Baş Göz Üstüne Geldiniz

Baş Göz Üstüne Geldiniz

İletigönderen Feza Tiryaki » Cmt Şub 25, 2012 11:57

Baş Göz Üstüne Geldiniz
Rastlantının Böylesi


“Baş üstüne” sözünü duymayan bilmeyen yoktur. Dediğinizi emir sayarım, yaparım demektir.

“Baş göz üstüne” daha az kullanılan bir deyimdir. Kabul ediyorum, razıyım anlamına gelir.

Bu sözü daha çok sevgiliye sitem için söylerler. Kendini reddeden, kendisine güvenmeyen, inanmayan sevdiğine söyler şair… “Madem senden geliyor bu kötülük, bu ölüm, severek giderim ölmeye; kötülüğe, çileye katlanmaya da razıyım.” demek ister. Böyle akıl dışı bir anlamı da vardır bu sözün.

Geçen depremde canı yanan baba boynunu büküp böyle demişti:

"Allah'tan gelen baş göz üstüne."

Yobazlar, dini kullanan gericiler bu sözle mehdilerini beklerler:

"Eğer Mehdî acele edip gelse, baş-göz üstüne, hemen gelmeli.”


Bu sözün önüne ardına hoşgeldiniz sözünü eklerseniz eğer, anlamı daha bir başka olur. Geldiğine çok çok memnun oldum demek istersiniz. Bunu da çok yakın bulduklarınıza söylersiniz. Yabancıya, onu iyi tanıyorsanız, ondan bir zarar değil fayda geleceğini umarsanız bu sözü söylersiniz: “Başkasına demem ha, ama siz hoşgeldiniz…” anlamında.

“Hoş geldiniz, baş göz üstüne geldiniz.”

Bir de bu söz yerel bir söyleyiştir, bazı yörelerimizde pek kullanılmaz. Resmi ağızda kullanılabilir mi?

Kullanıldığını şimdiye dek duymadık. Bildiğimiz resmi dil, resmi konuşma dili belli kalıplarla olur, arasına kendi aklına geleni sıkıştıramazsın, başka anlamlara çekilecek deyişler sokamazsın.


Ha, bir de bu sözü ev sahibi söyler. Hoşgeldiniz sözünü Türkçede ev sahibi olan söyler. Mülkün sahibi söyler. Hoşgeldiniz diyebilmek bir ayrıcalıktır, üstünlüktür, ev sahibi olmadır…

Devlet görevlisine, daha küçük devlet görevlisi hoş geldin der mi? Yoksa yalnızca selâm mı verir? Bu gelen görevli zaten ev sahibi değil midir? Ev sahibine hoş geldin denir mi?

Bir yerde eviniz barkınız var. Size ait. Mülk sizin. Devletin. Orada toplanıyorlar. Gidiyorsunuz size kapıda hoşgeldiniz, başgöz üstüne geldiniz diyorlar. Yahu buranın sahibi ben değil miyim? Bu toplantıyı ben yaptırmıyor muyum? Devletimin toplantısı değil mi? Baş göz üstüne hoşgeldiniz olur mu?

Sen kimi temsil ediyorsun? Devletin polisini mi?

Bir bakana bu sözü niye edersin? Hem de devletinin diliyle değil, bir yerel ağızla.

Bölücülüğün bulduğu, devlete dayattığı bir yerel ağızla, bölgeyi Kuzey Irak’a bağlamayı amaç edinenlerin, BOP’un ağzıyla nasıl söylersin?


Kadın polis:

“Sayın bakanım ve değerli misafirlerimiz, hoş geldiniz. Vanlı bin 200 öğrenci kentimiz Batman’a geldi. Batman Emniyeti, bu Vanlı öğrencilerle birlikte yardım amaçlı program hazırladı. Hoş geldiniz, baş göz üstüne geldiniz" demiş.

Bir de bu haberi yazan arkasına şu sözleri eklemiş:

“… demesi, salonda bulunanlardan büyük alkış aldı.”

Demek ki neymiş, bu sözü demesi beğenilmiş. Büyük alkış almış bakınız. (Tabii doğruysa, gazeteci yalan dememişse)Yoksa yerel ağızla demesi mi beğenilmiş de alkış almış.

Haber tek ağızdan ve tek kaynaktan. Bütün gazetelere aynı sözlerle geçilmiş.

Yoksa yoksa bu haberle bizim beynimize bir ilâç mı şırınga ediliyor. Bir merkezden atış yapılıyor, okun ucunda ilâç. Bir çok etkisi olan bir ilâç.

1. “Biz burada ev sahibiyiz, dolayısıyla size hoşgeldiniz diyoruz.”
2. “Baş göz üstüne geldiniz çünkü bizimle işbirliği yapıyorsunuz, bizi özgürleştiriyorsunuz(!) , demoktarikleşiyoruz. Bu dili dayatan, bağımsızlık için devlete başkaldıran örgütle görüşmelerde bulunuyorsunuz.”
3. “Bizim dilimiz başka. Ne varmış beş altı çeşidi varsa ağzımızın? Hiç biri birbirini anlamasın ne varmış bunda? Ama biz bu ağızlardan birini özel olarak seçtik, daha doğrusu bize seçtirdiler. Kuzey Irak’ta konuşulanı baş dil yaptık. Adını da Kürtçe koyduk, yeni doğan yavrunun. İşte bu dille konuşarak özerkliğimizi ilân edenlere yardımcı oluyorum, onların yolundayım. “
4. “Ben bu dilin temsilcisiyim, buranın görevlisiyim. Siz misafirsiniz.”
5. “Bu programı Toplum Destekli Büro polisleri Batman’da kalan Vanlı öğrencilerle hazırladı. Devletin polisinin hazırladığı bu programda Kürtçe(?) de konuşulur, Kürtçe(?) şarkı da dinletilir. Devlet iki dilli değil mi? Var mı itirazı olan?”


Bu haberden çıkarılan sonuç budur.

Bu haber neredeyse bütün gazetelerde yayınlanmıştır. Hem de nasıl, dikkat ettiniz mi bilmem:

Kadın polisin başka ağızla yaptığı karşılama ön plâna alınarak yazıldı haber. O başka ağzın bütün sözleri tek tek yazıldı, o sözüm ona değişik harfleriyle. Türkçeden ayrı olsun, alfabemize bu harfler de ilâve edilsin ki bölünmenin ilk adımı gerçekleşsin. Bu harfleri bulup bu ağza sonradan bunu alfabe diye dayatan hin oğlu hin İngilizin aklıyla yaratılan harflerle yazıldı haber. Türkçesi ayraç içinde gösterildi.

Bu günlerde üst üste gelen böyle olaylar sizi şaşırtmasın.

İngiliz başrollerde. Baş oyuncu. Kendi eline ipleri almış perdede birilerini oynatıyor. Biz de öyle bakıyoruz.

Bundan önce İngiliz’in en önemli gezi şirketi, gezi tanıtım rehberinde Türkiye’yi iki dilli tanıtmış. Demiş ki Türkiye’nin resmi dili ikidir. Türkçe ve kürtçe. Bunu yazmış. Milyonlara da ulaştıracakmış.

Bunu bilerek isteyerek bir amaç için yapmışlar.

Bunu haber diye yazdılar. Hem de ne başlıklarla yazdılar… İnsanı irkilten, aklını başından alan başlıklarla… Günlerdir bekliyorum, buna ne bir karşı çıkış, ne yasal yolları kullanma, ne bir karşılık veren var …

Dünya bunu böyle öğrenecek. Koskoca Türkiye’yi maskara çocuk yapacaklar. Dili olmayan. Bir ufacık yerel ağzı, dünyanın dördüncü büyük diline, Türk Milleti’nin diline ortak koşacaklar da ses çıkmayacak… Ses çıkmadı…

Yıllar öncesinden bir haber daha. Ta 2007 yılından. Bugünlerde yeniymiş gibi ortalarda dolaşıyor. Hazırlık tamam. Daha ne zamandan kotarmışlar işi. Yine İngiliz’in eliyle. Hugo denilen bir oyun varmış. Bu oyunu en çok satan gazetelerimizden biri (Basının Amiral Gemisi(!)) okurlarına hediye etmişmiş. Milyonlarca çocuğa ulaştırmak için. Bu oyunu dağıtarak daha çok gazete satmak istemişler.

Üç çeşit saldırı yapılmış çocuk beyinlerine bu oyunla.

Oyunun Dünya haritasında, baksan Türkiye’yi tanıyamazsın. Oyun deyip geçmeyin. Oyunda bir bakıyorsun, Türkiye bir kesik top misâli karşında. Bir yanını bıçakla alıp götürmüşler. Sinop ve Hatay arasına bir çizgi çekin batısını alın, doğusunu çıkarın. Oldu size Türkiye. Zaten haritamızın şimdilik kaydıyla böyle çizildiğine eminim. Sonra arkası gelecek. İngiliz kıyılarımızı boşuna mı satın alıyor, diğer yabancılarla buralara sürüsüyle yerleşiyorlar… İstanbul’daki ve diğer yerlerdeki eski vakıf malları olduğu iddia edilen araziler Rum’a, Yunan’a boşuna mı geri veriliyor. Bu durumda İstanbul Türk’ün olmaktan çıkar demediler mi bu işten anlayanlar. Çıkarın İstanbul’u, Trakya’yı… Sonra Ege, Akdeniz, biraz daha içini alın, yabancıya verin… Ne gördünüz?

Sevr haritasının aynısını değil mi?

Oyunda şöyle bir tanıtım sözü varmış:

“İnsanların fes adı verilen kırmızı şapka giydiği ve kebap yediği ülke.”

Gördünüz mü yine nereden nereye geldi Türkiye? Yüz yıl öncesine indiriverdiler bizi, Atatürk’ün kurduğu bağımsız, çağdaş, o cânım ülkeyle oynuyorlar…

Oyunda şu bilgi de veriliyormuş, uyarı şeklinde:

“Türkiye’de kendinizi asla güvende hissedemezsiniz.”

İngiliz’i, İtalyan’ı, Fransız’ı, Rus’u, Ermenisi, Yunan’ı, Yahudisi gelip vatan topraklarını beğenip beğenip alacaklar, topluca buralara yerleşecekler… Deveyi havuduyla yutacaklar, hiçbir karşılıklılık ilkesi olmadan istedikleri gibi buralarda at oynatacaklar, sonra da diyecekler ki, buraya seyahat etmeyin, güvensiz.

Aradan geçen bu yıllar içinde “Ayıyı öldür sonra derisini sat” deyişimizdeki gibi bize saldıraya hiç ara vermediler.

İngiliz, Ege ve Akdeniz kıyılarımızı neredeyse bizden almış, bilmem duymayanınız kaldı mı bu yabancıya satılan vatan topraklarının durumunu… İngilizler, kendi kasabalarını köylerini kurmuş, bayrağını da dikmiş, ayırmış sınırını. Buraların sahibiymiş gibi satın aldığını kiraya veriyor, mülk alıyor, satıyor, buralara yurt kuruyor… Ruslar buralarda kalıcı yerleşiyor. İşini alıyor vatandaşın elinden yerleşen Ruslar. Bedavaya yiyip içiyor gelen turistler, birkaç yüz dolara bir hafta sefa sürüyorlar. Nerede bu bolluk, başka bir ülkede böyle başıboşluk, sahipsizlik olabilir mi söyleyiniz?

Sonra da bizi, bize böyle anlattıracaklar. Dünyaya böyle duyuracaklar. İki dilliymişiz. Hinliğe, dümene bakın! Boş atıp dolu vurduracaklar.

Ülkemizin en büyük gazetelerinden biri de bu durumdaki ülkemizi görmeyecek, vatanı bölen, aşağılayan paçavraları, kusmukları pakete koyup oyun diye çocuklarımıza dağıtacak. Bu dalgaya pek çok kez bilmeden (!) düşecek. Ceza falan da almayacak.

Bütün bunlar arka arkaya gelen bir rastlantı olabilir mi?

TRT akşam yine hızını alamamış Osmanlıcılığa soyunmuştu. Kanalında bir izlence adı, oturmuş bunu konuşuyorlardı akşam:

“Osmanlıda İstihbarat!”

Ah canım, bizde meraktan çatlıyorduk, Osmanlıda nasıldı bu işler diye!.. Çaldıkları müzikler iki üç yüz yıl öncesinin . Farsça Arapça gazel okuyup duruyorlar TRT’nin radyolarında. Osmanlı diye yatıyor, Osmanlı diye kalkıyorlar. Fetih diye çevirdikleri film de son noktaları Osmanlıcılıkta…

İhlas’tan bir son dakika haberi:

“Çözüme hayır diyenler rakamlara iyi bakın!” Bu başlıkla verilen haberde 2002-2011 arasındaki şehit sayısını göstererek , yani ölümü göstererek milleti sıtmaya (bölünmeye) razı etmeye çalışıyorlar. Dindarım diyenler hem de…

Jet Fadıl yedi yıldız dağıtıyormuş saray konforunda yaptıracağı otelinde. Diyormuş ki:

“Bizim kıymetimizi Araplar ve Amerikalılar iyi biliyor.”

Bu söz de mi rastlantı?

Saadet Partisi Başkanı, Ulusal Kanal’a çıkmıştı akşam. İstedikleri şuymuş:

“Daha özgür bir ülke istiyoruz. Daha demokratik bir ülke istiyoruz.”

Habur açılımında Nazlı Ilıcak yazısının başlığını bu malûm dille atmıştı, altına da tercümesi olarak şunu yazmıştı, Dağdan el kol sallayarak inip gelenlere hitaben söylemiş:

“Baş göz üzerine hoş geldiniz!”

Yine gazetelerden bir haber, TRT Diyarbakır stüdyosunun açılışı yapılırken:

“Şimşek, şöyle konuştu:

“…TRT 6ˊdan programları, bazen maçları Kürtçe kendi dilimizden seyredebilmek memnuniyet verici.ˊˊ

“Bakan Şimşek, Kürtçe olarak ˊˊHalkımıza, Diyarbakır stüdyosu hayırlı olsun, hepiniz hoş geldiniz, baş göz üstüne geldinizˊˊ dedi. “

Rum Papaz ise TBMM’ye Anayasa dilekleri için gittiğinde, Türküm demiş iyi mi? Daha önceleri durmadan çarmıha gerildiğini söylerken, hep şikayet ederken halinden, her toplantısında Türkiye’nin kötülüğüne çalışırken birden Türk Milleti’nin bir ferdi oluvermiş…

“Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes din mezhep dil ve etnik köken fark etmeksizin Türk’tür.” demiş.

Hayırdır diyelim, kulağımızı çekip tahtalara vuralım. Yoksa kaz gelecek yerden tavuk mu esirgemiyor Papaz Efendi? Ganimetten bir şeyler kapacağı kulağına mı fısıldandı?

Bizi biryerlere götürmek isteyenlerin hepsinin ama hepsinin aynı düşüncelerde olmaları bir rastlantı olabilir mi?

Demin gazetelere düşen bu haber neyin nesidir sizce? Hayır mıdır, şer midir? Yeni CHP iyice aklını şaşırmış:

“Anadolu Ateşi Dans Topluluğu'nun bir gösteri sunacağı kurultay için kentin çeşitli yerlerine “Büyük Demokrasi Şöleni” yazılı afişler asıldı. Kurultaya, fikir ve sanat dünyası, sivil toplum örgütleriyle yabancı misyon temsilcileri de davet edildi.”

Atatürk'ün partisi bölücü bir gösteri grubundan medet umuyor. Bu grubun neye hizmet ettiğini, başındaki kişinin nasıl bir açılımcı olduğunu , kim olduğunu bilmeyen mi kaldı?


“Baş göz üstüne” diye diye birileri bizi alıp biryerlere götürüyorlar.

Bu kadar rastlantı da biraz fazla değil mi?


Feza TİRYAKİ, 23 Şubat 2012
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1012
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x