutlu, en şen yurttaşım.
*
Az önce fecirle kaçan yıldızlar,
Başımdan yağıyor, daha bol, gümrah.
Şimdi benliğimde bir bütünlük var,
İçimde bir âlem gizli bu sabah.
*
Bu millet, bu insan, adı sanı Türk,
Bu toprak, bu vatan güzel Türkeli,
Bu tarih, bu onur, bu sihirli yük,
Bu Bursa, bu Konya, bu usta eli,
*
Bu eşsiz İstanbul, bu tek Edirne,
Bu örnek Kayseri, Sivas, Erzurum,
Bu Fırat, Menderes, Çoruh, Ergene,
Bu İzmir, Adana, Urfa, bu Çorum,
*
Bu başak, bu salkım, bu bağ, bu harman,
Bu bizim davarlar, bizim danalar,
Bu ocak, bu maden, bu dağ, bu orman,
Bu yiğit erkekler, yiğit analar,
*
Bu çetin, bu dönmez, bu sert bilekler,
Bu yanık, çehreler, bu bizimkiler,
Bu ağaç, bu çiçek, bu çiğ, bu renkler;
Bu diller, bu sesler, ya bu ezgiler,
*
Bu ninni, bu ağıt, bu düğün, bu bar,
Bu zeybek, bu halay, bu güreş hep ben!
Bu sabah içimde bir tazelik var,
Bu ışık, bu gündüz, bu güneş hep ben!
*
Ey rüya, ey hayal, beni terk etme,
Ey sabah koynunda şenim, hem zinde.
Bir bilinç ışığı vurmuş perdeme,
Bir bahar öğlesi gibi çimende.
*
Siz şimdi sokaktan gelen oymaklar,
Yürüyün siz bütün il çocukları,
Göğüslerde gurur, elde bayraklar,
Yürüyün başlar dik, alın yukarı.
*
Yürüyün ardımdan siz emellerim,
Yürüyün kalbimin yükü ilhamlar,
Uzaktan çırpınsın size ellerim,
Çırpınsın yüreğim, durana kadar.
*
Bu sabah içimde bir tazelik var,
Bu seher, bu camdan giren gündüz ben!
Komşular, şaşmayın bana komşular,
Bu camdan bakınan, bu gülen yüz ben!
Ahmet Kutsi Tecer