Bağdat Müzesi plânlı yağmalanmış

Bağdat Müzesi'nin hoyratça yağmalanmasına, paha biçilmez eserlerin tahrip olmasına tanık olmuş, bir şeyleri kurtarmak için çırpınan herkes.
Onları bir araya getiren “Kültürel Miras Kavramının Yeniden Tanımlanması ve Korunması Uluslararası Sempozyumu” idi.
Sempozyumu düzenleyen ise “İstanbul İnisiyatifi”.
Organizasyon geçen yıl kurulmuş.
Amacı, Türk ve dünya kamuoyunun dikkatini kültürel mirasın tahribatına çekmek.
Kamboçya, Lübnan, Afganistan, Bosna ve nihayet Irak.
Savaşı yaşamış bu ülkelerde kültürel mirasın başına neler geldiğini gördük.
Bosna’da Mostar Köprüsü, Afganistan’da dev Buda heykelleri, Irak’ta Mezopotamya uygarlığının en nadide parçaları...
İstanbul’da Dışişleri Bakanlığı, Bilgi Üniversitesi, Ağa Han Vakfı, Yapı Kredi Kültür, Efes Pilsen, Yapa Dış Ticaret’in sponsorluklarıyla düzenlenen 3 günlük sempozyuma dönersek...
Ne yazık ki sadece ikinci gün ve ancak iki saatliğine sempozyumu izledim.
Ama yetti.
Zira Nawala al Mutawalli ve Donny George Youkhana’nın tanıklıkları o denli çarpıcı, o denli içtendi ki...
Özellikle de Irak Müzeler Genel Müdürü Doktor Youkhana’nın anlattıkları...
Londra ve New York sanat çevreleriyle iç içe olan Youkhana konuşmasına şöyle başlıyor:
“Irak Savaşı’ndan tam bir yıl önce bazı kişilerin müzeyi yağmalamak için Amerikan askerlerinin Bağdat’a girmelerini sabırsızlıkla beklediklerini duymuştuk...”
PENTAGON’A TELEFON
8 Nisan günü Bağdat’ta Enformasyon Bakanlığı bombalanıyor.
Bağdat Müzesi hemen yanıbaşında.
O gün Youkhana müzede, bombalamanın şiddetinden en alt katlara sığınmış.
ABD’de ise Profesör Gibson telefona sarılıp hemen Pentagon’u aramış.
“Müzeyi koruma altına alın” diye yalvarıyor.
Karşısına çıkan kişiye tam adresi bildiriyor.
Bu arada Doktor Youkhana ve yanındaki ekip bombardımanın durmasını fırsat bilip müzeden ayrılıyor.
Sadece bekçi kalıyor.
Yağmalama 8 Nisanı 9 Nisana bağlayan gece başlıyor ve tüm gün sürüyor.
Bekçi müze bahçesinin diğer tarafında duran Amerikalı tankçılara müdahale etmeleri istiyor.
Cevap, “Öyle bir talimat gelmedi”.
Oysa Gibson, Pentagon’u uyarmış.
“Neden müzeyi korumadılar” diye soruyorum Gibson’a.
“Büyük bir olasılıkla ellerinde yeterince asker yoktu, büyük bir kaos vardı” diyor.
Doktor Youkhana, bekçiye dayanarak o gece ellerinde kesici âletler, Kalaşnikoflar ve başka silâhlar olan 300-400 kişinin geldiğini anlatıyor.
Anlatırken dialar gösteriyor.
Kendisi bizzat müzede daha sonra cam kesmeye yarayan âletler bulmuş.
“Bu âletler her şeyin önceden planlanmış olduğunun bir kanıtı. Ayrıca bazı eserlerin seçilerek alındığını tespit ettik. Gelenlerin bazıları en kıymetli mühürlerin, takıların depoda sandıklarda olduklarını biliyordu. Doğruca oraya gittiler.”


FELÂKET SENARYOSU
Meselâ alçı kopyalara el sürülmemiş.
Belli ki işin içine tarihi eser mafyası karışmış özetle.
Yağmalama sırasında müzenin 70 yıllık arşivi de büyük zarar görmüş.
Bağdat Müzesi’nden 15 bin parça kayıp.
4 bine yakın parça iade edilmiş.
Ürdün, Suudi Arabistan sınırlarında, ABD’de, İtalya’da da yakalanan parçalar olduğu biliniyor. Sadece Türkiye ve İran’dan ses seda yok.
Doktor Youkhana konuşmasını bitirirken diyor ki: “Müzeler, savaş, deprem gibi felaketler karşısında kendilerini korumak zorunda. Felâket sırasında kimse yardıma koşmaz...”
Bu uyarı sanırım bize, İstanbul’a...
Bugün bile müzelerde bekçi yokken, bir deprem sırasında İstanbul’daki müzelere ne olacağını düşünmek istemiyorum.
Gila BENMAYOR, 27 Haziran 2004
gbenmayor@hurriyet.com.tr