Bayrağa Karşı / Feza TİRYAKİ

Bayrağa Karşı / Feza TİRYAKİ

İletigönderen Feza Tiryaki » Çrş Nis 10, 2013 10:37

Bayrağa Karşı

Resim

Sekiz Nisan’ı da kayda geçirdik.
İlerde bu gün hep anlatılacak.
Elleri Türk bayraklı, ucu bucağı görünmeyen bir kalabalık,
Ay yıldızlı al bayraklı, aralarında parti bayraklı, dernek bayraklı binler, on binler…
Bakın resimlerine, yaklaştırın onları gözünüze, hepsi siz.
Bu ben miyim diye şaşırdığınız bile olur.

Bakışlar aynı, duruş aynı, yüreklerin atışı aynı…
Ötede dizi dizi otobüsler, yeşil tarlalar boyunca yol kıyısında durur…
Tarla yolunda uzayıp giden kırmızılı sel, gelincik seli, bayraklı sel…
“Gelen vatandaşların otobüs seli ufku kapladı!” dedi, Serdar Ateş, orayı anlatırken.
Nazan Ümit, “Tam bir savaş yaşandı orada, yalnız bariyerler değildi yıkılan,
Cami minaresine bayrak dikildi, öyle okundu ezan!”
diyor.
Silivri’de yaşananları şöyle özetliyor: “Dönmek yok dediler, başardılar!
Bu daha bir, ama gerisi de gelecek, hepsinin dizleri titreyecek!”


*
21 Mart nasıl unutulmadıysa,
Bir avuç bölücü kürtçü ırkçının, yayılmacı, sömürgeci kulunun, işbirlikçi hainin
Başrolde oynadığı bu küresel “oyun günü” nasıl aklımızdaysa,
Türkiye’nin kolunu koparma denemesi, kudurmuş, azmış sürüsü,
Gözümüzden bir an bile gitmediyse, o günden beri,
8 Nisan’da yurtseverlere yapılan da unutulmaz, hepsi belleklere kazındı.
İstediklerini Meclis’te bile millete karşı demediler mi?
Onu verdin, şunu da ver, şu da yetmez bunu da, kolun yetmez boynunu da…
“Bize vermen yetmez herkese ver”e dönmedi mi işin sonu?
Türkiye’de devlet, şehir devletlerine bölünsün,
Her parçası kapanın elinde kalsın,
Lazı da alsın, Çerkezi de, otuz altı bilmem nesi de…
Derlerken, hem de teröristin Meclis’teki vekili, öyle dinlemedik mi?
O günleri nasıl unutmayacaksak,
8 Nisan da unutulmayacak!..

Resim


Her iki gün, her iki günde basın yayın,
Her iki günde iktidar, her iki günde denenler, aynen kayda geçecek.

21 Mart bölücü kalkışmasıydı, devleti yönetenlerin gözetiminde yaptırılan.
Bayrak yerine ellerde çaputlar taşınan,
Bir katile övgüler düzülen, Diyarbakır’da hem de.
Türk tarihinin bu büyük kentinde.
Devlet içinde başka bir devlet kurulacağının açıkça söylendiği gün.
On binlerin katilinin duyurusu okunmuştu, kürsüden, mikrofonda.
Kimsenin anlamadığı bir yerel ağızla konuştular Diyarbakır meydanında.
Kürdüm diyenin bile anlamadığı, kaç çeşit yerel ağzın olduğu bölgede.
Dünyada olmayan bir dil adı verdiler, Barzani’nin konuştuğu ağıza.
Türk diyarında, bir yerel ağzı ikinci bir dilmiş gibi duyurdular.

*
Askerimizin, polisimizin, insanımızın kanına girmiş,
İnsanları yaralamış, sakat bırakmış, canlarını almış,
Örgüt üyeleri sırtlarında tüfekleri, yüzlerinde bezleri,
El kol sallayarak konuşmuşlar, dolaşmışlar ortalarda…
Gazetelerde överek anlattılar bu gelenleri, katilleri, dediklerini…
Yol kesmiş, otobüslerde asker kurşunlamış, Türk askerini pusuya düşürmüş,
Türk karakollarını basmış, Türk Ordusu’na silah çekmiş,
Polise kurşun atmış, yollarına mayın döşemiş azılı haydutlar;
Orta yerdeydi, baş köşedeydi, söz sahibiydi.
Bundan önce de Paristen devlete getirttikleri,
Devletin aracında, uçağında taşıttıkları üç eşkiya ölüsü vardı hatırlarsanız.
Görenin içini burkmuştu yapılanlar, tabutların üstünde yasadışı örgüt çaputları,
Canileri öven konuşmalar yapılmıştı, ellerde katilbaşının resimleri vardı.
Yine aynı kentte, aynı yerde buluşmuşlardı.
Yasa dışı sözlerle, bezlerle, yazılarla, resimlerle.
21 Mart o günün daha üste taşınmasıydı, teröristin kutsanmasıydı…
Korkutarak topladıkları çaresizlerle, şaşkınlarla, vatan hainleri bir aradaydı.
Bilgisayar oyunlarıyla azı çok göstererek, abartarak, şişirerek
Ortalığı çaput bayramına çevirerek göz dağı verdilerdi,
Günlerce gösterilmişti, gözümüze gözümüze sokulmuştu görüntüleri…

*
Bakın ha, kalkışırız, yakar yıkarız, öldürürüz dedilerdi…
Elli bin kişiyle geliriz ha diye kulak büktülerdi.
O gün nasıl bir kalkışma denemesi yapıldığını görmüştü ulusumuz.
Bu yapılan yasadışı hareketlere karışılmadığını,
Güvenlik güçlerinin ortadan çekildiğini, kalkışmayı öyle seyrettiklerini,
Satılmış basın yayının alkış şamata yaptığını, ortalığı sevinçten yıktığını,
Günler günler önceden yaygaraya başladığını...
Televizyonlarda, kalkışma denemesinin bayramının yapıldığını,
Sabahtan akşama canlı yayınla görüntülerin verildiğini,
Ortalığın ayağa kaldırıldığını, ortalığın çakallara bırakıldığını,
İhaneti, ilkelliği, iğrençliği, işbirlikçiliği gördü Türk ulusu…

*
Resim

Ulusumuz bu günü de gördü.
8 Nisan’ı, on binlerin, yüz binlerin sis altındaymış gibi gösterilmediğini,
Sanki böyle bir günün yaşanmamış sayıldığını gördü.

Gündüz biraz anlattılar ama akşam bu haberi haberlerden çıkardılar.
Yandaş basın yayın bir olup sustular.
Devletin habercisi, TRT muhabiri, orada halkından şöyle söz ediyordu:
Yayını canlıydı, habere bağlanmıştı:
“Silivri’de bir kalabalık toplanmıştı.
Bariyerleri devirdiler, jandarma müdahale etti.
Yoksa duruşma salonuna girmek istiyorlardı,”
dedi.
Köksal Gökçe, Silivri önünde, Öz Türkçe adlı bu delikanlı,
Elinde mikrofonu, ruhu oradakilere yabancı, ağzı sanki yayılmacı ağzı.
Bir robot gibi söylüyor: “Duruşma başladı ama gergin başladı.
İşçi Partisi, Cumhuriyet Halk Partisi,
Atatürkçü Düşünce Derneklerinden oluşan bir grup vardı.
Bu grup bariyerlere dayandı.
Polis ve jandarma biber gazı sıkıyor, çok sayıda gösterici var,
Duruşmayı basacağız demişlerdi, gösterici duruşmayı basıyor.”

Resim

*
Böyle derken sanki düşmanından söz ediyor,
Ayrılıkçı bölücüden, İsrailli destekçiden, teröristten haber veriyor.
Bunlar denirken, resim çekicisi tek kare resim göstermiyor,
En öndeki binleri, on binleri, gerilerdeki yüz binleri gizliyor…
Karanlık pis bir hapishane avlusu. Hava kapalı, yağmurlu, rüzgâr, soğuk…
Demir yığınları eğrilmiş bükülmüş, bunlarla yolları kapatmış iktidarın polisi.
Elleri kolları bombalı- fişekli, arkada gizlenmişler başları kasklı.

*
Resim


Gelenler coşkulu, sevinçli, dillerinde: “Mustafa Kemal’in askerleriyiz!” sözü.
Yüzler gülüyor, halaylar çekiliyor, dillerde İstiklal Marşı.
Anlatan sunucu, partilerin adını diyor da, bayrağını görmezden geliyor!
Sesleri duyuyor da ne denildiğini duyurmak istemiyor.
Herkesin elinde Türk bayrağı, al bayrak, rüzgârda havada uçuşuyor.
Gelenlerin bir ucu kapıdaki barikatta, bir ucu görünmüyor, bunları hiç demiyor!
Böyle gelene, Türküm diyene, eli bayraklı, genç yaşlı, on binlere,
Birdenbire gaz sıkıyorlar, üstlerine gaz bombası atıyorlar, gazlı fişek…
“Polis müdahale etmişmiş, tazyikli su püskürtmüşmüş…”

*
Bölücüyü kıyıda sessiz seyreden, burada değişiyor,
Eli kanlının kalkışmasını, ayrılıkçı gösterisini kolluyor, gülücükle izliyor…
Yandaş basın yayın burada zevkle hökürdüyor, yapılana bayılıyor.
Sanırsın bir düşman memleketinde, düşmana saldırıyı anlatıyor:
“Silivri’de olaylı gün!” “ Silivri karıştı!”
“Sessiz duran jandarma çekildi, polis ileri sürüldü.
Biber gazı da sıkılmış durumda, kokusu buraya geldi,
Duruşmayı izliyor, çok sayıda CHP’li milletvekili,
İzleyiciyle birlikte alkışladılar heyeti, alkışları tepki.
Salonun dışındaki sesler buraya da yansıyor,
Polis ve jandarma durmadan biber gazı sıkıyor!..”


Resim


*
Oradan, Ayşe Öz, sonrasını akşam bize anlattı:
“Oradakiler aynı duyguyu paylaşan yüreklerdi.
Erkeklerin yumruğu sıkılı, kadınların gözleri çakmak çakmaktı.
Gençlerin disiplinliydi kararlılığı…
Asla saldırgan değildi kimse, yalnızca yayılmacının oyununa isyanlı…
Öylece duran insanların üstüne o zemheri ayazında tazyikli su sıkıldı.
O namuslu insanları canından bezdirmeye azmetmiş bir kere küresel Deccal.
Altı aylık bebelerin, bastonlu ninelerin, koltuk değnekli dedelerin üstüne,
Gökten yüzlerce gaz bombası yağdı, insanların bunu aklı almadı…
Pek çok sivil görevli kalabalığa karıştı, her yere gaz kapsülü bıraktı.”

*
Şevket Uçkun, alıyor sözü: “ 8 Nisan Silivri,
Burada nükleer kaza olmadı, nükleer silah kullanılmadı.
Buradaki görüntü, nükleer savaş sanki, ortalık duman, sis, fışkırtılan su.
Burada Amerikan malı kimyasallar, Amerikan gazları kullanıldı.
Adalet arayan Türk halkına, Türk polisi tarafından sıkıldı.
8 Nisan, tarih sayfalarında utanç tablosu olarak çoktan yerini aldı.”

*
Resim


Uzun menzilliymiş bu gaz bombaları. İki kilometre uzağa kadar atılmış.
Oradakiler anlatıyor, canlı tanıkları, genç şairler bu günü arkadaşlarına yazıyor:
“Kuyruğun sonundakileri bile gaz vurdu, altmış yaşın üzeri çok etkilendi.
Yüzleri yandı, yine de vazgeçmediler, dinlenip yollarına devam ettiler.
Rüzgâr yardım etti, can kaybını önledi.”


*
Gidemeyenler televizyon başındaydı o gün.
Ulusal Kanal’ı, Başkent Televizyonu’nu (Kanalb) hiç kapamadılar.
Kanalb habercisi Pervin Karakullukçu, ağlamaklı, perişan bir sesle aktardı olanı:
“Gelenler barikatları zorlamaya başladılar, yıktılar.
Çok sert müdahale etti jandarma, suyla, biber gazıyla,bombayla…
İnsanlar boş tarlalara gittiler…
Gaz bombaları ardı ardına atılıyor.
Yerde yatan yaralılarla, nefes alamayan insanlarla dolu burası.
Sloganları sürdürüyorlar, Silivri’den gitmeyeceğiz diyorlar.
Jandarmaya çok tepkililer!..
Burada biber gazından etkilenen basın yayın, vatandaş,
Herkes birbirine yardım etmeye çalışıyor.
Jandarmaya müdahaleyi kesmesi yönünde anonslar yapılıyor,
Biz konuşmaya zorlanıyoruz…
Beş dakikadır biber gazı atılmıyor, ama her an yeniden başlayabilir.”

*
Bundan sonrasını izlemeye dayanamadım, geri kalanını gazetede okudum,
Gidenlerden dinledim, görüntüleri izleyenlerle konuştum.
Gülay, dakika dakika canlı yayını paylaşan bir Atatürkçü dernek üyesi,
Ağlayarak anlattı bir gazinin konuşmasını, soruyor, duydun mu?
“21 Mart’ta polis teröriste, resmine, cismine kılını kıpırdatmadı.
Niye verdim ben kolumu bacağımı, vatan için koydum ortaya canımı,
Komutanıma geldim, komutanıma bu hak görülen reva mı?”
demiş Gazi.

*
Resim


Gün içinde, “On binlerce kişi Silivri’ye akın etti” diyen Hürriyet,
Öğleden sonra su koyverdi, haberi yok saydı, başlığına bile almadı.
TRT kanalları, Silivri’de bunlar yaşanırken, on binler akın akın yollardayken,
Eline bayrağını alan “sözde mahkemenin” kapısındayken,
Üzerlerine gaz bombası atılırken, tazyikli su sıkılırken,
Gözlerini kapadı olana bitene.
Devlet televizyonu canlı yayından maç anlattı, maç baktırdı.
Canlı yayına bağladılar kanallarını gün ortasında ama sıradan bir toplantıya.
197 ülkeden iki bin katılımcı, Birleşmiş Milletler Orman Forumu” için gelmiş.
“Başbakan burada bir konuşma yapacak.
Ormanın bu günü, yarını masaya yatırılacak!
Gelen iki bin kişinin güvenliğini, Birleşmiş Milletler ve İstanbul üstlendi.”

Diye haber verdiler, televizyondaki cici hanımlar, pek cici beyler.
İstanbul önemli bir zirveye daha başkanlık ediyormuş.
Kimin umurunda, öte yanda halka gaz, su sıkılıyormuş.
Bakınız güvenliği de Birleşmiş Milletlerle İstanbul üstleniyormuş.
İstanbul diye bir devlet var sanırsınız, Türkiye Cumhuriyeti yerine.
Çok düşündürücü, şehir devletleri geliyor mu ne?

*
Yeni konular da sürüldü piyasaya, “ Kandilin mektubu İmralı yolunda.”
Çok Türk askeri öldürdük biz, diyenin ağzına bakılıyor,
Kanlı terörist başı vatandaşa baş sayılıyor.
Bayrağa karşı sular fışkırtılması, üstüne gaz bombası atılması,
Görmezden bilmezden geliniyor…
Demiş ki bugün, iktidarın Başkan Yardımcısı:
“Silivri’de yargı baskına uğradı. ”
Bu CHP Milletvekili örgüt lideri.”

Mert Kaan haberin altına yazmış gerekeni:
“CHP Milletvekili örgüt lideri, yargılanan Genelkurmay Başkanı örgüt üyesi,
Türk bayrağı açanlar terörist!”
Vallahi “ Şaka gibi!..”


Resim


*
Tek satır Silivri’den haber vermeyen ülkemizin gazeteleri,
Aynı anda başlığa aldı, el memleketinden küçücük bir haberi:
“Roma savaş alanına döndü!” dün akşamın üst manşetiydi.
Gülelim mi ağlayalım mı, basının içler acısı hâli.
Bayrağa karşı yapılanı kimse duymadı, kimse görmedi gibi.
Dün öyle bir gün yaşanmadı sanki…
Hapishane önünde gaz sıktıranlar, halka, bayrağa karşı:
“Silivri’de yargı baskına uğradı !” dedi de, buna kimse şaşmadı…

Haydi hayırlısı…

Feza Tiryaki, 9 Nisan 2013
Kullanıcı küçük betizi
Feza Tiryaki
GM Yazarları
GM Yazarları
 
İletiler: 1012
Kayıt: Sal Kas 09, 2010 14:12

Şu dizine dön: Feza TİRYAKİ

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 2 konuk

x