Türkiye'de basın üzerinde baskı ve sansür denince akla hemen Abdülhamit devri gelir. Oysa sansür ve benzeri baskılar daha önceki devirde başlamış; Abdülhamit o konuda epey zengin bir birikime mirasçı olmuş, geçmişteki denemeleri gözönünde bulundurarak, sistem üzerinde her yıl biraz daha oynamış, onu bir kuyumcu gibi işlemiş, "geliştirmiş"; kanun ve tüzüklerdeki bütün boşlukları doldurmuş, açık kapıları tıkamış; kurduğu düzeni tam otuz üç yıl hiç aksatmadan uygulamıştır.
…
Gerçi, Abdülhamit tahta geçtikten dört ay sonra yayınlanan (23 Aralık 1876) "Kanun-i Esasi" (anayasa)nin 12'nci maddesinde "Matbuat kanun dairesinde serbesttir" denmekte ise de, padişah, yine Kanun-i Esasi çerçevesi içinde bunu işlemez hale getirmeyi başarmıştır:
Söz konusu kanuna göre Meclis'i toplamak, kapatmak, yeniden seçim yaptırmak yetkisine sahip olan padişah, Rus savaşının açılmasına (Nisan 1877) sebep olduğu bahanesiyle Meclisi kapatmış (Haziran 1877), yine aynı kanunun başka bir maddesinin:
"Genel Meclis toplantı halinde olmadığı zamanlarda devleti muhataradan ya da genel güvenliğin bozulmasından korumak için... Vekiller Heyeti'nin vereceği kararlar kanun hüküm ve kuvvetindedir." hükmüne dayanarak da Vekiller Heyeti'ne bir sıkıyönetim kararnamesi yayınlatmıştır (2 Ocak 1877).
Bu kararnamede şöyle bir madde vardır: "Askeri hükümet, gerekli görünen kişilerin gece ve gündüz evlerini aramaya; şüpheli ve sabıkalı güruhundan olup hükümetçe tutuklananları, sıkıyönetim altına alınan yerde konutları olmayan kişileri başka bir yere uzaklaştırmaya; ... zihinleri karıştıracak yayın yapan gazeteleri hemen kapamaya ve her türlü cemiyetleri (toplantılar, kurullar, dernekler) yasaklanmaya yetkilidir."
Evleri basmak, kişileri sürmek, gazeteleri kapamak, toplantıları yasaklamak vb. gibi eylemlerle otuz üç yıl sürecek ve gittikçe şiddetlenecek olan baskılı yönetim, Abdülhamit'in tahta çıkışından aşağı yukarı bir yıl sonra işte böyle başlamış, toplumun özellikle aydın kesimini kasıp kavurmuştur.
Kaynak: Abdülhamît Devrinde Sansür I -- Cevdet Kudret