AYARLAR

AYARLAR

İletigönderen Feza Tiryaki » Pzt Haz 11, 2012 19:19

AYARLAR


Dönüyoruz, döndürülüyoruz, ayarlarımız değiştiriliyor.

“Dön baba, dömbek baba / Hacılara giden baba,
Yağlı börek yiyen baba / Dön baba, dömbek baba… dön… “

Vızvız böceği dediğimiz, iri yuvarlak gövdeli, iri bacaklı, gövdesi güneş vurdukça yaldız yaldız parıldayan, koyu renkli bir böceği arka ayağından bağlarlardı azgın oğlan çocukları. Böcek uçmak istedikçe bacağından yakalanmış olduğu için kaçamaz, uçarak uzaklaşamaz, bağlı olduğu ipin boyu kadar bir aralıkta havada daireler çizerek uçup dururdu… Vızvız öterdi bu arada. Bu yüzden adına “vızına” da derdik. Kanatlarını birbirine çarparak güçlü bir vızıltı çıkarırdı. Uğur böceğiyle de uğraşırdı çocuklar. Gördükleri yerde bu böceği avuçlarına alırlar, uçurmaya çalışırlardı.

“Uç böcek uç uç böcek… Uzaklara giden böcek… Türlü çiçek gezen böcek… Uç… “ derken böceğe üflerlerdi. Böcek üflemenin etkisiyle sersemleşir, uçar giderdi.

Bizi yıllardır döndürüyorlar. Üstümüze üstümüze üflüyorlar… Hele bu son on yıldır fır fır döndürüyorlar, bacağımızdan değil ama boğazımızdan bağlamışlar… Sadakaya bağlamışlar… Kendilerine boyun eğme şartına bağlamışlar geçim kapılarını açmayı. Yandaşlara gözü kapalı dağıttıkları yerleri, mevkileri, işleri, diğerlerine nazla, verir gibi yaparak umutlarını bile bağlamışlar insanların.

Kendi kendimize vızıldayıp duruyoruz. Neden böyle olduğumuzun ayırdına varamadan, nasıl kurtuluruz diye düşünmeden öyle dönüyoruz… Bizi sanki esir aldılar; doğamızı kirleterek, sularımızı elimizden alarak, iş yerlerimize özelleştirme adına el koyarak, kapattırarak, yerleşim yerlerimizden kentsel dönüşüm diye bizi çıkararak, çevreyi betonlaştırarak …Tarlamıza tapanımıza göz koymuş ezeli düşmanlarımız. Dağımıza taşımıza göz koymuş…, Köylümüzü borçlandırıp toprağını kolayca elinden alıyor, yabancılara veriyorlar… Yedi düvelin insanı, eli, yabanı istediği gibi geliyor yurdumuza, vizesiz, koşulsuz el kol sallayarak. Sonra da istediği yeri, beğendiği toprağı, bölgeyi, araziyi, kıyıyı, tepeyi, düzü ovayı… parasını sayıp elimizden alıyor. Paşa gönlü istiyorsa istediği yere postu serip hemen yerleşebiliyor bile. İstediği yeri çeviriyor, üstüne istediğini, bayrağını neyini dikiyor.

Eğitimimizle oynadılar en çok. Bizi, bize bu yurdu geri verdiren, yeniden kazandıran, bizi padişahın kuluyken birey yapan, bağımsızlığımızı, özgürlüğümüzü, çağdaşlığımızı borçlu olduğumuz, devletimizin kurucusu büyük önder Mustafa Kemal Atatürk’ün ışıklı yolundan ayırmak istiyorlar. Atatürk ilke ve devrimlerinden koparmak istiyorlar… Eğitimi sömürge eğitimine döndürerek, yeni yetişenleri kimliksiz bırakarak, Türklük bilincini , ulusal bilinci vermeyerek on yıldır üstümüze üflüyorlar… Dediklerini yapalım diye. Ayarlarımız değişsin diye…

Ayarlarımızın çoğu değişti.

Zamanımıza bile göz koydular, değiştirmeye kalktılar saatlerimizi. Bölücüler istiyor, bölünme kolaylaşacak diye saat ayarlarımız değişecek bu sonbaharda… Yaz saatinden çıkamayacakmışız. Ülkemiz saat ayarı değişiyor, nedeni söylenmeden, oldu bittiye getirilerek…

Yurdumuzda satılmadık yer kalmadı.

Değişmedik kurum kalmadı.

El atılmadık, yapısıyla oynanmadık ne Cumhuriyet kurumu, ne bir değerimiz, ne de kutsalımız kaldı…

En çok da dilimiz hedefte. İşimizi dille bitirecekler. Türkçemizi yok sayarak… Eğitimden kaldırarak… Anayasa’dan çıkararak… Dilimizi önemsizleştirerek…

Atatürk, dilimizi yabancı diller boyunduruğundan kurtarırken, dinimizi de, kendi dilimizden duyarak anlamamızı sağlamıştı.

Şimdi tam tersi yapılıyor. Arapça sözü dilimize çevireceğimize, dilimiz Arapçaya çevriliyor.

Dilimize ayar yapılıyor!

Bakan açılışına katılmış. Bursa müftülüğünün açtığı Kur’an kursu için düzenlenen törenin şu adına bakın: ”Aşare, Takrib ve Tayyibe İcazet Merasimi”
Bu törenden toplumun haberi de zaten bir rastlantıyla oldu. Bir seyyar satıcı “Yardımcı olun! Aç duruyorum aç!” diye bağırmışmış da, iteklenince küfür etmişmiş de, sonra gözaltına alınmış…

” Aşare, Takrib ve Tayyibe İcazet Merasimi”

Bir kelimesini bile anlamadığım bir ad bu. Bu güne kadar hiç duymadığım, kullanıldığını duymadığım sözlerden oluşmuş bir ad. Burada, dilimize iyice yerleşen, herkesin bildiği “tören” adını bile “merasime” çevirmişler. Diğer sözleri nasıl bileceksiniz?

Osmanlıca/ Türkçe sözlükte bu yazılan dört sözün anlamlarını buluyorum:

Aşare: Aşar olarak geçiyor sözlükte. “Kuran’dan okunan onar ayet miktarı parçalar. “ denmiş karşısına.

Takrib: Yanaştırma, yaklaştırma, kesin değil de aşağı yukarı bir şey söyleme.

Tayyibe: Hoş söz, iyi iş, güzel davranış. Tayyibe aynı zamanda Medine şehri demekmiş.

İcazet: İzin, diploma.

Haydi şimdi anlamları yerlerine koyarak anlayın ne töreniymiş bu tören?

Bu arada hemen kendinize sorun. Özdilimiz Türkçemizi kullanmayacaksak, dinsel konularda konuyu dilimize değil, Arapçaya çevirerek konuşacaksak, yazacaksak, okuyacaksak eğer, neydi el çocuklarının dilinden o pek beğenerek dinlediklerimiz? Neydi o Türkçe olimpiyatları adlı gülünç bayramınız? Kutlaya kutlaya bitmeyen, bu adı da, anlamı da, içeriği de uyduruk bayram neyin nesidir?

“ Türkçe, tüm dünyada ortak bir iletişim dili haline geliyor.”

İktidar bakanı, bunları, Büyük Taarruz öncesi, “Atatürk Kocatepe’de “ görüntüsüyle yüreğimize işlemiş Kurtuluş Savaşı cephelerinden Afyon’dan söyleyebiliyor. Toplamışlar iktidar vekillerini, devlet kurumlarının temsilcilerini, vatandaşları, dilimizi dünyaya öğretiyoruz yalanını patlatıyorlar. Gerçekte ise, Amerikan çıkarlarına hizmet etmek için kurulan bu Amerikan okulları, çoğu üçüncü dünya ülkesi çocuklarından oluşan öğrencilerinin, isteğe bağlı, gönüllü olarak haftada birkaç saat Türkçe ders alabildiği bu okullar, kimseye bir şey falan öğretmiyor. Gezme, görme, ödüllendirme, sahnelere çıkma, alkış alma gibi uzatılan havuçlara kapılan bu çocuklar, öğrendiklerini yalnızca ezberliyorlar. Denildiği gibi bunlar birer gönüllü elçimiz falan olmayacaklar. Amerika’nın gönüllü elçileri bunlar. Derslerini gördükleri dil Amerikancanın ve Amerikan kültürünün elçileri olacaklar… Üstelik Türk okulları kandırmacasını söylemekten kimse çekinmiyor. Başka bir çağdaş ülkede bunlar yapılsa, toplum yalanı aynı anda söyleyenlerin yüzlerine vurur, bu, dil ile oynanan, onu gülünç duruma düşüren böyle eğlencelere yüz vermezdi. Çoğu ülke bunlara Amerikan’ın casus okulları boşuna mı dedi, boşuna mı kapattılar buraları…

Bizde fır fır döndürülmekten, dönmekten başlar dönmüş, insanlar boğazlarından tutulmuş…

Kendilerine yapılan haksızlığa, eğitimli bir kesimimiz olan Türk Hava Yolları çalışanları uyarı grevi yaparak karşı koymak istedilerdi de ne oldu, herkes gördü. Yüzlerce çalışanın işine hemen bilgisayar mektuplarıyla son verilmiş. Yurtdışında görev başındakiler dönüş yolunda uçaklara alınmamışlar bile. Gazeteler yazdı.

CHP’nin eski başkanı Deniz Baykal kasediyle görevden ayrılırken okyanus ötelerine selâmlar göndermişti. Aynı aşkı yeniden depreşmiş, bu olimpiyat adıyla yapılan gösterileri hazırlayanlara, Türkçenin kullanılarak Amerikan okullarının tanıtımının yapılmasına, başka kültürlerin övgüsünün yapılmasına değil karşı çıkmak şükranlarını sunmuş:

“Bu güzellikleri tasavvur eden, hayata geçiren herkese bir kez daha şükranlarımı sunuyorum.”

Herkese şükran sunduğuna göre iktidara da sunmuş oluyor. Bayramlarımız kaldırılırken sesi çıkmayan, millî eğitim sömürge eğitimine dönüştürülürken, okullar dinselleştirilirken fısıltısı bile duyulmayan eski lider sonunda rengini tam olarak göstermiş.

Anamuhalet lideri ise çoktan Türkçemizi gözden çıkarmış. İktidar borazanından daha öteye giden, iktidarın bir kurumu durumuna getirilen TRT’ye çıkmış CHP Başkanı. “Kürt sorunu” demiş. “Bütün mesele bu sorunun çözülmesi.” demiş. Sonra , ” Bu sorun çözülür, insanlar yaşamını yitirmezlerse…” demiş… Dikkat edin, insanlar yaşamını yitirmezse… diyor. Devletine başkaldıran, askerine, polisine, devletin görevlisine, halkına silah çeken, kurşun atan, köylerini basan, otobüslerini , iş makinelerini yakan, istediği yere bomba koyan, yollarına mayın döşeyerek can alan terör örgütünden söz etmiyor. Vatanı koruyan askeriyle teröristi bir tutuyor. İnsanlar hayatını yitirmezlerse, yani bunlar, öncelikle ayrı dil, ayrı millet, ayrı toprak, ayrı yönetim, ayrı bayrak, ayrı devlet için silahlanan dış destekli, maşa görevi üstlenen bu örgütle anlaşırlarsa, istediklerini verirlerse bu mesele çözülecekmiş ve o zaman bu sayın başkan genel başkanlığından olursa üzülmezmiş. Genel başkanlığını kaybetmeyi göze almışmış anladığımız kadarıyla.

Bu arada arabuluculuk rolünü de bir güzel oynuyor. Akıl veriyor. Sanki iktidara bunları ta en başından beri telkin eden, yol gösteren, akıl veren yok, sanki yedi düvel bu işin ardında değil, sanki Amerika başka bir iş için Irak’a girdi, oraya yerleşti, orada kukla bir Kürt devleti kurdu… “İktidar MHP’ye çağrı yapacak, sert değil yumuşak bir üslup kullanacak.” diyor. Derler ya kraldan çok kralcı. Aynen bunu oynuyor.

Bizi döndürüyorlar, başımız dönüyor tamam da bu dönen liderlere ne oluyor? Yoksa hep aynıydılar da biz mi göremedik onları da aldandık…

Çocukluğumuzda böceklere yapılırdı bu işkenceler… Başları döndürülürdü… Şimdi işkence hepimize yapılıyor.

Başı dönmeyen kalmadı.

Boğazımızdan tutulmuşuz…

Dilimizden çekiliyor.

İktidarı – muhalefeti anlaşmış, okyanusların ötesi berisi hepsi boğazımızdan tutmuş, dilimizi yakalamışlar, bırakmıyorlar…

Bize ayar veriliyor…

Silkinmenin zamanıdır!



Feza TİRYAKİ, 10 Haziran 2012
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1012
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

cron

x