Asagidaki yazı Anayurt Gazetesi'nin 10 Kasim 2004 tarihli sayısında çıkmıştır..
Bu bahsedilenleri daha teferruatlı olarak "Ogün DELİ" isimli yazarın "Agoni" adlı kitabında daha açık olarak okuyabilirsiniz...
Gazete zaten bu yazıyı Ogün DELİ'nin kitabından özet çıkararak yayınlamıştır...Atatürk'ü Masonlar Zehirledi...
1935 Mason Localarını Kapattı ve...Cumhuriyetimizin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'�ün başına gelenlerle kahrolurken; ANAYURT Gazetesi olarak, bu ibretlik gerçekleri yayımlarken üzerimize düşen büyük görevi yerine getirmiş olmanın huzuru içindeyiz. KATİL(LER), İŞBİRLİKÇİ(LER) KİMLERDİ?
Yunanistan�da yayımlanan �
Laiki Metopo (halk Cephesi) Gazetesi'nde yayımlanan dizi yazıda �
Dr. Abrevaya ve Fischenger cidden bu işte fedakarane çalıştılar� denilmektedir. Bahsi geçen Abrevaya, Prof.Dr. Samuel Abrevaya Marmaralı�'dır. Abrevaya, İzmir doğumlu olup, Paris�'te tahsil görmüştür. Atatürkün ölümünden sonra Niğde Milletvekilliği yapmıştır. Prof. Dr. N.Fissenger, hükümet tarafından Paristen getirilmiştir. 8 Eylül 1938 tarihinde bir gün önce yaptığı muayeneye göre Prof.Dr. Ömer Neşet İrdelp ile birlikte düzenledikleri rapor uzun yıllar sonra ortaya çıkmıştır. Fissenger ayrı teşhiste bulunmasına rağmen Atatürkün ölüm raporunda, diğer doktorlarla aynı görüşteymişcesine yazılmıştır. Muhtemelen Paristen getirilen ilaçların temin yeriyle de ilgisi vardı.
MASON CEMİYETLERİ KAPATILIYOR "
Türkiyedeki masonlar 25. yıl kuruluş etkinlikleri düzenleyerek, yayılmalarını hızla sürdürüyorlardı. O sırada Atatürk Adalet eski bakanlarından Mahmut Esat Bozkurta masonlarla ilgili bir dosya vererek kendisine şunları söyledi: Bunu güzelce mütalaa et, bir fakrirle, Halk Partisi Grup Başkanına ver, grupta bunlara şiddetle bir hücum yap ve grupça kapanmasına delalet, senin de bu işte şeref payın olacaktır. Mahmut Esat Bozkurt, aldığı emrin gereğini yaparak verdiği takrirde şunları söyledi. Masonluk kökü dışarıda olan bir Yahudi tarikatından başka bir şey değildir. Memleketimizde bunun ne işi vardır? Bunu da grup kararı ile kapatalım. Paçaları tutuşan masonlar hemen Atatürkün doktoru Mim Kemal Öke öncülüğünde Atatürke giderek, Ona Türkiyedeki en üst masonluk makamı olan Meşrik-i Azamlık ünvanını teklif ederek yalvardılar. Atatürk, onlara Avurpada hangi locaya bağlı olduklarını ve liderlerinin adını sordu. Onlar Cenova Locasına bağlı olduklarını ve Reislerinin Barca Mişon olduğunu söylediler. Atatürk, öfkelenerek, Haydi defolun buradan, cehemmen olun gidin. Yahudi uşakları! Benim milletim bana kahramanlık sıfatı verdi, ben sizin gibi bir çiff Yahudiye uşak mı olacağım? Bu gece bütün Türkiyedeki locaları sabaha kadar kapatmadığınız takdirde, yarın teşkil edeceğim Divanı Harbi Örfiye hepinizi verir ve astırırım. Haydi defolun karşımdan dedi. Mason İçişleri Bakanı Şükür Kaya, Atatürke direnmeye çalıştıysa da başarılı olamadı ve Türkiye Mason Cemiyetinin kapanma kararını verdi. Anadolu Ajansı 10 Ekim 1935 tarihinde, mason cemiyetlerinin kapandığını ve mallarının Halkevlerine bağışlandığını duyurdu.
SARI LİDERi ÖLDÜRME KARARI ALINIYOR
Varnalı Bulgar Yahudisi 33 dereceli Farmason Avram Benaroyas Türkiye Mason Cemiyetinin kapandığını Moskovada bir toplantı sırasında öğrendi. Sinirlerine hakim olamayarak şunları söyledi; O Sarı Lider ortadan suret-i katiyetle kaldırılacaktır. Mefkuremize imha edici darbe vuranların akıbeti, feci şartlar altında ölümdür!... Türkiyenin ikinci Mason lideri Kimyager Mustafa Hakkı Nalçacı, acilen Kremline davet edildi. Nalçacı Moskovaya korkarak gitti. Başına bir hal gelmesi halinde Kremlinin Çankayaya siyasi baskı yaparak serbest bırakılmasının sağlanmasını istedi. Kremlin, Nalçacıya garanti verdi, verdiği teminatlarla onu rahatlattı. Kremlinden aldığı taahhütlerle korkusu geçen Nalçacı, işi ileri götürerek Atatürkün öldürülmesinden sonra Nazım Hikmet başkanlığında bir hükümet kurulmasını istediyse de, Kremlin gerici Mareşal Çakmakın tabancasına hedef olunacağı itirazı ile Nalçacıyı frenledi. Varnalı Bulgar Yahudisi Farmason Avram Banaroyas ve Türkiyedeki masonların ikinci lideri Mustafa Hakkı Nalçacı Kremlin yetkilileri ile toplantıdayken, yapılan konuşmaları Yunanlı gazeteci Apostolos Grasoz, ünlü Sovyet despotu Laurenti Beria ile birlikte yan odada ses alma cihazıyla takip ediyorlardı. Bu konuda Avram Benaroyos, İlk anlarda Kemal Atatürkü silahla ortadan kaldırmayı düşündük. Ancak, doktorlarımız Atatürkün ölümünün ani oluşunu tehlikeli gördüklerinden, Kremlinin istediği esrarengiz ve kendine göre esrar arz edecek ölüm kararına uyduk. Mason biraderler cemiyetimiz kapatıldıktan sonra hiçbir şey olmamış gibi Onun her hareketini alkışladılar. Zamanla Onun etrafında bir çember vücuda getirdiler ki; Sarı Lider, kendiliğinden bu çemberin içine girip hayatını bize teslim etti. 1937 yılı ortalarında, ismini açıklayamayacağım bir doktor bazı şöhretlere dayanarak Atatürke ilk darbeyi sinir organlarını zafa düşürmek suretiyle indirdi. Böylelikle gösterdiği tedavi usulü, Atatürkün sinir organlarını felce uğrattı. Atatürkte zaman zaman burun kanamaları, baş dönmeleri, istifralar karşısındaki arkadaşı tanımamazlıklar kendini göstermeye başladı. şeklinde yazdı. Benaroyos 1 Ağustos 1948 tarihli Yunan Halkın Sesi (-laiki foni) gazetesinde bunları yazarken, Yunanlı Gazeteci Apostolos Grazos da Halk Cephesi (Laiki Metopo) gazetesinde 1-5 Eylül 1949 tarihlerinde yazdığı seri yazıda şu görüşleri dile getirdi; Filistin Siyon kolonilerini meydana getirmek için Osmanlı İmparatorluğunu parçladık. Bundan sonra yapılması elzem olan üç vazife daha vardı. Bunları seri olarak tatbik etmek icap etdiyordu ki; Doktor Abrayava ve Fischenger cidden bu işte fedakarane çalıştılar. Bazı Avrupalı tıp dahileri, siroz mütehassısları, Sari Liderin hastalığı ile meşgul olmak istediklerini Türk hariciyesine bildirmişlerse de; Türkiyedeki mukaddes üçgenimiz, meydana getirdikleri muhkem mevki ve selahiyetlerini cemiyetimize muhalif olanlara Sarı Liderin tedavisinde vazife vermemekle bize pekala ispat ettiler.
ATATÜRK'ÜN HASTALIĞI, KONAN TEŞHİS ve UYGULANAN TEDAVİ
Varnalı Yahudi Farmason Acram Benaroyas, Atatürke ilk darbeyi 1937 yılı ortalarında indirdiklerini söylerken, bundan birkaç ay sonra Aralık 1937de Yalovada Atatürkü resmen muayene eden Prof. Dr. Nihat Reşat Belger ilk teşhisi karaciğer üç parmak kadar büyümüş ve sertleşmiştir diyerek koydu. Oysa, Benaroyasın söylediği aylarda Atatürk kaşıntıdan muzdaripti. Çankayada bir akşam doktorun biri kaşıntıların karınca ısırması sonucu olduğunu söyledi. Atatürk, Ben geceleri kaşınıyorum, karınca yatak odama kadar girer mi? diye sorunca, aynı doktor evet cevabını verdi. Köşkte et yiyen cinsten küçük kırmızı karıncaların varlığı söylentisi yayıldı. Hatta böyle karıncalardan bulunduğu tesbit edildi. Atatürkün İstanbul ve Yalovada olduğu bir sırada Cumhurbaşkanlığı Özel Kalem Müdürü Süreyya Anderiman Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Dr. Asım Arara telefon ederek Köşkü karıncalar bastı, Atatürk kaşıntıdan şikayetçi, bir çare bulun. dedi. Doktor ve diğer sıhhı personelden oluşan 8 kişilik karınca arama ekibinin çalışmalarını Dr. Nuri Refet Korur evet kırmızı renkte küçük karıncalar gördük diye açıklamıştı. İlgili mütehassıslar da; bu tip karıncaların Çinden Avrupaya geldiğini ve etle beslendiklerini söylemişlerdi. Karınca hikayesini bilen Atatürk, Dr. Velgerin karaciğerle ilgili teşhisini ve kaşıntının sebebinin bu olduğunu duyunca şaşırmış, ama belli etmemişti. Atatürkü yavaş yavaş öldürme planı hızla işliyor, Atatürkün hastalığının teşhisi ile ilgili farklılıklar Atatürkün ölüm raporlarına bile yansıyordu. Atatürkün fenni rapora geçen hastalığı Alkole bağlı siroz olarak tanımlandı. Oysa aynı rapora imza atan doktorlardan Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp, daha sonra bunu kat'i olarak kestirmek mümkün değil diyerek hipertrofik siroz tanısına yöneliyordu. Yani alkole dayanmayan (sıtma) siroz,. 30 Temmuz 1938 Cumartesi günü Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp, Atatürkün kalbinin kuvvetli olduğunu düşünürken, 4 gün sonra kalbi kuvvetlendirici iğne yapılmasına karar veriyordu. Dr. Asım Arar ise, Dünya Gazetesindeki mülakatında Atatürkün hastalığı ile ilgili olarak karaciğer kifayetsizliğinden şüphelendiğini bu şüphesini söylenmesi icap eden kişilere söylediğini, bu kişilerinse, böyle bir ihtimalin mevcut olmadığını söylediklerini bunun üzerine ise kendisinin daha ileri gidemediğini söylüyordu. Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Hasan Rıza Soyak da, Dr. Ararın söylediği türden birinin Atatürkün çevresinde bulunabileceğine inanmanın kendisi için güç olduğunu söylüyordu. 31 Temmuz 1938 günü Viyanadan gelen Prof. Dr. Eppinger Atatürke çiğyemiş kürü uygulayarak bol bol kavun karpuz yedirmiş, ertesi gün Almanyadan getirilen Prof. Dr. Bergmanda Atatürke rendelenmiş elma yedirtmiştir. Daha sonra da bu iki doktor bir araya gelerek damar tıkanıklığını düşünerek Atatürke Salygran şırıngası uygulamaya karar vermişlerdir. Aynı gün yapılan konsültasyonda bu Alman ve Paristen getirilen Prof. Dr. Fissinger ise yukarıdaki doktorlardan farklı olarak afyon mürekkepleri ile şibih kalevilerin (alkoloid) verilmesini uygun görüyordu. Zehirlendiğini anlamıştı Atatürk, Afet İnana yazdığı mektupta aynen şöyle diyordu; Afet, vaziyetim şudur; bence doktorların yanlış görüş ve hükümleri sebebiyle hastalık durmamış ilerlemiştir.. Hükümet benim reyimi almaya lüzum görmeksizin Fissingeri getirtti.
KİMLER MASONDU?
Atatürkü tedavi eden doktorlar arasında Mim Kemal Öke,==============================>>>>>>
Prof. Dr. Samuel Abrevaya Marmaralı masonluğu alenen bilinenler arasındadır. İçişleri Bakanı Şükrü Kaya da masondu. Devrin mason yöneticilerinden (Türkiye Locası) Dr. İsmail Hurşit, Muhittin Osman Omay kapatma kararı tebliğ edilenler arasındadır.
TEDAVİ EDEN DOKTORLAR
Prof. Dr. Neşet Ömer İrdelp ve Prof.Dr. Nihad Reşad Belger Atatürkü tedavi eden müdavi (sürekli) doktorlardı. Prof.Dr. Akil Muhtar Özden, Prof.Dr. Süreyya Hidayet Sertel, Prof.Dr. Mim Kemal Öke (adı sürekli tedavi edenler arasında da geçmektedir), Prof.Dr. Samuel Abrevaya Marmaralı, Dr. Mehmet Kamil Berk, Prof. Dr. Mustafa Hayrullah Diker ise gerektiğinde sürekli doktorların danıştıkları danışman hekim olarak görev yapmışlardır. Sağlık Bakanı Dr. İ.Refik Saydam idi. Sağlık Bakanlığı Müsteşarı Prof.Dr. Asım Arar idi. Bunların dışında, Paristen Prof.Dr. N. Fissinger (3 defa), Berlinden Prof.Dr.Von Bergman, Viyanadan Prof.Dr. H. Epinger isimli üç yabancı doktor da Atatürkün tedavisinde görev almışlardır.
MUSTAFA KEMAL'İN SAĞLIĞI
Mustafa Kemal, klasik çocukluk hastalıklarının dışında 20 yaşına kadar ciddi bir hastalığa yakalanmadı. 20 yaşında geçici bir süre yakalandığı sıtma hastalığının atlatılmasından sonra yine aynı yılda bel soğukluğu hastalığı takip etti. O yıllarda yaygın olan bu hastalık Ona ilerideki yıllarda İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi bünyesinde üroloji kliniğini kurdurttu. İdrar yollarındaki bu müzmin hastalığa ilaveten, Anafartalar Savaşı sonlarında, 1916 yılında akciğer iltihabı dolayısıyla ateşi yükselerek yatağa düştü. 2 yıl sonra Yıldırım Orduları Komutanı iken böbrek ağrıları başladı. Karlsbad Kaplıcalarında tedavi gördü. 1919 yılında Şişlideki evinde bir süre kulağından rahatsızlık geçiren Mustafa Kemal, aynı yıl 19 Mayısta çıktığı Samsunda tekrar nükseden Böbrek ağrılarından dolayı 19 gün Havza Kaplıcalarında kaldı. Samsunda iken tekrar sıtmaya yakalandı. Aynı yılın son günlerinde, 27 Aralıkta böbrek ağrıları tekrar başladı. 1921 yılı Nisanında sol yanağından çıban çıktı, daha sonra attan düşerek 3 kaburgası kırıldı. Bu hali ile cepheye gitti. 1923 yılında ise ufak tefek kalp rahatsızlıkları geçirdi. 1927 yılı Mayıs ayında göğüs ağrıları çekti. Berlin ve Münih üniversiteleri tıp fakültelerinin dahiliye klinik direktörleri Prof. Dr.Friedrivh Kraus ile Prof. Dr. Ernest Von Remberg hükümet tarafından Türkiyeye getirtilerek Atatürke konsultasyon uygulattırıldı. 1936 yılı Kasım ayında üşütme sonucu ateşi yükseldi, ama kısa sürede iyileşti. 1936 yılı sonuna kadar bunların dışında Atatürkün başkaca ciddi bir sağlık sorunu olmadı.
ÖLÜM SEBEBİ ALKOL DEĞİL!
Atatürkün ölümünden sonra düzenlenen birinci raporda ölüm sebebi karın içinde sıvı, asit toplanması olarak gösterilirken, ikinci raporda ise alkolle ilgili karaciğer iltihabı neden olarak gösterilmiştir. Bu çelişkiye rağmen Atatürke biopsi de otopsi de yapılmamıştır. Alkole bağlı siroz olabilmesi için en az 15 yıl süre ile günde en az 3 kadeh alkol alınması gerektiği bilinirken, Atatürkün Kurtuluş Savaşı yıllarında hiç içki içmediği, daha sonraki yıllarda da aşırı içki içmediği, karşısındakilere içirdiği söylenmektedir. Salyrgan (civalı ilaç)ın Atatürkün tedavisinde ajan tedavi ilacı olarak kullanıldığı, aslında Mustafa Kemal Atatürkün bu ilaçla ağır ağır zehirlenerek öldürüldüğü ortaya çıkmıştır. Öte yandan Atatürkün daha evvel sıtma geçirdiği bilinmesine rağmen karaciğer ve dalağı yıpratan Kinin ve Atebrin gibi ilaçlar bol miktarda kullanılarak ölüm çabuklaştırılmıştır. Sadece 1937 yılında İstanbul Eczanesinden Atatürk için 43 kutu kinin ilacının alınmış olması buna iyi bir örnektir.
19 SORU?
*Atatürkün tedavisi için doktor seçimini kim yapmıştır?
*Purinol adlı ilaç Atatürkün tedavisinde ne kadar kullanılmıştır?
*Bu ilacı imal eden Hakkı Bey, (Ruhsat tarihinde soyadı kanunu daha çıkmamıştı.) Mustafa Hakkı Nalçacı denen kimse midir?
*Burun kanamalarından dolayı Atatürkü tedavi eden Dr. Naki Yıldırım yerine Numune Hastanesi Kulak Burun Boğaz Uzmanı Prof. Dr. Meyere görev verilmesine neden ihtiyaç duyulmuştur?
*1938 Şubat ayında doktorların gelmesini uygun bulmayan Atatürke rağmen Prof.Dr, Frank, Prof.Dr.Epinger hangi gerekçe ve kimlerin tavsiyesi ile niçin getirilerek destursuz Atatürkün vücudu onlara emanet edilmiştir?
*Müsteşar Dr. Ararın yaptığı ilk teşhisi bildirdiği ve kale almayan yetkililer kimlerdi?
*Atatürke kaşıntıların sebebini karınca ısırığı olarak teşhis eden ve Çankaya Köşküne ziyaretçi olarak 1937 sonlarında gelen doktor kimdi?
*Ölüm anında Atatürkün ağzına su verdiği ölüm raporunda belirtilen Dr.Kamil Berk ölüm raporunu niçin imzalamamıştır?
*Atatürk, Dr. Nihat Reşed Belgere daha önce kendisini muayene eden Prof. Neşet Ömer İrdelpin koyduğu teşhisi kontrol ettirme ihtiyacı hissetmiştir?
*Dr. Fissengerin yazdığı reçeteleri hangi eczacı yapmıştır? Bu eczacı Mustafa Hakkı Nalçacı mıydı?
*Bahsi geçen yabancı doktorlar getirilmeseydi Salyrgan şırıngasını Türk doktorlar uygularlar mıydı?
*Sürekli doktorların bilgisi dışında Paristen getirilen ilaçların sorumluluğu kime aittir? (Paristen gelen ilacı bünye kabul etmemiş, hasta daha da fenalaşmıştır. 24 Ağustos 1938deki bu tedavi işin dönüm noktasıdır. Atatürk, o tedaviden sonra tamamiyle başka şahsiyet olmuştum. Çok tuhaf diye Prof.Dr. İrdelpe anlatıyor)
*Pariste ilaç alınan 54 Reu Faubourrg Sainet Honere adresindeki firmanın Dr.Fissenger ile olan bağlantıları nedir?
*Özel Kalem Müdürü göreviyle Atatürke Köşkü karıncaların bastığına inandırmaya çalışan Süreyya Anderiman kimdir?
*Atatürkün ölümün üzerine düzenlenen iki rapordan; ilkinde teşhis karında toplanan sıvı, asit olarak belirtilirken, ikinci raporda alkolle ilişkili karaciğer iltihabı denmesinin sebebi nedir?
*Atatürkün tedavisi ile ilgili notları olduğunu söyleyerek, bir gün hatıra yazacağını söyleyen Dr. Ömer İrdelp, bahsettiği hatırayı niçin yazmamıştır?
*Atatürke biopsi ve otopsi yaptırmama kararını İçişleri Bakanı mason Şükrü Kay mı vermiştir?
*Atatürkün sıhhı hayatına ilişkin bilgiler Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığında nasıl kayıp olmuştur? (Bakanlık 1976 yılında bilgi isteyen bir profesöre tüm aramalara karşın bulunamamıştır cevabını vermişti)
*1948 ve 1949 yılında Bulgar yahudisi Framason Avam Benaroyas ve Yunan gazeteci Apostolos Grazosun Yunan gazetelerinde yer alan iddiaları üzerine Türkiye Cumhuriyeti hükümeti herhangi bir araştırma ve girişimde bulunmuş mudur? Yoksa, haberi dahi olmamış mıdır?
...