
Her birimin bir başı var. Ailede anne veya baba, hangisi güçlüyse, toplumun bu en küçük biriminin başıdır. İkisi eşbaşkan da sayılabilir kimi evlerde. Başkanlıkları, yere, olaya, duruma göre değişir. Bir anne öne geçer, bir baba… Okulda müdür baştır. Okul temizliğinin, güvenliğinin başı, okulun kapıcısı.
Köyde muhtar baş. Görünmeyen baş, öğretmendi eskiden, yerini imamlara terketmeden önce, bunlardan önce, dinci, küreselci, ulusunu tanımayan anlayış başa geçmeden, taşımalı sistemle öğretmenler köylerden atılmadan önce.
İlçelerde, kentlerde, kaymakam, vali, baş.
Her topluluğun, her toplantının, her toplananın bir başı var. Onu yöneteni, toplantıyı, oluşumu, kurumu, kuruluşu idare edeni var.
On kişi toplansa, sabahları düzenli olarak birlikte sabah sporu yapsalar örneğin, bir kişi hemen öne geçer, diğerlerine buyurarak kendi yaptıklarını yaptırır. Toplantılarda ilk yapılan iş, oturumu yönetecek birini, başı seçmektir. Sınıflarda, sınıf başkanı, okullarda öğrencilerin seçtiği okul başkanı, öğrenci başkanı olur. Mahallelerde her grubun başkanı vardır. Arkadaş topluluklarında bile, birinin sözü diğerlerinden daha çok geçer, son sözü o söyler.
Müzik topluluklarında, korobaşı, orkestranın başı, saz çalanların başı, içlerinde en iyisi, en deneyimlisi, en iyi yönetici olabilendir. Birlikte şarkı okuyanları bir kişi öne çıkıp yönetmezse, eliyle, koluyla, elindeki çubukla, kaşıyla, gözüyle, yüz devinimleriyle yönetmezse olmaz. Sesler karışır, seste düzen kaybolur…
Kadınların evlerdeki toplantılarında bile bu böyledir. Her ev sahibi, o günün yöneticisidir, başıdır. İkramıyla, konuşmaları yönlendirmesiyle, konukları ağırlamasıyla…
Kardeşlerden biri genellikle öndedir, baştır. Diğerleri onu dinler.
Belediyenin başı belediye başkanı, devletin başı devlet başkanı. Partilerin başı parti başkanı. Başta olan partinin başı başbakan. Büyük Türk Milleti’nin adıyla kurulan Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin başkanı, milletin seçilmiş üyelerinin başkanı, meclis başkanı.
Türk Ordusu’nun başı, “Genelkurmay Başkanı.” Komutan, ordunun küçük büyük her biriminin başı.
Gazetelerin, televizyonların başkanı, genel yayın anlayışlarına aykırı yayına izin vermez, gazetenin, yayın kurumunun başı, son sözü söyleyendir.
Bizler bile, kendi yönettiğimiz bilgiağı sayfalarının başıyız. Yardımcımız olsa da son söz bizimdir. Bu sayfaları yöneten de var. Onları yöneten de… Yönetenleri yöneten de…
Toplumun her kesiminin başı var. En küçük birimden, en büyük birime kadar.
Türkiye’nin başı, başımıza geçerek, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran, Türk’ü ölümden kurtaran, “Ne Mutlu Türküm Diyene!” diyerek ulusu birleştiren, kaynaştıran, ezelî – ebedî ( öncesiz - sonsuz) Türk Ulusunun tarih durdukça yaşayacak başı Atatürk’tür.
Başöğretmenimiz: Atatürk.
Başkomutanımız: Atatürk.
İlk Cumhurbaşkanımız: Atatürk.
Türkçeyi yabancı diller boyunduruğundan kurtaran da, Türkçeye yeniden baş veren de, başımızı öne eğdirmeyen de, bize güven veren, dünya ile başa güreştiren de Atatürk.
Ordumuza, “Türk birliğinin, Türk gücünün ve yeteneğinin, Türk vatanseverliğinin çelikleşmiş bir ifadesidir!” diyen, Atatürk…
Zafer kazanılınca, düşman kovulunca, zaferi orduyla millet kazandı diyen, “ Bu eser, Türk Milleti’nin özgürlük ve bağımsızlık fikrinin ölmez bir anıtıdır!” diyen, bu sözleriyle ulusuna özgüven, birlik, beraberlik duygusu veren, Atatürk.
“ Bu eseri vücuda getiren bir milletin evladı, bir ordunun başkomutanı olduğumdan sonsuza kadar mutluyum ve bahtiyarım.” sözleriyle milletiyle gurur duyduğunu anlatan, Atatürk.
“Türkiye Cumhuriyeti, şeyhler, dervişler, müritler memleketi olamaz.” diyen, yol gösteren, bu en büyük tehlikeyi önceden gören, Atatürk.
Başımızla tarihte baş edemeyenler, başımızı koparmak için, işte bu yüzden başımıza saldırıyorlar…
*
Devletine başkaldıran eli kanlıları da bir baş yönetiyor.
Bu kanlı başı da yöneten var. Yöneteni de yöneten.
Şöyle düşünelim. Yöneten başlardan biri ölse, ailede babaysa bu ölen, çocuk yetim kalır. Anne ölürse, anne de baba da ölürse öksüz. Baş ölenle değişir. Ölmese biri, biri hapse düşse, hastalansa, uzağa gitse yine baş kendiliğinden değişir: Kalan kişi baş olur. Çocuklar yetişmişse, duruma göre çocuklardan biri de bu görevi üstlenebilir…
İşçi derneklerinin, sendikaların, asker- sivil tüm derneklerin, oluşumların başları vardır. Tıpkı ailede olduğu gibi, yetersizlik durumunda, ölüm durumunda, hapis durumunda, hastalık durumunda yerlerine hiç gecikmeden yenisi geçer.
Bunun böyle olduğunu çevrenizden bilirsiniz. Kendinizden bilirsiniz. Yaşadıklarınızdan bilirsiniz…
Türk Metal İş Başkanı, değişmez efsane başkan,19 yıl buraya başkanlık etmiş, sendikayı kurmuş, yaşı yetmişe dayanmış, belki de yetmişi geçmiş Mustafa Özbek, bir düzenle tutuklandı, uzun süre hapis yattı. Daha hapse düşmesinin ayında sendikası toplanıp yeni başkanını seçmişti.
Mustafa Balbay, Cumhuriyet gazetesinin başıydı, yöneticisiydi, gazetecilik yaptığından dolayı hapse düşmeden önce. Tutuklandıktan sonra, kısa bir süre göstermelik olarak adını tuttular gazesinde yönetimin başı diye. Sonra oradan da adını silip yerine yenisini seçiverdiler…
Büyük önderimizi kaybettiğimiz günün ertesinde, kendi başlarından korkanlar, başa çıkmaya can atanlar, her ne nedenle olsun, bir gün bile bekleyemeden yeni Cumhurbaşkanını seçmediler miydi, anımsayınız…
Parti başkanı, bir yerin, bir işin başkanı, ölür, yaşlanır, iş yapamaz duruma gelir, daha ertesi günü defterini dürerler…
Öğretmen emekli olduğu gün, dersinin, öğrencilerinin başı olmaktan çıkmıştır.
Başı belli olmayan, her kafadan bir ses çıkan topluluklarda şu söz yaygın söylenir:
“Baş kıç belli değil!”
Birini yerinden ederseniz, “ başını yedi” derler size. Kendine kötülük eden, “kendi başını yer.” Zamanında harekete geçmeyen, düşmanını büyüten, semirten, “başını taştan taşa vurur.”
Atalarımız bu vatanı kurtarırken, başları yastık görmemiş, baş başa vermiş, işin başından, işi sıkı tutmuşlar. “Yılanın başını küçükken ezmeli,” öyle değil mi?
Yurdumuz, yurdu için “başını veren” şehitlerimiz sayesinde bu gün bizim. Türk Ulusu, Kurtuluş Savaşı’nda işgalci düşmana baş kaldırıp yedi düveli, İngiliz’in, Amerika’nın üstümüze saldığı Yunan’ı denize dökmedi mi?İtalyan’ı, Fransız’ı, İngiliz’i kovalamadı mı? İsyancı vatan hainlerini sindirmedi mi inlerinde? “Başını koltuğuna alanlar,” önce vatan diyenler, “kelle koltukta” vatanımız için savaşmadı mı?
Kurtuluş Savaşı sürerken Batı cephesi komutanına şu sözlerle telgraf çekmişti Atatürk:
“ Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin tersine dönmüş talihini de yendiniz.”
“Düşmanın istilâ hırsı, azminizin ve vatanseverliğinizin yalçın kayalarına başını çarparak paramparça oldu.”
*
Şimdi de aynı kötülük odakları başımızı belaya sokuyor, ellerinde çomak, iti köpeği kışkırtıyorlar üstümüze. Başımıza ördükleri çorap ortaya çıktı geçenlerde. Tastamam ortaya döküldü gizliden yenen yemekler… Kutu açıldı, inci boncuk ortalığa saçıldı… “Baş açık yalın ayak kala kaldılar,” bunu yapanlar…
“Baş, baş eğmekle ağrımaz!” diyen omurgasızlar, dönekler, köçekler utanmadılar bile…
Ahfeş’in keçisi gibi bazıları, her denene, her ihanete baş sallıyor…
“Baş ağır gerek, kulak sağır… “ diyor tatlı su sazanları… “Baş başa, baş da bunların padişahlarına bağlı…” “ Başı büyük kendi küçük şalgam efendiler, baş ütülemeye devam ediyorlar!”
“Baştan başa, baştan kıça” oyun ortada!
Başını, gözünü bu işlerden sakınan da gördü oynanan oyunu, başını deve kuşu gibi kuma gömen de…
Bunu çok önceden görenler de ise “baş beyin” kalmadı.
Şimdi söyleyin, bir değil, iki değil, dört değil, tam on dört yıl önce karga tulumba teslim edilip, güvenlik nedeniyle askerlerin koruduğu bir adaya tıkılan, ömür boyu hapis cezalı birinden baş olur mu? Katilliğini, caniliğini, bebek katili adını, tecavüzcülüğünü, işbirlikçiliğini, gizlenen Ermeni kökenini bir an bilmezden gelin, bir yana koyun. Bunun, başına geçtiği, kurduğu kanlı örgütün amacını yalnızca biz değil, tüm dünya biliyor. Arkalarındaki gücü bilmeyen yok. Devlet kurma amacını şimdilik her yerde açığa vurmuyorlar, cinlik ettiklerini sanarak, on binleri öldürmelerinin nedeni olarak sözde eğitimini istedikleri bir yerel ağzı gösteriyorlar. Terörist başının bu yerel ağzı bile bilmemesine ne diyorsunuz? Türkçeden başka bir dil konuşamamasını, örgütüyle Türkçe anlaşmasını, gözü dönmüş bir ölüm makinesinden baş olup olunmayacağını da bir yana koyun… 14 sene, içerde daha düne kadar tek başına tıkılı tutulan biri, terör örgütünde bunca yıl baş olarak kalır mı? Kalması mümkün mü?
Kalamazsa bu yapılanlar ne? Ortadaki bu oyunu daha ne kadar böyle baş sallayarak, düşmanlarımızın başı altından çıkan bu iğrenç dümenleri, düzenleri, akla ziyan fır dönmeleri izleyeceğiz?
Ülkemiz baş aşağı frensiz bir kamyon gibi gidiyor…
Hani nerede bizim başımız?
Feza Tiryaki, 5 Mart 2013