AYNANIN ARKASINDAKİ ÇÖKÜŞ
Değerlerin çöküşünü yaşıyor ülkemiz. Gücü yeten, kendinden güçsüz gördüğüne yükleniyor.
Devleti temsil eden yerler, değersizleştirildi. Herkesin gelişigüzel söz atabildiği yer durumuna getirildi. Çöküş, gizli saklı değil, göz önünde yaşanıyor.
Nerede olursa olsun, devletin silahlı bir gücünü, bir komiseri kim tokatlayabilir? Bizde tokatlandı. Sözde seçilmiş bir kadın, vatandaşın önünde güvenlik gücünün önemli bir yetkilisine şamar attı. Bu anın resmi çekildi, her yerde yayınlandı. Bunu yapan kadın Vekil (!) Sabahat, yaptırım görmedi. Doktorlarımız gün geçmiyor ki, gözü dönmüş, arsızlaştırılmış vatandaş tarafından tartaklanmasın… Üstlerine hasta yakınlarınca saldırılmasın… Öğretmenler, her hangi bir şikâyette, kim haklı kim haksız, iftira mı gerçek mi denmeden, anında başka okulda. Daha dün haberlerde izlemedik mi? Avukatlar adliye önlerinde polislerce elle aranıyor, karşı duran yerlere yatırılıyor… İşin tam tersi de olası. Vatandaşına, ayıp bir sözle seslenen (gavat) vali var. Valiye orta yerde yüksek sesle beddua eden bir vatandaşa karşı söylenmiş bu söz. Vali yaptırım görmemiş, ama bu konuda yazı yazana on bir ay ceza verilmiş, ceza paraya çevrilmiş. Bunun üzerine, gazeteci Gülseven "Adana’da en az bir gavat var” dediğimde üzerine alınan ve dava açan vali davayı kazandı. Yaşasın yüce yargı!” diyerek valiye sözlü-yazılı sataşmaya devam etmiş. Bir avukat da, Adana’da yaşayan herkes adına valiye dava açmış, vali görevden alınsın demişti o zamanlar…
Yurdumuz yönetim yönünden illere ayrılmıştır. İl sözü, söyle tanımlanır:
“İl, merkezi yönetimin temel örgütlenme birimidir.”
İl sayımızın en son durumu, seksen birdir. Her ile bağlı olan, ilçeler, köyler var. Devlet buralarda yapılanmasını valinin başkanlığında yapar. İl merkezlerinde devlet daireleri, buralarda da müdürler, memurlar bulunur. Valinin çalıştığı yerin adı Hükümet Konağıdır. Buraya “Valilik” de deriz. Vali ilin başıdır. Devletin ve hükümetin temsilcisidir. İlçenin başı da kaymakamdır. Valiye bağlıdır, hükümetin temsilcisidir. Kaymakam meslekten gelir. Vali öyle değildir, siyasi kimliği de vardır. İlçe, kendine bağlı köyler, bucaklarla bir bütündür. Yönetim merkezi kaymakamlıktır. Orasına da hükümet binası deriz. Devlet, buradaki devlet görevlerini memurları aracılığıyla gördürür.
Beş yılda bir yapılan seçimle belirlenen yerel yönetim birimleri de merkezi yönetimin denetimindedir. Bunlar, belediyeler ve büyükşehir belediyeleri.
Vali il özel idaresinin başıdır. Valiliğe bağlı il genel meclisi, il encümeni, il yönetiminin birimleridir.
Valinin görevlerini tanımlarsak: İlde, kanun, tüzük ve yönetmeliklerin, hükümetin, bakanlıkların bildirilerinin uygulanmasını sağlamak. İldeki yöneticileri, ili her yönden denetlemek, ilde düzeni, kolluk güçleriyle de güvenliği sağlamak, memurların bazılarını doğrudan atamak, onlar hakkında görüş bildirmek, kamu düzenini korumak, olağan üstü durumlarda askeri birlikleri yönetmek…
En önemli bir görevleri de valilerin, Cumhuriyet bayramı törenlerine başkanlık etmeleri, devlet adına kutlamaları kabul etmeleri. Ulusal bayramlarda devletin simgesi olmaları.
Şu bilgiyi de unutmayalım: Valiler, İçişleri Bakanlığının önerisi, Bakanlar Kurulu kararı, Cumhurbaşkanlığı onayı ile atanırlar.
Kısaca, kentlerimizde devletin temsilcisi vali, ilçelerimizde ise kaymakamdır.
Valiye, kaymakama bu nedenle saygı duyulur. Bu nedenle de vali ve kaymakamların seçimi özenle yapılır, yapılmalıdır. Bu nedenle devleti temsil edebilecek değerde kişilikler bu yerlere getirilir, getirilmelidir. Kaymakam olabilmek için uzun ve çetin yollar geçilir. Basamak basamak yükselerek kaymakam olunur.
Toplumda en saygı duyulan, önünde düğme iliklenen görev sanlarından biridir kaymakamlık.
Bu iki sana da yakıştırılan, iki halk öyküsü ünlüdür.
“Kim takar Yalova kaymakamını?” sözüdür biri, diğeri, “ Ben sana vali olamazsın demedim, adam olamazsın dedim!” diyen babanın öyküsüdür.
Her iki öykü de, bu üst yerlerde oturanları dizginleyen, küçük dağları ben yarattım demenin boşluğunu gösteren, bu gün seni pohpohlayanın, yarın unutuvereceğini anımsatan, devlet adamlarının alçakgönüllü, insancıl olmalarını isteyen, ders veren öykülerdir.
Bu iktidar başa gelene kadar da, bu kurum, devlet adamlığı, devleti illerde temsil eden valilik, valilerimiz bu derece saygınlığını yitirmemişti, adları böyle ayağa düşürülmemişti…
Son yıllarda bu yerin gözlerdeki saygınlığı iyice azaltıldı. Bu bilerek yapılıyor olmalı. Çünkü bölücülerin, ayrılıkçıların, bunların yandaşı Atatürk Cumhuriyeti düşmanlarının önlerinde bir engel, yıkmak istedikleri bir anayasal kurum, merkezden yönetim. Aynı anlayış, il ve ilçe devlet yönetimlerinin (valilik- kaymakamlık) devleti temsil etmesini, devletin yurttaki değişmez egemenliğini hiç çekemez…
Batılı ülkelerde devlet birimlerine seçilecek, atanacak kişiler, yetkinliğe bakılarak görevlendirilir. İktidarlar değişse bile yerleri pek değiştirilmez, işini bilen, iyi yetiştirilmiş kadrolar devlet yönetiminde sürekli çalışırlar. Derler ki, işte bu nedenle Batılı ülkeler, çağdaş, ileri bir toplum olmuşlardır. Bizde ise tam tersi yaşanır. Her iktidar, kendi kadrolarını yönetime yerleştirir. Son yıllarda ise hiç görülmedik şekilde partizanlık öne çıkarıldı, bilgi, yeterlilik hiç önemsenmez oldu, deniyor. Aynı siyasi anlayışın, çıkarın bir parçası olmak, önemli yerlere getirilmek için yetiyormuş.
*
Bu sözlerle, bu uzun girişle sözü şu habere getirmek istiyorum.
Tam, devlete düşman olanların açık açık bölünmeden söz ettikleri, aymazlığın kol gezdiği, geriye gidişi, Cumhuriyet öncesi döneme dönmeyi isteyenlerin bunu açıkça diyebildiği, türbanın devletin her birimine sızabildiği, kadınlarımızı tutsak ettiği, atamalarda öne çıkarıldığı, yobazın, bölücünün çok yol aldığı, Atatürk devrimlerinin neredeyse kâğıt üzerinde kaldığı şu günlerde, birden bire ortaya bir merkezde hazırlandığı kuşkusu veren, şöyle bir haber düştü:
“Vali Cebiroğlu’nun hakaret ettiği öğretmen yaşamını yitirdi.”
Haberde iki eylem bildiriliyor: Bir, vali öğretmene hakaret etmiş. İki, bu öğretmen ölmüş.
Öğretmenin, dersteki okuldaki kılık kıyafeti, kılık kıyafet yasasına aykırıymış. Meğer bazı öğretmenler çoktandır, “Türbana serbestlik oldu, saça sakala, erkeklerin giyimine de serbestlik gelsin, eylemi başlatmışlarmış. Söz konusu öğretmenin çalıştığı okulu (Fen Lisesi) denetleyen Vali, öğretmeni kıyafeti nedeniyle uyarmış. Olaydan bir hafta kadar sonra da bu durumu protesto eden öğretmenlerin yürüyüşünde o uyarılan öğretmen kalp krizi geçirerek ölmüş.
Bu haber, her yayında aynı sözlerle yayınlandı. Gazete Vatan’dan, Sol gazetesine, “Bugüne”, “Hürriyet”e, Cumhuriyet’e… kadar.
“Valinin azarladığı öğretmen protestoda hayatını kaybetti.”
“Yalova valisinin hakaret ettiği öğretmen vefat etti.”
“Valinin azarladığı öne sürülen öğretmen eylemde öldü.”
“Valinin azarladığı öğretmen protestoda öldü.”
Başlıkları daha uzun olanları da var:
“Yalova Valisinin anarşist diye kovduğu öğretmen…”
“Valinin “dilenci” ve “anarşist” dediği öğretmen, kalp krizi…”
“Azarladığı öğretmen ölen Yalova Valisi konuştu: “ Üzgünüm…”
Bazıları araya alaycı sözler de sıkıştırdılar:
“Yalova Valisi Cebiroğlu hakaret ettiği öğretmenin ölmesinden üzgün!”
Bu arada bazıları da boş durmadı:
“Diren Eğitim” den imza kampanyası: "Yalova Valisi istifa etmelidir!”
Bunlar denir de, Yeni CHP’nin İnce’si boş durur mu?
"Ben bu valiye 'Vali olamazsın' demedim. "Adam olamazsın" dedim. Ne kadar haklıymışım. Vali olmuş ama adam olamamış. Bu bir cinayettir. Bu, sıradan bir kalp krizi değildir. Bu devlet eliyle işlenmiş bir cinayettir. Baş sorumlusu da validir."
Bu sözler de yetmemiş ki Muharrem İnce'ye, daha beteri bu sözlerin ardından gelmiş:
"O valiye sesleniyorum; Bu şehri terk et. Sana bu şehri dar ederiz. O öğretmen arkadaşımın hesabını sana sormak bir öğretmen milletvekili olarak benim boynumun borcudur!"
Ortalık böyle toz dumanken Cem Yılmaz bile olaya atlamış:
“Kalpsize koltuk vermeyeceksin!”
Cem Yılmaz bir de öğretmeni küçümsemiş: “Yazık oldu gitti öğretmencik.”
Bu başlığı duyunca sanırsınız, Vali bir vicdansızlık suçu işlemiş. Oysa yapılan, yönetmeliği anımsatmak, yönetmeliğe uyulmasını istemek. Eğer uyarı öğrencilerin önünde gerçekleşmişse, onu eleştirebilirsin değil mi? Yasaya aykırı davranmayı kimse hoş görmemeli…
Bu istek nasıl belirtilmiş, incitici bir tavır mı takınılmış, neler olmuş işin orası ayrı. Kimse tam bilmiyor. Herkes bir şey söylüyor. Hepsini dinleyince şu sonuç ortaya çıkıyor:
Bir okuldaki denetimde, öğretmen ve okulun müdürü uyarılmış. Öğretmenin uyarılması öğrencilerin önünde yapıldığı iddiası var. Bunun ne derece doğru olduğunu belli değil. Yadsınmayan gerçek şu: Öğretmen, 2013 te sendikaların aldığı, kılık kıyafet yönetmeliğine, bu yönetmelik değiştirilinceye kadar, açıkçası öğretmenlere kılık kıyafet serbest bırakılıncaya kadar uymama kararına uyarak, okula böyle serbest bir giyimle, saçla sakalla geliyormuş. Ne kadar zamandır böyleymiş. Bu durum da açık değil.
Valinin kılık kıyafet üzerine dedikleri sendikalara ulaştırılıyor, tüm bölük pörçük bin bir adlı eğitim sendikaları, bölücüsü, bölücü ırkçısı, cemaatçisi, tarikatçısı, iktidarcısı, bilmem necisi akıl almaz bir şekilde bu konuda anlaşıyor, hepsi birleşiyor, bir yürüyüş yapma kararı alıyorlar. Yürüyüşte bir beze de yazmışlar:
“Meslek onurumuz için ayaktayız!”
Konu kıyafete serbestlik olunca öğretmenlerimizin aklına meslek onurları gelmiş. Atanmalarındaki partizanlık, çektikleri zorluklar, meslek sorunları, eğitimin içler acısı durumu, toplumda geriletilen, değersizleştirilen yerleri bu güne kadar hiç onurlarına dokunmamış…
O yürüyüşte de, olaydan bir hafta sonraki bu yürüyüşte, yürüyüşün yapılmasına neden gösterilen öğretmen rahatsızlanıyor, hastaneye kaldırılıyor, yine iddiaya göre, Yalova’da, hastanede gerekli tıbbi cihaz olmadığı için de, Bursa yolunda, zaman kaybı nedeniyle hasta kurtarılamıyor.
Olay duyulunca da ilgili valiye başlatılan linç kampanyası daha da büyütülüyor.
Bu arada bir de valinin özyaşamöyküsüne bakalım:
Vali merkezdeymiş beş yıldır. AKP Ardahan Vekili Saffet Kaya’nın şikayetiyle, 2008’de atandığı Ardahan valiliğinden, atandığı yerde görev süresini doldurmadan, 2009’da merkeze alınmış. 2014’te Eylül ayında merkezden,Yalova’ya atanmış. Yaşamının iki yılı (1991-93) Diyarbakır Kocaköy kaymakamlığında geçmiş. Bu nedenle de geçen ay, 1993 yılında Diyarbakır’da yaralanan bekçiye, törenle devlet övünç madalyasını o vermiş.
Vali 1957 Ankara doğumlu. Ankara Hukuk Fakültesini bitirmiş. 1984’te stajyer olarak bir kaymakamlıkta göreve başlıyor, 1988’de kaymakam olarak atanıyor, yurdun değişik yerlerinde kaymakamlık görevi üstleniyor, Adıyaman Valiliği görevini yürütürken de buradan alınıyor, merkez valiliği yaşamı başlıyor. Bu görevindeyken imar yasalarıyla ilgili toplantılarda imara aykırı yapılaşma karşısında olduğu, imara aykırı yapıların yıkılması gerektiğini savunduğunu gazete haberlerinden okuyoruz.
Son olarak görünen köyü bir kez daha gösterelim:
Bizim gibi, dönüştürülmek, değiştirilmek, algısı tutsak edilmek istenilen toplumlarda, bir anda, bir ağızdan çıkmışçasına ortalığa yayılan haberlere çok dikkat edilmesi gerekir. Aynanın yüzünü görmek kolaydır. Aynanın arkasını görmeden konuşmamak en iyisidir. Bu linç kampanyasını başlatanlar bakınız bir taşla kaç kuş vurdular:
-Devletin valilik makamını, bu en üst, en büyük yeri bir kez daha topluma aşağılattılar. Bu yeri, herkesin dil uzatabileceği, istediğini söyleyebileceği bir yer durumuna düşürdüler. Bilmeden devletimize küfür eder olduk.
Bakınız bunlar gelişigüzel bulup kopyaladığım sözler:
“Allah belanı versin senin, en kısa zamanda en pis hastalıklara yakalanır, bağıra bağıra geberirsin inşallah, pislik.”
“Suratında meymenet yok, güvensiz, korkak.”
“Katilliğin özür sonrası silindi mi?”
“Utanmaz adam, öğretmeni anarşist, dilenci diye sınıftan kovan Akepe’nin Yalova valisi çok üzgünmüş.”
“Yazıklar olsun buna neden olanlara, yazıklar olsun bu adamı hâlâ bu görevde tutanlara!”
-Bölücüler bir kez daha, bir ölen canı bahane ederek, karınlarının şişlerini indirdiler, devletimize kinlerini kustular.
- Yasalara, yönetmeliklere uymamak onaylandı. Erkek memurlara kılık kıyafet serbestisi, istediğini giyip göreve gitme, tıpkı türbanın kamuya sokulmasında olduğu gibi bir oldu bitti ile topluma dayatıldı. İleriye değil, geriye gidildi. Bu durumun daha başımıza neler getireceğini, ortalığın nasıl sarıklı, cübbeli, şayaklı, papaz saçlı, hoca sakallı öğretmenlerle dolacağını, ne durumlara düşüleceğini zaman herkese gösterecek…
- Sağlık sorunu, hastalık, ölüm bir kez daha, çıkarcılarca kullanıldı. Öğretmenin babası gerçeği söylemiş, daha ne denilebilir ki?
“Çocuğumun kalbindeki damarın tıkalı olduğunu öldükten sonra öğrendim.”
Kemal Sunal da aynı şekilde yaşamını yitirmişti. Kalp hastası olduğu öldükten sonra fark edilmişti.
Çıkan bir söz çatışmasında, biri canını yitirirse, hem de olaydan günler sonra bambaşka bir eylemde, yerde yitirirse karşısındaki kişiye katil mi denilecek?
Sendikalar ölen candan hemen yararlanmış; gazetelerden:
“Eğitim- Sen Yalova başkanı, arkadaşımız baskıya dayanamadı, baskıyı sindiremedi, kabullenemedi, büyük bir tahribat yaratmıştı Yalova valisinin tutumu, dedi.”
Bu arada aynı sendikacı, fırsat bu fırsat, valiyi tehdit de etti:
“Yalova Valisi ile ilgili her türlü girişimde bulunacağız. Bu yaptığı yanına kalmayacak.”
Eğitim- Sen Genel Başkanı daha da ileri gitmiş. Yasalara uymamayı olağan göstermiş:
“Arkadaşımızın yaptığı tek şey, sendikamızın tek tip kıyafet uygulamasını protesto etmek amacıyla 7 Ekim 2013 günü ‘Özgür kılık kıyafetlerle iş yerlerine gidilmesi’ eylem kararına uymasıdır.”
Bir ayrıntı daha: Aynı sendika, geçen günkü, sonu kanlı biten, bir Cumhuriyet savcımızın can verdiği İstanbul Çağlayan’daki terör saldırısında, yerini göstermiş, terör örgütüne destek veren bir açıklama yapmış.
Hastanedeki eksikliği de görüyorsunuz, valiye yüklemişler. İktidarın sağlık bakanlığını, sağlık bakanını gözler görmemiş. Sağlıktaki durumun perişanlığını, hastanelerimizin durumunun kötülüğünü yeni duymuşlarmış gibi... Tıpkı Ardahan’ın 2009’da, ÖSS sınavında sonuncu gelmesi üzerine faturayı aynı valiye kesmeleri gibi… Bir yıllık vali, ilin eğitim sorununu bir yılda tek başına çözebilirmiş gibi…
Bir üniversite giriş sınavında il çapında başarılı olmak, ne zamandan beri ülkemizde eğitim yüksekliğinin belirtisi sayılıyor?
Eğitim, eğitimcimiz, bu kadar mı sahipsiz, kimsesiz…
Aynanın arkası küflü, çamurlu, kirli. Aynanın arkasından pis sular akıyor…
Feza Tiryaki, 5 Nisan 2015