BİLİNECEĞİ BİLMEK
“Zeki insanların kuşkularla dolu dünyası aptallarda kesinliklerle doludur”
Charles Bukowski
Darbeyle yatıp darbeyle kalkıyoruz.
Daha doğrusu yattığımız yok, gece gündüz darbeyi yenmenin coşkusunu yaşıyoruz.
Dağ-taş gelincik tarlası gibi, al bayraklarımızla süslü.
İnsanlarımız mutluluktan uçuyor.
Siyasal görüş farklılıklarımızı unutup, birlik ve beraberliğimizi sağladık.
Sieneninterneyşınıl’ın Türkiye kolu, yani şu cenenetürk de Tanrının bize bir lütfu imiş de, haberimiz yokmuş.
Türkiye’nin ‘Jean D’arc’ı da, çıka çıka sieneninterneyşınıl’ın içinden çıktı ya, vallahi ne kadar zılgıt çeksek azdır.
*
Ahmet Zeki Üçok paşayı izliyorum, hakiki bir Mustafa Kemal’in askeri, en yüksek rütbeli Türk subayı.
Havacı er mi ne?
Tam bir mehmetçik.
Bir rütbeli subay Ahmet Zeki paşayı azarlıyor; ‘Ben Türk ordusuna söz söyletmem’!
Ahmet Zeki paşa açıyor ağzını yumuyor gözünü; bu ordunun ‘komuta kademesi yenilmiştir, derhal görevi bırakmalıdır’.
Bu komuta kademesi ne zaman yenilmiş? Ya da ne zamandan beri sırtı yerden kalkmamış?
Genel Kurmay Başkanının ‘taupe’ olduğundan beri.
Fransızca ‘Taupe’ Türkçe ‘Top’ olarak okunur ve ‘Köstebek’ anlamına gelir.
Askerlikten anlamam ama bir adama kendi silah arkadaşları ‘top’, yani ‘köstebek’ diyorlarsa, izninizle ben diyebilirim dedim ve taa o gün öylece yazdım.
Burada kısa tarihçe vermek değil niyetim. Sonun başlangıcına işaret ediyorum, o kadar.
O arada, taş gibi, kaya gibi, dağ gibi komutanları da tanıdım kuşkusuz.
Dere gibi, çay gibi, deniz gibi, okyanus gibi olanlarını da..
Zerre kuşku duymadan sırtımızı dayayabiliriz, o konu ayrı.
Ne var ki, yukarıda anılan anekdottaki gibi bir ‘kesinlik’le değil kuşkusuz.
Her söz ve her eylemlerinden ‘kuşku’ duyarım.
Kuşku duyduğum zaman da, sağa sola bakmam, açıkça söylerim.
*
Otuz yıldır yazılmadık, açıklanmadık, isim isim listeleri verilmedik ‘vatan hainleri’yle yatıp kalkacaksın, sonra da seni eleştireni vatan hainliğiyle suçlayacaksın.
Senin aptallığın yüzünden ülke ‘iç savaşın eşiğinden dönecek’, ben saygısızlık etmiş olacağım.
Ha..s. tane ne tarafta diyelim.
Ya da Nazım’ın dediği gibi, eğer siz vatanperverseniz, ben ‘vatan hainliğime devam etmekten gurur duyarım.
“Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla:”
Habip Hamza Erdem, vatan hainliğine devam edecek..
Ve siz o görevlere devam ettiğiniz sürece elini yakanızdan çekmeyecek.
Siz ki Türk Ordus’nun bel kemiği olan Jandarma’yı bir hamlede sattınız,
Cumhuriyet’in ‘Muhafız Alayı’nı dağıttınız.
Siz ki, tek tek ve birer birer adları ve huylarını bildiğiniz gerçek vatan hainlerini besleyip büyüttünüz, birlikte yatıp kalktınız..
Siz ki onlara el ve ayaklarınızı bağlattınız...
İlla CIA’nın naylon kelepçesi olmayabilir, ağzınızı açıp ‘tek kelime’ söyleyebiliyor musuz? Söylediniz mi? Kime ve ne zaman söylediniz?
Ne zaman söyleyeceksiniz?
Tümünün ağzında kalıp tümce: ‘böyle oduğunu değerlendiriyorum’.
Değerlendiriyorsun da a akıl, senin görevin ‘değerlendirme’ değil ki; ya da o kadarla sınırlı değil ki; tersine o değerlendirdiğin durumun ‘gereğini yapmak’.
‘Darbe’ mi?
Senin başına ‘darbe kadar taş düşsün e mi?’ ‘Gereği ne ise o’ diyorum.
Ve sen sözde ‘ölmek için’ o mesleği seçmiştin değil mi ama?
Eğer gereği ‘Genel Kurmay’ın balkonuna çıkıp aşağı atlamaksa’, atlayacaksın paşa!
Sen atlamazsan, şekilde görüldüğü gibi, atılırsın.
Bugünkü ‘komuta kademesi’, şöyle zeki böyle kahraman olabilir; ama ‘damdan düşmüştür’ ve ‘sırtı yerde’dir.
Eğer siz vatanseverseniz, hay hay başımla gözüm üstüne,
Ben vatan hainiyim ve Nazım Hikmet gibi vatanhainliğime devam edeceğim.
*
Ve sen Türk Ordusu’nu dağıtan adam olarak anılacaksın.
‘Ben de böyle değerlendiriyorum’, tamam mı?
Koşar adım ‘paralı askerlik’e gidiyorsun.
Koşar adım ‘Ramboculuk’a..
Onun için ‘Mehmetçik yerlerde sürükleniyor’..
Onun için başta sieneninterneyşınıl olmak üzere bütün televizyonlar, Türk askerinin ‘aşağılanmış görüntülerini’ yayımlıyor.
‘Normal dönem’ değil, ‘Olağanüstü hal dönemi’nde bile tek bir sınırlama, tek bir ‘yasak’ yok bu konuda.
Hatta ‘zevk alıyorsunuz’.
Bilinçaltınızdaki ‘Ordu düşmanlığı’nı tatmin ediyor ve onun da gereğini yapıyorsunuz.
Ordusuna ‘laf söyletmeyen paşa’lar, bu durumu ‘nasıl değerlendiriyorsunuz’?
Şimdi çok daha ‘büyük iş’leriniz vardır; ‘emperyalizmi yenmek’ mi ne?
Siz ?
Güldürmeyin adamı.
Paşa paşa o emperyalizm dediğin, uzaydan gelmez..
Aynı koğuşta birlikte yatıyorsun, haberin yok.
İyisi mi, sen beni kurtarmayı bırak da, kendini kurtar paşa.
Ve eğer sen hâlâ vatanseversen, bırak ben vatanhaini kalayım.
Habip Hamza Erdem