İşte Emin Çölaşan’ın açıklamaları:

“Bu ceza benim konuştuğum maliyeciler tarafından ceza olarak görülmüyor. Bunun yasal olmadığını söylüyorlar. Bunların arasında Şükrü Kızılot da var. Bu konuda yorum yapabilmek için yasaları, yönetmelikleri çok iyi bilmek gerekir. Tabi bunlar bizim dışımızdaki konular. Ben sadece genel görüntü açısından konuşabilirim.

Benim edindiğim kişisel izlenimime göre burada bir abartı olduğunu düşünüyorum. Aydın Doğan’ın gazetelerinin, televizyonlarının yaptığı yayınlar nedeniyle haksız yere kesilen bir ceza olduğu izlenimi bende uyandırıldı. Uyandı demiyorum, çünkü konuştuğum 2–3 maliyeci tarafından uyandırıldı. Aslında bu işin perde arkasına bakmak gerekiyor. Eğer Ağdın Doğan grubu gazeteleri ve televizyonlarıyla 2002 yılından bu yana AKP ve Tayip tehlikesinin bilincine varmış olsalardı, hem Türkiye için hem Aydın Doğan grubu için koşullar çok farklı olurdu. Ama hep göz yumdular ve ödün verdiler.

Ben Hürriyet gazetesinde 2007 yılına kadar, yani AKP iktidarı süresinde 5 yıl boyunca çalıştım ve hep baskı altındaydık. Bu söylediğime Hürriyet Gazetesi’nin tüm muhabirleri ve çalışanları tanıktır. Şöyle ki; iktidarın hoşuna gitmeyecek haberler gazetede yer almazdı. Onlar çöpe giderdi. Birisi şimdi çıkıp diyebilir ki ‘Emin Çölaşan sen abartıyorsun.’ Ben abartmıyorum. Çünkü dediğim gibi Hürriyet’in her çalışanı buna tanıktır. Benim kovulma olayımdan sonra bu iş birkaç kez ‘kayıkçı kavgası’ ile süregeldi. Kayıkçı kavgası nedir diyecek olursak; önce bir itiş-kakış sonra da herkes kendi oyununa devam eder. Peki burada ne olacak?

Bundan önceki kayıkçı kavgalarında Aydın Doğan ile AKP iktidarını gördüğünüz gibi yine bu iş bir süre sonra unutulacak, Aydın Doğan ceza, vesaire adı altında bir miktar para verecek, vergi borcu belki affedilecek ve sonuçta bu kayıkçı kavgası sona erecek.

Eğer Aydın Doğan ve ekibi baştan ilkeli ve omurgalı davransaydı, AKP zaten Türkiye’nin başına böyle binmeyecekti. Hikâye bu. Aydın Doğan ve ekibi geçmişte yaptıklarının ve geçmişte verdikleri ödünlerin bedelini şimdi ödüyor. Daha bundan 2 ay önce kendisinin 5 muhabirine başbakanlığa giriş yasağı koyan, başbakanlık sözcüsü ve danışmanı Akif Beki’yi iki hafta önce Radikal gazetesinde köşe yazarı yapan kimdi? Aydın Doğan değil mi? Bunlar hep karşılıklı ödünler, paslaşmalar, canım-cicim vaziyetleri, “ben sana şunu verdim, sen bana bunu ver”, “ben sana o kadarını vermem sen benden şu kadar istedin” pazarlıklarıdır. Şimdi iktidar Aydın Doğan’ın üzerine vergi borcu ile gidiyor. Bu da geçecek. Dediğim gibi bu işin teknik boyutunu ben de bilemem siz de bilemezsiniz. Bunu bilmek için ciddi manada maliyeci olmak gerekir. O yüzden ben bunu, ilkesiz ve AKP iktidarından bugüne kadar korkmuş olan Aydın Doğan’a AKP iktidarı tarafından kesilen siyasi bir ceza olarak görüyorum. Yerel seçimler öncesinde Tayip’in oya ihtiyacı var.

Deniz Feneri başta olmak üzere Aydın Doğan medyası belli konuların üzerine gittiği zaman tabiî ki Tayip çok kızdı ve bu yüzden halka boykot çağrıları yaptı. Ama işin ilginç tarafı şudur; boykot çağrılarını hiç kimse umursamıyor, takmıyor. Herhangi bir demokraside bir başbakan “şu gazeteleri okumayın” deme hakkına sahip değildir. Kimse boykot çağrılarını dikkate almadı. Dolayısıyla ben de bunları ciddiye almıyorum. Burada ciddiye alması gereken olay, bir başbakanın hangi hak, hangi sıfat ve hangi yetki ile medyaya boykot çağrıları yaptığıdır. Tabi seçim arifesindeyiz. Recep Tayip‘in “hey hey” leri üzerinde.

Dolayısıyla en ufak bir eleştiriye bile katlanamayan, tahammül edemeyen bir başbakan var karşımızda. O yüzden de zamanlama olarak Aydın Doğan ve ekibini korkutma çabaları başladı. Bunu da ceza keserek sağlayacak.”

24 Şubat 2009




Kaynak:Odatv.com

Emin Çölaşan'ın doğan grubun da nasıl çalışmış hala anlamış değilim