TÜRK DEMEK, MÜSLÜMAN DEMEKTİ
İspanyada "Türk" adı; "coco" yani umacı eşanlamında kullanılmaktadır. İtalyanların korku deyimi, "Mama, i Turchi", yani "Anneciğim, Türkler"dir! "Türk" adı sadece Osmanlıyı değil, tüm Müslümanları kapsıyordu.
Ve Avrupalılar, adlarını duydukları ama görmedikleri Türkler konusunda hep efsaneler üretti. Bu efsanelerde Türk tipi; korkak, aşırı gururlu, kaba, miskin, cahil ve Hıristiyanları yok etmek isteyen zalimdi.
1453te İstanbulun fethi, dönüm noktası oldu. Haçlı seferleri dönemlerinde Türkler Doğuda yaşıyordu ve kötü bir masal kahramanıydı. Ama şimdi artık Avrupa sınırlarına dayanmıştı. Ve Türk ordusu gerçekti!
Korkuyorlardı. Korkularını abartıyorlardı; Türkler, İstanbulda büyük zalimlikler yapmıştı! Türkler kötüydü; Türkler zalimdi; Türkler hırsızdı!..
Bu korkuları kilise provoke ediyordu. Türk sözcüğü "Torxuere" (işkence) kelimesinden türemişti! 16. yüzyılda korktukları başlarına geldi.
Türk ordusu, Avrupayı fethe çıktı:
Belgrad, Budapeşte ve Viyana kapıları...
Türkler ile Avrupalılar arasında, nefret ve küçümsemeyle, ama aynı zamanda merak ve gizlenilemeyen hayranlıkla yoğrulmuş sancılı bir ilişki dönemi başladı. Korku, zamanla yerini meraka ve cazibeye bıraktı. Sahi kimdi bu Türkler?
Türk ordusu Batıya doğru ilerlerken, Avrupalılar o tarif edilemez korkularının yanında; ordunun ihtişamına, Yeniçerilerin görkemine, mehter müziğinin estetiğine içten içe hayranlık duymaya başladılar. Padişahın adı "Soliman el Magnifico" yani "Muhteşem Süleyman"dı artık!..
LAİKLİKLE BAŞLAYAN İYİ İLİŞKİLER
Avrupanın Türke bakış açısı Avrupanın laikleşmesiyle değişti. Kilise ve dinin devlet katından ayrılması, başlıca çatışma nedeni olarak görülen dinin, sahneden çekilmesine neden oldu. Tehdit algılaması, yerini anlamaya bıraktı. Kuşkusuz bu olumlu havanın doğmasında Avrupalı seyyahların izlenimlerinin de katkıları vardı.
Bakış açısının değişmesinde etkisi var mıydı, bilinmez; Türk ordusunun ilerlemesi duraksamıştı. 18. yüzyıl, Avrupanın Türke bakışını olumlu anlamda geliştirdi. Türk ordusu geri çekiliyordu. Korku dönemi bitmişti.
Üstelik o yıllar Avrupada "Turqueire" modası canlandı. Soylular, Türk kıyafeti giyerek resimler yaptırmaya başladı. Türk modası zamanla oryantalizmin doğmasına neden oldu.
TÜRK, KÜLHANBEYİVEHİLEBAZDI
19. yüzyıl Osmanlıların çözülme sürecinin başladığı dönemdi. Avrupalı artık, medeniyetin temeli olarak gördüğü antik Yunan ile ilgilenmeye başlamıştı. Türkler, Avrupa medeniyetinin kurulduğu topraklarda Hıristiyanları idare eden despotlar olmuştu yine.
Yeni imaj, ortaçağda yaratılandan farklı değildi.
Türk barbardı... Türk külhanbeyiydi... Türk kan emiciydi... Türk hilebazdı...
Gran Turco yeniden Le Turca dönüşüvermişti.
Trajikomiktir; o yıllar siyasi, ticari ve kültürel alanlarda Türklerin kendilerini Avrupaya kabul ettirmeye çalıştıkları dönemdi. Hem kamusal alanda; Tanzimat, ticari antlaşmalar ve Islahat fermanlarıyla... Hem de bireysel olarak; saraylar, konaklar, araba sevdaları ve alafranga yaşamla...
Avrupanın Türkleri bir türlü kabul etmemesi, iki dünya arasına sıkışıp kalan bazı aydınları medeniyeti reddetme noktasına getirdi. Tıpkı bugünkü AB karşıtlığı gibi. Peki, "Türkleri yenmek" Avrupalıların zihninde mi?
Geçtiğimiz hafta ABnin kuruluşunun 50. yıldönümü törenlerinde, Almanya Başbakanı Angela Merkelin, Fransa Cumhurbaşkanı Jacques Chiraca, üzerinde Napolyonun 1799da Mısırda Osmanlıları yenişini anlatan bir kabartma bulunan bira kupası hediye etmesi, bunun göstergesi mi?
İşte o gün, 1 Nisan 2004 günü Avrupa Parlamentosu, yüzyıllar içinde inşa edilmiş "Türk imajı" nedeniyle sarsıntılı bir gün geçirmişti aslında.
Sanki yıllar içinde oluşan "Türk imgesi" yerini "Türk ordusu"na bırakmıştı. O gün toplantıda en çok eleştiriyi Türk Genelkurmayının almasının "alt metnini" bilmem anlatabildim mi?
HALİ NİSAN HAVASI GİBİ
18. yüzyılda Viyanada yapılan bir yağlıboya tabloda, Avrupada yaşayan halklar tasvir edilmişti. İlginçtir, Türkler ile Yunanlılara ayırt edilmeden aynı grup içinde yer verilmişti. Bu iki halkın özellikleri benzerdi ve şöyleydi:
İsimler: Türk veya Yunanlı
Hali tavrı: Değişken nisan havası gibi
Karakteri ve özellikleri: Genç bir şeytan
Zekásı: Üstün zekálı
Özelliklerin kazanılması: Şefkatli ve yumuşak
Bilimi: Ucuz politikacı
Kötü özellikleri: Daha da hain
Sevdiği şey: Kendini sever
Hastalıkları: Zafiyet, güçsüzlük
Ülkesi: Dünya güzeli
Savaş yeteneği: İşe yaramaz, tembel
Allaha inancı ve ibadeti: Onun gibi bir şey
Yöneticilerini nasıl tanırlar: Bir despot
Fazlasıyla mevcut olan: Yumuşak ve zarif şeyler
Vakit geçirme biçimleri: Hastalanmakla
MÜZİKTENRESME, ünlü eserlerde Türk İmgesİ
Mozart, Beethoven, Puşkin, Tolstoy, Rossini, Verdi, Dürer, Renoir, Shakespeare, Cervantes, Machiavelli, Voltaire, Luther, Toynbee, Flaubert, Turgenyev, Liszt... İşte Avrupalı düşünürlere-sanatçılara göre Türk imajı.
WOLFGANG Amadeus Mozart, mehter müziğinden en çok etkilenen besteciydi.
İşte bir diğer usta besteci ise Ludwig van Beethoven idi. "Derviş Korosu","Atina Haberleri" ve "Vittoria Savaşı" adlı eserlerinde mehteri geniş ölçüde kullandı.
Ama Mozartı, Beethoven ve diğer bestecilerden ayıran bir fark vardı; o sadece mehter müziğinden etkilenmemiş, doğrudan doğruya Türkleri konu alan, "Sihirli Flüt" ve "Saraydan Kız Kaçırma" gibi eserler yazmıştı.
Mozart hep Türk dostu olarak bilindi.
Öyle ki, II. Abdülhamid, Salzburgdaki Mozart Dostları Derneğine bağışta bulundu!
"Mösyö Kreşendo" G. Rossini, Türkleri konu alan dört eser yazdı. En bilineni Fatih Sultan Mehmed üzerine yazdığı "Maometto II" idi.
Ancak 1826da Yunan bağımsızlığından etkilenen Rossini, bu esere üçüncü bir perde ekleyerek Yunan propagandası yaptı.
İtalyada Türkler üzerine çok sayıda operalar yazıldı.
P. Bonarellinin "II Solimano" adlı Kanunu Sultan Süleymanı anlatan operası, İtalyanın en eski tragedyalarından biriydi.
Türklerle en az ilgilenen Giusseppe Verdi oldu. Bir tek operası vardır: "Korsan."
19. yüzyılın önemli bestecilerinden Franz Liszt, 1847de Türkiyeye geldi; Beyoğlunda Nuruziya Sokak No:19da yaşadı.
Sultan Abdülmecide konserler verdi. Padişah için yazılan bir marşı yeniden düzenledi ve bu nedenle nişanla ödüllendirildi. Ama Lisztin yazdığı bu marş sonradan kayboldu!
TABLOLARDAKİ TÜRK FİGÜRÜ
Hayatlarında hiç Türk görmemişler, hayali tablolar yapmışlardı.
Alman ressam Albrecht Dürerin çizdiği "Türk Hükümdar" adlı gravür, Avrupada oluşmaya başlayan "despot" imgesinin bir göstergesiydi.
Rönesansın önde gelen ressamlarından Andrea Magtegna, resimlerinde Türklere yer veren ilk ressamdır.
Floransalı Mediciler, Avrupada Türklerle ilgili eserleri toplayan ilk aile oldu. Bu eserlerin en görkemlisi, Medici ailesinden Floransa Grandükü II. Ferdinandın başında sarıkla Türk giysileriyle poz vermiş tablosuydu.
SÖZCÜKLERDE TÜRKLER
Harem, odalık, çokeşlilik, genelev vb. Batının hep ilgisini çekti.
Fantezilerinin merkeziydi Doğu!
1851de İstanbulda kısa bir süre kalan Gustave Flaubert, kahramanına ilk cinsel deneyimini, sahibi Müslüman bir kadın olan Türk Evinde (Chez la Turque)/genelevde yaşatıverdi.
O dönemde genelev işleten bir Türk kadını! Ünlü Fransız ressam Pierre Renoir, "Harem" adlı tablosunda Türk genelevine göndermelerde bulunur.
Sadece cinsellik değil, "Türk barbarlığı" da sıkça işlendi.
Shakespeare, "Othello"yu, "başı sarıklı, çok zararlı Türk" diye konuşturdu.
Don Kişotun yazarı Miguele de Cervantes, İnebahtı, Navarin ve Modonda Türklere karşı savaştı. Yaralandı. Sol elini kullanamaz oldu. Yaşamının beş yılını Türk esiri olarak Cezayirde sürgünde geçirdi.
Cervantesin, Türkler konusunda kafası karışıktı sanki. Türklerin hoşgörüsünü överken, zalim olduklarını da yazmadan edemiyordu.
Rus yazar Aleksandr Puşkin, gezi edebiyatı türünde bir başyapıt sayılan "Erzurum Yolculuğu" başlıklı eserinde Türkler konusunda nesneldi.
Aynı nesnelliği diğer Rus yazar İvan Turgenyevde yoktu. "Arefe" adlı eserinde, inandırıcılıktan uzak, kaba bir Türk düşmanlığı yapıyordu.
Lev Tolstoy, ölümsüz yapıtı "Anna Karenina"da Osmanlı-Sırp Savaşını anlattı. Türk düşmanlığı ya da Sırp dostluğu yapmadı; hangi amaçla kimler arasında olursa olsun savaşın acımasızlığını anlattı.
Osmanlının misafiri olan bir diğer ünlü isim ise Alphonse de Lamartine idi. İzmir Tirede kendine verilen arazide bir süre yaşayan Lamartine, "Osmanlı Tarihi" adlı eserinde Haçlılara karşı Türklerin safında yer tuttu.
İngiliz tarihçi Arnold Joseph Toynbee, Anadoluya gelip yerinde izlediği Türk-Yunan Savaşında, Yunanlıların işgalini eleştirip askerlerin yaptığı vahşeti yazınca, Oxford Üniversitesindeki kürsüsünden oldu!
TÜRK DÜŞMANI DÜŞÜNÜRLER
Avrupada "kötü Türk imajı" oluşmasında Martin Lutherin etkisi yadsınamaz.
Luther için Türk, Tanrının gazabıydı.
Machiavelliden Montesquieuya kadar Avrupalı düşünürler Doğu despotizminin medeniyete düşman olduğunu yazıp durdular!
İlginçtir, Avrupalı düşünürlerin bu bakış açısı, Marx ve Engels gibi komünistleri bile etkilemişti.
Tüm Avrupalı münevverler böyle düşünmüyordu kuşkusuz.
Fransız filozof Voltaire, Müslümanların eşitçiliğinden bahsedip misafirperverlik gibi insancıl özelliklerinden hep övgüyle bahsetti.
Sosyolojinin "babası" sayılan, pozitivistlerin başı Auguste Comte, Mustafa Reşid Paşa ve Midhat Paşaya imparatorluğun ıslahı için yeni politik yollar öneren mektuplar gönderdi.
Kuşkusuz yanlış anlamalar-anlaşılmalar zamanla törpülenecektir...
Soner Yalçın,Hürriyet,1 Nisan 2007
Kaynak: http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/624 ... 3431&oid=1