
Ankara’da 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisinin açılışının hemen ardından kurulan Milli Hükümetin 9 Mayıs 1920 günkü toplantısındaki hükümet programında “Milli eski eserlerimizi biran önce derleyerek korumanın amaçlandığı” sözüne yer vermiştir. Ardından da yeni kurulan hükümette Maarif Vekâletine (Milli Eğitim Bakanlığı) bağlı bir müdür ve bir kâtipten oluşan “Türk Asar-ı Atika Müdürlüğü” kurulmuştur. İstiklal Savaşının bitiminin ardından Hars Müdürlüğü ismiyle Anadolu’nun çeşitli illerinde müzeler açılmaya başlanmış; eserlerin derlenmesi, depolanması ve korunması sağlanmıştır.

“Müzelerimizi zenginleştirecek kıymetteki tarihi eserlerin toplanmasına ve bu maksatla hafriyat yapılmasına ehemmiyet verilecek ve umumiyetle eski eserlerin tasnifine ve icap edenlerin yerlerinde iyi muhafazasına itina olunacaktır.”
Cumhuriyetin ilk yıllarında Anadolu’nun çeşitli yerlerinde yeni müzeler açılırken Evkaf-ı İslamiyye Müzesi (Türk-İslam Eserleri Müzesi) gibi daha önce kurulmuş olanlar geliştirilmiştir. Bu arada Atatürk’ün isteği doğrultusunda Maarif Vekili İsmail Safa Bey’in 5 Kasım 1922 günlü “Müzeler ve Asar-ı Atika Hakkında Talimat” başlığı altındaki genelgesiyle müze müdür ve memurlarının sorumlulukları belirtilmiş, arkeoloji, etnografya kapsamındaki eserlerin derlenmesi, envanterlenmesi ve yeni müzelerin kurulması istenmiştir.


Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı olan, yeni ismiyle Eski Eserler ve Müzeler Genel Müdürlüğü küçük turistik kılavuzlar, monografiler, müze katalogları, müze yıllıkları, arkeoloji, etnografya dergileri gibi yayınların yanı sıra müze düzenlemeleri yaparak anıtların onarımını da üstlenmiştir.
Atatürk Birinci Türk Tarih Kurumu Kongresi’nde Türkiye’de kazılar yapılması isteğini açıklamıştır. Diğer bilim dallarında olduğu gibi arkeoloji öğrenimi için de Avrupa’ya öğrenciler göndermiştir.
Türkiye’de arkeoloji araştırmaları Osmanlı döneminde yabancıların tekelinde olduğundan kazılar onlar tarafından yürütülüyordu. Ne var ki, kazıları yapanlar ortaya çıkardıkları eserlerin bir kısmını gizlice memleketlerindeki müzelere kaçılıyorlardı.
Cumhuriyet döneminin başlarında kazıları yine yabancılar yürütüyorlarsa da, bundan böyle denetim ve ağırlık Türk hükümetinin eline geçmiştir. Cumhuriyet döneminde arkeoloji çalışmalarına Ankara Gazi Orman Çiftliği’nde küçük bir Frig tümülüsünün kazılmasıyla başlanmış, bunu Ankara’nın güneyindeki Roma Taş Ocağı çalışmaları izlemiştir. Yıllar ilerledikçe yetişen Türk arkeologlarının, Milli Eğitim Bakanlığı ve Türk Tarih Kurumu işbirliğiyle kazı çalışmalarının arttığı görülmüştür. Ege, Akdeniz ve İç Anadolu başta olmak üzere yurdun birçok bölgesinde başarılı kazılar yapılmıştır. Atatürk yakından izlediği ve teşvik ettiği kazıları TBMM kürsüsünde dile getirerek yapılanların kolay olmadığını da vurgulamıştır.
Atatürk’ün Trakya’daki arkeoloji çalışmalarının başlamasında da büyük payı olmuştur. Türk Tarih Kurumu 1936 yılında yeterince araştırmanın yapılmadığı, höyükleriyle dikkati çeken Trakya’da kazılara başlanması için Dr. Arif Müfid Mansel’i görevlendirmiştir. A. Müfid Mansel öncelikle çevrede yüzey araştırmaları yaparak, gezginlerin dikkatini çeken höyükleri belirlemiş, sonra da kısıtlı imkânlarla Alpullu Şeker Fabrikası’nın arkasındaki alanda ve Umurca tümülüsünde çok sayıda çanak çömlek ve keramikleri ortaya çıkarmıştır. Vize Tümülüslerinden çıkarılan eserler ise Büyük Önder’in gördüğü son eserler olmuştur. Cumhuriyet döneminin başlarında yapılan kazılar, Anadolu’yu bir anda bilim dünyasında ön plana çıkarmıştır.
Erdem YÜCEL, “Bütün Dünya”, Ağustos 2015