
Bilmem ki dikkatinizi çekti mi: Işık Kansu, film yapımcıları ve "usta yönetmen"i koruyup kollayanları, filmin perde arkasındaki "tarih danışmanı"nı kısa; ama bilgi yüklü satırlarla köşesinde dizi yapıverdi. Kumandan'ın "insan yanı" diyen gri aymazlara da değinmişti:
Atatürk insandı, ne olacaktı başka?
Hıçkırıklı bir sesle söylenen "Ama, o da insandı" pop kültür kalıbının ardında bilim dışı ve gerçek dışı bir sıradanlaştırmaya gitmek zeybeği sarılaştırmak olmuyor mu?
"Atatürk de insandı" kalıbının ardında, onun halk önderi oluşu, kahraman oluşu, ahlaklı oluşu, açık sözlü oluşu, barışsever oluşu, yurtsever oluşu, sömürüye karşı oluşu, devrimci oluşu, bağımsızlıkçı oluşu unutturulmuş olmuyor mu?
"İnsan Atatürk'ü" yazdım ve gösterdim diyenlere Kansu'nun sorusunu yöneltmek en kestirme, en duru davranış olmaz mı? Belki o zaman dökerler içlerindeki kini o gri adamlar.
Kumandan, aç yürürken de insandır, öfkelenip söverken de.
58 gün süren büyük direnişten bir kesiti (kitabı görmemiş olanlar için) aşağıya alıyorum: 20/21 Eylül 1918, Fara Vadisi (Filistin)
- DH9S ve Bristol tayyareleri, Şeria nehrine uzanan vadilerin üstünde, parçalayacak av arayan yırtıcı kuşlar gibi dolaşıp duruyorlar. Şosede ilerledikçe, bu yırtıcılara av olan askerler yol kıyılarında kanlar içinde yatıyor
Sırtları parçalanan öküzler yola yığılıp kalıyor. Yolun şurasında burasında kapaklanmış yaşlılar, kadınlar
Bodur çalıların altlarında yere yapışıp kalmış çocuk bedenleri
Ötede beride isli alevlerle yanmakta olan Alman kamyonları...
Şose, bir iki kilometre gitmeden iyice tıkandı. Otomobili olduğu yerde bıraktılar ve bir süre atlarla gitmeye çalıştılarsa da olmadı. Kumandan önde, yaya olarak, Azmut köyünü geçtiler. İyice daralan yolda, önlerine çıkan keskin dönemeci geçtiklerinde, Dir el Harab yönündeki tepelerin yanlarında beliriveren tayyareler, yol boyunca mermi yağdırmaya başladı.
Kumandan'ın "Bayırlara! Hendeklere!" diyen tiz sesi duyuldu . Tayyareler on dakika sonra geri geldi. Kumandan yine, "Bayırlara yat!" diye bağırarak koştu ve kendisini kayaya atıp yüzükoyun yapıştı. Bir süre sonra dirsekleri üstünde doğruldu; tabakasından çıkardığı sigarayı yakmaya çalıştı.
Çakmak bir türlü yanmıyordu. Kalkıp oturdu, sigara ağzında, çakmak iki elinde uğraşırken vadinin alt yanından hızla gelen tayyarenin makinelisinden inen mermiler Bir mermi, bir iki karış ötesine vurup kayadan parçalar kopartınca kalkıp oturdu. Sövüp sayarak "Şu gâvura da bak! Bir sigara yakmamıza bile müsaade etmiyor!" diye bağırdı.
Tayyareler vadide kalanları birkaç kez daha biçip geçtikten sonra uzaklaştı. Kumandan ve zabitleri, üstlerini silkeleyerek yola indiler. Bir süre sonra süvari-ler arkadan atları yetiştirdiler. Çok geçmeden hava iyice karardı. Yürüyüşe geçtiler. Açlık iyice bastırıyor, bir süre sonra yorgunluk açlığın önüne geçiyordu.
Tepesinden mermi yağarken İngiliz pilota sövüp sayan Kumandan, o zaman da insandı sonraki 20 yılda da Bir dakikası boş geçmedi; 57 yılda 157 yıl yaşadı. Yönetmenler, işbirlikçi sözde tarihçiler, içleri bulanık gri adamlar, "entegrasyon"cu generaller de, Kumandan ölüm vadilerinde korkusuzca yürüdüğü için yaşama doğdular.
Şimdi, kişiliklerini dışarı kusanlara Kumandan'ın yaptığı gibi sövüp sayarsak insan yanımızı göstermiş mi olacağız? Yoksa "acımasızca eleştirmiş" mi?..
Mustafa YILDIRIM