
Yazar ve emekli binbaşı Erol Mütercimler'den ilginç iddia...
Yazar ve emekli binbaşı Erol Mütercimler, 25 yıllık emeğinin ürünü Fikrimizin Rehberi kitabında büyük kurtarıcının yaşamına ilişkin detaylar veriyor. Mütercimler Atatürkün sirozdan değil, kanserden öldüğünü ileri sürüyor
Yeditepe, İstanbul Ticaret ve Mersin Çağ Üniversitelerinde ders veren, yazar, emekli binbaşı Erol Mütercimlerin 25 yıldır yazdığı ve Ergenekon soruşturması sırasında sekteye uğrayan (kitapla ilgili dokümana da el konulmuştu) Fikrimizin Rehberi: Gazi Mustafa Kemal kitabı çıktı. Kitap, tartışma yaratmaya aday nitelikte.
1250 sayfalık kitabınız devlet adamı, asker Atatürkün yanı sıra moda deyimiyle İnsan Atatürkü de anlatıyor... Çekindiniz mi?
Hayır çünkü tüm bunların yanında beni en çok ilgilendiren, Türk insanına anlatmamız gerektiğine inandığım onun dört büyük (Napolyon, Sezar, Büyük İskender) askeri stratejik dehadan biri olduğuydu.
Orhan Pamuk, Atatürkün romanını yazmayı çok isterdim ama bu mümkün değil dedi. Sizce?
Katılmıyorum. Romancı özgürdür. Hatta Atatürkün gerçek yaşamını bile yazmak zorunda değil. Ama belgeselci gerçek yaşamını anlatmak zorunda.
Mustafayı seyrettiniz mi?
Evet, ama olumlu değilim. Ama benim değerlendirmelerim subjektif ve adil olmayacaktır. Çünkü ben de bu biyografiyi yazdım.
Ama siz de İnsan Atatürkü yazmakta sakınca görmediniz?
Tabii ki yazılacak. Ben de aşklarını, ilişkilerini yazdım. Hatta sağ başparmağı içe basar, onu bile... Esirgediğim bir şey yok yani.
Ama...
Ama bunları O bunu demiş, karşılığında bu da şunu demiş diyerek verdim. Mesela Mustafa Kemal içki içiyor, hem de Harp Okulundan beri. Ama ayyaş değildi. Günde bir kilo içmezdi. Öldür Allah gecede üç duble içebiliyor. Çünkü bir dubleden sonra alkol onu sarsıyor. Baş ağrısı çekiyor. Gündüz içmeye de karşı. O üç nedenden içer ki, Hasan Rıza (Soyak) başta olmak üzere bunu da herkese söyler: Beynim 24 saat çalışıyor, beni uyutmuyor. Uyumam lazım der.
Yani rahatlamak için?
Ayrıca yaşamı boyunca sindirim sorunu, peklik çekmiştir, onu rahatlatan tek şey de alkoldür. Bir de Çevremi görüyorsunuz, ben içmeyim de kim içsin. Soframa geliyorlar, ama kimse rahat yanıt veremiyor ama alkol onları rahatlatıyor der. Onların çok içmesine izin verir, ama kendisi sabaha kadar toplam üç duble içer.
Kemal Tahir gibi... O da uzun rakı sofralarında sürekli içer gibi görünür, bir iki-kadehle otururmuş.
Evet, Can (Dündar) orada yanılmış. Ama bunda kötü niyet aramıyorum. Para kazanabilmesi ve yurtdışında ödül kazanabilmesi için böyle bir belgesel yapması gerekirdi. Gerçek Atatürkü yapsaydı kimse ona ödül vermezdi. Çünkü o tür bir belgeselde devrimci Atatürk de Kurtuluş Savaşı da olmak zorundaydı. Ama Pamukun böyle bir zorunluluğu yok. O romanını istediği gibi yazabilir.
Hatta bir başka romancı çıkıp cinsel tercihlerinin farklı olduğu üzerine bile yazabilir. Ya da bir başkası 9u 5 geçe Mustafa Kemalin kalbi durdu ve 6 geçe tekrar çalışmaya başladı diye başlayan bir roman da... Buna da kurgu diyorlar. Gani Müjdenin yaptığı gibi... Buna kim ne diyebilir? Ama iş belgesel olunca değişiyor.
Orhan Pamukun hiç mi haklılık payı yok?
Var çünkü bunu için önce gerçek bir Atatürk filmi yapmak zorundayız. Kraliçe Elizabeth, Napolyon, Sezar gibi. Sonra detaylara girilirse problem olmaz. Şu an Atatürkle ilgili hiçbir şey yok. O yüzden gerilim oluyor. Orhan Pamuk yazsın ama önce Şevket Süreyayı, Hasan İzzet Dinomoyu aşalım. Kimse o zaman Orhan Pamuka itiraz edemez. Çünkü o Orhan Pamukun Atatürkü olacaktır. Bu belgesele de itiraz edilemezdi, Can Dündar Benim gözümden Atatürk deseydi.
Diktatör müydü?
Kitapta bu konuda çok anı var. 1932... Tarih kongresi. Bir öğretmen gelir, elinde İtalyanca bir kitap. Paşam, Bu kitapta size diktatör diyorlar, doğru mu? diye. O da Çocuğum diktatör olsaydım, bana bu soruyu sorabilir miydin? der. Bu nasıl diktatör ki, tüm kararları kongrelerde almış, tüm savaşı meclisten yönetmiştir. İnsanlık tarihinde böyle diktatör mü var!
Son teşhis kanser
Kitabınızda Atatürkün doktoru Mim Kemal Ökenin hiç yayımlanmamış anılarından yararlandınız. Sizce alkole bağlı sirozdan mı öldü? Hepatit ihtimali yok mu?
Gelibolu Kara Muharebeleri 25 Nisan 1915te başladı, 9 Ocak 1916da bitti. Mustafa Kemalin ayrılışı ağustosun sonudur. Gelibolu dediğiniz yerde siperlerin arası yedi-sekiz metreydi.
Kokan insan cesetleriyle doldu. Aylarca o havayı teneffüs ettiler. Neyle beslendiler, hangi hijyenik koşullarda yaşadılar, nasıl suyu içtiler, hangi tuvalete gittiler? Bu adamların ömürleri gayri sıhhi ortamlarda geçti. Vücutlarında olmadık mikrop yoktur. Kitabı noktalamadan önce Cerrahpaşadan Çapaya, güvendiğim doktorlara sordum: Son teşhisiniz nedir? diye. Bugün olsa kanser deriz dediler.
O kadar duygusaldı ki İyi ki çocuğum olmadı derdi
Abdurrahman Tunçak öz oğlu olabilir mi?
Olasılık tanımıyorum. Bu tür nereye çekileceği belli olmayan konuşmaları da ahlaki bulmuyorum. Mesele benzerlikse eğer, Atatürke ikizi kadar benzeyen ve İzmir Suikastında idam edilen subay Ayıcı Arife ne diyecekler? Tunçakın kızına tavsiye ediyorum, DNA testi yaptırsın. Böylece kendisi de kurtulsun, memleket de. Ayrıca Mustafa Kemalin çocuğu olmazdı. Bundan kısırdı dediğim sanılmasın.
Tıbbi kayıtlarda böyle bir şey yok. Çok duygusal biri. Mesela tayı ölür ağlar, köpeği ölür ağlar... Aslında her fırsatta ağlar köylü kadın ona peynir verir ağlar, iğde ağacını yerinde bulamaz ağlar! Bu yüzden kendisi İyi ki çocuğum olmamış der.
Arşivleri açmadılar
Genelkurmayın arşivlerinden yararlandınız mı?
Hayır, Can Dündara açıyorlar ama bana açmadılar. Bir dilekçe versen aylarca sürünüyor, sonra da sana geri veriyorlar.
Kadınlar ona asılırdı
Çapkın mıydı?
Nazlı Pektaştan dinledim. Kitaba koyamadım çünkü hatıra defterleri hâlâ terörle mücedelede. Pektaş, ilk sarı basın kartlı gazetecidir. Söylevi Fransızcaya çevirmiştir. Ona sordum Çapkın mıydı? Kadınlara asılır mıydı? diye. Dedi ki Kim söylüyorsa cehennem o insan için vardır. Söylevi Fransızcaya çeviriyorum. Yukarıda Allah var, ne yalan söyleyeyim asılmak için çok çabaladım. Tüm kadınlar gibi.
Her seferinde ise saçlarımı okşayıp Kızım, çocuğum nasıl gidiyor tercüme dedi. Yalnız bana değil, onlarca kadına böyle hitap ederdi. Ama içinde ünlü paşalar dahil olmak üzere o kadar çok kişi, karısını, kızını ona sunmak için çabalardı ki!
Hatta karısını-kızını Atatürkle yalnız bırakmak için Ankara kışında balkonlarda beklerlerdi. Bu yüzden az kişi zatüre olmadı! Yahu Mustafa Kemal zaten karizmatik, yakışıklı bir adam, devlet başkanı. Ne diye asılsın kadınlara?
Aşık oldu mu?
Hayır. Latife Hanıma da... O âşık olacak bir erkek değil de fakat çok romantik. Mesela Sofyada ateşe iken Bulgar generalinin kızıyla olur, ayrılacağı gün Bulgar gül bayramıdır, son kuruşuna kadar bir kamyon gül alır kıza. O kadar romantik ki Latife ile nikahlanacaktır, imamı beklerken, Fevzi Çakmaka şöyle der: Ben böyle bir nikah hayal etmiyordum, kızı kaçırıp atla kırlara kaçayım isterdim.
Yalnız mıydı?
Yaşamı boyunca yalnızdı. Tıpkı Beethoven, Mozart ya da Kraliçe Elizabeth gibi... Dahiler hep yalnızdır. Niye şaşırıyoruz!
Kardeşini kazayla vurdu
Mim Kemal Ökenin anılarından öğrendim. Bu kitapla ilk kez yazılıyor. Mesela kız kardeşi Makbuleyi kaza kurşunuyla yaralaması. Atatürk silahını temizlerken tabancası ateş alır ve kurşun Makbule Hanımın yüzünde bir sıyrık bırakarak, yaralar. Tabii çok üzülür. İz bırakmasın der doktorlara. Ama kimse bunu garanti edemez. Mim Kemal ama kendine güvenir ve garanti eder, gerçekten de iz kalmaz.
Hz. Muhammede hayrandı
Fatİh Sultan Mehmet ve İslam Peygamberi Muhammede hayrandı. Peygamberin sosyal devrimlerien hayranıdır. 1930da ona İslam Peygamberi hakkında yazılmış bir kitap gönderilir ama gerçekler kadar yanlışlarla olduğu için beğenmez. Muhammedi bana, sönük bir derviş gibi tanıtmak gayretine kapılan bu gibi cahil adamlar, onun yüksek şahsiyetini anlayamamışlar demiştir ve Uhud Savaşının planını çizdikten sonra İnönüye dönerek şöyle devam etmiştir Bir komutan olarak bak bakalım bundan daha mükemmel bir savaş yapabilir miydin?
Kaynak