Bir anadil tartışması / Arslan TEKİN

Bir anadil tartışması / Arslan TEKİN

İletigönderen Balasagun » Prş Kas 07, 2013 9:26

Bir anadil tartışması (1)

PKK, anadilde eğitimi vazgeçilmez şart olarak önü sürüyor. Biliyorsunuz, bu mesele üzerine ne zamandır ilim adamlarımızla konuşuyorum. Bugünden itibaren anadilde eğitimi savunan Doç. Dr. İlhan Kaya ile yaptığım konuşmayı vermeye başlayacağım. Politik mülahazaların dışında ne olabileceğini, melelenin nereye gidebileceğini düşünüyorum.

Doç. Dr. İlhan Kaya, Dicle Üniversite öğretim üyesi (idi), bu konuşmayı yaptığımız sırada İstanbul’a, Yıldız Teknik Üniversitesine geçti. Aynı zamanda UKAM’ın (Uluslar Arası Kültürel Araştırmalar Merkezi) başkanı. Şubat 2013’te “Türkiyle’de Anadilde Eğitim Sorunu: Zorluklar, Deneyimler ve İki Dilli Eğitim Modali Önerileri” başlıklı raporu yayınlamış.

Bu raporun girişini okuyunca böyle bir rapor olabilir mi, diye düşünmeden edemiylor insan. Şöyle denmiş:

“Klasik ulus-devletler, özünde dışlayıcı ve ötekileştiricidir. Ulus tasavvurları, genelde tek tipçidir. Farklılıkları yadsır, çeşitlilikten ürker, farklı kültürel ve siyasi talepleri bölücülük olarak algılar ve şiddetle bastırırlar. Fransız Devrimi ile kurulan ulus-devletlerin birçoğu, imparatorlukların bakiyesi olarak miras aldıkları çok kültürlü yapıları dışlayarak ulus bilincini oluşturma çabasına girdiler. Ulus-devlet kurucuları, kendi tasavvurlarına uygun bir ulus kimliği inşa ederek bunu ulus-devletlerle ete-kemiğe bürümeye çalıştılar.”

İlhan Bey kusura bakmasın, peşin hükümlü bu sözleri değerlendirmeye “değer” bulmuyorum. İlhan Kaya ile yaptığım konuşmayı soru-cevap olarak vereceğim, sonunda bizim de sözümüz olacak.

-Siz, “Adil olmayan bir sistemin, farklılıkları bir arada yaşatması imkânsızdır. Eşitsiz ve adil olmayan bir sistem ise çökmeye mahkûm.” diyorsunuz. Neye dayanarak söylüyorsunuz bunu?

İ. Kaya: -UKAM’a rapor hazırlarken bütün dünyada eğitim sistemlerine baktık. Kanada’da nasıl yapıldı, Fransa’da nasıl yapıldı, İspanya’da nasıl yapıldı, ABD’de nasıl yapıldı, İngiltere’de nasıl yapıldı, benzer tartışmalar. Meselâ İngiltere’de Galler’le ilgili tartışmalara baktığınızda, “Galce eğitim olur mu?” diye tartışmalar var. Belli bir yasal düzenlemeler yapıldıktan sonra ilk başta büyük ilgi gördüğünü görüyoruz. Müthiş bir anadilde eğitim talebi oluyor. İnsanlar kendi dillerinde eğitim almak istiyorlar. Bu İspanya’da Bask bölgesinde de böyle, Katolanya’da da böyle. İlk başlarda yoğun ilgi oluyor, sonra bu ilgi giderek düşüyor. Meselâ Galler’de ilgi yüzde 3’e geriledi. Yasaklı durum, inanılmaz derecede bir ilgiye, bir talebe dönüşüyor. Zaman geçince insanlar rasyonel düşünmeye başlıyorlar. Ticareti, uluslar arası ilişkileri, diğer eğitim olanakları falan olunca insanlar anadillerini yine önemsiyorlar, yine öğreniyorlar ama egemen dili öne çıkarıyorlar. Bu her yerde böyle, Fransa’da da, ABD’de de ABD’de Arizona’da Meksikalıların talepleri var, sonra bu talebin büyük ölçüde düştüğünü görüyorsunuz. Aynı şekilde Türkiye’de de olabileceğini düşünüyorum.

-Siz şimdi şunu mu diyorsunuz? Biz bu anadilde eğitimi verelim. Nasıl olsa yürümeyecek, talep düşecek. Herkes görsün. O zaman riske girilmiyor mu?

Romanya’da da Macarlar aynı tartışmayı 1991’de yapmışlardı. Onların da talebi olmuştu.

(Devam edecek.)

Arslan TEKİN, 3 Eylül 2013
arslantekin53@yahoo.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Re: Bir anadil tartışması / Arslan TEKİN

İletigönderen Balasagun » Prş Kas 07, 2013 9:37

Bir anadil tartışması (2)

Anadilde eğitimi hararetle savunan UKAM Başkanı Doç. Dr. İlhan Kaya ile bugün de konuşmamıza devam ediyoruz. Söyleyecek çok söz var ama konu bütünlüğü dağılmasın diye araya girmek istemiyorum. Sonunda zaten biz bize tartışacağız!

-Bir de işlenmiş dil meselesi var. Macaristan var, işlenmiş bir dil var; ilmi var, edebiyatı var. Ben işin olurunu arıyorum. Türkiye’de ayrı bir dil deyince etnisiteyi milletleştirme çabası içine girildiği anlayışındaki bir kesimin ağırlıklı olduğunu hesaba katmak gerekir. Açıkçası siz arzunuzu ortaya koyuyorsunuz... Diğer çalışmalarınızda da bu görülüyor.

-Jim Cummins, Colin Baker gibi araştırmacıların yıllardır yaptıkları çalışmalar var. Ben işlenmiş dil meselesini kabul etmiyorum. Bırakalım ona onlar karar versinler. Aynı tartışmayı Bask bölgesinde de görüyoruz. İngiltere’de Galler’de de görüyoruz. Belli bir aşamada insanlar doyuma ulaşıyor ve sonra normal akışına dönüyor. Yasaklar sürdüğü müddetçe bunun siyasî talepleri oluyor. BDP, oluyor, PKK oluyor. Eşitsizlik buradan doğuyor. Diyor ki, bizim kültürümüz dikkate alınmıyor. Çoğulcu olmayan bir yapı var. Çoğulcu olmayan tekçi olan bir yapıda Kürtler ve diğer etnik gruplar ötekileştiriliyor. Argüman bu. Anadilde eğitim çeşitli modelleri var. Bunlardan biri ABD’de de uygulanan geçiş modeli. Bunda şunu yapıyorlar: İki dilde eğitim veriyorlar. Önce yüzde 50 Kürtçe, yüzde 50 Türkçe eğitim görülürken sonra bu rakam yüzde 90 Türkçeye dönüyor.

-Tunceli Üniversitesinden Doç. Dr. Ali Kemal Özcan diyor ki: “Kürtçe eğitim ancak ilkokulda verilebilir, bilemediniz orta bir iki de... Daha ilerisine gidilemez.”

-Ben de temelsiz bir şey söylemiyorum. Araştırmalarımın neticesini söylüyorum. Mübalağasız 200 parça araştırma okumuşumdur. Geçiş modeli en hafif olanı... Bir de idame modeli var. Bu daha çok İspanya gibi ülkelerde uygulanıyor. Bunlarda eğitim süresi uzatılıyor. Diyelim ki, beş yıla, altı yıla çıkarılabiliyor.

-Ama anadilde eğitim isteyenler, anadilde, hadi mahallî dil diyelim, Ne kâr ediyorlar? Ne fayda sağlıyorlar? Çünkü, köklü bir dil eğitimi görmeden hayata hazırlanmak mümkün değil.

-Şimdi şöyle bir yargı daha var: İki dilli eğitim görürlerse egemen dili, yani Türkçeyi iyi öğrenemezler. Tam aksine dil becerileri yüksek düzeyde oluyor. Türkçeyi de daha iyi öğreniyorlar. Bunun birçok örneği var. İngiltere’de Galler’de, İskoçya’da görürsünüz, Kanada’da Fransızcada, İngilizcede görünsünüz. İki dilli akademik eğitim görenlerin başarı oranı daha yüksek çıkıyor.

-İlhan Bey, bahsettiğiniz ülkelerde işlenmiş bir dille eğitim görüyorlar. Türkiye’de işlenmiş dil olarak benim bildiğim Gürcüce vardır, Arapça vardır, hatta Arnavutçayı, Sırpçaya bağlı olarak Boşnakçayı sayabiliriz. Ama Kürtçe mahallî dil... Irak’ın kuzeyi otonom olduğu hâlde mahallî dille eğitim devam ettirilemiyor.

-Kuzey Irak’ta bir kısım dersler üniversitede Kürtçe anlatılıyor,

-Ama bu onun hayata hazırlanması için yetmiyor. Ancak günlük dil olarak kullanabiliyorlar. Çünkü orayı ben de gördüm. Ali Kemal Özcan, oraları incelemiş. Ancak Arapçayla, İngilizceyle eğitim veriliyor, diyor.

-Ben de Erbil’e gittim. Kürtçenin de belli bir aşaması var. (Devam edeceğiz.)

Arslan TEKİN, 4 Eylül 2013
arslantekin53@yahoo.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Re: Bir anadil tartışması / Arslan TEKİN

İletigönderen Balasagun » Prş Kas 07, 2013 9:46

Bir anadil tartışması (3)

Anadilde eğitim Türkiye’nin en çok tartışılan meselesi hâline geldi. Çünkü BDP/PKK, sözüm ona “barış”ın olmazsa olmaz şartı görüyor. “PKK Devleti”, Ak Parti Hükûmetinin marifetiyle kurdurulmak isteniyor!

Dün iki dilli eğitim görenlerin daha becerikli olduğunu söylemişti mülâkat yaptığım Doç. Dr. İlhan Kaya... Kanada ve İsveç’ten mektuplar geldi... Ve oradaki şartları, başlarından geçenleri anlattılar. Bu mektuplarda İlhan Kaya’nın söylediklerinin aksi yazılı. Mülâkat bittikten sonra bu mektupları da ele alacağım.

İlhan Bey’le konuşmamızda, Barzanî’nin bölgesindeki anadil eğitimi üzerinde duruyorduk. Orada otonom bir idare olduğu hâlde zorluklardan bahsetmiştim.

-Dediğim gibi otonom bir idare var. Devlet gibi çalışıyorlar. İstediğini yapabilir. Yeter veya yetmez ayrı mesele... Ama Türkiye’de ne yaparsanız yapın bir mahallî dil görüntüsü içinde ve otonom yok, bağımsızlık yok... Otonom olmasın diye bu imkân vermeyelim, düşüncesi olamaz. Burada bir kaynaşma, bütünleşme düşüncesi var... Hatta asimilasyon bile düşünülebilir. Eğer kabul edilirse, güzel teklifler sunulursa bu da mümkün olabilir. Burada esas olan din. Dinini değiştirmedikten sonra insanlar üzerinde baskıdan da söz edilemez. Bunu da düşünmek lâzım. Hâkim kültür var... Hâkim kültür içinde erimenin, din değiştirmedikten sonra bir zararı olabilir mi?

-Kars Kağızman’danım ve 8-9 yıldır Diyarbakır’da yaşıyorum.

-Kürt kökenli misiniz?

-Evet, köyümüz Ağrı Eleşkirt sınırına yakın bir Kürt köyü.

-Diyarbakır’da, çoklukla Zazaca konuşuluyordur. Siz Kürtçe anlaşabiliyor musunuz?

-Diyarbakır’da Kurmanji daha yaygın. Zazacadan daha yaygın. İletişim önemli bir sorun yaşamıyorum. Formel bir Kürtçe eğitmi almadım. Yıllardır konuşmamadan kaynaklanan unutulmuş kelimeler olabiliyor. TRT Şeş’e de konuk oluyorum, dilim döndüğünce konuşmaya çalışıyorum. Şimdi olay şu... Dil gelişkindir, değildir... İlme, edebiyata, ilme uygundur veya değildir... Bunlar tartışmalı konulardır. Hani siz kaynaşma dediniz ya... Biz UKAM için hazırlığımız raporda üç ayrı model önerdik. 2018 yılına kadar seçmeli derslerle devam edilebilir. 2018-2023 arasında geçiş modeli uygulanabilir. 2023’ten itibaren de zenginleştirici bir model dediğimiz model uygulanabilir. Bu model daha çok Kanada’da uygulanıyor. İngilizce öğrenen aynı zamanda Fransızca öğreniyor. Toplumun farklı kesimleri arasında empatiyi geliştirdiği için özellikle bu modeli öneriyoruz.

-Zenginleşme modeli derken neyi kastediyorsunuz?

-Bu modelde, sadece egemen dilin öğrenilmesini teşvik etmiyorsunuz, egemen dili konuşanların azınlık dillerini öğrenmesini de teşvik ediyorsunuz. Meselâ Amerika’da İngilizce konuşanları İspanyolca öğrenmeye teşvik ediyorsunuz. Veya İspanya’da İspanyolların Katalanca da öğrenmelerini teşvik ediyorsunuz.

* * *
Konu önemli ve ilk defa anadille (daha doğrusu Kürtçeyle) eğitimi savunan bir öğretim üyesiyle konuştum. Devam edeceğiz.

Arslan TEKİN, 5 Eylül 2013
arslantekin53@yahoo.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Re: Bir anadil tartışması / Arslan TEKİN

İletigönderen Balasagun » Prş Kas 07, 2013 10:02

Bir anadil tartışması (4)

UKAM Başkanı Doç. Dr. İlhan Kaya ile konuşmamda, adadille eğitimin halka ve devlete ne yarar sağlayacağını anlamaya çalışıyorum.

-Siz sürekli dışarıdan örnek veriyorsunuz ama ben de bazı yerleri inceledim, Bask bölgesine de gittim... Ama oraların şartlarıyla Türkiye’nin şartlarını ayrı tutmak düşüncesindeyim. Türkiye’de diyelim ki, Kürtçe öğrendik, ben zaten Kürtlerle iç içeyim. Farkımız yok... Kürtçeye kulak dolgunluğumda var. Zaten herkes Türkçe biliyor, Türkçeye asıl yönelmek gerekir. Bir mahallî dilin, araştırıcılar dışında, sıradan vatandaş için faydası ne?

-Faydası, toplumsal empatinin gelişmesini sağlıyor. İnsanların birbirinin kültürünü anlamasını kolaylaştırıyor. Bu önemli bir şey aslında, eğer Türkiye’nin bütünleşmesini istiyorsak farklı toplumsal kesimleri birbirlerine empatilerinin gelişmelerini, kültürlerini anlamalarını, sanatlarını anlamalarını kolaylaştırmamız gerekir.

-Folklorik anlamda dilin bir fayda sağlayacağını düşünmüyorum. Dil olmadan da kültür anlamak mümkün. Zaten meraklısının dışında kitlelere öğretemezsiniz...

-Yani şöyle... Karşı tarafın kendisini değerli hissetmesini sağlıyor. Sizin bahsettiğiniz asimilasyonun, Kürt siyasî hareketinin geldiği nokta, bölgenin konjonktürel gidişi, Türkiye’de gelinen nokta bakımından sonuç vermeyeceğini düşünüyorum. Çünkü sadece Türkiye’de değil, Batı ülkelerinde de küreselleşme homojenleşme süreci değil, aynı zamanda farklılaştırma süreci, heterojenleştirme süreci. Türkiye farklılıkları ile bütünleşebilir.

-Farklılaştırma, heterojenleştirme noktasına gidersek, Türkiye’nin hassas dengeleri içinde bu bayağı baş ağrıtmaz mı?

-Şunu söyleyeyim... Bölgenin nabzını tutan bir insan olarak görüyorum kendimi... Hem kamuoyu araştırmaları yapıyorum, hem de bölgede yaşıyorum. Bir tanınırlık olmadığı zaman, meselâ öğrencilerime diyorum ki, Siz Türklerin Kürtlerin için empati yapmadığını düşüyorsunuz, ne yaparsınız da empatiyi yaparlar? Enteresan cevaplar veriyorlar. Bir tanesi şöyle... Hocam, onları 1923’e götürürüm. Devletin adı Türk Cumhuriyeti değil de Kürt cumhuriyeti oldu derim. Bu devlette, artık Türkçe öğrenilmeyecek, öğretim dili olarak kullanılmayacak, her şey Kürtçe olacak. Kürt tarihi okutulacak. Türkler ne hissederler? Biz de şu anda onu hissediyoruz. Gerçek şu: Türkiye bütünlüğünü sağlamak ve devam ettirmek istiyorsa daha çoğulcu yapıyı benimsemesi gerekir. Ulus devletin kendi sistematiği içinde de bu mümkün gözükmüyor açıkçası... Din kardeşliği kredisi de bitmek üzere... Sekülerleşen, modernleşen bir Kürt toplumu var. BDP’nin tabanı bu seküler yapıdır. Bu toplumsal gidişi de görmediğimiz zaman, o ayrışmayı, bölünmeyi daha da riskli hâle getirmiş olursunuz.

-PKK’nın ortaya çıkışı ve dışarıdan aşırı destek görmesi sonucunda ve tabiî Türkiye Cumhuriyetini yöneten insanların basiretsizliğiyle bu noktaya gelindiği düşünülmüyor mu?

-Diyarbakır’da BDP yüzde 60’ın üzerinde oy alıyor. Hadi baskıyla yüzde 10’u oy everiyor, ya diğerleri?... BDP’nin önemli bir toplumsal tabanı var. Bunu kimse görmezlikten gelemez.

(Devam edecek.)

Arslan TEKİN, 6 Eylül 2013
arslantekin53@yahoo.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Re: Bir anadil tartışması / Arslan TEKİN

İletigönderen Balasagun » Prş Kas 07, 2013 10:09

Bir anadil tartışması (5)

UKAM Başkanı Doç. Dr. İlhan Kaya ile konuşmanın nereye varacağını herhâlde merak ediyorsunuz. İlhan Kaya’nın sözlerinden şimdiye kadar okuduklarınızı ilmî süzgeçten geçirdiğinizde, hemen bütün sözlerinin, üzülmesini istemem ama, tartışmaya açık olduğunu, ilmî zeminde değil, siyasî zeminde yürüdüğünü anlamışsınızdır. PKK iddialarının taban bulduğundan bahsetmişti.

-Ama aşırı bir propaganda var. Aşiret bağı duygusu ağır basar. Ayrı bir etnisite açısından değil...

-Şu anda o toplumsal değişime baktığınızda aşiretlerin bazı fonksiyonlarını Kürt siyasal hareketinin üstlendiğini de görürsünüz. Kurulan barış heyetleriyle ve diğer sosyolojik aygıtlarla aşiret ve tarikatların bazı fonksiyonların yeni bir formda ikame edildiğini görürsünüz. Aşiret bağları geçmişle kıyaslandığında büyük ölçüde zayıflamış durumda. Bugün Güneydoğu insanının yüzde 70’i kentlerde yaşıyor. Yüzde 30’u kırsal kesimde yaşıyor. Dolayısıyla kentleşmenin getirdiği sosyolojik bir değişim var. Bu da aşiret ve tarikat yapılarını zayıflatan bir süreç. Aşiretlerin büyük ölçüde gücünün kırılması var, etkinliğinin azalması var. 30 senelik 40 senelik eski paradigmalarla bölgeyi tanımamız mümkün değil.

-Prof. Ahmet Buran’ın makalesini biliyorsunuz: Karma Diller... Rus ilim adamlarının araştırmasını veriyor. Farsça, Arapça ve Türkçenin karışımıyla ortaya çıkmış bir dil var, diyor. Tamamen Rus ilim adamlarından alınma bir araştırma... Birkaç bilinmeyen kelime var, ona da Kürtçe denemeyeceğini söylüyor. Mahallî dil diyoruz ama, çokluk Farsçanın versiyonu olarak karşımıza çıkıyor. Ben bunu da inceledim. Bunu da düşünmek lâzım.

-Ben dilbilimci değilim ama şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki, dilin teknik boyutu apayrı bir tartışma konusu olabilir. Çoğu zaman insanlar dilin tek bir boyutuyla ilgilenmiyor. Kültürel talepler var. Bunların politize olması var.

-Şimdi asıl noktaya bastınız. Politize oldukları için işin ilmî tarafını düşünmeden ortaya atılırsak sonra o taraf da hüsrana uğrayabilir. Şu andaki görüntü itibarıyla hüsrana da uğrayacaklardır.

-Siz test etmedikten sonra da bunu göremezsiniz. Sizin meşru bir dairede kültürel farklılıklara fırsat vermeniz gerekir. Bu talepleri görmezlikten gelemezsiniz.

-Zaten seçmeli ders verildi. Başta heves edildi, sonra çoğu insan vazgeçti.

-O zaman niye korkuyoruz ki...

-Hayır. Korkmakla alâkası yok. O insanlar bizim insanlarımız. Kaynaşmış, bütünleşmiş. Ben böyle görüyorum. Biliyorsun tarih içinde Güneydoğu’da Selçuklular hâkimdi. Devletler, beylikler kuranlar da Selçuklulardı. Oranın yerlisi diyebileceğimiz insanların, bir iki mahallî beylik dışında devlet diyebileceğimiz bir yapılanması yok. Böyle olunca insanları hüsrana uğratacak aşırı bir iyimserliğe sürüklemek zararlı olmaz mı?

- Gözlemlerim, akademik formasyonum ve izlenimlerime dayanarak kültürel taleplerin karşılanmasının kesinlikle Türkiye’yi bütünleştireceğine inanıyorum. Eğer PKK’nın vesayeti diye bir şeyden bahsediliyorsa bunun yolu yasaklar değil, daha fazla özgürlüktür. (Konuşmanın sonu yarın.)

Arslan TEKİN, 7 Eylül 2013
arslantekin53@yahoo.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Re: Bir anadil tartışması / Arslan TEKİN

İletigönderen Balasagun » Prş Kas 07, 2013 10:15

Bir anadil tartışması (6)

Doç. Dr. İlhan Kaya, siz istediklerini verin onlar PKK’dan yüz çevirir demeye getiriyor. Gerçek öyle mi?!

-Yani elindeki silâhı alırsak PKK sönecek anlamında mı söylüyorsun bunları?

-Devlet insanların özgür iradesini, hür taleplerini ortaya koymasını sağlayacak bir adalet ve güven mekanizmasını oluşturması gerekiyor. Bunu yapmadığı zaman problem olur. Bugün cemevlerini Türkiye’de yasaklıyoruz, sorunu çözüyor muyuz? Siz izin vermezseniz bile bir şekilde cemevini kuruyor. Sizin o statüyü tanımamanız veya sorunu görmezden gelmeniz sorunun olmadığı anlamına gelmiyor. Aynı şekilde Kürtçeyi yasaklamanız o dili yok etmiyor. Kürtleri ve kültürlerini yok saymanız, o kültürü ortadan kaldırmıyor. Sizin onu yok saymanız, o alanı boş bırakmanız, o sorunu ortadan kaldırmıyor. Toplum bir şekilde legal ya da illegal o taleplerini yerine getirmeye çalışıyor. BDP üzerinden ve PKK üzerinden bu taleplerini daha etkin bir şekilde dile getiriyor.

-Bakın yok saymak meselesi değil, hemen farklılığı ortaya koymaya çalışayım. Bir dil, bir kültür varsa ve hatta bir ırk varsa, bir etnisite varsa yok sayılması mümkün mü?!

-Sorunu yok saymanız... Talep bir şekilde karşılığını buluyor. Meselâ ben kendi öğrencilerimden biliyorum. Belediyelerin kurslarından STK’nın kurslarından hepsi gidip Kürtçe eğitim alıyorlar. Orada sadece dilin öğretimi söz konusu değil, siyasîleştirilmiş bir jargon içinde bir dilin öğretilmesi söz konusu olabiliyor. Devletin bunun önünü açması, kaliteyi denetlemesi daha doğru olmaz mı?

-Zaten mesele bu: Siyasî jargon. Bizim meselemiz de burada başlıyor.

-TRT Şeş için de bu tartışıldı. Ya devlet Kürtçe yayın yapar mı diye!... Ben kesinlikle TRT Şeş’in bu bölgeye, bu millete yapılmış en güzey şeylerden biri olduğuna inanıyorum. Çünkü devletin kanalından süzgeçten geçirilmiş ama dil konusunda hiçbir sınırlaması olmayan bir meşru alanı sağlıyorsunuz. Diğer tarafta Roj TV’yi takip ettiğinde insanlar çok daha politize olmuş, çok daha keskinleşmiş bir Kürtçe kanaldan besleniyor. Şartlar daha politik bir yayın yapmayı onlar açısından zorunlu kılıyor. Dolayısıyla meşruiyet alanlarını genişletip, toplumu rahatlamanız ve genel akışına bırakmanız gerekiyor. Aksi takdirde sınırlamalarla bir sıkışmaya bir gaz birikimine neden olursunu ve sosyal patlamalara neden olursunuz.

-Ama anadilde eğitim dediğimiz zaman artık farklı yöne çekiliyor. Bizim olmazsa olmaz şartımız yüzde 99 anadilde eğitimdir, diyor biri. Bundan sonra ne geleceğini tahmin etmemek mümkün değil. Tabiî siz ilimle uğraşıyorsunuz. Sizin araştırmalarınız açısından benim söyleyecek sözüm yok. İşe siyaset girdiği zaman durum başkalaşıyor. İlim adamı olarak verilere dayalı çalışmaları ortaya koymak önemli. Bunu siyasî talep olarak bütün Türkiye sathına çıkarırsak sıkıntı doğuruyor. PKK varken, PKK’nın önünü keselim diye bunları verdiğin zaman, zaten PKK’nın istediklerini vermiş oluyorsun. Bunu da göz önünde tutmak gerekir. Halkın tepkisi de bundan doğuyor.

Bu değerlendirmemin ardından Doç. Dr. İlhan Kaya’nın itirazını yarın ele alacağım. Başka ayrıntılar da var.

Arslan TEKİN, 8 Eylül 2013
arslantekin53@yahoo.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Re: Bir anadil tartışması / Arslan TEKİN

İletigönderen Balasagun » Prş Kas 07, 2013 10:27

Anadil... Nereye kadar?

Doç. Dr. İlhan Kaya ile konuşmamızda şunu gördüm ki, sınırlar kesin çizilmiş... Tarihî, sosyolojik, psikolojik bütün ilmî verileri önlerine koysanız, mesele siyasîleşmiştir; dönüşü olmayan bir yola girilmiştir. Irgalanmadan, silkelenmeden, insanlar kendilerine gelemeyecekler; ne yapıyoruz, nerede hata edeyoruz, diyemeyeceklerdir.

“Türk’ün Adını Silme Planı” kitabımızda, ilim adamlarının görüşlerini de alarak, mücmel, ortaya koymaya çalıştık... Tarih tamamen yok sayılıyor ve etnisite, bir milletin değil bir ümmetin (“Türk”ün, aynı zamanda “ümmet” adı olduğunda ısrarla durduğumu biliyorsunuz!) karşısına çıkarılarak vuruşturulmak isteniyor ve vuruşturuluyor.

Mantık dumura uğramıştır.

PKK’nın içinden gelmiş ilim adamı bile, “Kürtçeyle eğitim vermeniz mümkün değil; literatür yok.” dediği hâlde “Anadilde eğitim verilmelidir!” ısrarının maksadı ne? O zaman kendisini ne kadar PKK çizgisinde, Hizbullah çizgisinde gören varsa, toplansın belli yerlere; mektepler açılsın, istedikleri dilde eğitim görsünler... Toplanabilirler mi? Eğitim atmosferi mümkün mü? Barzanî’nin bölgesinde, konjonktür onun lehine; ABD, uzun zamandır ayrı devlet kurması için, yol üzeri temizlik yapıyor ama o yolda yürüyemiyor, tıkanıyor... Bu da mı görülmüyor?!

Maksat Ortadoğu’da Türkler de dâhil, kimse rahat etmesin... Müslümanler birbirlerini yesin, dünyanın jandarmaları, payandalarla her yere hükmetsinler. Meselenin özü budur.

Doç. Dr. İlhan Kaya dün veremediğim cevabında diyor ki:

“Bunu PKK istedi veya istemedi değil; hak olarak görmek gerektiğini düşünüyorum açıkçası. Diyelim ki, bir toplum kendi dilini öğrenmek, öğretmek istiyor. Buna izin veriyor musunuz, vermiyor musunuz?... İşin temel noktası burada. Turgut Özal’dan önce Kürtçe müzik dinlemek bile yasaktı. Talepler varsa, sizin devlet olarak esnek yapınız içinde bunu sağlamanız lâzım. Türkiye’nin şöyle bir şansı var. Osmanlı Devletinin bir geçmişi var. Şark medreselerinde Kürtçe eğitimin yapıldığını zaten görüyoruz. Fekiye Teyran’ın, Ahmed e Hanî’nin, bunların eserlerinin okutulduğunu görüyoruz.”

Osmanlı sistemini incelemeye, hele medreselerde bahsetmeye kalkarsak, tuttuğun çok şey elinde kalır. Osmanlı bir misal değildir. Devlet padişahın mülküdür; hangi dili konuşursa konuşsun, yeter ki kendisine bağlı olsun.

İlhan Kaya ise, ısrarlı: “600 yıl insanları bir arada tutmuş bu sistem. Bence o esnek yapı çok önemli bir yapı. Medreselerin bazılarında dört dil var: Arapça, Farsça, Türkçe, Kürtçe...”

Osmanlı sahasında, Arapçasından, Farsçasına, Türkçesine kadar belli başlı eserleri bilirim. Tarasanız Arapça, Farsça, Türkçe on binlerce eser karşınıza çıkar... Ya mahallî dil? Keşke işlenmiş olsaydı, keşke orijinal eserler verilebilseydi... Hepimizin gururu olurdu. İlim ve edebiyat hayatımız zenginleşirdi. İlhan Bey saydı, üzerine bir ikisini daha eklersiniz... Sonra?...

Bir milleti/ümmeti ayrıştırma, “bir millet” ten “millet” çıkarma çabanızın gayretullaha dokunacağını düşünmüyor musunuz! (Yarın cevaplar var.)

Arslan TEKİN, 9 Eylül 2013
arslantekin53@yahoo.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Re: Bir anadil tartışması / Arslan TEKİN

İletigönderen Balasagun » Prş Kas 07, 2013 10:39

Hangi dilde birlik?

“Anadil” diye yazıp duruyoruz. Bu kelimeyi galat-ı meşhur saysak gerekir. Aslı “ana dili”dir ve belirtisiz isim tamlamasıdır. Belirtili isim tamlaması olsaydı, “ananın dili” denecekti. Tamlayandaki “-nın” ilgi ekidir. Tamlanandaki “i” ise iyelik ekidir. “Ana dili” yazmanın bir sebebi, belli kişiye aitliği değil, genele aitliği ifade etmiş oluruz. Bizi “anadil”e alıştırdılar; kavram olarak “anadil”i ister istemez kullanıyoruz. Gerçi bu alıştırmada bir hinlik olmadığını söyleyemeyiz. Düşünürseniz bulursunuz.

Aklınıza takılır dile yazdım. Maksat zaten belli. İfade edilen etnisite dilleri ve bir kaç gündür bu dil meselesini tartışıyoruz. Kimseyi ayırmadığımızı gördünüz... Farklı görüşleri dile getirenler de bu sütunun misafirleridir. Yedi gündür okudunuz Doç. Dr. İlhan Kaya’yı... Kusura bakmasın, Anadolu’da bir söz vardır: “Mıdara”... Fikirleri çok mıdara duruyor. Bütün söylediklerini satır satır buraya taşırdım ama okuyucu irfanıyla, bilgisiyle meseleyi zaten çözmüştür.

Anadil meselesinde başlı başına kitap yazanlar var. Öne çıkan bir kitap Doç. Dr. Ersin Erkan’ın: “Adil Meselesi: Dil, Kimlik ve Politika”. Ayrışmayı kabul etmeyen, ülkenin birliği hassasiyetini taşıyan insanları ikna için bin dereden su getirmiş. Kendisiyle konuşsam mı, diye düşündüm. Kitabı karıştırınca “maksatlı” yazıldığını gördüm. İlim kisvesi altında, bir yerlerin sözcülüğünün yapıldığı açık görülüyor. Araştırdım, PKK tarafının ilk görüş aldığı isimlerden... Abdullah Öcalan’ın “yol haritası” dediği bölünme senaryosunun dikkate alınması gerektiğini özellikle belirtiyor. İlim burada bitmiş, ideoloji dört nala yürüyor! (Enteresan tarafı şu: “Anadil Meselesi” kitabını Paraf Yayınları (0212 483 47 96) basmış. Benim de, bu kitaba zıt iki kitabımı bastı aynı yayınevi. Üçüncüsü ise bu ay sonunda çıkacak.)

Teknik bilgiyi, elimin altında olduğu için Ersin Erkan’dan alacağım... Dünyada yaklaşık 6 bin dil konuşuluyor. bu dillerin sadece yüzde 2’si devlet dili, resmî veya millî dil. Dünyadaki devletlerin yaklaşık yüzde 80’i hukuken tek dilli. Dillerin büyük çoğunluğu (yüzde 95’i) devlet korumasından yoksun.

Niye böyle acaba? Araştırdığınız zaman karşınıza mecburiyetler çıkıyor. İnsanlığın ilerlemesinden bahsediyorsak, azlıklara değil, çokluklara ister istemez tabi olunur. Demokrasi dedikleri böyle bir şey. Ama bir de nitelik aranır. Sayı, çok yerde bir şey ifade etmez. Hadi saymayayım, öyle ülkeler var ki, başkalarının dillerini kendi dilleri kabul etmişlerdir. Mahallî dilleri ister istemez kullanamıyorlar. Hayata hazırlanma ancak eski “sömürge” dilleriyle mümkün!...

Anadil meselesi olunca herkesin gözü ABD’de... Çünkü, ABD, sonradan, milletlerin bir araya gelerek kurdukları bir ülke... Ve toprakların da yerlisi değiller, vatan edinmiş değiller. Çokluk İngilizce konuştuğu için İngilizce hâkim... Ama onlar İngiliz değiller, Amerikalılar! 2007’de çıkarılan “Dil Birliği Kanunu” ile eğitim dili sadece İngilizcedir ve diğer dillerle ancak seçmeli eğitim alınabilir.

Yarın mektuplardan bahsedeceğim.

Arslan TEKİN, 10 Eylül 2013
arslantekin53@yahoo.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Re: Bir anadil tartışması / Arslan TEKİN

İletigönderen Balasagun » Prş Kas 07, 2013 10:53

Bölmek için tek tutamak!

Konuyu niye uzattınız demeyin lütfen... Çok önemli... Ülkeyi bölmek isteyenlerin tek tutamağı mahallî dilin varlığı...

PKK ve yandaşlarının bütün açıklamalarının merkezi “ana dilde eğitim” ...

“Ana dilde eğitim” ne demek! Bu dille eğitim, insanlarımızı birbirine şüpheyle baktırmanın, ayrıştırmanın, uzaklaştırmanın dervazesidir, asıl giriş kapısıdır.

Fikren bölünmüş durumdayız. Bunu kabul etmek mecburiyetindeyiz. Sağ olsunlar, neo-İslâmcılarımız “Türk” düşmanlığından, sol/sağ liberallerimiz çağımızın trendi babından Batı’dan esen rüzgârlarla yelkenlerini şişirmişler, Abdullah Öcalan’ın Mekabını yalamak için İmralı’ya doğru yol alıyorlar.

Gerçekçi olduğumu söylememe gerek var mı? Bu köşede, fikrime katılanları da, karşı çıkanları veriyorum. Bugün, Doç. Dr. İlhan Kaya ile kaç gündür devam eden konuşmamız üzerine gelen mektupları vereceğim. İlk mektup PKK paralelinde:

“Kürt dili kadim bir dil olmasaydı Türk devletinin zulmüne rağmen ayakta kalmazdı. Kürtler dillerini hâlâ bütün baskılara rağmen koruyorsa bu dille eğitim de yapılır bilimsel araştırmalar da yapılır, roman da yazılır ve yazılmıştır.

O senin işin değil hele hele IRKCI putperestlerin hiç işi değildir. Düne kadar Kürt yoktu, bu gün var, dilleri olmuyormuş bu kadar[?]. Kendini beğenmiş züppe TAKIMI olduğunu biliyordum. Hele hele bu kemalist putperest takımı islamcılara da diyordu dinde başörtüsü yok ve islamın emri değildir.

Yani Kürtlerin dili eğitim dili olmadığını söyleyen IRKCILARA enayi mi yoksa köylü kurnazı mı diyelim, ben bunlara düpe düz eşek putperestler diyorum ve çok diyorum ve çok YAKIŞIYOR.

Putperest diyorum yani kemalist dinine mensup ve o çizgiden dışarı ÇIKMAYANLAR için. Kürt alfabesi 1901 de latin harflerle yazılmıştır. Sen sen ol, bu SAPKIN düşüncelerden vazgeçme.”
(Veysi Karaaslan)

Böyle nezih(!) başka mektuplar da geldi. İlimle, fikirle hiç alâkası olmayan, neo-İslâmcılarımızın, sağ/sol liberallerimizin ucu açık destekleriyle ekilen düşmanlıkların neticesi bir mektup örneği!

Doç. Dr. İ. Kaya konuşmamızda çift dilli eğitim görenlerin daha başarılı olduğunu söylemişti. İsveç’ten gelen şu mektupta müşahhas örnekle, gerçeğin başka olduğu belirtiliyor:

“‘İki dilli akademik eğitim görenlerin başarı oranı daha yüksek çıkıyor’ sözü bir yalandır. Ben İsveç’te yasayan bir Türk olarak bunu Türk çocuklarında ve diğer ülkelerden gelen göçmen çocuklarda görüyorum. İsveç’in devlet istatistik kurumu araştırma yapmıştır ve sonucu yazdığım gibidir! Üniversitede okuyan, anne ve babası yabancı olan ve bilhassa Türk anne ve babanın, çocukların sayısı nüfuslarına göre yüzde olarak İsveçli gençlerle karşılaştırıldığında çok düşüktür. Daha fazla yazıp kafanızı ağrıtmak istemiyorum. Eğer bu konuda bilgi isterseniz gönderebilirim.” (Mustafa Celebi)

Yarın Kanada’dan gelen mektup üzerinde duracağız.

Arslan TEKİN, 11 Eylül 2013
arslantekin53@yahoo.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18

Re: Bir anadil tartışması / Arslan TEKİN

İletigönderen Balasagun » Prş Kas 07, 2013 11:02

Sahnede tüfek varsa...

Ünlü Rus yazar Anton Çehov (1860-1904), 1889’da “Yesli v nachale p’yesı na stene visit ruzjyo, to (k kontse p’yesı) ono doljno vıstrelit.” (Mealen: “Eğer ilk yarıda duvara asılı bir tüfek görülürse, ikinci yarıda mutlaka patlayacaktır.”) demiştir. Edebiyatta ve siyasette sık hatırlanan bir sözdür. “Tüfek” metafor olarak kullanılsa dahi, bir gerçek karşımızda duruyor.

Bizim tüfeğimiz PKK... Üstelik eli hakikaten silâhlı! Her an patlayacak... Şimdiye kadar görülmemiş hazırlık içindeler... Sadece yakalanan patlayıcılar yüzlerce kilo... Ya yakalanmayanlar! Kim bilir neler... Her ne kadar, Güneydoğu’da Ak Parti yönetiminin himmet ve gayretiyle istedikleri gibi at koştursalar da, rehavetin halkı gevşeteceğini de bilirler. Bir yerde tüfeği patlatmak zorundalar. Ya “son darbe” için ya da halkı “rehavet”ten uyandırmak, saf tercihine zorlamak için!

Kademe kademe ilerliyorlar. Pazartesi orta mektepler açılıyor. BDP kanalıyla okullara çocuklarını göndermeyeceklerini söylüyorlar. Bu mektep meselesidir; pek etkili olacağını sanmıyorum ama bir huzursuzluk kaynağı... Neden göndermeyecekler? “Ana dilde eğitim” istiyorlar. Kendilerince mahallî dili, resmî dilin yanına koşacaklar. Bunun demokratik hakla bir ilgisi olmadığını bütün dünya biliyor. (Türk Yurdu dergisinin bu ayki 313. sayısında Dr. Aytekin Ersal, önemli bir makale yayınladı: “Bir Papuççu Muştası Söylemi Olarak Kürtçe Ana dilde Eğitim Meselesi”... Yerim müsait olsaydı, bu makalenin tamamını verseydim... Avrupa Birliği’nin “ana dil meselesi” ndeki cinliğini ilmî dayanaklarla açıklıyor. Sonra bahsedeceğim.)

Bu köşede “ana dilde eğitim” konusunda süregiden tartışmalara bir açıklamanın da Kanada’dan geldiğini yazmıştım. Doç. Dr. İlhan Kaya, Kanada’da iki dilli eğitim verildiğinden bahsetmişti. Kanada’da yaşayan F. Derya Öztürk “Gördüklerime mi inanayım, söylenenlere mi?” demeye getiriyor:

“Selam Arslan Bey,

Yazınızı okudum. Yazınızın bir yeri tamamı ile yanlış.. Kanada ile ilgili örnek vermişsiniz.. Fransızca ve İngilizce eğitim gören öğrencilerle ilgili. Ben dilbilimciyim, dil nasıl öğretilir vs.. oldukça çok okudum ve öğrettim de. Fransızca işine gelince; benim oğlum da Fransızca öğrenilen bir okula gidiyor. (İngilizce yerel olarak kullanıldığından doğal olarak biliyor.)

Fransızca öğrenen çocuklar zaten eğitimli ve iki dilin önemini bilen ailelerin çocukları. Fransızca zor bir dil olduğundan aileler en az 1.5 saat çocuklarına ders çalıştırmak suretiyle dili öğretiyorlar. Ve burada ileri zekâlı çocukları (gifted children) Fransızca öğrenilen okullara gönderin, diye sürekli telkinde bulunuyorlar. Çünkü çoğu zaman Fransızca oldukça akıllı çocuklar tarafından öğreniliyor. Sanmayın ki sıradan bir Kanadalı aile çocuğunu Fransızca öğrenmeye gönderiyor ve o çocuk da dili öğreniyor... Hayır, yok öyle bir şey!

İki dilde eğitim görenleri ben gördüm, yaşadım, biliyorum.. Hiçbir dilde mükemmel olamıyorlar!” (Fatma Derya Öztürk)

Arslan TEKİN, 12 Eylül 2013
arslantekin53@yahoo.com
“Efendiler, aziz milletime şunu tavsiye ederim ki, bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki aslî cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin”
Kullanıcı küçük betizi
Balasagun
Genel Yetkili
Genel Yetkili
 
İletiler: 3523
Kayıt: Cum Eki 17, 2008 13:18


Şu dizine dön: Gazete Köşe Yazarları

Kİmler çevrİmİçİ

Bu dizini gezen kullanıcılar: Hiç kayıtlı kullanıcı yok ve 1 konuk

x