ATATÜRK’ün Sovyetler'le Görüşmeleri

Kültür ve Sanat Etkinlikleri hakkında herşey bu bölümde

ATATÜRK’ün Sovyetler'le Görüşmeleri

İletigönderen Mustafa Recep » Prş Tem 09, 2009 23:44

Mehmet Perinçek’in
ATATÜRK’ÜN SOVYETLER’LE GÖRÜŞMELERİ
Sovyet Arşiv Belgeleriyle
(Kaynak Yayınları - 2. Basım Mart 2007)
adlı eserinin önsöz’ü ve sonuç bölümü




ÖNSÖZ
… O ırak
menzil artık ırak değil!
Dede tarih - yayı veren,
biziz geren,
uçan ok ki, kavgamızdır, kuş misali,
hedef, kurtuluş misali! ...
Nâzım Hikmet(1)
Rusya Devlet Arşivi’ndeki Çalışmalarım

Yedi senedir Sovyet Rusya-Kemalist Türkiye ilişkilerini araştırıyorum. Özellikle Sovyet belgeleri üzerinde yoğunlaştım. Moskova’daki Rusya Toplumsal-Siyasal Tarih Devlet Arşivi (RGASPİ)’nde konuya ışık tutacak binin üzerinde belge buldum ve inceledim.
Arşivin eski adı, Sovyetler Birliği Komünist Partisi Merkez Komitesi (SBKP MK) dönemi Marksizm-Leninizm Enstitüsü Merkez Parti Arşivi.
SSCB’nin dağılmasından sonra arşivin ismi değiştirilmiş. Arşiv, Rusya Yakın Tarih Belgeleri Koruma ve Araştırma Merkezi (RTHİD-Nİ) olarak da biliniyor. Ekim Devrimi’nin hemen sonrasında kurulmuş. Lenin, özellikle gelecek kuşaklara tecrübe aktarımını sağlamak amacıyla bu arşivin kurulmasını istemiş.

(1)Nâzım Hikmet, Şiirler, c.1, Steno, Varna, 1993, s.97 vd.


Arşiv, iki bölümden oluşuyor: Parti Arşivi ve Komintern (Komünist Enternasyonal) Arşivi. Bu bölümlerde 800’e yakın kişi ve konu başlıklı koleksiyon (fond) bulunuyor.
Arşivde ‘‘Sovyet Rusya-Kemalist Türkiye İlişkileri’’ konusunda yaptığım araştırma sırasında, Komintern bölümünde, Doğu Halkları Kurultayı-Doğu Halkları Propaganda Harekât Konseyi (Ocak 1920-Eylül 1922), Komintern Doğu Sekreteryası (1926–1935), Komintern Yürütme Kurulu İstihbarat Dairesi (1920–1929), Komintern’de TKP Temsilcileri(1922–1941), Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi koleksiyonlarını inceledim.
Parti Arşivi’nde ise Vladimir İliç Ulyanov (Lenin), Lenin’in Sekreteryası, Josef Visaryanoviç Cugaşvili (Stalin), Voroşilov, Kalinin, Kirov, Orconikidze, Mihail Vasilyeviç Frunze, Mihail Grigoryeviç Tshakaya, RKP(b) MK (Rusya Komünist Partisi – bolşevik- Merkez Komitesi), Kafkasya Bürosu (1920–1922), RKP(b) MK Güneydoğu Bürosu (1921–1924), RKP(b) MK Dönemi Türk Halkları Arasında Ajitasyon ve Propaganda Merkez Bürosu (1918–1921), VKP (b) (Bütün Sovyetler KP) MK Sınır Ötesi Temel Örgütler Bürosu ve RKP (b) Politbüro koleksiyonlarını taradım. Bini aşkın belgenin fotokopilerini Türkiye’ye getirdim. Arşiv yönetiminden belgelerin yayın hakkını ve bilimsel çalışmalarda kullanma yetkisi içeren izin belgesini de yazılı ve mühürlü olarak aldım.
Rusya Toplumsal-Siyasal Devlet Arşivi’nde, Sovyet devletine ve hükümetine ait olanlar yanında, TBMM hükümetine ait belgeler de bulunuyor. Bunların çok önemli bir bölümü, ‘çok gizli’ ve ‘gizli’ damgalarını taşıyor. Birçoğunun üzerinde Lenin, Stalin ve diğer Sovyet yöneticilerinin notlarına ve imzalarına rastlanıyor. Dahası, Mustafa Kemal Atatürk’le yapılan birçok görüşmenin tutanağı ve Atatürk’ün şimdiye kadar yayımlanmamış yazışmaları da var.
Arşiv’in yanı sıra, dünyanın en büyük kütüphanelerinden biri olan Lenin Kütüphanesi’nde ve ancak referansla girilebilen Rusya Tarihi Yayınlar Devlet Kütüphanesi’nde de çalıştım. Lenin Kütüphanesi’nde, SSCB Dış Politika Belgeleri adlı, Dışişleri Bakanlığı’nın yayımladığı kitabın ilk 22 cildinde yer alan 1917–1938 yılları arasındaki Türk-Sovyet ilişkileriyle ilgili belgelerin fotokopilerini ülkemize getirdim. Yine aynı konuda Sovyet Türkolog ve tarihçilerinin onlarca eserini inceledim.
Tarihi Yayınlar Kütüphanesi’nde ise, Rusya, Azerbaycan, Özbekistan, Ermenistan SSC Bilimler Akademileri’nin ve üniversitelerinin 1920–1998 yılları arasında çıkarılan yayın organlarıyla birlikte Doğu ve Asya tarihi alanındaki 20’den fazla dergiyi taradım ve Türkiye tarihinin 1919–1938 dönemiyle ilgili makaleleri ve yayımlanmış belgeleri toparladım.
Türkiye’de ise, özellikle 1930’lu yılların Cumhuriyet, Akşam ve Milliyet gazetelerini taradım. Türk-Sovyet ilişkileriyle ilgili haberleri ve köşe yazılarını inceledim.

Tarihimizi Yeniden Yazdıracak Değerde Belgeler

Rusya Devlet Arşivi’nde, Türkiye’ye ilişkin on binlerce belge bulunuyor. Olağanüstü zenginlikte bir hazine, Kurtuluş Savaşımızı, Kemalist Devrim’i, Türkiye- Sovyetler Birliği ilişkilerini, Kürt ve Ermeni sorunlarını inceleyen araştırmacıları bekliyor. Yapılan araştırmalarda ortaya çıkarılan belgeler, Türkiye tarihinin yeniden yazdırılmasını gerektirecek önemdedir.
Bu belgeler,
* Türkiye Devrimi’nin dünya ölçeğindeki önemini,
* Atatürk’ün büyük devrimci kişiliğini,
* Türk-Sovyet dostluğunun dünya tarihini etkileyen rolünü,
* Ermeni sorununda Türkiye’ye yöneltilen emperyalist suçlamaların haksızlığını,
* Kürt isyanlarının gerici karakterini yansıtmaktadır.
Belgeler, Türkiye’nin ulusal kuvvetlerinin, uluslararası alanda ve iç cephede yürüttüğü ideolojik ve siyasal mücadele açısından eşi bulunmayan kanıtları içermektedir.

Kitabın Kapsamı ve Amacı

Elinizdeki kitapta, Atatürk’ün Sovyet yetkilileri ile yaptığı görüşmeler incelenmiştir. Başlıca kaynağımız, Türkiye’de bugüne kadar incelenmek bir yana, bilinmeyen Rusya Toplumsal-Siyasi Tarih Devlet Arşivi belgeleridir. Kitapta ayrıca, Azerbaycan Cumhuriyeti Merkezi Devlet En Yeni Tarih Arşivi ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi belgelerinden de yararlanılmıştır.
Kitabın ekler bölümünde sunduğumuz belgeler, ya görüşme tutanakları ya da görüşmeleri en üst makamlara bildiren raporlardır. Görüşmeleri daha iyi anlamamıza yardımcı olacağı ve ayrıca önemli bilgiler bulunduğu için, raporların görüşme dışındaki bölümlerini de yayımlıyoruz. Ayrıca doğrudan bir Sovyet yetkilisi olmasa da, Türkiye Komünist Partisi (TKP) temsilcisi Süleyman Sami’nin Mustafa Kemal Paşa’yla görüşmesini ve İsmet İnönü’nün Stalin’le Moskova’da yaptığı görüşmeyi, önemleri dolayısıyla bu kitaba aldık.
Atatürk’ün Sovyet yetkilileriyle, itimatnamelerini kabul ederken veya ziyafet sırasında yaptığı konuşmaları Ekler bölümüne almadık. Bu konuşmalar, bu dizinin dördüncü kitabında yer alacak.
Bu kitapta amacımız, Türk dış politikasının 1919–1938 yıllarındaki devrimci döneminin incelenmesine, özellikle Türk-Sovyet ilişkileri bağlamında katkıda bulunmak. Olayları ve görüşmeleri tarih sırasıyla ele alacağız. Atatürk ile Sovyet yetkilileri arasındaki görüşmelerin gündemine giren konuların çeşitli boyutlarını, parantezler açarak inceleyeceğiz. Bu açıdan, kitabın akışı içinde, görüşme belgesine atıf yapıldığında, metnin öncelikle okunması yerinde olur.
‘‘Sovyet Arşivleri’nde Türkiye’’ dizisinin kısa erimde çıkacak diğer kitapları şöyle sıralayabilir:
- Sovyet Yetkililerinin Türkiye ve Atatürk Anıları,
- Kurtuluş Savaşı Önderliğinin Sovyetler’le Görüşmeleri,
- Atatürk’ün Sovyetler’le Yazışmaları
Elinizdeki kitap, daha sonra yayımlanacak olan bu üç kitabın kılavuzu olacaktır.
Atatürk dönemindeki Türk-Sovyet ittifakının hakkıyla incelenmesi, arşivlerdeki belgeler ve Rusya’da yayımlanmış eserler de göz önünde tutulursa, ansiklopedi kapsamında bir iştir. Bu da uzun vadeli bir proje olarak önümüzde durmaktadır.
Türk-Sovyet ittifakı, bugünü anlamak ve yakıcı sorunlara cevap bulmak açısından büyük önem taşımaktadır. Kıbrıs ve Kuzey Irak cephelerinden ve içeriden kuşatılan Türkiye, yeni dış politika seçeneklerini tartışmaya başlamıştır bile. Geçmiş tecrübeleri değerlendirme görevi, bu açıdan da kaçınılmaz olarak önümüzde durmaktadır.
Bu çalışma sırasında her türlü katılarından dolayı Moskova Uluslararası İlişkiler Devlet Enstitüsü (MGİMO) öğretim üyesi Doç. Dr. Kalerya Antoninovna Belova ve Marina Aleksiyevna Mazurova’ya; başta Valeri Nikolayeviç Şepelev ve İrina Nikolayevna Seleznevaya’ya olmak üzere Rusya Toplumsal-Siyasal Tarih Devlet Arşivi yönetici ve görevlilerine; başta Galina Vasielenko olmak üzere Lenin Devlet Kütüphanesi’ne, Rusya Tarihi Halk Devlet Kütüphanesi, Atatürk Kütüphanesi ve Atatürk’ün Bütün Eserleri yönetici ve çalışanlarına; ayrıca çeşitli konulardaki yardımları için, Doç. Dr. Yavuz Aslan, Hüseyin Alpdündar, Serhan Bolluk, Hikmet Çiçek, Tayfun Kurt ve Bertan Coşkun’a yürekten teşekkür ederim.
Kitaptaki bütün belgeler, Rusça asıllarından Arif Acaloğlu, Gülcan Sakenova, Emre Özkan ve Mehmet Perinçek tarafından çevrilmiştir. Bu çevirilerde değerli Türkolog Arif Acaloğlu’nun yol gösterici yardımları unutulamaz. Arif Ağabey ile birlikte Sakenova ve Özkan’a teşekkür borçluyum.
4 Temmuz 2004, İstanbul
(sayfa11–15)
AMERİKANCI GENERALLER DEĞİL KEMALİST PAŞALAR İSTİYORUZ!
Kullanıcı küçük betizi
Mustafa Recep
Üye
Üye
 
İletiler: 417
Kayıt: Çrş Tem 09, 2008 13:11
Konum: sakarya

İletigönderen Mustafa Recep » Prş Tem 09, 2009 23:47

SONUÇ

Türk-Sovyet dostluğu Misakı Milli’nin bir parçasıdır.
Mustafa Kemal Atatürk (1)
Türk dostluğu Leninizmin ananelerinden biridir.
Falih Rıfkı Atay (2)

Yukarıdaki iki cümle, Türk-Sovyet ittifakının, iki devletin kuruluşunda ve temelinde olduğunu ifade eder. Gerçekten de iki devrim, birbirine yaslanarak gerçekleşmiştir ve birbirine dayanarak yaşamıştır. Bu eylemli beraberlik, iki devletin kuruluş felsefelerinde, dünyadaki saflaşmayı belirlemelerinde, aynı safta yer aldıkları saptamalarında ve iki devrimin hedeflerindeki uyumda da kendini gösterir.
Lenin, 26 Temmuz 1920 tarihinde Komünist Enternasyonal’in 2. Kongresi’nde karar olarak da kabul edilen ‘‘Millet ve Sömürge Sorunu Komisyonu’’ adına sunduğu raporda, Ezen-Ezilen Millet ayrımını ortaya koyarak dünyadaki saflaşmayı açıklar ve bunu devrim stratejisinin başına oturtur:

‘‘Emperyalizmin karakteristik özelliği, bütün dünyanın şimdi gördüğümüz gibi, çok sayıda ezilen millet ile muazzam zenginliklere ve güçlü silahlı kuvvetlere sahip bir avuç ezen millet arasında ikiye bölünmesidir. (…)

(1) Bkz. Belge 21.
(2) Falih Rıfkı, ‘‘Büyük Dostlara Selam’’, Hâkimiyeti Milliye, 27 Ekim 1933’ten aktaran: Dimitır Vandov, age, s.109.


‘‘Bu ayrım, milletlerin ezen ve ezilen milletler olarak birbirlerinden ayrılmaları düşüncesi, bütün bu tezlere hâkimdir. (…) İkinci Enternasyonal’in ve burjuva demokrasisinin aksine, biz bu ayrımı öne çıkarıyoruz.’’ (3)

Aynı şekilde Kemalist Devrim’in önderliği de emperyalizme karşı mücadele sırasında ortaya koyduğu pratiği, teori düzlemine taşır. Atatürk, Kurtuluş Savaşı yıllarından ölümüne kadarki sayısız konuşmasında dünyayı ‘‘zalimler-mazlumlar çelişmesi’’ ekseninde yorumlar. Ama daha da önemlisi aynı Sovyet devriminin önderleri gibi Türkiye’nin Mazlumlar Dünyası’nda yer aldığını vurgular:

‘‘Bilhassa Bolşevizm millet içinde mağdur olan bir sınıf halkı göz önüne alır. Bizim milletimiz ise bütünüyle mağdur ve mazlumdur.’’(4)

Türkiye’nin bu saflaşmadaki konumu Mustafa Kemal, bir kez daha ‘‘Biz Türkiyalılar Asyai bir Milletiz, Asyai bir devletiz’’(5) şeklinde ifade ederken devrim stratejisiyle birlikte dış politikasını da bu eksene oturtmuştur. Bu devrimci strateji ise Mustafa Kemal’e göre dünya devrim stratejisinin bir parçasıdır:
‘‘Avusturya, Almanya, Rusya ve hatta dünyanın en muhafazakâr bir medeniyete mensup Çin o büyük fikir cereyanlarının kahhar sadmeleriyle, gözlerimizin önünde devrilmiştir. İşte Efendiler yeni Türkiye devleti, cihana hâkim olan o büyük ve kudretli fikrin Türkiye’de tecellisidir, tahakkukudur.’’ (6)

Sovyet önderleri açısından baktığımızda da dünya devrimine giden yol, emperyalizmin zayıf halkalarında gerçekleşen sosyalist ve milli devrimlerle açılmaktadır.

(3) Doğu Perinçek, Lenin Stalin Mao’nun Türkiye Yazıları, s.42.
(4) Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.9, s.177.
(5) Age, c.12, s.297.
(6) Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, c.1, Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yayınları, 2. basım, Ankara, 1961, s.321.

Komünist Enternasyonal, programında ulusal kurtuluş mücadelelerini ve buna bağlı olarak Türk Devrimi’ni dünya devrimin birer parçası olarak kabul etmiş ve ‘‘sömürge devrimleri ve milli kurtuluş hareketlerinin, emperyalizme karşı mücadelede ve işçi sınıfının iktidarı ele geçirmesinde son derece önemli bir rol oynadığı’’ tespitini yapmıştır.(7) Bu yüzden Komintern, Türkiye işçi ve emekçilerinin ulusal görevi ile enternasyonalist görevini bütünleştirmiştir.(8)

Bilimsel sosyalizmin Türkiye’deki kurucularından Şefik Hüsnü ise bu bağı, ‘‘Türkiye’de baş gösteren Kurtuluş Savaşı’nın başarısı, dünya devrimin çıkarlarına uygun düşüyordu’’ diyerek kurmuştur.(9)
Sovyet devrimin önderliği ile Kemalist önderlik, dünya devrimin motor gücünün Doğu’da olduğu konusunda da görüş birliği içindedir. Lenin, ‘‘ devrim davasının Avrupa’ya bağlı olduğu zamanlar, geri gelmeyecek biçimde yitip gitmiştir’’ (10) diyerek ‘‘geri Avrupa ve ileri Asya’’(11) şiarını ileri sürer ve devrimlerin artık Doğu’ya kaydığı tespitini yapar. Mustafa Kemal ise dünya devrimlerinin ana kuvvetinin Doğu devrimi olduğunu şöyle ifade eder:

‘‘Kahraman Türkiya ordularının da büyük bir iftihar hissesi olan Büyük Doğu İnkılâbı, mazlum Doğuluları günden güne sıklaşan, sağlamlaşan bağlarla birbirine bağlamaktadır.’’ (12)

‘‘ III. 9.4.’’, ‘‘III. 7.2.’’ ve ‘‘IV. 5.’’ nolu başlıkları altındaki verileri de birlikte ele aldığımızda Mustafa Kemal’in Mart 1933’teki bu sözleri daha da bir anlam kazanmaktadır:

(7) Komünist Enternasyonal Programı, Aydınlık Yayınları, Mayıs 1977, s.29, 73 vd.
(8 Bilal Şen, age, s.43.
(9) Şefik Hüsnü, Türkiye’de Sosyal Sınıflar, Kaynak Yayınları, 2 basım, Nisan 1977, s.277.
(10) Lenin, Seçme Eserler, c.5, İnter Yayınları, Haziran 1995, s.151.
(11) V.İ. Lenin, Doğu’da Ulusal Kurtuluş Hareketleri, Ant Yayınları, İstanbul, Mayıs 1970, s.93.
(12) Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.12, s.213.

‘‘Bugün günün ağardığını nasıl görüyorsam, uzaktan bütün Doğu milletlerinin de uyanışlarını öyle görüyorum. İstiklal ve hürriyetine kavuşacak olan çok kardeş millet vardır. Onların yeniden doğuşu, şüphesiz ki ilerlemeye ve feraha yönelik olacaktır. Bu milletler bütün güçlüklere ve bütün engellere rağmen muzaffer olacaklar ve kendilerini bekleyen geleceğe ulaşacaklardır.
‘‘Sömürgecilik ve emperyalizmin yeryüzünden yok olacak ve yerlerine milletler arasında hiçbir renk, din, ırk farkı gözetmeyen yeni bir uyum ve işbirliği çağı hâkim olacaktır.’’ (13)

Mustafa Kemal’in çizdiği stratejinin gerçekleştirilebilmesinin de tek bir yolu vardır. Mustafa Kemal, bunu ‘‘Türkiye’nin emeli, şimdiki milli sınırı içinde dâhili ve harici tam bağımsızlığı ile yaşamak ve bu esası sağlamak şartıyla Rusya ile mukadderatını ve geleceğini birleştirmektedir’’ şeklinde belirler.(14) Ali Fuat Cebesoy ise Mustafa Kemal’in görüşlerini farklı sözcüklerle şöyle ifade edecektir:

‘‘Rusya’da yeni rejim kurulurken (…) Türk-Rus düşmanlığının tohumunu ortadan kaldırarak milletimizi birbiriyle kardeş ve dost yapmayı çok düşünmüştük. (…) Hala o fikirdeyim, garbin hakiki medeniyeti Asya halkına müstemlekeci ve müstevli bir ruhla değil, hakiki bir Asyalı ruhu ile götürecek olan yalnız iki millet vardı. Onlar da Avrupa ile Asya arasında yaşayan Türk ve Rus milletleri idi’’ (15)

(13) Atatürk’ten Düşünceler, s.17. Atatürk’ün hedef olarak Batılılaşmayı saptadığı uydurmasına en iyi cevabı yine kendisi veriyor: ‘‘Türkiye bir maymun değildir ve hiçbir milleti taklit etmeyecektir. Türkiye, ne Amerikanlaşacak, ne de batılılaşacaktır; O sadece özleşecektir.’’ Bkz. Joseph C. Grew’s Diaries, Ms.Am. 1687, c.49, p. 1981–82, Haughton Kütüphanesi – Cambridge Mass – Yazmalar Koleksiyonu’ndan aktaran: Belleten, c.LIV, Aralık 1990, No. 211, s.1175.
(14) Atatürk’ün Bütün Eserleri, c8, s.182.
(15) Ali Fuat Cebesoy, Moskova Hatıraları, s.157.

Kâzım Karabekir ise Halil Paşa’ya yazdığı mektupta ‘‘İttifakımız ve Türk-Rus kardeşliği artık ebedi olacaktır’’ der ve düşüncelerinin ‘‘artık Türk birliği değil, Rus-Türk birliği’’ olduğunu vurgular.(16) Hâkimiyeti Milliye’de ise bu fikir, ‘‘Türk-Bolşevik ittifakı, Sovyetler Cumhuriyeti, müdafaa ettiği dava ile müdafaa ettiğimiz dava arasındaki ortaklık ve hatta birliği hissetmiş, dolayısıyla iki millet mukadderatına hâkim olan bu birlik noktasını resmen teyide karar vermiştir’’ sözleriyle yansımıştır.(17)
Bu ittifakın stratejik temelleri, yıllar sonra ise lise öğrencilerine okutulmak üzere kitaplarda da işlenecektir. 1932 yılında basılan Tarih kitabında şunlar yazılıdır:

‘‘Anadolu’da ortaya çıkan silahlı milli ayaklanma hareketi siyasi konum ve hedeflerde Sovyet Rusya’yla tam benzerlik arz ediyordu.
‘‘Düşmanlar aynıydı. Her iki memleketin mücadelesinde ortak noktalar vardı; her iki memleket, coğrafi konumlarından dolayı biri ötekinin düşmanları tarafından kuşatılmasına engel oluyordu.
‘‘Büyük çıkarlardaki bu ortaklık ve birbirine olan ihtiyaç, dostça bir politika yaratmıştır. Bu dostça politika tarafların başarıları arttıkça ve kendini hissettirdikçe gelişmiştir.’’(18)

Bürün bu ifadelere baktığımızda Çiçerin’in Frunze’ye belirttiği gibi, bu ittifakın konjonktürel değil, bir prensip meselesi olduğu,(19) yani stratejik bir ittifak olduğu gerçeği ortaya çıkar. Tevfik Rüştü Aras’ın ifadesiyle ‘‘bu işbirliği, dünya işbirliğine giden bir yoldur’’.(20)

(16) Kâzım Karabekir, age, c.2, s.112.
(17) Kurtuluş Savaşı’nın İdeolojisi/ Hâkimiyeti Milliye Yazıları, s.82.
(18) Tarih, c.4, s.59.
(19) Anatoli Glebov, age, s.21.
(20) Tevfik Rüştü Aras, Görüşlerim, c.1, s.36.


Dünya işbirliğine giden yol, Taksim Anıtı’nda ölümsüzleşmiştir. Mustafa Kemal’in talimatıyla Anıt’a konulan Aralov heykeli, stratejik dostluğun simgesidir.
Mutafa Kemal, Sovyet elçisine bu ittifakın ‘‘Misakı Milli’nin bir parçası’’ olduğunu laf olsun diye söylememiştir. Milli devlet, kurtuluştan sonra da bu Sovyet ittifakıyla ayakta durabilecek ve hızla gelişecektir. Önceki bölümlerde ele aldığımız gibi, ekonomi, dış politika, bilim, kültür, sanat kendi iç dinamikleri dışında bu önemli işbirliği sayesinde önemli bir atak yapmıştır.
Birbirini ateşleyerek gerçekleşen iki devrim, adeta birbirine sarılarak yaşayabilmiştir. O kadar ki, Rus ve Türk devrimlerinin soluk alam dönemleri bile birliktedir. Rus Devrimi’nin, Yeni Ekonomi Politikası (NEP)’yla içteki kapitalistlere ödün verdiği yıllarda, Türk Devrimi de, halkçılık siyasetinde geri adım atarak, özel girişimciliği özendirir. 1923 başında toplanan İzmir İktisat Kongresi, bu açıdan Türk Devrimi’nin NEP’idir.
1929 yılında iki devrim yine birlikte, kendi raylarına girer. Rusya’da, yaklaşan Dünya Savaşı tehdidi de göz önüne alınarak tarım kolektifleştirilir. Türkiye ise, özel girişimcilikle yüzyıl geçse ilerlemenin mümkün olmadığı saptaması yapılır ve yeniden devletçilik dönemi açılır. 1930’ların dünyasında, en hızlı gelişen üç ülkeden ikisi, Sovyetler Birliği ve Türkiye’dir.
Dikkat edilmesi gereken bir nokta ise, Türkiye, ne zaman milli devlet stratejisinden sapmıştır, aynı anda Mustafa Kemal’in milli devlet stratejisinin bir parçası dediği ve vasiyet ettiği Sovyet dostluğundan da vazgeçmiştir. Ne zaman ‘‘Küçük Amerika’’ olmaya karar verilmiş, ‘‘bağımsız Türkiye’’ davası ve Sovyet dostluğu bir kenara itilmiştir.
Aynı şeyleri SSCB için de söyleyebiliriz. Sovyetler Birliği, özellikle 1960’lardan sonra Leninizmden kopup sosyal-emperyalist bir karakter kazandığında, ‘‘Leninizmin ananesi’’ olan ‘‘Türk dostluğundan’’ da vazgeçilmiştir.
Sovyet Devrimi ve Türk Devrimi’nin birbirinden kopuşları, en sonunda iki devrimin de yıkımını getirmiştir. Birbirinden ayrılan Türk ve Sovyet devrimleri, ateşin ortasında kalmış ve kendilerini sokmuşlardır. 1990 yılında Sovyet Devrimi’nin yıkımına son nokta konduğu zaman, Türk Devrimi de son kalelerini vermiş, Atlantik’te boğulmuştur. Demek ki, Atatürk’ün biricik vasiyeti olan Sovyet Devrimi ile dostluk, basit bir dış politika seçeneği değil, fakat Devrim’in biricik yaşama olanağı imiş.
İki devrimin birlikte çöküşü, her iki ülke için, varlık yokluk sorununu gündeme getirmiştir. Bulunduğumuz noktada iki ülke de o yılların koşullarıyla tekrar karşı karşıyadır. Bugün yine bir Kafkas seddinden söz edebiliriz. Yine iki ülke, kuşatma altındadır. Yine iki ülkenin, kendilerine yönelen tehditlere karşı dayanak noktalarına, bu baskıları dengeleyecek bir güce gereksinimi vardır. 2000‘li yılların Rusya’sı hala ABD destekli ayrılıkçı terörle cebelleşmektedir. Türkiye ise, hacze uğramakta, başbakan sıfatını taşıyan zat, ‘‘ABD’nin Büyük Orta Doğu Projesi içinde Diyarbakır’ı merkez yapacaklarını’’ ilan etmektedir. Kıbrıs’tan başlayan çözülme bu tabloyu tamamlamaktadır.
Bölge ise barışa ve huzura muhtaçtır. E. Kur. Alb. A. Rıfkı Ateşer’in belirttiği gibi, geçmişteki ‘‘stratejik ortaklık tutumu’’ coğrafyamızı nasıl ‘‘bir barış miğferi haline’’ getirdiyse(21) bugün de ancak iki ülkenin işbirliği bunu gerçekleştirebilir.
Türk-Rus ilişkilerinin tarihi şöyle özetlenebilir: Gericilik ve emperyalizm, bizi karşı karşıya getiriyor. Devrim ve halkçılık ise, iki ülkeyi birleştiriyor. Rusya ve Türkiye, yaşayabilmek için yenileşmek, devrimcileşmek zorundadır. Denklem böyle kurulmuştur. Türkiye ile Rusya’nın stratejik ortaklık kurması bu nedenle kaçınılmazdır.
Tabii ki Türkiye ‘‘önce kendi gücüne önem’’ verecektir, ama Mustafa Kemal’in dediği gibi, ‘‘düşmanlarımızın sayısının çokluğunu dikkate alarak kuvvet ilave etmek farzdır’’.(22)

(21) A. Rıfkı Ataşer, age, s533.
(22) Atatürk’ün Bütün Eserleri, c.8, s.258.

O zaman gereken, önce sapılmış olan milli devlet stratejisi rotasına geri dönmek ve bu stratejinin parçası olan dış politikayı inşa ermektir.
İşte bu yüzden Sovyet belgelerinin daha da gün yüzüne çıkardığı Türk- Sovyet stratejik ittifakı önemlidir. Gerçekten Sovyet Arşivleri Nâzım’ın bahsettiği yayı vermektedir, bize kalan ise onu germektir.

sayfa 237–244
AMERİKANCI GENERALLER DEĞİL KEMALİST PAŞALAR İSTİYORUZ!
Kullanıcı küçük betizi
Mustafa Recep
Üye
Üye
 
İletiler: 417
Kayıt: Çrş Tem 09, 2008 13:11
Konum: sakarya

İletigönderen Mustafa Recep » Prş Tem 09, 2009 23:49

Mehmet B. Perinçek’in
ÖZYAŞAMÖYKÜSÜ

Mehmet Perinçek, 19 Eylül 1978’de İstanbul’da doğdu. Faik Reşit Unat İlkokulu’nu ve Cağaloğlu Anadolu Lisesi’ni bitirdi. Burs alarak Rusya Federasyonu’nda Ninji Novgorod’da 35 Nolu lisede okudu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu. İstanbul Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılâp Tarihi Enstitüsü’nde araştırma görevlisi olarak memuriyete başladı. 2005–2006 öğretim yılında Moskova Uluslararası İlişkiler Devlet Enstitüsü (Üniversitesi)’nde (MGİMO(U)) misafir araştırma görevlisi olarak çalıştı.
Sekiz senedir Rus-Sovyet devlet arşivlerinde ‘‘ Türk-Sovyet İlişkileri’’ ve ‘‘Ermeni Meselesi’’ üzerinde araştırmalar yapıyor. Bu konular üzerine birçok makalesi var ve Boryan’ın Gözüyle Türk-Ermeni Çatışması ve 100 Belgede Ermeni Meselesi (Doğan Kitap) adlı kitapları yayımlandı. Ayrıca çalıştığı konular üzerine önemli kitapları yayıma hazırladı.
Diğer taraftan güncel Türk dış politikası üzerine çalışmalar yapıyor. Bu konuyla ilgili de Avrasyacılık/ Türkiye’deki Teori ve Pratiği ( Bilgi Yayınevi) başlıklı bir kitabı yayımlanmıştır.
Bu konular üzerine sempozyumlarda ve uluslar arası konferanslarda tebliğler sundu, Türkiye’de ve yurtdışında konferanslar verdi. TRT’de ve özel televizyonlarda birçok programa katıldı.
Rusçadan Türkçeye çevirdiği kitap ve şiir yayımları da bulunuyor. Rusça, Almanca, İngilizce ve Osmanlıca (Eski Türkçe) biliyor.
AMERİKANCI GENERALLER DEĞİL KEMALİST PAŞALAR İSTİYORUZ!
Kullanıcı küçük betizi
Mustafa Recep
Üye
Üye
 
İletiler: 417
Kayıt: Çrş Tem 09, 2008 13:11
Konum: sakarya

İletigönderen Mustafa Recep » Prş Tem 09, 2009 23:51

Sevgili Mehmet Perinçek’e kitabının yukarıda aktardığım bölümlerini yayımlamama izin verdiği için çok teşekkürler.

Ayrıca yukarıdaki bölümlerde olmayan ve benim çok dikkatimi çeken eserin 216. sayfasındaki küçük bir bölümü de dikkatinize sunuyorum:

…‘‘Voroşilov, Rus halk dansı yapınca, Mustafa Kemal de karşılık olarak zeybek oynar. O gece Voroşilov, İkinci Dünya Savaşı’nın yaklaştığını işaret ederek Mustafa Kemal’e, ‘‘Bu harbde Şark ordularının Başkumandanlık vazifesini siz göreceksiniz’’ der.(174)

(174) Enver Behnan Şapolyo, age, s.527 vd.

Görüldüğü üzere içinde bulunan 31 belge ve çeşitli fotoğraflarla son derece kapsamlı ve değerli bir eser. Türk-Sovyet ilişkilerini merak edenlerce mutlaka okunmalıdır.

Not: yukarıda aktardığım bölümler koyulaştırılan kesimler dışında eserden birebir alıntı yapılmıştır. İzinsiz dağıtılması yasaktır.

Saygılarımla…

Mustafa Recep

09.07.2009
AMERİKANCI GENERALLER DEĞİL KEMALİST PAŞALAR İSTİYORUZ!
Kullanıcı küçük betizi
Mustafa Recep
Üye
Üye
 
İletiler: 417
Kayıt: Çrş Tem 09, 2008 13:11
Konum: sakarya


Şu dizine dön: Kültür & Sanat Meydanı

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x