Aykırı Gazeteden Aykırı Çıkışlar

Forumda gereksiz, yanlışlıkla açılmış veya kilitlenmiş başlıklar buraya taşınır.

Aykırı Gazeteden Aykırı Çıkışlar

İletigönderen Gilda » Pzt Ara 10, 2007 20:29

Taraf Gazetesi'nin arkasında hangi cemaat-cemiyet-kuruluş var? Taraf 1 YLT bedel ve düşük tirajıyla ne kadar dayanır? 160 YTL'lik okuyucu planları ne? Aykırı gazeteden sırlar...



Resim



Ahmet Altan siyasi iradeyi uyarıyor: “Hastayı öldürmek de, hastayı iyileştirmek de birer çözümdür. Birinci çözümü gerçekleştirene cellat, ikincisini gerçekleştirene doktor derler. Siyasi sorunlarda da değişik çözümler vardır. Orada da cellatların ve doktorların çözüm önerilerine rastlarsınız. Eğer ülkenizde Kürt sorunu varsa, cellatlar için çözüm, Kürtleri bombalayarak ortadan kaldırmaktır”

Taraf gerçek bir rakip olsa…

Yenişafak'tan Mehmet Gündem'in Taraf'ın kurucu yayın yönetmeni Ahmet Altan'la yaptığı röportaj:


Siz Taraf gazetesinin kurucu ve yazarlarından birisiniz. Kimilerine göre bu bir macera. İhtiyarlamaya yüz tutmuş bir adam olarak ne diye yoruyorsunuz kendinizi?

Türkiye de tarihin önemli dönemeçlerinden birine geldi. Bir yanda dünyanın saygıdeğer bir parçası olmak ihtimali var, bir yanda da kan ve bataklığa dönmek, baskıların, kavgaların arasında yok olmak! Bu noktada Türkiye'nin yeni ve aydınlık bir yola doğru gitmesini teşvik edecek güçlere ihtiyacı var.

Bu süreçte yerinizi mi almak istediniz?

Benim yaşımdaki bir adam hayatının geri kalan yıllarını “daha kaç kitap yazabilirim” diye hesaplar. Daralan zamanımın önemli bir kısmını şimdi bir gazete için kullanıyorsam bunun önemli bir nedeni olmalı. Medya desteğiyle vatandaşlarını ölüme sürükleyen, çocuklarına acıyı, utancı, aşağılanmışlığı layık gören bir zihniyete tavır alıyorum. Bir tek insanın hayatını kurtarabilirsek bile bu çabaya değer.

Mesleğine ihanet eden üç gruptan o kadar çok bahsettiniz ki… Bunlardan birisi gazetecilerdi…


Hukukçular, tarihçiler, gazeteciler bu üçü de mesleğine ihanet ettiler. Bu üçü de mesleğini evrensel kriterlerden uzaklaştırdı. Tarihi doğru anlatır, hukuku doğru uygularsanız, gazeteler de gerçekleri yazarsa askerler siyasete müdahale edemez. Bu üç mesleğin ihaneti yüzünden biz bugün askerin siyasetin içinde olmasını doğal görüyoruz…

Kaç kez yargılandınız?

40-50 vardır.

Devletin kimi hukukçularına göre siz toplumun değerlerini aşındırmaya çalışan muzır ve tehlikelisiniz…

Ben değil onlar toplumun değerlerini yok ediyorlar. Önce devlet diye başlayan bir hukuk olmaz, hukuk önce insan diye başlar. Hiçbir devlet bir insandan daha değerli değildir.

DİNDEN KORKMAYIN

Din sorun olarak algılandı ve kuşkudan kurtulamadı. Siyaset bilimcilerimiz, sosyologlarımız sosyal bir gerçeklik olarak din üzerine kayda değer araştırma yapmadılar. Dini ya anketlerden ya da gazete manşetlerinden tartıştık…


Kemalizm, Cumhuriyet'in yeni ve taze ideolojisi olarak ortaya çıkmadı, yıktığı Osmanlı'nın son döneminde yaşanan sakatlıkları ve İttihatçıların “ordu tapınmasını” sistemleştirerek yerleşik bir yönetim biçimine çevirdi. Osmanlı'nın son dönemindeki çatışmalar “genetik bir miras” gibi Kemalizm'le birlikte Cumhuriyet'e bulaştı. Osmanlı'yı “Türkleştirerek batılılaştırmak” gibi tuhaf bir misyon üstlenen İttihatçılar, Türkleşmenin önünde engel gördükleri gayrimüslimleri “temizlerken”, batılılaşmanın önünde engel olarak gördükleri Müslümanlık'la da çatıştılar. İttihatçıların dine ve dindarlara duyduğu kuşku olduğu gibi Cumhuriyet'e geçti. Bizler de, Kemalizm eğitiminin çocukları olarak o kuşkuyu derinliklerimize yerleştirdik. Bazılarımız “solcu” olduk, “Din kitlelerin afyonudur” sözünü öğrendik. Dini ürkütücü bir şey olarak gördük ve bizi “gericiye” çevirecekmiş gibi hep uzak durduk.

Dinden korkmak bu toplumun ne işine yaradı?

Hiçbir işe… Bu anlamsız korku bizi entelektüel açıdan epey zayıflattı. Hemen hemen bütün entelektüellerimiz gibi yazarlarımızın da hem dini bilgileri azdır, hem de bir din adamını zaaflarıyla ve erdemleriyle anlatmaktan ürkerler. Bu ürkeklik, bu yapay uzaklık, bu gereksiz korku, bizi, toplumun harcındaki en önemli etkenlerden birini incelemekten, anlamaktan, yaşadığımız toplumdaki çeşitli acıların kaynaklarını saptamaktan alıkoydu. Bu toplumun en büyük yaralarından biri dinle ilişkisindeki kaygan alandır. Bir toplumu anlamanın, o toplumun diniyle ilişkisini anlamadan mümkün olamayacağına inanırım. Türkiye'nin diniyle olan sorunlarını “huzurlu” bir şekilde aşmasının bu ülkeyi çok rahatlatacağını, manasız çekişmelerden kurtaracağını düşünürüm. Dinden korkacak bir şey yok…

KEMALİZM SİYASETİN SİHİRBAZ TOPUDUR

Kemalizm denince aklınıza ne geliyor?

Kemalizm, Türk siyasetinin “sihirbaz topudur”, el çabukluğuyla kutuya bir kavram koyup yerine bir başka kavram çıkarma hüneridir. “Kemalizm,” dediklerinde söylemek istedikleri, seçilenlerin devletin direksiyonuna asla geçemediği “demokrasisiz” bir toplum projesi, ülkeyi askerlerin, bürokrasi ve yargıyla elele vererek yönetmesidir.

Peki Kemalizm'in “el çabukluğunu” nerede görür?

Laiklik ve demokrasi kavramlarının yer değiştirmesinde. “Bu Kemalizm ne menem bir ideolojidir, ben buna karşıyım” derseniz… Kemalistler, size “bu adam laikliğe karşı” diye cevap verirler. Siz, Kemalizm'e “demokrasiyi içermediği” için karşı çıkarken, onlar bu karşı çıkışı “laiklik düşmanlığı” olarak sunarlar. En büyük sahtekarlıkları da buradadır zaten.

Mehmet Altan'ın bir önerisi vardı, altı oktan “devletçiliği” çıkartalım yerine “demokrasiyi” koyalım…

Sanırım bu soru onların sahtekar mı yoksa samimi mi olduğunu ortaya koyacak. Kemalizm'e demokrasiyi ekleyeceğiz, ordu siyasetten çekilecek, halkın iradesi tek ölçü olacak ve hepimiz Kemalizm'i benimseyeceğiz…

DEVLETE TAPINANLAR DEVLETİ ÇÖKERTTİ

Siz Cumhuriyet'in en büyük fiyaskosu olarak “eğitim” sistemini gösteriyorsunuz. Neden?


Cumhuriyet'in eğitim sistemi tam bir “beyin yıkama” mekanizmasına dönüştü. Çocukların “düşünmemesini” ve “devlet, Atatürk, Kemalizm” gibi tabulaştırılmış kavramlara tapınmasını sağlamak için düzenlendi bütün sistem. Zihinleri dondurulmuş bir “okur yazar” zümresi çıktı ortaya. Burada birçok garip çelişki belirdi.

Ne gibi…

Devlete tapınanlar, yetersizliklerinden dolayı devleti çökerttiler. Hukuksuz, darbeci, çeteleşmiş bir yapı çıktı ortaya. Bir diğer gariplik ise “okur yazarlar” ile “cahiller” arasındaki tuhaf rol değişim oldu. Eğitim süreçlerinde “düşünme esnekliklerini” yitiren “okur yazarlar” ülkenin en tutucu, en gerici grubu haline gelirken, onlar kadar ağır bir “doktrin” bombardımanına tutulmayan “cahiller” daha esnek, daha değişimci, daha sağduyulu kaldılar.

Medya dünyası da bundan nasibini almış fazlasıyla..


Medya, Türkiye'yi hiçbir zaman anlayamadı, bugün de anlayamıyor çünkü medyanın da kadroları “eğitimsiz eğitimlilerden” oluşuyor genellikle. Bütün hayata ezberlenmiş kalıplarla bakıyorlar ve hayatı hiçbir biçimde anlayamıyorlar.

HALKI DEVLETTEN KORUMAK LAZIM

Tevhide Kütük'ün kürsüden indirilişi sizde neler çağrıştırdı?

“Neden” diye sordum. Neden bu kadar insafsız, bu kadar vahşi, bu kadar barbarsınız? Neden çocuklarınızı böyle aldırmazca üzüyorsunuz? O çocuğa öyle davrananların da aynı muameleye uğramasını istedim. Tabii böyle şeyler “devletimizin görevlilerinin” başına gelmez. Başörtülülerin, Kürtlerin, Alevilerin, solcuların, demokratların, milliyetçilerin, kısacası bu ülkede yaşayan halkın başına gelir. Bu ülkede huzursuzluğu sürekli olarak “devlet” çıkartıyor.

Bu tehlikeyi toplum olarak neden göremiyoruz?


Birbirimizle uğraşmaktan başımızı çevirip devlete bakamıyoruz. Düşünün, sağcısıyla solcusuyla, Alevisi Sünnisiyle, Kürdüyle Türküyle, bu ülkede hapisten, işkenceden, baskıdan geçmemiş hiçbir kesim yok.

Kürt sorunu nereye doğru gidiyor?

Bir meselenin birçok çözümü vardır. Hastayı öldürmek de, hastayı iyileştirmek de birer çözümdür. Birinci çözümü gerçekleştirene cellat, ikincisini gerçekleştirene doktor derler. Herkes, kendine, meşrebine, ruhuna, aklına, zekasına, çıkarına göre çözümler önerir. Siyasi sorunlarda da değişik çözümler vardır. Orada da cellatların ve doktorların çözüm önerilerine rastlarsınız. Eğer ülkenizde Kürt sorunu varsa, cellatlar için çözüm, Kürtleri bombalayarak, vurarak, öldürerek ortadan kaldırmaktır.

Burada hastalık yok olur ama hasta da ölür…

Sorunu ortadan kaldırırlar ama Kürtlerle birlikte Türkiye'yi de öldürürler. Çünkü “cellatlarımız”, “doktorları” da öldürmek istiyorlar.

Bugün Kürt sorununun çözümünde cellatlar mı baskın, doktorlar mı?

Bugün, güneyimizde kurulan bir Kürt devletini jetlerle bombalayarak, açıkça söylenmese de, bu Kürt devletini yok ederek Türkiye'nin Kürt sorununu çözmek isteyenler var elbette. Bütün bir toplumu kendileri gibi cellatlaştırmak istiyorlar. Büyük bir Kürt düşmanlığı yayıyorlar. PKK'nın o kanlı ve anlamsız saldırılarını “çözümleri”nin doğruluğuna kanıt olarak gösteriyorlar. Unuttukları basit bir ayrıntı var yalnızca. Daha önce o Kürt devleti orada yoktu. PKK bile yoktu. Ama Kürt sorunu durduğu yerde duruyordu. Bombalama, öldürme, cezalandırma, idam, işkence… Hepsi denendi. Sorun hiç kaybolmadı. Sorun PKK değil çünkü, sorun Barzani de değil.

Sorun kim?


Hiç söylemek istemiyoruz, söyleyene de kızıyoruz ama sorun biziz. Bizim düşünce biçimimiz. Sorun kendimizi efendi görmemizde. Buranın efendileri “belli ölçüde” Sünni ve “belli ölçüde” Türk olan bizleriz. Biz kendi Kürt sorunumuzu çözemedik. Kendi ülkemizi iyi yönetemedik. İçerde anlamsız çatışmalara girdik ve belayı büyüttük. Ben “artık öldürmeyi değil yaşatmayı konuşun” diyorum. Türkiye'nin Kuzey Irak'a girmesiyle birlikte dünyanın da bir “Türkiye sorunu” olacak.

Kürt sorununu biz PKK sorunu olarak görüyoruz ki, DTP'lilere “terörist olduklarını söyle” deyip bunu çözüm gibi dayattık…

Bir Kürt siyasetçi kolay kolay bunu söyleyemez. Kürtlerin geçmişinde Öcalan ve PKK kutsal değerler olarak vardır. Ama soru şudur: Kürtlerin geleceğinde Öcalan ve PKK var mıdır? Bugün şartlar çok değişti. Türkiye, Avrupa Birliği üyeliği yolunda zor da olsa yürüyor. Ülkenin üstündeki baskıların önemli kısmı kalktı. Sadece Kürtlerin değil bütün Türkiye'nin özgür ve zengin olabileceği bir hedefe yavaş da olsa ilerleni-yor. PKK ise şartlar hiç değişmemiş gibi davranıyor. Yollara mayın döşemek, pusu kurmak, gerginlik yaratmak, iktidarını sürdürmek isteyen “derin devlete” yarıyor sadece.


AK Parti doktorluğa mı yatkın, cellatlığa mı?

Doktorluğa daha yatkın, ama arada bir “acaba cellatlarla da bir şey yapabilir miyiz” türü kurnazlıklar geçiyor aklından…

Haberler eksik olsa da tavrımız net

“Gazetecilik artık göstermekten ziyade saklıyor, diğer gazeteler çok zorlanacak, sakladıkları her şey Taraf gazetesinde olacak” diyerek çıktınız.

Evet, biz bu gazeteyi bunun için yayınlıyoruz…


Mehmet Gündem/Yeni Safak
yalakalar cok oldukca aydinlik tabiki los isikta nazli kiz gibi olur....
Kullanıcı küçük betizi
Gilda
Üye
Üye
 
İletiler: 1078
Kayıt: Pzt Mar 12, 2007 12:58
Konum: kendimden...

Şu dizine dön: Güncel Meydan Çöp Tenekesi

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x