BAKIŞ/GÖRÜŞ/GÖRÜNÜŞ (VIII)

BAKIŞ/GÖRÜŞ/GÖRÜNÜŞ (VIII)

İletigönderen Habip Hamza Erdem » Prş Ara 01, 2016 1:18

BAKIŞ/GÖRÜŞ/GÖRÜNÜŞ (VIII)
Uygarlık ve Kültür
Edgar Morin ‘Uygarlık Politikası Üzerine’ başlıklı çalışmasıyla ‘yeni’ bir ‘uygarlık politikası’ deyimi (notion) ortaya attı (1).
Morin’e göre, Uygarlık ve Kültürü bibirinden ayırmak gerekiyor.
Kültür, belli bir topluma (communaté) özgü inanç ve değerler toplamıdır.
Uygarlık ise bir toplumdan diğerine aktarılan bilgi, bilim ve teknik vb gibi ‘değer’ler toplamıdır.
Kuşkusuz, daha önce belirttiğimiz gibi, uygarlığın teknik dahil, bilgi ve bilim olarak aktarılması sırasında, bunların kimi ‘inanç’ ve ‘değer’leri de birlikte aktardıkları gözardı edilmemelidir.
Hele bilgi ve bilim adına kimi ‘ideoloji’leri bilgi ve bilim diye sunması ayrıca üzerinde durulması gereken bir konu olmalıdır.
Örneğin, ‘küreselleşme’, bilim, teknik ve ekonominin bir ‘uygarlık sıçraması’ biçiminde sunulmuştu.
O nedenle, Edgar Morin, uygarlığın olumlu (pozitif) ve olumsuz (negatif) sonuçlarına dikkat çekmekte, Bernard Dugué ise günümüzde bir uygarlaşma yerine bir uygarlıktan çıkış (décivilisation), ya da uygarlığın ‘çözülüş’ünden sözetmektedir (2).
Ne var ki, Batı’da, kimi politikacıların (Örneğin ABD’de oğul Bush ya da Fransa’da Sarkozy ve benzerlerinin), köktendincilik ve özellikle ‘islâm’a karşı bir ‘uygarlık’ anlayış ve söyleminin ya da bu anlayışa dayalı bir ‘ugarlık politikası’nın, Edgar Morin’in önerdiği ‘Uygarlık Politikası’yla bir ilgisinin olmadığının altını çizelim.
Ayrıntısına girmeden, içinde bulunduğumuz ‘uygarlık aşaması’nda, uygarlığın insanlıkla çatışmaya girdiği ya da insanlığı ‘kendi özü’nden uzaklaştırdığı, salt Doğu’lu düşünür ya da politikacılarca değil ama Batı’lı düşünürlerce de kabul edildiği söylenebilir.
Kaldı ki, bunu salt ‘ekonomik gelişme’ye bağlamak da ‘eksik’ bir değerlendirme olacaktır.
Bernard Dugué’ye göre, uygarlıktan çıkışa karşı mücadelede, entellektüel silahlar, örneğin Birinci Dünya Savaşı’nda kullanılan tank ya da İkinci Dünya Savaşı’nda kullanılan uçaklar kadar ‘etkin’ olmadığı sürece bu ‘savaş’ kazanılamayacaktır.
Bu entellektüel silahların başında ise ‘Dil’ gelmektedir.
Dönüp dolanıp, bugüne değin kullandığımız sözcük, terim, deyim ve kavramlarımızı ‘sorgulamak’ ya da ‘yeniden kurmak’ noktasına gelmiş bulunuyoruz.
Oxymore ya da oxymoron da denilen ve bizim ‘Köylü kurnazlığı’ diyebileceğimiz ‘aptalca şeytanlık’larla, kitleleri yönlendirmek mümkün olsa da, ‘dil’i daha da karartmanın ötesine geçilememektedir.
Bir ‘Demokrasi’ kavramıdır ki havalarda uçuşmaktadır (3).
Zaten Bernard Dugué de “Uygarlıktan çıkış, seçkinler ve politika yapıcıların kullandıkları dille açığa çıkmaktadır (se dévoile)” demektedir. O’na göre, örneğin Fransa’da gerek Sarkozy ve gerekse François Hollande ‘politika disiplini’ bakımından ‘ümmî’dirler. Düzgün Fransızca ile politika yapanlar arasında eski Dış İşleri Bakanı Hubert Védrin, Dominique Villepin ya da Henri Guiano sayılabilir (4).
Örnekse, François Hollande “benim düşmanım finans”tır; François Fillon da “benim düşmanım Fransa’nın çöküşü”dür diyorlar. Oysa sözlerinin ‘hiçbir anlamı yok’; içi boş!
Türkiye’de revaçta olan ‘istikrar’ söcüğü de öyle.
Burada kalsa iyi.
Dugué’ye göre, Apple, Samsung gibi firmaların ‘ileri teknik’ ürünleri ve ‘akıllı’ edevatları ise, insanları tam anlamıyla ‘insanlıktan çıkaran’ ve ‘geri dönüşü olanaksız’ bir yola sokmuş bulunmaktadırlar.
Edgar Morin ise, teknik gelişmenin ‘gönenç’ getirmesinin yanısıra, kitlesel imha silahları ve biyolojik manüpülasyonlara yol açan uygulamaları da içerdiğini söylemektedir.
Edgar Morin’in ‘Uygalık politikası’nın iki ayağı var: Kentleri uygarlaştırmak (humaniser) ve köyleri çölleşmekten kurtarmak.
Ayrıntısına girmeden her iki politikanın, özellikle Türkiye için ‘canalıcı’ bir önemde olduğunun altı çizilmelidir.
Başka kentler için de söylenebilir ama, İstanbul’un büyümesi değil ama küçülmesi için ne gerekiyorsa yapılmalıdır diyerek geçelim. Ve her kim ki, İstanbul için, hâlâ ‘böyyük proje’ düşünmektedir, İstanbul düşmanıdır, Türkiye düşmanıdır ve giderek insanlık düşmanıdır denilebilir.
O arada, Edgar Morin, önerdiği ‘uygarlık politikası’nın, ‘sorumluluk ve dayanışma’yı yeniden kurması gerektiğini düşünmektedir. Dolayısıyla bu politikaların ‘moral’ (Etik de denilebilir) yönüne vurgu yapmaktadır.
Burada Robespierre’in fomülüne gönderme yaparak, “Erdem’i terörle birleştirmek gerek” aşırılığına düşülmemesini önermektedir.
Herhangi bir ‘uygarlık politikası’nın ‘ekonomik büyümeyle hipnotize edilmemesi gerektiği”nin de altını çizmektedir.
Nitekim Türkiye’de bir ‘büyüme hastalığı’nın, yaşamın tüm alanlarını ‘hipnotize’ ettiği gerçeğini belirtmeden geçmeyelim.
Morin’e göre, bir uygarlık politikasının üç gerekirliği var (5);
- Dayanışma, [çünkü Devlet Baba’nın dayanışma özelliği yetersizdir]
- Nitelikli Yaşam [ nitelikli yaşam salt maddî değil varoluşsaldır]
- Yeniden filizlenme [tekdüzelik, standarizasyon ve genellik (anonymation) insanların kültürel farklılığını köreltmektedir, o nedenle yeniden filizlenmesi gerekir]
Bu sonuncu maddeyi ‘köklerine dönmek’ olarak da düşünebiliriz.
Ve yine Edgar Morin’in şu saptamasıyla, bu bölümü sonlandıralım: “Bugün, diyor Morin, Sao Paulo’dan Şanghay’a değin, tüm dünya Batı uygarlığının etkisi altındadır”: sanayileşmek, büyümek.
O halde, insanî çözüm için hemen akla ‘planlama’ gelebilir.
Oysa, ‘Ekonomik Planlama’nın da kendi içinde büyük sorunları vardır.
‘Yöntem’ sorunu.
Gelecek yazımızda da, ‘Planlamacı’ anlayışın, eksiklikleri üzerinde duralım.
Ekonomi politikte yöntem tartışmaları (Methodenstreit) ve ‘uygarlık anlayışı’..
Değil mi ki, tüm üretim insanların ‘insanca’ yaşamaları için yapılacaktır... ama nasıl?
This is the question!

(Sürecek)
Habip Hamza Erdem
(1) Edgar Morin, Pour une politique de civilisation, éd. Arléa, 2002, üzerine Constance Baudry’le söyleşi, Le Monde, 3 Ocak 2008
(2) Bernard Dugué , « La France dans une impasse de civilisation », AgoraVox, 30 Kasım 2016
(3) Bence ‘demokrasi’ diyen dillere acıbiber sürmek gerekmektedir. Türkiye’de benim bildiğim seksen milyon adet ‘demokrasi’ tanımı bulunmaktadır. Dünya genelinde ise yedi-sekiz milyar. Ve içlerinden bir ‘tek tanesi’ bile ‘tam karşılığı’ değildir
Tek olan benimki olsun; Platon’dan Rousseau’ya, Marx’tan Lenin’e, Robespierre’den Jean Jaurès’e, Mithat Paşa’dan Mustafa Kemal’e, söylenilmiş olanları ‘kuyumcu terazisi’yle ayıklayarak bütünleştiren bir ‘Demokrasi’ anlayışı ki, salt Türkiye’de seksen milyon karşıtı ola..
(4) Türkiye’de ise ilaç için düzgün bir Türkçe’yle politika yapan bir ‘politikacı’ bulunduğunu söylemek zordur. Hakkını teslim etmek bakımından, Doğu Perinçek’in adını anmamak olmaz.
(5) Edgar Morin, « Ce que j’appelle une politique de civilisation », Héloïse Lhérété tarafından yapılan söyleşi, Sciences Humaines, 7 Ocak, 2008
Kullanıcı küçük betizi
Habip Hamza Erdem
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1526
Kayıt: Cum Haz 26, 2009 20:01

Şu dizine dön: Habip Hamza ERDEM

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x