Binbaşı Erseverin İtirafları - Soner Yalçın

Kitapları bu bölümde tanıtabilirsiniz.

Binbaşı Erseverin İtirafları - Soner Yalçın

İletigönderen Kemal Şimşek » Cmt Kas 17, 2007 22:52

BİNBAŞI ERSEVERİN İTİRAFLARI - Soner Yalçın


BİNBAŞI ERSEVER’İN İTİRAFLARI
Soner Yalçın



Tarih 23 ekim 1993.
Çalan bir telefon.
“Ersever’i infaz ettik, sıra Soner’de.” Telefon kapanıyor.
Tarih 4 kasım 1993.
Binbaşı Ersever, elleri arkadan bağlı, ağzı bantlı bir halde bulunuyor.
Öldürülmüş. Kafasına iki kurşun sıkılarak.
Ardından yakın arkadaşı itirafçı Mustafa Deniz ile sevgilisi Mahsune Dguebe’nin cesetleri bulunuyor.
Kontrgerillacılar…
Yeşil kod adlı Ahmet Demir…
İtirafçılar…
İtirafçılardan kurulu Yıldız Timleri…
Kontrgerilla timleri: Anadolu Halk Cephesi… TİT… KAP…
Faili meçhul cinayetleri işleyenler kim?
Binbaşı Ersever’i kim öldürdü?


Soner Yalçın
DOĞAN KİTAPÇILIK
Yayın Yılı: 2003
228 sayfa


--------------------------------------------------------------------------------


ÖNSÖZ

Kontrgerilla konusundaki teorileri ve ülkemizde yirmi küsur yıldır süren tartışmaları ilgilenen herkes az çok biliyor. Bana gelince, yedi yıllık gazetecilik yaşamım boyunca Kontrgerillanın Türk devleti içindeki evrimini adeta gözlerimle görerek izledim. Bu konuda sayısız haber yaptım. Kontrgerilla konusunda çıkmış bütün kitapları okudum. Diyebilirim ki, konunun bütün uzmanlarıyla uzun görüşmeler yaptım. Bizzat kontrgerillacılarla görüştüm, tartıştım. Bunların sonuncusu olan Ahmet Cem Ersever ise örgütün en önemli şeflerinden biriydi.

Bütün bu tecrübeyi birkaç sözcükle anlatmam istenirse şunları söyleyebilirim: Emperyalizme bağımlılık arttıkça Türkiye daha çok bir 'Kontrgerilla Cumhuriyeti'ne dönüşüyor. Diğer belirleyici etken ise Kürt sorunu. Şiddet yönteminde ısrar, bu suç örgütünün rejim içinde durmadan büyümesine yol açıyor. Artık Kontrgerilla rejime rengini veren en önemli kurumdur.

Bu kitapta taşıdığım tek iddia kuşkuların götürdüğü yere kadar gitmiş olmaktır. Gazeteci olayların tanığıdır. Kişisel yargılarımı işe karıştırmaksızın gerçeğin soğuk yüzünü okuyucuya göstermek istedim. Olgulara sadık kaldım. Bu yöntemin daha etkili olduğunu düşünüyorum. İnanıyorum ki, gerçek halktan yanadır.

Analizi küçümsemiyorum. Olgularla yetinen bir düşüncenin çocukluk çağını aşamadığını biliyorum. Olguları toplamanın amacı da zaten analiz yapmak, bir sonuca varmaktır. Gene de canlı olan olgudur. Olgu, analizin temelidir. "Teori gri yaşam ise yeşildir." Bu kitabı yazarken canlı olanı sürekli ön planda tutmaya çalıştım.

Binbaşı Ahmet Cem Ersever'in mesleki yaşamı ve onunla görüşmelerim bu kitabın eksenini oluşturuyor. Burada ben, son yıllarda toplum olarak yaşadığımız dehşetin temelindeki örgütü, onun en önemli komutanlarından birinin anlatımıyla sergiliyorum. Halkın belleğine çakılan birçok önemli cinayeti aydınlattığıma inanıyorum. Kitap okunduğunda görülecektir ki, Türkiye'yi sarsan cinayetlerin hiçbirinin faili meçhul değildir. Faillerin bilinmeyişi, bulunmayışı resmi iddiadan ibarettir.

Öldürülmemiş olsaydı Binbaşı Ahmet Cem Ersever'den daha birçok gerçeği öğrenecek, olayların içindekilerle konuşma fırsatı bulacaktım. Toplum adına kaçırılmış bir fırsattır.

Ancak Binbaşı Ersever'in anlatabildikleri ve başka kaynaklardan edindiğimiz bilgiler şunu ortaya koyuyor: Kontrgerilla örgütü çözülmüştür! Örgütlenişiyle, işleyiş kurallarıyla, cinayetleriyle, elemanlarıyla tetikçileriyle ve devlet içindeki yeriyle çırılçıplak gözler önündedir. Buna rağmen resmen reddedilmesi ve tarafından korunması Türkiye'nin büyük trajedisidir.

Kontrgerilla NATO ülkelerinin tümünde var. Türkiye'nin NATO'ya giriş tarihi 1952. Kontrgerilla ise ülkemizde 1953 yılında kuruldu. O zamanki yasal adı, Seferberlik Tetkik Kurulu. Fikir, finansman ve teçhizat daima ABD'ye aitti. Seferberlik Tetkik Kurulu'nun, yani Kontrgerillanın personeli de ABD Ordusu'nun ve CIA'nın subayları tarafından eğitildi. 1965 yılında Seferberlik Tetkik Kurulu, Amerikan Askeri Yardım Heyeti (JUSMATT) binasına taşındı! Adı değişti, Özel Harp Dairesi oldu.

12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbeleri Amerika'nın emriyle Kontrgerilla tarafından adım adım planlandı ve gerçekleştirildi. Türkiye Kontrgerillanın provokasyonları, sabotajları ve işkenceli sorgularına sahne oldu. Bu süreç boyunca Kontrgerilla durmaksızın büyütüldü. Küçük bir daire iken bugün Tümen gücünde bir kuvvet haline geldi. Özel Harp Dairesi, geçtiğimiz yıl, Özel Kuvvetler Komutanlığı adını aldı. Kürt sorununun ulaştığı boyuta uygun olarak devlet içindeki belirleyici rolü arttı.

1990 yılında İtalya'da Gladio adında bir gizli devlet örgütü açığa çıkarıldı. Sovyetler Birliği'nin çözülüşünden sonra Avrupa ülkelerinin Amerika'ya bağlı Kontrgerilla örgütlerine ihtiyaçları kalmamıştı. İtalya'dan sonra bütün NATO ülkelerinde benzer örgütlerin bulunduğu resmen açıklandı. Kontrgerillanın Almanya'daki adı Sword idi. Avusturya'da Schwert, İngiltere'de Secret British Network Revealed, Belçika'da Sdra-8, Hollanda'da NATO Command, İsviçre'de P:26 ve P:27, Yunanistan'da Sheepskin, Fransa'da ise adı "Rüzgargülü" idi. Peki Türkiye'dekinin adı? Türkiye'de Kontrgerilla yoktu ki! Resmi açıklama böyle.

Bu kitap resmi iddiaya bir yanıttır. "Kontrgerilla yoktur" sözünün bizzat kendisi, Kontrgerillanın bir psikolojik harp sloganıdır!

Kontrgerilla bugünkü rejimin çelik çekirdeğidir. Sadece Kürt sorunun şiddet yoluyla çözümü için değil, bütün halka karşı egemen sınıfın güvencesi olarak geliştirilmiştir. Rejim kendisini ne kadar tehlikede hissederse Kontrgerilla o kadar büyüyecektir. Kontrgerillayı rejimin korkusu besliyor.

Binbaşı Ersever ve arkadaşlarının cinayeti, Kontrgerilla tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır. Örgüt Başkent çıkışlarına ceset serpiştirme aşamasına gelmiştir. İllegal resmi şiddet Türkiye'yi bunalıma sürüklüyor. Toplumsal yaşamı zehirlemeye devam ediyor. Kontrgerilla aslında rejimin çözümsüzlüğüdür. Toplumun ruhsal dokusunu durmaksızın biçen bir testeredir.

Kitabın adını "Binbaşı Ersever" koymayı çok düşündüm. Anlamlı olacaktı. Yüzbaşı Selahattin ve Binbaşı Ersever, iki insan ismi değil, Türkiye Cumhuriyeti'nin tarihsel evriminin iki önemli aşamasının adıdır. Cumhuriyet emperyalizmle uzlaşıp kendi halkına karşı dövüşen bir diktatörlük haline geldikçe Kuvayı Milliye'ci Yüzbaşı Selahattin yerini Binbaşı Ersever'e bırakır! Yüzbaşı Selahattin işgalci emperyalizme direnen bir halkın parçasıdır. Binbaşı Ersever ise, kendi halkına karşı savaşan Kontrgerilla örgütünün önemli şeflerinden biri. Bağımsızlık ile emperyalizme tam teslimiyet arasındaki zıtlık kişisel kaderlere böyle yansıyor.

Bu kitap bir Kontrgerilla tarihi değildir. Daha önemlidir. Çünkü Kontrgerilla hakkında yazılmış bütün teorilerin, bilgilerin bir tür kanıtlanışıdır. Her türlü yasanın dışında ve üstünde hüküm süren bu esrarlı örgütün gözler önüne serilişidir. Türkiye tarihi kritik bir aşamadan geçiyor. Bu kitap işte bu döneme tanıklık etmek amacıyla kaleme alınmıştır...

Ocak 1994 Soner Yalçın


Sayfa 11-12-13-14




--------------------------------------------------------------------------------


"Gladio'yu keşfettikten sonra ondan örgüt elemanlarının haricinde haberdar olan tek kişinin kendin olduğunu bilmek, bunun neticesinde de seni her an öldürebileceklerini düşünmek korkunç bir duygu..."
Fellice Casson*


* NATO bünyesindeki gizli Kontrgerilla örgütü Gladio'yu ortaya çıkaran İtalyan Savcı






Sayfa 15-16




--------------------------------------------------------------------------------

GİRİŞ

Tarih 29 Ekim 1993.

O akşam gece nöbetçisi Muhabir Sinan Onuş saat 19.20'de çalan telefonu her zaman olduğu gibi, 'Buyrun Aydınlık' diye açıyor.

Çok iyi Türkçe konuşan sakin bir ses "Kontrgerillacı Ersever'i infaz ettik. PKK adına arıyorum. Sıra Soner'de" deyip telefonu kapatıyor...

Aynı saatlerde Sabah ve Özgür Gündem gazeteleri de aranıyor. Meçhul kişi bu kez şöyle diyor:

"Türk İntikam Tugayı adına arıyorum. Bitlis Paşa'nın katili Ersever infaz edildi".

Binbaşı Ahmet Cem Ersever 1993 yılı başında, PKK'ya karşı "gayri nizami harp" verilmesini savunduğu için Türk Silahlı Kuvvetleri'nden ayrıldığını söylemişti. 9-14 Haziran tarihlerinde Ersever ile röportaj yapmıştık. Aydınlık'ta yayımlanan bu röportaj nedeniyle Jandarma Askeri Savcılığı Binbaşı Ersever hakkında soruşturma başlatıp, dava açmıştı.

Duruşma tarihi 26 Ekim 1993'tü. Ersever avukatına "mutlaka geleceğim" demişti. Ancak gelmedi.

Eşi Yıldız Ersever ile avukatı Emin Emir, Binbaşı'nın nerede olduğunu onun arkadaş çevresine sordular. Kimse bilmiyordu.

İşte Ersever'in infaz edildiğine dair telefonlar o günlerde edildi gazetelere...

3 Kasım 1993 tarihinde büromuza Soner Yalçın adına Ankara Otobüs Terminalinden postalanmış bir zarf geldi. Açtım, zarftan Binbaşı Ersever'in nüfus cüzdanı çıktı. Nüfus cüzdanı beyaz bir kağıdın içine konulmuştu.

İki gün sonra ise, Binbaşı Ahmet Cem Ersever'in elleri arkadan bağlanmış ağzı bantlı kafasına iki kurşun sıkılmış cesedi Ankara Elmadağ ilçesi çıkışında kireç ocaklarında bulundu.

Ertesi gün bir ceset daha ortaya çıkacaktı. PKK itirafçısı olduktan sonra Jandarma İstihbarat Terörle Mücadele biriminde memur olarak çalışan ve Ersever'in emekli olmasından sonra istifa eden Mustafa Deniz de, elleri arkadan bağlanıp kafasına tek kurşun sıkılarak öldürülmüştü. Cesedi Ankara Polatlı'da bulunmuştu.

İlk bulunan ceset Mahsune'ye aitti. Ersever'in ölüsü bulunmadan bir hafta önce, Ankara'nın 90 kilometre uzağında Kızılcahamam tarafındaki Çamlıdere beldesi yakınlarında bulunan 25-30 yaşlarındaki sarışın kadının kim olduğu öğrenilememişti.

Cesedin Ersever'in sevgilisi Mahsune'ye ait olduğu sonradan tespit edilmişti.

Ankara'nın üç ayrı çıkışında bırakılan bu cesetlerin benimle ne ilgisi vardı? Katiller beni neden tehdit etmişlerdi? Binbaşı Ersever'in nüfus cüzdanı niçin bana gönderilmişti?...


Sayfa 17-18




--------------------------------------------------------------------------------


I. BÖLÜM "CEM YÜZBAŞININ YARDIMCILARI

O dönemde çalışmakta olduğum 2000'e Doğru dergisi 8 Aralık 1991 tarihinde "Kimlikleri ve Eylemleriyle İşte Mardin Kontrgerillası" başlıklı bir haber yayımladı: "Son 5 ayda Mardin, Ömerli, Savur, Nusaybin, Midyat, Batman ve İdil'e bağlı köylerde kontrgerillanın eylemleri sonucu 22 kişi öldü, 5 kişi yaralandı. Bu cinayetleri işleyenlerin eşgalleri ve yöntemleri aynı. Beyaz Renault'a biniliyor. Kars lehçesiyle Kürtçe konuşuyorlar. Gerilla kılığında dolaşıyorlar. Bu kontrgerilla ekibinin başında Jandarma subayları A.Ö. ile H.K. var. Vurucu (tetikçi) timin şefi ise Karslı MHP'li eski bir öğretmen olan Y.S. dört kişilik infaz timinde itirafçılar var."

2000'e Doğru, "Mardin Kontrgerillası" haberinde baş harfleriyle verdiği kişileri, açık adlarının belirtildiği bir yazı ile Başbakanlığa ve İçişleri Bakanlığı'na bildirdi. Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu iki subay hakkındaki bilgileri ise gene isimleri açıkça yazarak Genelkurmay Başkanlığı'na iletti.

Ancak bu kurumlardan hiçbir yanıt alamadı. "Haberiniz doğru değildir" gibi bir açıklama bile yapılmadı.

Biz de "Mardin Kontrgerillası" haberini geliştirmeye karar verdik. Araştırmaya devam ettik.

"Gerilla Gibi Giyinirler"

Subay A.Ö. Mayıs 1992 tarihinden beri Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı'nda görev yapıyordu. Bölücü ve Yıkıcı Azınlık Kısım Amirliği'nde görevliydi.

A.Ö. uzun yıllar Güneydoğu'da görev yapmıştı. Kontrgerilla faaliyetlerinde yanında hep "Cem Yüzbaşı" diye biri vardı. A.Ö. "Cem Yüzbaşı"nın yardımcısıydı. "Bu subaylar hep sivil dolaşırlar. İkisi de istihbaratçı. Tehlikeli adamlar, dikkatli olun" demişti emekli bir Kurmay Albay.

Araştırmaya A.Ö.'nün biyografisini saptayarak başladık.

A.Ö. 1954 Muş Bulanık doğumlu, Kafkas kökenliydi. Kuleli Askeri Lisesi'nden mezundu. Harp Okulu'nda öğrenci iken okul arkadaşlarından 43 kişinin ismini yazıp, "Bunlar solcudur" diye Okul Komutanlığı'na ve MİT'e ihbar ediyor. İhbar dilekçesinin altına "Milliyetçi, Atatürkçü Subaylar" imzasını koyuyor.

A.Ö. 1974 Harp Okulu çıkışlıydı. Jandarma istikamcı. 1976-77 döneminde Foça Komando Okulu'nda kurs görüyor. Burada da bazı subayları solcu diye ihbar ediyor. 'Cem'le Foça'dan tanışıyorlardı.

1500 subayın re'sen emekli edildiği 12 Eylül döneminde darbe için aktif rol alıyor. A.Ö. ile ilgili bir astsubay şunları anlatıyor:

"1978 yılında Mardin 22'nci Sınır Tugay'ında görev yaparken birlikte çalıştığı ve çok yakın arkadaşı olan 'Cem Yüzbaşı' ile birçok operasyonlara katıldılar. Daha sonra ikili Jandarma İstihbarat'da da birlikte çalıştılar. Burada görev yapan subaylar gerilla gibi giyinirler. Kendileri Kürt değil ama çok iyi Kürtçe konuşurlar."

A.Ö. Güneydoğu'daki birçok cinayetin sorumlusu olarak gösteriliyordu. Haberi yazmadan önce kendisiyle görüşmek istedim. Telefonla ulaştım. Hakkındaki bilgileri ve söylenenleri sıraladım. Görüşmek istediğimi söyledim. A.Ö. sert bir yanıt vererek bizimle görüşemeyeceğini belirtti. Telefonu yüzüme kapattı!

Binbaşı A.Ö.'nün bu tavrı doğrusunu söylemek gerekirse bizi oldukça öfkelendirdi.

Araştırmaya devam ettik: A.Ö., 12 Eylül'den sonra ilk sınır ötesi operasyonlara katılan subaylar 12 Aralık 1980 tarihinde Suriye'deki KAWA'nın kampını basan timin başında A.Ö. var. İçlerinde KAWA'nın Merkez Komite üyesi Hüseyin Aslan'ında bulunduğu önder kadrodan 15 kişi bu baskında öldürüldüler.

A.Ö., 12 Eylül'den sonra kısa bir süre Mardin Belediye Başkanlığı yaptı.



Sayfa 19-20




--------------------------------------------------------------------------------


Zeki Yumurtacı'nın Katili

"Mardin Kontrgerillası" içinde adı geçen diğer subay ise H.K. idi. H.K.'nın kontrgerilla olma "serüveni" oldukça ilginç. 12 Eylül darbesine birkaç ay kala İstanbul Bakırköy İlçe Jandarma Bölük Komutanlığı'na atanıyor. Darbeden sonra 12 Eylül sorgulamalarında bizzat yer alıyor. 18 Eylül 1980 günü olay keşfi için Avcılar'a tatbikata götürdükleri devrimci Zeki Yumartacı'yı öldürüyor.

Olay basına, "Polis ekibine ateş açan teröristler tatbikata götürülen arkadaşlarını vurdular" diye yansıtılıyor. Zeki Yumurtacı'nın kafasına silahı dayayıp öldüren kişi ise subay H.K.

Bu olayı anlatan Albay şunları söylüyor: "O günlerde İstanbul'da birçok solcu öldürüldü. İstanbul Emniyet Müdürü Şükrü Balcı'nın değişik bir taktiği vardır. Bir polisi veya subayı pisliğe bulaştırmak için tetik çektirir. Tetiği çeken kişi ise bu işlerden artık kurtulamaz. H.K. işte böyle bir numara ile pisliğe bulaştırıldı. Sanıyorum hâlâ da bu rezil işleri yapmaya devam ediyordur. Çünkü bu işlere giren subayın, polisin kurtulması zordur. H.K.'yi diledikleri gibi kullanırlar."

Nitekim İstanbul Avcılarda başlayan faaliyet Mardin'de sürüyordu.

Kontrgerillacı Sayın Ekibi

A.Ö. ve H.K. ile başlayan 'Kontrgerillacı subaylar' listesinde "Cem Yüzbaşı "da vardı.

Bu listenin başında ise; daha sonra bir suikaste kurban giden Asayiş Kolordu Komutanı Korgeneral Hulusi Sayın'ın kayınbiraderi Albay C. K. bulunuyordu.

Jandarma Genel Komutanlığı'nda 70'li yıllarda iki grup ortaya çıkmıştı. Sosyal demokratların oluşturduğu ve başında Korgeneral İsmail Selen'in bulunduğu grup ile MHP'lilerin biraraya gelip liderliğini Korgeneral Hulusi Sayın'ın yaptığı ekip. İki grup sürekli çatışma halindeydi.

"Kontrgerillacı subaylar" Hulusi Sayın'ın ekibi içindeydi. Ekipte "Yüzbaşı Cem" ve A.Ö.'den başka C.K., T.S., A.Ş., İ.Y., F.A., gibi birçok MHP'li subay daha vardı.

Bu "Kontrgerillacı subayların" 70'li yıllardaki "karargahları" ise Ankara'daki Jandarma Okul Komutanlığıydı.

Ana Tamir Atölyesi'nden silah kaçırıp bunları MHP'lilere veriyorlardı. Bu konuda haklarında soruşturma açılmıştı. Ancak soruşturma hasıraltı edilmişti. Boğma zinciri gibi MHP'lilerin o yıllarda çok kullandıkları yaralama - öldürme aletlerini de gene bu ekip tarafından sağlanmıştı.

Gruptaki MHP'li subaylar açıkça eylemlere de katılıyorlardı. Örneğin, Subay F.A.'nın silahı solcu bir doktor olan Mehmet Güçlü'nün öldürülmesinde kullanılmıştı. Böyle olduğu kesinleştiği halde hiçbir şey yapılmamıştı. Tam tersine rütbesi hep yükseldi. Halen Albay olarak görevinin başında.

"Yüzbaşı Cem" bu grubun aktif elemanlarından biriydi. MHP'nin toplantılarına çekinmeden üniforması ile gidiyordu!

"Yüzbaşı Cem" giderek daha fazla ilgimizi çekiyordu...


JİTEM...
JİTEM (Jandarma İstihbarat Terörle Mücadele) adını ilk kez 1991 yılı sonunda duymuştum. Ancak ilgimi çekmemişti.

Daha sonraki günlerde JİTEM'de görev yaptığını söyleyen bir astsubayla karşılaştım. 1992 yazının sıcak bir Haziran günü oturup saatlerce sohbet ettik.

" Bu birim Jandarma'da ilk kez 1938 yılında değişik bir isimle kuruluyor. O yıllarda Jandarma Teşkilat ve Vazife Nizannamesi'nin şekavetin izalesi (eşkiyalığın ortadan kaldırılması) ve ajan muhbir tayinine dair talimat var. İşte bu talimat sonraki yıllarda re-organizasyona tabi oluyor. Sanıyorum 1987 yılında tekrar JİTEM adı ile kuruluyor. Jandarma İstihbarat Birimleri bölük pörcüktü. Hepsini bir komutanlığa bağlamak istediler. Adına da Jandarma istihbarat Terörle Mücadele denildi."
"JİTEM'in örgütlenmesi şöyledir: Direkt Jandarma Genel Komutanlığı ile irtibatlıdır. JİTEM Grup Komutanlığının başında bir binbaşı bulunuyor: Önce Cem Binbaşı vardı, o ayrıldı. Yerinde şimdi Nurettin Binbaşı var."*

Subay A.Ö.'nün komutanı "Yüzbaşı Cem" bu kez karşıma "Cem Binbaşı" olarak çıkmıştı. Astsubay'a hemen Binbaşı Cem'i sordum. Çekindi: "Açık kimliklerini vermek istemiyorum. Zaten Cem'i fazla tanımıyorum. Benden önceydi. Nurettin Binbaşı Malatyalı. Kürt değil ama çok iyi Kürtçe konuşuyor. Binbaşı Cem şimdi sanıyorum Genel Komutanlık'da görev yapıyor. Zaten burada görev yapanlar nedense daha sonra hep Genel Komutanlık'a tayin olurlar!"

Astsubay, JİTEM'in örgütlenmesi hakkında detaylı bilgiler verdi:

"JİTEM Grup Komutanı'nın alt kadrosunda bir veya iki subay ile birkaç astsubay görev yapar. JİTEM Komutanlığı'na bağlı; gerilla gibi giyinen, altlarında özel arabaları bulunan JİTEM komutanları dışında kimseden emir almayan, kendi başlarına buyruk olan çoğunlukla dağda gezen, mağaralarda kalan timler vardır. Kaç tim olduğunu bilmiyorum."

Benim bildiğim kadarıyla eskiden Jandarma Genel Komutanlığı'nın "Bölge Birimleri" vardı. Bunların başında Grup Amiri bulunurdu. Türkiye yedi grup amirliğine ayrılmıştı. Bu yedi grup amirliğine ise iller bağlıydı. İller ise "Yuva Başları" denilen daha küçük birimlerden oluşuyordu.

JİTEM kafamı karıştırmıştı. Astsubay'a bildiklerimi söyledim. Anlaştık: 'Bölge Birimleri'nin yani grup amirliklerinin yerini; 1987 yılında JİTEM almıştı. Şimdi de yedi JİTEM birimi vardı. Bunlar direk Jandarma İstihbarat Daire Başkanlığı'na bağlıydı.
Astsubay eline kağıt kalem aldı. Jandarma'nın örgütlenmesini çizdi:



* Astsubay sadece Diyarbakır JİTEM'i biliyordu. Halbuki Türkiye'de 7 JİTEM Grup Komutanlığı vardı. Kurucusu ise halen Niğde Alay Komutanlığında görevli Albay A.D. idi.


Sayfa 21-22-23




--------------------------------------------------------------------------------


"PKK'lı Sanırsınız"

Astsubay, Diyarbakır JİTEM'e bağlıydı. Ancak kendisi grubun elemanı değilmiş gibi anlatıyordu:

"Bunlar köy köy, mezra mezra dolaşırlar. Her timin kendi bölgesi vardır. Hepsi çok iyi Kürtçe konuşur. Zaten bunları birçok köylü PKK'lı sanır. Bu timleri sizde görseniz PKK'lı mı, asker mi olduğunu anlayamazsınız. Hepsi bıyıklı ve sakallıdır. JİTEM timleri bazen PKK kimliğiyle gidip, kavgalı köylüleri birbirleriyle barıştırır. Bu timlerin asıl amacı istihbarat toplamaktır.

"Timlerin başında üsteğmen veya yüzbaşı bulunur. Bir timde subaydan başka bir kaç tane astsubay ile en fazla ikide er vardır. Erler yemek, temizlik gibi yardımcı hizmetlerde kullanılır. Bu timlere son yıllarda itirafçılar da katılmaya başladı.

"JİTEM timlerinin gizli ödenekleri vardır. Bu timlerde görev yapan subaylar çok iyi para kazanırlar. Bol primi, ikramiyesi vardır. Özellikle iyi istihbarat alındığında primleri artar.

"Söylediğim gibi bu timlerin asıl amacı istihbarat toplamak, sorumlu olduğu bölgede istihbarat ağı kurmaktır. Köylüleri 'devşirip' muhbir yapmaktır. Köy korucusu olan bir köyde mutlaka JİTEM'in muhbiri vardır. Timlerle, korucuların ilişkileri çok sıkı fıkıdır. Her köyde, mezrada bir muhbir bulunsun istenir. Ancak muhbir bulmak çok zordur. Genellikle korucular yapar bu işi."


JİTEM Arabaları...

Astsubay'ın bundan sonra anlattıklarından dehşete düştüm. Astsubay, Güneydoğu'da görev yapan bazı subayların uyuşturucu ve silah kaçakçılığı yaptıklarını iddia ediyordu! Kişi ve yer isimleri veriyor, olayları detaylarıyla anlatıyordu: "JİTEM çok iyi amaçlar için kuruldu. İstihbarat toplamak tek gayesiydi. Sonra dejenere oldu. Tim komutanları kendi gruplarını oluşturdukları için işi bilen elemanlar yerine, kendisine çıkar sağlayacak, kendi yaptığı kanun dışı davranışlara göz yumacak itirafçıları, askerleri seçmeye başladılar. Çoğu tim elemanı yapılan kanun dışı hareketlere göz yumdu. Üst rütbeler de ses çıkarmadı. Sonuçta ufak çapta başlayan kanun dışı hareketler çok büyüdü. Binlerle ifade edilen paralar, milyarlarla ifade edilmeye başlandı. Nihayet JİTEM'de çalışanların hemen tümü bölgede uyuşturucu ve silah kaçakçılığında etkin rol almaya başladılar."

Astsubay şaşkınlığımı anlamıştı:
"Evet şaşıracaksınız ama gerçek bu! JİTEM timleri bölgede uyuşturucu ve silah kaçakçılığı yapıyor." .Merakla sordum: "Nasıl yapıyorlar?"
Anlattı:
"JİTEM timlerinin altında sivil arabalar var. Bu otomobiller, değişik renktedir. Plakaları ise resmi değil, sivildir. Güneydoğu'nun tüm karayollarındaki arama noktalarından rahatça geçerler. Durdurulmazlar, aranmazlar. JİTEM timi kimliğini gösterir, çeker gider.

"İşte bu kolaylık nedeniyle, İran'dan, Irak'tan, Suriye'den gelen uyuşturucular JİTEM arabalarına yükleniyor. Uyuşturucuyu alan JİTEM arabaları duruma göre Van veya Diyarbakır'a gidip uyuşturucuyu teslim ediyor. Uyuşturucular buradan İstanbul'a, Mersin'e gidiyor."

Astsubay "Sizin aracılığınızla yetkilileri uyarmak istiyorum" dedi:

"Asıl pusu JİTEM arabalarına atılsın! Arabalardan ne kadar eroin çıkacaktır görsünler. Araştırılsın; JİTEM timlerinde görev yapan subay ve astsubayların, Batı'ya tayin olduktan sonra nasıl zengin oldukları! Son model arabaları, apartmanları, daireleri, nasıl aldıkları! Araştırırlarsa bulurlar; zengin olmayan JİTEM komutanının bulunmadığını!"

Daha detaylı bilgi vermesini istedim. İddiası büyüktü. Astsubay bu konuda tahmin ettiğimden daha bilgiliydi.

"JİTEM timleri, kaçakçılığı ilişki içinde oldukları korucubaşları ve itirafçılar aracılığıyla yapıyorlar. Bunların çıkarları ortak olduğu için birbirlerini hep korurlar.

"Size bir örnek vereyim; Silopi JİTEM'inden bir astsubay Şenoba'daki bir köylü ile ilişki kuruyor. Bu köylü hem muhbirlik hem de uyuşturucu kaçakçılığı yapıyor. K.Irak'tan gelen uyuşturucuyu Yüksekova'dan teslim alıyor. Tabii malı alacağı gün ve saati astsubaya bildiriliyor. Astsubay da JİTEM'in sivil plakalı Renault arabasıyla gelip uyuşturucuyu Diyarbakır'a götürüyor! Böyle kaç parti mal götürdüler...

"Bir başka örnek daha vereyim. Yüksekova'da bir köyde, 'eroin imalathanesi var' diye duyum alınıyor. Köye baskın düzenleniyor. Köylülerle yapılan pazarlık sonucu Yüksekova Merkez Jandarma Karakol Komutanı Astsubay milyonlarca lira rüşvet alıyor. Sıfır hattında; yani sınırda bulunan Bölük Komutanlarının, Alay Komutanlarının, İl Jandarma Alay Komutanlarının yüzde 80'i bu işin içindedir.

"Bölgeye gelen sınır komutanları, ister istemez bu işlere bir şekilde bulaştırılıyor. Yeni gelen komutana kaçakçılık yapan ağalar, korucu başları, belediye başkanları hemen ziyarete gelirler. Komutanın nabzını yoklar, hediyeler verirler. Samimi olmaya çalışırlar.

Eğer samimi olurlarsa işler kolaylaşır. 'Al gülüm ver gülüm' başlar. Zaten tayini çıkan komutan yeni gelen subaya dönen dolapları anlatır. Eğer yeni gelen subay iyi niyetli ise uyuşturucu kaçakçılığına karşı biriyse bu kez ağalar, korucular onu yerinden etmek için çeşitli dolaplar çevirirler. Nüfuzlarını kullanırlar. Araya kimler kimler sokulur; Belediye Başkanları, Milletvekilleri, Bakanlar..."

Resmi Silah Kaçakçılığı

Astsubay sadece uyuşturucu kaçakçılığı yapılmadığını anlattı. Bölgede, özelikle Körfez Savaşı'ndan sonra silah kaçakçılığı olaylarında büyük artış olmuştu.

"JİTEM timleri, muhbirler, PKK itirafçıları aracılığıyla tespit ettikleri sığınaklardan ele geçirdikleri silah ve mermileri kaçakçılar vasıtasıyla PKK'ya, K.Irak'taki peşmergelere satıyorlar!"

Bu sözünün ardından hemen örnek bir kaçakçılık olayı anlattı:

"1991 yılının Mart ayı başlarında Silopi JİTEM Tim Komutanlığı'ndan bir ekip Şenoba'ya geliyor. Buradaki ajanlarıyla ilişkiye geçiyor. Silah duyumu alıyorlar. Gündüz aldıkları bu duyumu yukarıdan kimseye bildirmiyorlar. Geceyi bekliyorlar.

"Gece 01.00 sıralarında beyaz renkli Renault marka arabalarına binip yola çıkıyorlar. Uludere yol ayırımında arazi kesiminde, İnceler Köyü yakınlarında gizli bir sığınakta 5000 adet Kalaşnikof mermisi, birkaç tane Kalaşnikof tüfek ile Brovning 14'lü tabanca buluyorlar. Bunları büyük bir gizlilik içinde arabalarına yükleyip götürüyorlar. Bu silahları Cizre ve Silopi'deki korucular aracılığıyla satıyorlar!

"Asıl silah vurgunu Kürt mültecilerin Türkiye'ye gelmesi sırasında yaşandı. 500 bin kişi Işıkveren Altınyayla bölgesine yerleştirildi. Toplam 200 bin küsur silah teslim alındı. Gidin bakın, kayıtlarda gözüken silah sayısı 1600! Diğer silahlar nereye gitti? Araştırılsın istiyoruz!"

Astsubay kaçakçılık yapan subayların isimlerini de bir bir vermişti. Subayların nasıl kaçakçılık yaptıklarını örnek olaylarla anlatmıştı.

Astsubayın anlattıklarını, Güneydoğu'da görev yapan bir Yüzbaşı da doğrulayınca, 21 Haziran 1992 tarihli 2000'e Doğru dergisinde yazdım: "JİTEM'de görevli astsubay açıklıyor: Uyuşturucu kaçakçılığı yapan subaylar"

"Doğal olarak" haber basında yeterli ilgiyi görmedi. Sadece Meydan gazetesinden Behiç Kılıç haberden alıntılar yaptıktan sonra makalesini şöyle bitirmişti: "Şehit düşen yoksul aile çocukları, pisi pisine ölen Kürt çocukları, siyasete sızan milyarder terör sözcüleri ve terörün belini kırdık lafından başka marifeti olmayan yöneticiler... İşte bizim Güneydoğu bölgemiz. Ne zaman biteceği belirsiz kabus."

Aradan bir ay geçti. Jandarma Genel Komutanlığı JİTEM haberinde yer alan bilgiler doğrultusunda "soruşturma açabilmek" için 2000'e Doğru'ya başvurdu. Gönderilen yazıda mevcut bilgilerin Jandarma Genel Komutanlığı'na ulaştırılması rica edilmişti.

Konuyla ilgili daha önce yaptığımız haberlerle, elimizdeki bilgi ve belgeleri toparlayıp bir dosya yapıp gönderdim.

Dosyayı gönderdikten sonra Jandarma Genel Komutanlığından bir yazı daha aldım.
Bu kez haberi bize veren subayların isimleri isteniyordu! Olacak şey değil ama oluyor işte! Gazeteciye haber kaynağı soruluyor! Ben durumu subay arkadaşlara aktardım. Subaylar "Uyuşturucu ve silah kaçakçılığı yapanlar arasında kimler var hepsini bilmiyoruz. Bizi sorgulayacak kişilerin bu iş içinde olmadığını nereden bilelim?" diyerek ifade vermeyi reddettiler. Bunun üzerine komutanlığa haber kaynaklarımızın isimlerini veremeyeceğimizi bildirdim.

Jandarma Genel Komutanlığı ile yazışmalarımızı da ayrı ayrı dergide haber yaptım.
"JİTEM Dosyası" bizim için bu haberle kapanmıştı. Ancak bu kez 'Cem Binbaşı Dosyası' açılmıştı. Çünkü her taşın altından adı çıkıyordu...

Kimdi bu "Cem Binbaşı"?



Sayfa 24-25-26-27-28
Kullanıcı küçük betizi
Kemal Şimşek
Üye
Üye
 
İletiler: 27
Kayıt: Cmt Kas 10, 2007 12:38
Konum: Muğla

Şu dizine dön: Kitap Tanıtımları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 0 konuk

x