[align=justify]2005 yılında Danimarkada Hz. Muhammed, bomba şeklinde bir türbanla karikatürize edilmiş ve bunun sonucunda dünyanın birçok yerinde protesto gösterileri ve Danimarka temsilciliklerine saldırılar düzenlenmişti. Danimarka basını, kendi hükümeti dışında Avrupada da birçok basın kuruluşlarından aldığı destekle, karikatürü yayınlama kararını sonuna kadar savunmuştu. İki gün önce karikatüristi öldürme planı yapan üç kişinin yakalanmasının ardından aynı karikatürler bir kez daha yayınlandı. İsveç, Hollanda ve İspanyadaki bazı gazetelerin de aynı karikatürü tekrardan yayınlaması, ifade özgürlüğüne olan bağlılıklarını gösterme amacını taşıdığı açıklamasıyla savunuldu.
Yakalananlardan iki Tunuslunun ulusal güvenliğe tehdit oluşturduğu gerekçesiyle mahkemeye dahi çıkarılmadan sınır dışı edilmesine karar verilmesi, Fas kökenli Danimarka vatandaşının ise serbest bırakılması tartışmalara neden oldu. Karikatürlerin yeniden yayınlanması, ne Danimarka içinden ne de başka ülkelerden henüz ciddi tepki almazken Tunuslular için verilen sınır dışı kararı, şu anda üzerinde en fazla durulan husus. Gerek hukukçular gerek Müslüman gruplar, iki Tunuslunun mahkemeye çıkarılmadan, savunma hakkı verilmeden sınır dışı edilme kararını anlaşılmaz bularak itiraz ediyorlar. Danimarkada yaşayan Müslümanlar, bir yandan suikast girişimini kınarken diğer taraftan karikatürlerin yeniden yayınlanmasını Müslümanlara yönelik hakaret olduğu gerekçesiyle eleştiriyorlar.
Son birkaç aydır polis korumasında olan karikatür çizeri, kendisine yönelik suikastı öğrendikten sonra oluşan ölüm korkusunun öfke ve kine dönüştüğünü söylüyor. Bu öfkenin, yeni karikatürlerle kendisini göstermesini bekleyebiliriz. Yeni çizimler, saldırılar, hakaretler, tahrikler, tehditler, tutuklama ve sınır dışı kararları ve yeniden öfkeler şeklinde şiddetlenerek devam edecek bir kısır döngünün başlangıcından söz etmek mümkün.
2005 yılında karikatürlerin yayınlanmasını doğru bulmayan basın kuruluşları dahi, ifade özgürlüğünün savunulması iddiasıyla bugün yeniden yayınlama fikrine destek veriyor. Bu durum, Müslüman göçmenlerle ev sahibi Hristiyanlar arasındaki sorunun, gerginlik sınırlarını aşarak iki düşman kutuba dönüşmekte olduğunu gösteriyor. Bir zamanların Hollandası gibi, Danimarka da entegrasyon konusundaki başarısı ve hoşgörüsü ile bilinirdi. Ancak bugün Avrupada Müslümanlarla Hristiyanların barış içinde yaşadığı ülke sayısı yok denecek kadar az.
5,5 milyon nüfuslu Danimarkada Müslümanların oranı yüzde 3,5. Ülkede son yıllarda, medyanın da büyük etkisiyle, İslam dinine ve Müslümanlara yönelik bakış açısı giderek olumsuz bir hal aldı. 2005teki karikatür krizinin arkasından kimi zaman Nazilerin gamalı haçına benzetilerek totaliter bir siyasi simge olarak görülen türban meselesi, Müslümanlarla uçurumu derinleştirdi. İlk türbanlı televizyon programı sunucusu olarak dikkat çeken Filistin asıllı Esma Abdülhamid, geçtiğimiz sene de, 2009 Avrupa Parlamentosu seçimlerini kazandığı takdirde parlamentoya türbanla gireceğini açıklamıştı. Komünist Birlik mensubu olan ve farklı olma hakkını savunduğunu ileri süren Abdülhamidin bir diğer özelliği erkeklerin elini sıkmayı reddetmesi. Milletvekili adayının tuhaf tavır ve açıklamaları, ülkede türban meselesini gündeme oturtmuştu.
Avrupanın yaptığı en büyük hata, söz konusu milletvekili adayı gibi radikal ve belki de ciddiye bile alınmaması gereken kişiliklerden yola çıkarak tüm Müslümanları aynı kategoriye sokmak. Avrupada da çok sayıda marjinal, hatta gülünç isimler bulunmakla birlikte tüm Avrupalı halkların neo-Nazi, faşist, ırkçı, saldırgan gibi sıfatlarla anılması nasıl anlamsızsa, aynı durum Müslümanların genelleştirilmesi için de geçerli olmalı.
Avrupa ülkelerinde sürekli Müslümanların entegrasyon sorunlarından bahsediliyor. Entegrasyonun çift taraflı bir süreç olduğundan yola çıkarak entegre etme başarısızlığından da söz etmek gerekir. Entegrasyon başarısı ile ilgili yapılan bir araştırmada, İsveç Portekiz, Finlandiya, Belçika ve Hollandanın önünde listenin başında yer alırken, Danimarkanın bir İskandinav ülkesi olmasına rağmen gerilerde kaldığı ileri sürülüyor. Bu noktada, şayet tüm Müslümanlar aynı kabul ediliyorsa, toplumsal ve siyasi yaklaşım farklılıklarının önemi ortaya çıkıyor. Bir başka örnek, 2007 yılında yapılan bir çalışmada ABDdeki Müslümanların uyum konusunda Avrupadakilerden çok daha başarılı olduğunun ortaya konması. Asimile edilemez, hatta kimi zaman uyum sağlayamaz topluluklar olarak görülen Müslümanların başka ülkelerde uyum sağlamaları veya en azından çok daha az sorun yaşamaları, sorunun Müslümanlarda değil, kendilerini ev sahibi olarak gören toplumlarda da aranması gerektiğini gösteriyor.
Göç karşıtı aşırı sağcı bir partinin parlamentoda üçüncü büyük parti olarak yer aldığı Danimarkada Tunusluların yakalanarak sınır dışı edilmesi, Müslümanlar üzerinden siyaset yapılmasına bir kez daha malzeme oluşturucak. Avrupadaki Müslümanları, gösterdikleri direnç nedeniyle asimile edemeyen, entegre olarak kendileriyle eşit bir şekilde toplumda yer almalarına sıcak bakmayan ve imha da edemeyen Hristiyanların amacı, Müslümanları sürmek gibi görünüyor. Son yıllarda göç, aile birleşimi, vatandaşlık, terörle mücadele gibi yasaların yenilenerek sürekli daha katı hale getirilmesi, bu iddiamızı destekler nitelikte.
Peygamberin İslamiyette resmedilmesinin günah ve saygısızlık olduğunu bilerek Hz. Muhammedin karikatürünü, üstelik bir terörist görüntüsü verilmiş çizimini yayınlayan medyanın pişman olmak, üzülmek, özür dilemek bir tarafa, iki sene sonra yeniden aynı hareketi yapması; arkasında kasıt aranması gereken bir durum. Ciddi tahrik içeren bu hareketin, belki de Müslümanların sorun çıkarmalarını sağlamak ve böylece sınır dışı ederek sayılarını azaltmak, kalanları ise asimilasyona razı olmaya teşvik etmek amacında olduğu ileri sürülebilir.
Dünya çapında yapılan bir araştırma; Müslümanların, Amerikalıların, Kanadalıların ve İsraillilerin diyaloğun geliştirilmesinden yana olduklarını; ancak Avrupalıların Müslümanlarla ilişkilerin artmasının daha büyük tehdit olduğuna inandıklarını ortaya koymuştur. Böyle bir düşüncenin entegrasyonun başarılı olmasına hizmet etmesi ise mümkün değil.
Avrupalı Müslümanların bayrak yakma, şiddet içerikli protesto gösterileri, saldırı eylemleri veya ölüm tehditleri gibi basit ve kışkırtan tarafın amaçlarına hizmet eden tepkiler yerine zekice düşünülmüş ve aynı silahları kullanan karşılıklar vermeleri daha yerinde olabilir. Sonuç olarak, Müslümanların Avrupada sınırsız olduğu iddia edilen ifade özgürlüğü ortamını kullanarak karikatür, resim, yazı, müzik gibi sanat dallarıyla cevap vermeleri, karşılıklı anlayış ve diyaloğun geliştirilmesi adına daha sağlıklı bir tercih olacaktır.[/align]
Dr. Deniz Altınbaş
15 Şubat 2008
ASAM
Bizim imamlar dinlerarası diyalog diye bağırıp çağırırlarken milletin papası bu rezillikleri engellemek için sesini dahi çıkarmıyor. Bravo demek lazım