Siyasetin askerlere bulaşmasını kimse onaylamaz.
Yüz yıllık tarihimizi üstün körü okuyanlar bile bilirler ki, siyasetin askere bulaşması imparatorluğun sonunu çabuklaştırmıştır.
Bunu yaşayan Mustafa Kemal, cumhuriyetin ilanından sonra silah arkadaşlarına :
- Ya ordu, ya siyaset diyerek, askerle siyaset arasına kesin çizgiyi koymuştur.
Silahlı kuvvetler 1950'li yıllara kadar Mustafa Kemal'in çizgisini izledi.
Demokrat Parti döneminde üst rütbeli komutanlarda başlayan iktidara yakınlaşma eğilimi askeri böldü.
Dönemin Genelkurmay Başkanı, Başbakan’ın sigarasını yakmaya başladı.
İktidarla kol kola kurmaylar yaşadıkları samimi havanın buharından ileriyi göremez olunca planlanan darbe hedefine ulaştı.
27 Mayıs darbesini, 12 Mart tacizi, 12 Eylül darbesi ve 28 Şubat tacizi izledi.
Türkiye'de darbeler dönemi kapanmış gibi gözükse de generaller konuşarak siyasete müdahale etmeyi sürdürmekteler.
Komutanların neden konuştuğunu anlamak için Atatürk'ün 29 Ekim 1938 Cumhuriyet Bayramı konuşmasını okumak gerekir.
Ata'nın bayram nedeniyle yapacağı bu konuşma kendisi hasta olduğu için Başbakan tarafından okunmuştur.
10 Kasım'da Atatürk ölünce de , cumhuriyet bayramı konuşması vasiyete dönüşmüştür.
Atatürk bu konuşmasında orduya şöyle seslenmektedir:
- “Utkuları ve geçmişi insanlık tarihi ile başlayan, her zaman utkuları ile birlikte uygarlık nurlarını taşıyan kahraman TÜRK ORDUSU;
Vatanımızı ve ulusumuzu, en sıkıntılı ve en güç zamanlarda nasıl ki, zulümden, yıkıntıdan, tutsaklıktan ve kötülüklerden ve düşman işgallerinden korumuş ve kurtarmış isen, Cumhuriyetin bugünkü güçlü döneminde de, askerlik tekniğinin bütün modern silah ve araçları ile donanmış olduğun halde, görevini gelecekte de aynı bağlılıkla yapacağından hiç kuşkum yoktur.
Bugün Cumhuriyetin on beşinci yılını, durmadan artan büyük gönenç ve kudret içinde karşılayan Türk Ulusunun önünde,
Kahraman Ordu ; sana yürekten şükranlarımı açıklar ve bildirirken büyük Türk ulusunun övünç gurur duygularına tercüman oluyorum.
Türk vatanının ve toplumunun şan ve onuruna, iç ve dış her türlü tehlikelere karşı korumaktan ibaret olan görevini, her an yerine getirmeye hazır ve emrinde olduğun, benim ve büyük ulusumuzun orduya verdiği en son sistem fabrikalar ve silahlar ile bir kat daha güçlenerek, büyük özveri ve yaşamını hiçe sayarak her türlü görevi başarmaya hazır olduğuna eminim.
Bu güvenim ve inancım ile; Kara,Deniz ve Hava ordularımızın kahraman ve yetenekli komutanları ile subay ve erlerini selamlar, takdirlerimi bütün Türk ulusu önünde beyan ederim”.
Görüldüğü gibi Atatürk orduya bir görev vermiştir.
Canımızın istediği, işimizin geldiği yerde Atatürkçülük yaparak bir yere varamayız.
Eğer Generallerin konuşmasından, uyarılarından rahatsız olanlar varsa ve bunlar yönetimdeyseler, ülkeyi adam gibi yönetsinler de askerleri konuşturmasınlar.
Darbelere, tacizlere sonuna kadar karşıyım ama ülkenin bataklığa sokulmasına daha çok karşıyım.
Ergenekon, balyoz, kafes tezgahlarını fırsat bilen dinci-solcu-işbirlikçi üçlüsü örgütlü ordu düşmanlığı yapıyorlar.
Kiralıklar satılıklardan daha tehlikelidirler.
Satılmışların tek sahibi vardır ama kiralıklar yol geçen hanıdır.
Orhan SELEN
07 Ağustos 2010 Cumartesi